bc

KAN VE TEN (Ağa'nın Zoraki Karısı)(+18)

book_age18+
2.1K
FOLLOW
26.5K
READ
revenge
dark
forbidden
love-triangle
contract marriage
BE
one-night stand
reincarnation/transmigration
family
HE
escape while being pregnant
time-travel
teacherxstudent
love after marriage
system
age gap
fated
forced
opposites attract
second chance
friends to lovers
pregnant
arranged marriage
shifter
curse
playboy
badboy
kickass heroine
sporty
neighbor
stepfather
mafia
single mother
gangster
heir/heiress
blue collar
drama
tragedy
sweet
lighthearted
serious
kicking
bold
single daddy
werewolves
vampire
game player
campus
city
medieval
mythology
office/work place
pack
small town
magical world
high-tech world
another world
ABO
cheating
childhood crush
disappearance
enimies to lovers
lies
rejected
secrets
soul-swap
superpower
rebirth/reborn
dystopian
war
ancient
love at the first sight
affair
friends with benefits
polygamy
surrender
addiction
assistant
actor
substitute
Pharaohs
like
intro-logo
Blurb

Elif arabadan indiğinde ayağının altındaki toprak bile yabancıydı. Kasaba yıllardır görmediği kadar sessizdi. Ama sessizlik, içinden geçenleri bastırmıyordu.Karşısında duran adam—genç, uzun boylu, esmer, gömleği biraz açık, güneşin altında kararmış teniyle—onu süzüyordu. Gözlerinde tanımadığı bir şey vardı. Ürkütücü bir çekim.“Gazeteci misin?” diye sordu adam, sesi pürüzsüz ama içinde emir vardı.“Elif Aras. Evet.”Emir’in gözleri kısıldı. Soyadı tanıdıktı.“Aras mı dedin?”“Evet. Rahmetli Ahmet Aras’ın kızı.”Emir bir adım attı, Elif bir adım geriledi.“Demek... düşmanın kızı bize geri dönmüş. Hem de ayağımıza kadar...”

