3. Bölüm

1247 Words
Yatağımdan kalktığımda öğle saatini çoktan geçirmiştim. Sıcak bir duş alıp üzerimi değiştikten hemen sonra çıktım evden. Yol üzerinden bir simit aldım ve yürümeye başladım. Sanırım simitin yarısından fazlasını yolda bir kediye verdim. Böyle zamanlarda Palet'e de ihanet ettiğimi düşünüyorum. İşte böyle hep sadakatle alakalı ciddi sorunlarım oldu benim. Sattığım tabloların parasını aldıktan hemen sonra sırf üç beş kuruş cebime girsin diye Halk Eğitim Merkezi'nde verdiğim resim dersine girdim. Ergen kızların ablak ablak suratıma baktıkları, çoğunun sadece zaman geçirmek için kursa geldiği bir sürü yeteneksizin debelenip durduğu o yerde her zaman olduğu gibi zar zor üç saat geçirip çıktım. Biraz daha yürüdüm... Amaçsız ama isteyerek. Açık hava ve ardı ardına yaktığım bir kaç sigara hep bana daha iyi gelmişti,çünkü. Şirin'i bir kez daha bulup ona gerçekten neler olduğunu sormak istedim. Rehberimde kayıtlı eski numarasını tuşladım. Numaranın kullanımda olmadığını söyleyen sekreteri yeniden duydum. Telefonu cebime tıkıştırırken hayal gördüğümü düşündüm, gördüğüm Şirin değildi. Benzetmiştim! Hem yüzü hem adı benzeyen başka biriydi o. Zaten benim Şirin'im beni gördüğü anda o kadar boş bakamaz, görmezden gelircesine kendini başkası kılamazdı. Düpedüz Şirin'di işte. Tanımamazlıktan geldi, üzerine düşmeyeyim; neden gittiğini sormayayım diye. İyi ama neden? Hayatına dair çok az şey bildiğimi onu kaybettiğimde bulamayacak oluşumdan hatırladım. Sürekli gittiği dans kulübünde onu sorduğumda söyledikleri: "Soyadı neydi? "sorusuna bile cevap veremeyecek kadar az tanımıştım onu. Belki de uzaklara gitmiş yeniden buraya, bu şehre dönmüştü. Bu düşünceler beni yeniden onu aradığım ilk zamanlara götürecek olsa da, her sabah erkenden koruda koşan her kadına bakacak olsam da, dans kulübünün kapısında saatlerce beklemem gerekse de, terk ettiğim o tuhaf alışkanlığa dönüşmüş olan balık lokantasına her pazar gidip aynı masaya oturacak olsam da bulacaktım Şirin'i; bulmalıydım! Koru da koşma saatini çoktan geçirmiştim. Dans kulübüne gitmek şimdilik iyi bir fikir gibi duruyordu. Bulamayacak olsam bile başka kadınlarla teselli bulmak yerine onu ararken yorulup kendimi eve zor atacaktım. En iyisi böyleydi! Kulübün kapısından içeri girdiğimde o turuncu saçlı görevliyi aylar sonra yeniden gördüğümde abartılı ısrar eden saplantılı bir adamı tanımış olmasına şaşırmadım. Gülümsedi... "Şirin Hanım yukarıda, geç oldu ama hangi Şirin Hanım'dan bahsettiğinizi buldum. " dedi. Yeniden dans etmeye geldiğine göre uzun zamandır başka işlerle meşguldü. Belki de başına fena şeyler gelmişti. Yada ben öyle sanıyordum! Belki de sadece benden uzak kalmak derdindeydi. Turuncu saçlı kadının itina ile her seferinde kibar biri gibi davranıyor oluşundan, teşekkür edip yukarı çıktım. "Bale salonunda! " diye seslendi ardımdan. Söylemese de onu orda arayacaktım. Daha önce de yaptığım gibi. Salonun kapısına yaklaştığımda henüz çıkmak üzere olduğunu bilmiyordum. Aynı anda kapı önünde burun buruna geldik. Beni görünce gülümsedi: " Sen! " dedi parmağını göğsüme doğru tutarak. "Sana burnumu üzerime silmemi engellediğin için teşekkür bile edemedim. Hemen gittin!" Sesinin tonu, konuşurken ki telaşı her şeyi ile Şirin'di o. "Geldim işte. " dedim. " Bekle öyleyse üzerimi değişip geliyorum. " Tanımıyor olma rolünü bırakmıştı işte. Belki ben gelmesem o gelecekti bugün atölyeye. Yada ben öyle sanıyordum! Islak saçlarını tepesinde topuz yapmış, üzerini değişmişti. Elini salladı: "Çok bekleme diye saçlarımı kurulamadım. Bak kıymetimi bil." dedi. Kıymetini bildim hatta öyle çok bildim ki kendi kıymetimi unuttum. Kulübün turuncu saçlı görevlisinin yanından geçerken gördüğüm sevinci sanki aradığımı bulduğum için benim adımaydı. Sanki değil sahiden de öyleydi! Çünkü; her gün aynı hayal kırıklığını taşıyan Şirin'den haber almadıklarını söyleyen kadında oydu! Belki de aşkıma Şirin'den bile daha çok inanmıştı! Kulübün otoparkına indik, gümüş rengi pahalı bir arabanın bagajına eşyalarını bıraktı. "Gelsene! " dedi. Pahalı arabarla egosunu tatmin eden bir sürü insana söylediği her şeyi hatırladım. " Motorun nerede? " diye sordum. "Bir kaza yaptım sonrasında binmedim bir daha. Geç hadi, aracın yoksa hem gideceğin yere bırakırım hemde yolda laflarız biraz." Ön koltuğa geçtim... Motorda yaptığı hızın aksine yavaş ancak acemi ve fazla heyecanlı kullanıyordu arabayı. Bir kaç yere vurmaktan son anda kurtulduğumuzu düşünürsem tam bir trafik canavarıymış Şirin! "Sanırım o gün Demir ile tartışırken gördün bizi ve sanırım adımı da orada duydun sen? " Yine aynı şakalaşmayı sürdürecekti herhalde, pür dikkat yola bakan yüzüne çevirdim; ciddiydi. " Ama genede ağlayan bir kadını teselli etmek hatta ağlayan kadınların zayıf yönlerinden faydalanmak için iyi taktik. " Neler söylediğini anlamakta zorlanıyordum. Ben bir türlü nasıl karşılıklar vereceğimi bulamamışken o devam etti: " Nereye gidiyorsun? " " Nasıl? " " Nereye bırakayım seni? " " Bırakmana lüzum yok ben giderim. " " Bırakırım söyle hadi nereye gidiyorsun? " " Atölyeye? " " Ne atölyesi? " Ciddiydi... Hiçbiri şaka olamayacak kadar gerçekti. Cevap vermeden şaşkın şaşkın bakarken: " Söyleyecek misin? " diye bağırdı. " Devam et sen ben tarif edeceğim. " " Ha şöyle, nazlı erkekleri hiç sevmem! " Zayıf erkekleri, kavga etmeyi bilmeyenleri, aile bağları zayıf olanları, çapkın olanları ve daha bir sürü erkek çeşidini hiç sevmezdi. O sadece beni severdi, yada öyle söylerdi. " Ha bu arada Demir'i affettim. Teknede öpüştüğü kadının kendisini öptüğünü söyledi. Yani öpüşmemişler. Bende inandım. Sen olsan inanır mıydın? " Sende inanmazdın ki? Bir kere kızdın mı bir daha affetmen, inanman zor olur senin. Güven kaybedildiğinde geri gelse bile sahte olur, yalancı kalır demez miydin? Sustum! " Sanırım bir sevgilin yok senin? " " Yok! " " Niye ki hoş adamsın? " " Terk edildim. " " Hadi ya, niye aldattın mı? " " Hiç aldatmadım. Göz ucuyla bile başkasına bakmadım. Onun dışında hiçbir kadını güzel bulmadım. " Ne tutkulu bir aşkla sevmiştim ki onu bütün bunları yapmış olmaktan halen daha pişman olmadan övüne övüne anlatıyordum. Yüzü asıldı: " Çok mu sevdin? " diye sordu. " Çok. " Sustu... Sessizliği nedendi bugün bile bilmiyorum. Yolu tarif ettim, atölyenin önüne ilk kez geliyormuşcasına şaşkın şaşkın baktı, dairenin duvarındaki tabelayı okurken: "Egemen Özen!" diye tekrarladı. Bana döndü, bir resim atölyesi önünde durduğunu farkedip: "İçeri davet etsene beni resimlerini merak ettim. " dedi. Hiç tereddüt etmedim: " Gel öyleyse. " Ardımdan evime giren kız, onun için de benim içinde oraya ilk kez geliyor gibiydi. Hüznüm unutulmuş olmaktan değil neler olduğunu anlayamamış olmamdandı. Elleri modern şalvarının ceplerinde, içeri girer girmez duvarda kendi portresini görünce durakladı. Bir süre öylece bakarken: "Manyak mısın sen ya? " diyen bakışları bana çevrildi. " Saplantılı, psikopat! " diyerek bağırdı. Gözleri korku dolu kapıya yöneldi, kolumu yasladığım kapı girişinden geçişini engelledim. " Bırak imdat diye bağırırım!" diye tehdit etti beni. Benden korktu. Ona zarar vermem mümkünmüş gibi benden korktu! Ona kıymak denen şeyin zerresine yeltenmeyecek ellerim geçişini engellemeye devam ederken yeniden bağırdı: "Doğru ya kulüpte olduğumu nereden bilebilirsin, takip ediyorsun sen beni! Çekil başına bela olurum, pişman ederim seni, özel hayata tecavüz etmek yaptığın, şikayet edeceğim seni. " dedi. Bileğini tuttum, ardımdan yatak odasına doğru çekmeye başladım. Onu bırakmam için para teklif etmeye, bana hakaret etmeye ama mütemadiyen direnmeye devam ediyordu. " Bak! " derken baş ucumda duran fotoğrafımızı gösterdim. İkimizin fotoğrafı! Aşkı birbirimizle tanıdığımızı söyleyip durduğumuz o zamanların fotoğrafını! " Ne bu fotomontaj mi? " dedim. Bağırmayı kesti... Nutku tutulmuş gibi sabit kalırken fotoğrafın karşısında bileğini bıraktım. Yatağın öteki tarafına geçti, çerçeveyi eline aldı. Uzun uzun bakarken bıraktı kendini yatağın ucuna. " Kimsin sen? " diye mırıldandı. " Beni unutmuş olamazsın! " Bunu öylesine inkar ediyordu ki artık karşısına geçip haykırmak kim olduğumu söylemek istiyordum. Başını benden tarafa çevirdi yeniden tanıyabilmek için yüzüme baktı sonra o fotoğrafa. Fotoğrafta yanında duran mutlu adamın ben olup olmadığımı anlamaya çalışıyor gibiydi. Geçip yanına oturdum, irkildi. Varlığım onu ürküttü! Sonra sakin ama tedirgin bir tavırla kekelercesine çekingen konuşmaya başladı: " Bir kitap okumuştum. Bir adam karısını kaybediyor sonra ona çok benzeyen başka bir kadın bulup onu karısının yerine koyuyor. Hastalıkmış meğer bu sonra... " Sözünü kestim ve birlikte izlediğimiz o filmin sonunu getirdim: " Kadını öldürüyor.... " Ela gözleri korku ile koyulaşırken: "Ben o değilim!" dedi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD