Deniz;
Fatih’in bu yeni, arsız halinden öylesine etkilenmişti ki, yemeğini güçlükle yiyordu. Fatih sürekli ilgileniyor, durmadan ağzına bir şeyler tıkıştırıyordu.
Babasız büyümek zorunda kalmış bir kız olarak hiçbir zaman çıtkırıldım biri olamamıştı; güçlü, dik başlı ve kendi ayakları üzerinde duran bir kadın olmuştu. Ama şimdi... ilk kez bir erkeğe şımarmak istiyordu. (oyy kıyamam bebeğime)
Fatih’in yüzünün her çizgisi, kaslı ve etkileyici vücudunun ona bu kadar yakın olması, hem utandırıyor hem de içini heyecanla titretiyordu. Gülüşmeler eşliğinde yemeklerini bitirdiler.
Ardından Fatih, bakışlarını Deniz’in yüzüne sabitledi ve bir süre öylece bakakaldı.
Deniz, mahcup bir gülümsemeyle başını eğdi.
“Biraz daha bakarsan, yüzümde bir şey olduğunu düşüneceğim,” dedi hafifçe kıkırdayarak.
Fatih gülerek bakışlarını kaçırdı.
“Yüzünde hiçbir şey yok... Sadece, çok güzelsin,” dedi sessiz bir hayranlıkla.
Deniz gülümsüyordu, yanaklarında tatlı bir pembeleşmeyle bakışlarını kaçırıyordu.
Fatih birden yerinden kalktı.
“Hadi, artık dinlenmen lazım,” diyerek kolundan nazikçe tuttu ve yatağa uzanmasına yardım etti.
“Hiç bebek bakıcılığı yapacağını düşünmemiştim, Yüzbaşı!” dedi Deniz kıkırdayarak.
Fatih sıcak bir tebessümle cevapladı:
“Ben de düşünmemiştim. Ama kader, insana hiç düşünmediklerini yaşatıyor, mühendis hanım.”
Ardından yavaşça ışığa uzandı ve kapattı. Sonra koltuğa geçti.
Uzun boyu nedeniyle bacaklarının büyük kısmı koltuğun dışına taşmıştı ama yüzünde çocuk gibi kocaman bir gülümseme vardı. Belki de hayatının en huzurlu, en mutlu gecesiydi bu.
Sessizliği Deniz’in ürkek sesi böldü:
“Fatih...”
Fatih başını kaldırdı, loş odada Deniz'in siluetini görebiliyordu.
"Evet?" diye fısıldadı, sesi yumuşacıktı.
"Üşüdün mü? Bahtaniye kısa gelmiş. Çok uzunsun, o koltuk sana yetmez." diye mırıldandı.
Fatih hafifçe gülümsedi, karanlıkta ki bile sesi mutlu çıkıyordu.
"Gayet rahatım. Sen merak etme." dedi.
Deniz bir süre sessiz kaldı. Sonra yine ürkek bir sesle konuştu:
"Beni burada yalnız bırakıp lojmana dönebilirsin. Ben artık iyiyim."
Fatih anında doğruldu. Sesi kararlıydı:
"Hiçbir yere gitmiyorum. Buradayım. Uyu ve dinlen artık!" dedi.
Bu cevap Deniz'in içini ısıttı. Ama aynı zamanda vicdanını rahatsız ediyordu.
"Ama sen yarın görevdesin. Uyuman lazım."
"Bırakırsan, Uyuyorum işte," dedi Fatih alçak bir kahkahayla.
Deniz biraz daha cesaret topladı:
"Şey... Yatak çok büyük. Eğer... eğer rahatsız olmazsan..." diye mırıldandı ama,
Cümlesini tamamlayamadı. Yüzü alev alev yanıyordu. Bu teklifi yapmış olduğuna inanamıyordu.
Bu sözlerle, Fatih'in kalbi hızla çarpmaya başladı. Bir an nefes alamadı. Sonra yavaşça ayağa kalktı.
"Emin misin?" diye sordu, sesi çok ciddi çıkmıştı.
Deniz'in beyninde alarm çanları çalıyordu ama söz ağızdan bir kez çıkmıştı.
"Yani... sadece uyumak için. Sen çok uzunsun, o koltuk sana işkence olur," diye mırıldandı Deniz.
Fatih ayağa kalktı, yavaş adımlarla yatağa yaklaştı. Kalbi o kadar hızlı çarpıyordu ki, sesi Deniz'e kadar ulaşacak gibi geliyordu.
"Hangi tarafta yatayım?" diye sordu fısıltıyla.
Fatih'in tekrar yakınına gelmesiyle, erkeksi kokusu yine etrafını sarmıştı. Deniz yutkundu,
"Şey... yaralı tarafım sol. Sağ tarafta yatabilirsin." dedi.
Fatih dikkatli hareketlerle yatağın kenarına oturdu. Botlarını çıkardı. Deniz'i rahatsız etmemek için çok yavaş hareket ediyordu.
Sonra yavaşça uzandı. Deniz'le arasında mesafe bırakmıştı ama yine de vücudunun sıcaklığını hissedebiliyordu.
"Daha rahat mısın?" diye sordu Deniz.
"Çok daha rahat," dedi Fatih samimi bir sesle.
İkisi de yan yana uzanmış, tavana bakıyordu. Aralarında elektrik çakıyor gibiydi.
"Fatih?" diye fısıldadı Deniz.
''Efendim?" dedi Fatih sıcak bir sesle.
"Bugün... çok korkmuştum." dedi Deniz. Dudakları titriyordu, sanki o anı tekrar yaşıyormuş gibi.
Fatih başını ona doğru çevirdi. Deniz'in güzel yüzünü karanlıkta görebiliyordu.
"Ben de," dedi soluklu bir sesle. "Seni kaybetmekten çok korktum." dedi.
Deniz, Fatih'in bu kadar açık sözlü olmasına hâlâ alışamamıştı.
Adeta, Bu sözler Deniz'in içini titretmişti.. Başını yavaşça ona doğru çevirdi.
Cesaretini topladı ve,
"Neden?" diye sordu çok alçak bir sesle.
Fatih yutkundu, kalbi ağzında atıyordu. Şuan tüm duygularını anlatmayı çok istiyordu ama reddederse diye korkudan ölüyordu.
Bu anı özel bir zamana bırakmak istedi.
"Çünkü... sen olmazsan, kimle uğraşırım diye korktum.'' diye fısıldadı.
Deniz'in homurtusunu Fatih duyabiliyordu.
Sövdüğüne emindi.
Ama ses çıkarmadı.
Gülerek kendi kendine mırıldandı.
''İnşallah ana bacı, karıştırmadan sövüyorsundur. Sokak kedisi!''
Sabahın ilk ışıkları odaya süzüldüğünde, Deniz yavaş yavaş gözlerini araladı ve uyandı.
Fatih'in kolları etrafında sarılmış, başı onun göğsüne yaslanmış halde bulmuştu kendini.
''Yok artık böyle mi uyuduk?'' diye konuşuyordu içinden.
Başını yavaşça kaldırdı ve Fatih'in çenesinin altından onu izliyordu.
Bir an paniğe kapıldı ama sonra bu sıcaklığın ne kadar güzel olduğunu fark etti.
Yüzüne anlamsız bir gülüş yerleşmişti. ''Nasıl bu kadar güzel olabilirsin ki, erkekler bu kadar güzel olmamalı'' diyordu kendi kendine.
Bu hissettiği şey neydi anlamlandıramıyordu ama kokusu, gülüşü, bakışı, yürüyüşüne bile ayrı tav oluyordu bu adamın. Adını koyabildiği tek şey vardı, Daha önce böyle bir şey hiç hissetmemişti...
Fatih de hemen sonra uyandı ama belli etmedi.
Deniz'in ona baktığını yüzüne vuran sıcak nefesten ve kıkırdamasından anlıyordu.
Ama bu durumu bozmamayı tercih etti, Çünkü kolları sevdiği kadını sarmıştı.
Deniz giderek yüzüne daha çok yaklaşıyordu, Fatih'in. Daha yakından bakmak hoşuna gidiyordu.
Fatih daha fazla dayanamadı, dudakları keyifle kıvrıldı.
''Bu tacize girer, Mühendis hanım!'' diye mırıldandı.
Deniz, Durumu fark edince hafif gerildi. Hemen başını geri çekip, yüzünü çevirdi.
Utangaç bir sesle,
"Özür dilerim," diye fısıldadı.
Fatih sıcak bir gülümsemeyle mırıldandı ''Dileme, Çok güzel bakıyordun. ''
O an, aralarında öyle bir yakınlık vardı ki, sanki dünya sadece onlardan ibaretti.
Fatih'in parmakları Deniz'in yanağında gezinirken, ikisi de bu anın büyüsüne kapılmıştı.
Ama gerçeklik, saatin tik tak sesiyle birlikte geri geldi. Fatih telefonuna baktı. Saat 05:20'yi gösteriyordu.
"Hay aksi," diye mırıldandı.
Deniz merakla sordu: "Ne oldu?"
"Saat altıda karargâhta olmam gerekiyor." dedi Fatih isteksizce.
Deniz'in yüzü düştü ama belli etmedi. Sanki bu anın sonsuza kadar süreceğini düşünüyordu daha birkaç dakika önce. "Tabii... görevin. Geç kalmamalısın." diyebildi.
Fatih yataktan kalktı, ama her hareketinde isteksizlik vardı. Botlarını giyerken sürekli Deniz'e bakıyordu.
"Gitmek istemiyorum," dedi samimi bir sesle.
"Ama gitmek zorundasın," dedi Deniz yumuşak bir gülümsemeyle.
Fatih hazır olduğunda, yatağın kenarına oturdu. Dikkatlice Deniz'in yüzüne baktı.
"Burada yanlız olmaman lazım. Aklım takılacak, Sürekli seni düşüneceğim," dedi.
Deniz kalbi hızla çarpıyordu ama hafifçe gülümseyerek kıkırdadı, "Doğru bana birşey olursa kimle kavga edeceğinizi düşünüyorsunuzdur. Yüzbaşım," diye fısıldadı.
Fatih gülüyordu. Yavaşça ayağa kalktı. "Akşam tekrar geleceğim. Eğer izin..." diyemeden.
Tam o sırada kapı hafifçe tıklandı.
"Buyurun," dedi Deniz.
Kapı açıldı ve Elif, elinde kocaman bir meyve sepeti ile içeri girdi. Tüm enerjik sesiyle,
''Müdürüm, size geçmiş olsun meyvesi getirdim'' dedi. Ama sonra gözleri Fatih yüzbaşıyı farkedince afalladı, şaşkınlıkla durdu.
"Aaa! Komutan bey, siz de mi burdaydınız?" dedi.
Fatih ve Deniz birden suç üstü yakalanmış gibi hissettiler. Fatih ayağa fırladı, Deniz ise yatakta doğruldu. Çarşafları düzeltip, etrafa saçma bakışlar atıyordu... (şapşal bunlar ya!) 🤭
Elif onların şaşkın bakışlarını görünce, anlayışlı bir gülümsemeyle:
"Yanlış zamanda mı geldim?" diye sordu.
Fatih elleri ayağı birbirine karışarak:
"Hayır, hayır... Ben... Ben sadece... kontrol için..." diye mırıldandı.
Deniz de aynı şekilde:
"Evet, sadece... hasta ziyareti... yani..." diye kekeledi.
Elif gülümsemeyi bastırmaya çalışarak:
"Tabii, tabii. Hasta ziyareti," dedi. Ama sesinde ki ima , ''resmen yakaladım sizi!'' diye bağırıyordu.
Fatih durumun giderek garip bir hal aldığını fark etti. Hemen toparlanmaya çalıştı:
"Ben... görevime gidiyorum. Geçmiş olsun Deniz, Şey, Deniz Hanım... Yani Mühendis Hanım" diye sıralıyordu, resmi bir sesle.
Sonra Elif'e döndü: "Size de, Mühendis hanım. Günaydın." dedi.
"Günaydın Komutan bey," dedi Elif. Hâlâ kıkırdıyordu.
Fatih kapıya yöneldi, ama çıkmadan önce son bir kez Deniz'e baktı. Gözlerinde söyleyemediği onlarca söz vardı.
"Kendine iyi bak," dedi yumuşak bir sesle.
Deniz, gülümsedi ve başıyla onayladı.
Fatih hızla dışarı çıktı.
Kapı kapandıktan sonra, Elif hemen koşarak Deniz'e sarıldı.
"Çok endişe ettim! Dün akşam olayları öğrenince hastaneyi aradım, ameliyat olduğunu söylediler. Dinleniyor dediler. Tüm gece uyuyamadım! Tüm ekip sizi merak ediyor, Hepsi selam söylediler. " dedi.
Deniz, Elif'in bu samimi sarılışına şaşırmıştı. Sanki hiç ummadığı bir yerde, küçük bir kız kardeş edinmişti. Bu his çok güzeldi.
"İyiyim Elif, merak etme. Sadece bir kurşun sıyırması," dedi gülümseyerek.
Elif geri çekildi, Deniz'i tepeden tırnağa süzdü:
"Gerçekten iyi görünüyorsun. Ama rengin çok solgun," dedi endişeyle.
Sonra etrafına bakındı, merakla: Durumu anlamıştı.
Sinsi bakışlarla, keyifle fısıldadı,
"Komutan bey tüm gece burada mı kaldı?".
Deniz'in yanakları pespembe olmuştu.
"Sadece... kontrol için geldi işte. Malum onun yanında yaralandım, Suçluluk piskolojisi bence." diye mırıldandı.
Elif kaş göz işareti yaparak:
"Tabii, tabii. Kesin Kontroldür" dedi ve kıkırdadı.