chap-preview
Free preview
GİRİŞ
Elif arabadan indiğinde ayağının altındaki toprak bile onu reddediyor gibiydi. Köy sessizdi. Güneş yamaca asılmış, gövdeler uzun gölgelerle yere sinmişti. Etrafta kimse yoktu ama her yer ona bakıyor gibiydi. Göz değil, hafıza gibi. Toprak, onu tanıyor… ve affetmiyordu. Ağır bir nefes verdi. Ayağının dibinde ezilen toz, çantasından sarkan not defterine bulaştı. Gözleri ilerideki kahverengi yapıya takıldı—eski ağalık konağı. Her taşında kan vardı. Her kapısında bir lanet. Sonra… kapıdan biri çıktı. Gençti. Uzun boylu. Sırtı geniş, gömleği açık. Teni kömür gibi kararmıştı güneşte, ama yanmadan. Yüzü—tuhaf şekilde tanıdıktı. Ama en çok da gözleri. Kahverengi değil, bildiğin yanık kestane. Yakıcı. “Gazeteci misin?” Sesinde bir emir vardı. İltifat yok, yumuşaklık yok. Adam onu tepeden tırnağa süzdü. O bakış, kıyafetin altından geçip derisine dokunuyordu sanki. Elif boğazını temizledi. “Evet. Elif Aras.” Soyadını özellikle vurguladı. Kimliğini gizlemeyecekti. Bu toprak onun babasını yutmuştu. Şimdi sıra ondaydı. Adamın gözleri daraldı. Gömleğinin altından çıkan kaslar bir anlığına kasıldı. “Aras mı dedin?” Adım attı. Toprak çatırdadı. Elif’in kalbi sıkıştı. “Rahmetli Ahmet Aras’ın kızıyım.” Emir Aydemir… O an o ismi söylemese bile biliyordu. İçgüdü gibi geldi. Bu adam… düşmanın oğlu. Ve artık ağası. Emir bir adım daha attı. Elif istemsiz geri çekildi. Adamın gölgesi üstüne düştü. Sıcak, ağır, sanki sırtını bastırıyordu. “Demek... düşmanın kızı, hem de ayağımıza kadar geldi.” Bir süre sessizlik. Sadece rüzgâr, bir de Elif’in göğsündeki titrek nefes. Emir eğildi. Yanak yanağa gibi durdular. Sesi, kulağının dibinde karanlık bir tehdit gibiydi. “Babanın kanı hâlâ şu toprakta… Senin tenini toprak sever mi, bilmiyorum.” Elif’in içi buz gibi oldu. Ama vücudu… vücudu onu yalanlıyordu. Bir adım daha yaklaşsa, dokunacak. Bir cümle daha söylese, Elif ya tükürecek… ya da boynunu sunacak. Ve işte o anda—kapının ardındaki gölge harekete geçti. Emir eliyle kapıyı araladı. “İçeri gir. Konuşmamız lazım.” Konuşmaktan kastı belli değildi. Ama Elif biliyordu. Bu eve girerse… bir daha aynı kadın olarak çıkamayacaktı. Ve buna rağmen… Ayağını attı. --- Tahtanın sesi bile tedirgin ediciydi. Elif’in sırtından ince bir ter aktı. O minicik beyaz elbise... dizlerinin çok üstünde bitiyordu. Yok yok, bu elbiseydi bile denemezdi. Bir parça kumaş, biraz göğüs dekoltesi, biraz uyluk. Ama açık olan asıl şey, ne giydiği değil… açık ettiği şeydi. Tavır. Yürüyüş. Bakış. Ve Emir’in bakışı… Orospu çocuğu gibi sertti. Sanki kıza değil, düşmanın namusuna bakıyordu. Ama içinde başka bir şey daha vardı. Çok daha karanlık bir açlık. “Sen buraya neye geldin?” Emir’in sesi bu kez daha boğuktu. “Habere mi? Yoksa... başka bir şeye mi?” Yaklaştı. Elif’in burnuna onun teri karışık tütün kokusu geldi. Bir kadının bütün duyu organlarını tek bir adamın gövdesine hapsedebilecek kadar erkek kokuyordu. Elif’in kalbi göğsünden çıkacak gibi çarpıyordu ama sesi sakindi. “Sadece konuşacağım biri var. Gerçekleri öğrenmeye geldim.” Ama sesi sarktı biraz. Gırtlağının kenarına sinmiş korku, heyecanla karıştı. Bu adam, babasının katilinin oğlu. Ama bu adam, onu gözleriyle soyuyordu. “Üstündeki ne lan?” dedi Emir, gözlerini onun mini elbisesinde gezdirerek. “Sanki köy değil de Kerhane’ye gelmişsin gibi.” Sözleriyle bile sürtüyordu sanki. Elif’in gözleri parladı. “Taktın mı hemen? Kırsal fantezin mi var?” Lafı soktu ama sesi titredi. Emir güldü. Kısa, soğuk bir gülüştü bu. “Benim fantezim yok kızım.” “Ben ne istersem olur. Ne dersem olur. Ne dediysem yaparsın. Yoksa o toprak seni gömer, kimse de ne olduğunu anlamaz.” Elif’in içi boşaldı o an. Hem korkudan, hem başka bir şeyden. Teni yanıyordu. Göğüsleri sutyensizdi ve her adımda kumaşın altında salınıyordu. Emir bunu fark etmişti. Bakışı oraya kaydı. Sonra aşağı indi. Uyluk. Diz. Ayakkabısız ayaklar. “Sen kime güvenip buraya geldin lan?” dedi bu kez daha sert. “Sen bu evde ne zannediyorsun kendini?” Birden yaklaştı. Sırtı duvara yaslandı Elif’in. Nefesi suratına vuruyordu. Bir eli başının yanına yaslandı, öteki yavaşça kalçasının kenarına dokundu. Sertçe. Bir işaret gibi değil, bir sahiplenme gibi. “Benim adım Emir Aydemir. Bu evde ben konuşurum. Sen de dinlersin. Üstündekini yırtmadan önce... soruyorum. Bu elbisenin amacı ne?” Elif cevap veremedi. Yutkundu. Ama sesi çıkmadı. Emir, dudağının kenarına eğildi. Sesi fısıltıydı ama içinde dolu dolu bir tehdit vardı. “O elbisenin altını merak ediyorum Elif. Babanın kızı olup olmaman umurumda değil. Ama senin orospu olup olmadığını çok kısa sürede öğreneceğim.” Elif’in nefesi kesildi. Dizleri boşalır gibi oldu. Ama geri adım atmadı. Kaşlarını kaldırdı, başını kaldırdı. Bir saniyelik cesaretle. “Denemeye cesaretin varsa... bakabilirsin.” Ve işte o an… Emir’in yüzü bir hayvan gibi gerildi. Sabrı çatladı. Elini birden elbisenin arkasına attı. Tüm kumaşı bir hamlede sıyırdı. Elif’in sırtı açıkta kaldı. Göğüsleri kumaşın altında o kadar belli oluyordu ki, artık saklanacak bir şey yoktu. Ve Emir o göğüslere bakmadı. Direkt ağzına aldı. --- Elif’in sırtındaki kumaş, Emir’in parmaklarının altında yırtılırken, bütün geçmişi de birlikte sökülüyordu sanki. Tenine ilk defa biri böyle dokunuyordu. Sert. Sahiplenir gibi. Sanki onun değilmiş gibi. Ama Elif direnmedi. Direnmek istese de, vücudu onu çoktan satmıştı. Emir'in elleri, sırtından aşağıya, kalça çukuruna indi. Küçük bir nefes kaçtı Elif’in ağzından. İçindeki utanç, bacaklarının arasındaki ıslaklığa gömülüyordu. “Bakire misin?” dedi Emir, sesi kırılmış bir sabır gibiydi. Elif gözlerini kaçırmadı. Başını hafifçe salladı. Evet. Emir’in gözleri yandı o an. Sanki içeride bir şey koptu. Onu kırmak değil, sahiplenmek istedi. Ama o sahiplenme de Emir’e özgüydü. Sakinlik yoktu. Ağalık başka bir şeydi; kan kokan, hâkimiyet kokan bir şey. “Elbiseyi senin üstünden ben yırttım. İlk de benim olacaksın. Unutma; buraya sen geldin.” Elif’in bacaklarının arasına dokundu. Parmakları, ıslaklığın içinden geçtiğinde Elif başını duvara yasladı. Acı ve zevk birbirine girdi. İnledi. Ama dudağını ısırdı. Ses vermemeye çalıştı. “Sesini kısma,” dedi Emir. “Bağır. Duyan olursa, bu gece bu eve kimse yaklaşmaz. Çünkü ben senin içini çığlığınla delmek istiyorum.” Parmaklarını ıslattı. Sonra yavaşça çömeldi. Kalçalarını araladı. Elif’in tüm bedeni titredi. Sıcak nefesi, uyluklarının arasını yaladığında ilk defa kendini biri karşısında bu kadar çıplak hissetti. Ama kaçmadı. Çünkü merak duvarını çoktan yıkmıştı. Emir, dilini yavaşça kıza sürdü. Bir defa. Sonra daha sert. Daha hızlı. Elif, başını arkaya attı. “Emir... Emir dur, ben...” Ama cümle tamamlanmadı. Çünkü Emir’in dili, o hassas noktaya ulaştı. Elif’in içi boşaldı sanki. Bir elini göğsüne bastırdı. İlk orgazmını, onun ağzında yaşadı. Ama iş bitmemişti. Emir kalktı. Pantolonunu çözdü. Bakışları hâlâ karanlıktı. Ama içinde şehvetle karışık bir acıma hissi de vardı. “İlk sende kırılacak,” dedi. “Ama unutma… bu gece sadece başlıyor.” Elini kızın kalçasına koydu. Bir hamlede bacaklarının arasına yerleşti. Başını eğdi. Göz göze geldiler. “Hazır mısın?” Elif ağzından sadece bir kelime çıkarabildi. “Evet.” Ve Emir... İlk darbeyi indirdi. Elif’in gözleri doldu ama sesi çıkmadı. Bir acı. Bir yanma. Sonra bir doluluk. İçindeydi. Tamamen. Derin. Sert. Ve geri çekilmedi. Elif nefesini tuttu. Ama Emir eğildi, dudaklarını kulağına dayadı: “Şimdi seni unutulmaz yapacağım.” --- Elif’in tırnakları Emir’in sırtına gömülmüştü. Acıyı bastırmak ister gibi… ama becerememişti. Çünkü Emir’in ilk girişiyle içi parçalanmıştı. Ama o zehirli acı, yerini sıcak, bağımlılık yaratan bir yanmaya bırakıyordu. Emir hareket etmiyordu bir an. Sadece bakıyordu ona. Yüzü kıpkırmızı. Dişleri sıkılı. Ve sonra, gözlerini kısmış şekilde, boğuk bir homurtuyla fısıldadı: > “Niye bu kadar darsın lan?” “İçine girince dünya durdu sandım... deli ettin şimdiden!” Elif’in nefesi kesildi. Gözleri doldu. Ama ağlamıyordu. O cümle, utanç değil; gurur verdi ona. İlk defa biri… onu böyle hissettirmişti. Bir kıymık gibi değil… bir lanet gibi. Emir o an aklını yitirmişti. Yavaşlık yoktu artık. Tutarlılık yoktu. Ritmi değiştirdi. İlk darbeyi indirdiğinde Elif’in ağzından çığlık gibi bir inleme çıktı. Sonra bir daha. Sonra bir daha. Her hamlede, duvarlara çarpan ten sesleri yankılandı. Ahşap yatak hafif sallanıyor, perde kıpırdıyor, gökyüzü daralıyordu. Ama içeride sadece Emir’in sesi vardı. > “İlk geceymiş. Sana haram olacaktım ya... Şimdi her yanını helalim gibi işleyeceğim.” Elif konuşamıyordu. Ağzından çıkan her ses yarım bir çığlık, yarım bir yakarıştı. Ama bırakmıyordu. Gitmiyordu. Aksine... Emir içindeyken bacaklarını sıkıyordu. “Kal orada...” der gibi. Emir bunu fark etti. Elini kalçasına bastırdı. Daha da itti. Daha derin. Daha sert. > “Tutan da sensin lan! Deli misin sen? Ben daha yeni başladım, bacakların titriyor şimdiden.” Elif’in ayak parmakları kıvrıldı. Yatağın başına başını yasladı. Tavanı göremiyordu artık. Gözleri kararıyordu. Emir eğildi. Göğsüne dudaklarını bastırdı. Isırdı. İz bıraktı. Ve sonra, tek eliyle çenesini tuttu. Yüzünü kendine çevirdi. Göz göze geldiler. > “Bak bana. İlk gecen, benimle. İlk girişim, senin en derinine. Ve sabah olduğunda... bunu unutman mümkün değil.” Elif, sadece başını sallayabildi. Ama gözlerinden dökülen yaş… acıdan değil, şehvetten… teslimiyetten… ilk defa böyle sevilmekten. Emir, ritmi artırdı. Her seferinde daha derin, daha vahşi. Ve Elif… o duvarların arasında... kendi adını unutup sadece onu söyledi: > “Emir... Emir... Emir!” --- Elif’in bütün vücudu kasıldı. Göğsü, karnı, bacakları... Tüm sinir uçları tek bir noktaya bağlandı sanki. Emir içindeydi. Sadece fiziksel değil. Ruhu da onun içinde dolanıyordu artık. Ve sonra... > “Geliyorum...” dedi Emir, sesi gırtlağının en dibinden çıktı. “İçine boşalacağım. Sahibin kimmiş göreceksin.” Elif gözlerini açtı. Yalvarır gibi değil... Kabul eder gibi. “Evet.” dedi sadece. Fısıltı kadar zayıf, teslimiyet kadar net. Ve Emir, son darbeyi indirdiğinde Elif’in içi yandı. Kelimenin tam anlamıyla. Yandı. Çünkü Emir geri çekilmedi. İçine aktı. Sıcaktı. Yoğundu. Ve çoktu. Elif’in gözleri yaşardı. Yatakta sırtüstü, bacakları aralanmış… İçinden sızan kanla karışık o sıcak akış, ilk defa birine verildiğinin imzasıydı. Emir gözlerini kıstı. Kalçalarına bastırdı. İçinde daha da derine gömüldü. Sanki oraya mezar kazıyordu. > “Şimdi sen kimsin biliyor musun?” dedi nefes nefese. “Benim ilkim, ben senin sonunum. Kimse artık o bedene yaklaşamaz.” Elif gözlerini yavaşça kapadı. Tüm vücudu hafif hafif titriyordu. Ama acı değildi bu. Bütün sinir sistemi yeni baştan kuruluyordu sanki. Yatağın altına damlayan kan… Tenine bulaşan ter… İçinden sızan sıcaklık… Hepsi onun ilk gece manifestosuydu. Emir yavaşça içinden çıktı. Bakışı hâlâ deliydi. Ama içinde bir şey daha vardı artık. Yumuşamayan bir koruma. İçgüdüsel bir sahiplenme. Ama hâlâ hayvan gibi. Elif gözlerini açtı. Yüzünde karışık bir ifade: Hem “ne yaptım?” Hem “iyi ki yaptım.” Hem “bitmedi.” Ve Emir eğildi. Burnunu onun boynuna gömdü. Derin bir nefes çekti. > “Senin kokun artık bana ait. Ve bu yatağa da, bu eve de… sen geri döndün Elif. Ama bu defa... benim olarak.” ---

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
521.2K
bc

AŞKLA BERDEL

read
79.0K
bc

HÜKÜM

read
223.7K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook