Rüya gibi; 🩷

1606 Words
Deniz ve Fatih hiç konuşmadan, vücutlarında ki deli elektrikle yolu bitirmişlerdi. Ana karargâha vardıklarında, Deniz'in saçları tam da Fatih'in tahmin ettiği gibi kurumuştu. Ama bu 45 dakikalık yolculuk, ikisi için de beklenmedik bir şekilde farklı hislerle doluydu. Deniz araçtan inerken, ensesinde hâlâ Fatih'in dokunuşunun etkisini hissediyordu. Bu durumdan rahatsızlık duyuyordu çünkü böyle hissetmek istemiyordu. Profesyonel olmaya ant içmişti kendine. Fatih ise bu durumdan memnundu. Ama bunu belli etmemeye çalışıyordu. Ana karargâh, beklediğinden çok daha büyük ve modern bir yapıydı. Girişte güvenlik kontrolünden geçtikten sonra, Fatih ona yolları gösterdi. "Toplantı odası üçüncü katta. Asansörle çıkacağız," dedi. Asansörde tek başlarına kaldıklarında sessizlik ağır basıyordu. Deniz aynadaki yansımasına bakarak saçlarını ensesinde toplayarak bir topuz şekli verdi. Fatih, onun bu halini izlerken, sıcak bir gülüşle "Çok güzel oldu," dedi sessizce. Deniz'in eli saçında donakaldı. Aynada Fatih'in gözleriyle karşılaştı. Utançla, "Teşekkür ederim," dedi alçak sesle. Asansör kapısı açıldığında ikisi de nefes alamamışcasına hızla dışarı çıktılar. Toplantı odasına girdiklerinde, masanın etrafında beş üst rütbeli subay oturuyordu. Hepsi Deniz'i merakla süzüyordu. Fatih tanıtımları yaptı: "Komutanım, size bahsettiğim Baş Mühendis Deniz Hanım. Kubilay Bey'in yerine katılacak toplantıya." dedi. Deniz kendini tanıttı ve masanın yanındaki boş sandalyeye oturdu. Fatih ise biraz gerisinde durdu. Albay, toplantının başlamasıyla birlikte konuştu: "Bu toplantı iki oturumdan oluşacak. İlk oturumda Iğdır sınır hattındaki yeni üs inşaatının ilerleyişini konuşacağız. İkinci oturumda ise güvenlik önlemlerini." Deniz, konuşulanları dikkatlice dinliyor ve gerektiğinde müdahale ediyordu. İnşaatın teknik detayları, malzeme teminleri ve zaman çizelgesi hakkında sorular soruluyordu. Hepsini sabırla ve ayrıntılı şekilde cevapladı. Birinci oturum sona erdiğinde, albay: "Ara veriyoruz. İkinci oturum saat 11:00 'da başlayacak," dedi. Herkes dağılırken, Deniz şaşkınlıkla Fatih'e döndü: "Eee, ben ne yapıcam şimdi? Nerde bekliyim?" Fatih gülümsedi: "Kahvaltı yapmadın, aç olmalısın. Çılbır yedin mi hiç?" dedi. Deniz şaşkınlıkla ona baktı: "Yemedim ama siz o bakışla çok yemiş gibi duruyorsunuz, dışarıdan bakınca hiç yemek gurmesi gibi durmuyordun, Fatih Yüzbaşım." diyerek kıkırdadı. Fatih alaycı bir tavırla, "Tamam, alay edeceksen bırakıyorum seni. Git kafelerden birinde poğaça kemir," dedi. Deniz çocuksu bir tavırla ağzına fermuar işareti yaptı: "Valla sustum! Çok açım, lütfen gidelim." dedi. Fatih, Deniz'in bu tatlı haline resmen eriyordu. İçinden "Bu kadın beni öldürecek" diye geçirdi. "Hadi o zaman, seni Iğdır'ın en meşhur lezzetleriyle tanıştırayım," dedi. Ana karargâhtan çıkıp merkeze doğru geçtiler. Fatih onu küçük, sıcak bir restoranta götürdü. "Burada Iğdır usulü çılbır ve taze peynir yapıyorlar. Bir de bal, kaymaklı ekmek..." dedi. Deniz heyecanla: "Ayy, Hepsini istiyorum! Gerçekten çok acıkmışım," dedi. Fatih, Deniz'in iştahla etrafa bakan bakışlarına gülüyordu. ''Tamam, hepsinden söyleriz o zaman'' dedi. Masaya oturdular. Fatih siparişleri verirken, Deniz etrafı inceliyordu. "Burası çok sıcak, samimi bir yer. Sen nasıl buldun burayı?" diye sordu. Fatih, "İlk geldiğim haftalarda keşfettim. Yalnızlık çekerken sığındığım yerlerden biri oldu," dedi Fatih. "Yalnızlık mı? Sen yalnızlık çeker misin?" dedi Deniz şaşkınlıkla. Fatih ona baktı: ''Niye karşıdan bakınca ruhsuz biri gibi mi duruyorum?'' dedi. Deniz pot kırdığını anlayıp biraz utangaç bir tavırla lafı çevirdi, ''Yok yani dışarıdan sanki çok sertmişsiniz gibi gözüküyor, belki mesleğinizden dolayı. Yani yanlızlık çekeceğinizi düşünmemiştim'' dedi. Fatih, uzandı ve Deniz'in bardağına su doldururken mırıldandı, "Herkes yanlızlık çeker Deniz. Özellikle de böyle uzak yerlerde görevliyken." Deniz, Fatih'in sözlerini samimi bulmuştu. ''Peki rahat konuşabilirmiyim? Şu siz olayları biraz gerdi beni'' dedi gülerek. Fatih, kendini hemen duruma kaptırdı, gülümsedi. ''Konuş bakalım kızıl!'' dedi. Deniz gözlerini kocaman açarak, ''Bak sen hemen 360 derece rahatlıyorsun'' dedi. Fatih ise sadece gülerek bakıyordu. Deniz yüzünde tatlı bir tebessümle, ''Yıllardır asker olmalısın yaşın 30 demişti annem.'' dedi. Fatih bir anda kaşlarını kaldırdı ''Annenle beni mi konuştun?'' dedi. Deniz, ''Şey yani.. Ben hayır, Annem ablama seni anlatırken söylemişti. Ordan hatırlıyorum'' dedi. Fatih derin bir gülüşle cevapladı ''Evet uzun yıllardır, askerim'' dedi. Deniz, genzini temizleyip mırıldandı, ''peki hep yanlız mı hissediyordun kendini?'' Fatih'in yüzü gölgelenmişti, sanki anlatmak istemediği noktaya gelmişlerdi. ''Aslında hayır, hep yanlız hissetmiyordum'' dedi. ''Akademiden sonra tanıştığım biri vardı'' dedi. Deniz, duraksadı. Masada ki bardağa uzandı ve suyunu yudumlayarak, bakışlarını yavaşça kaçırdı. '' 4 yıllık bir ilişkimiz oldu, Ama ben onunla aynı şehirde olmadığım için, uzaktan bir ilişkinin onu yıprattığını söyledi. Ve benden ayrıldı, yaklaşık 2 ay sonra ise evlendi.'' Deniz duyduklarının şokuyla, genzine içtiği suyu kaçırmıştı. Öksürüklere boğulurken başını çevirmeye çalışıyordu. Fatih hızla kalktı ve yanına yaklaşıp, sırtına vurdu. ''İyimisin ? Deniz nefes al!'' diyerek merakla onu izliyordu. Deniz, elini kaldırdı ve ''İyiyim otur lütfen'' dedi. Yerine geçen fatih hâlâ merakla onu izliyordu. Deniz ''Özür dilerim bir an şok oldum, istemsizdi kusuruma bakma lütfen'' dedi. Fatih gülüyordu. ''Tamam, gülme lütfen'' dedi Deniz. Ve merakla devam etti, ''Peki ne acelesi varmış, hesap sormadın mı?'' Fatih başını salladı, ''hayır sormadım, sonradan öğrendim çalıştığı yerdenmiş bu adam ve 2 yıllık ayrılmalı barışmalı birliktelikleri varmış.'' dedi. Deniz öfkeyle masaya vurdu ''Şıllığa bak ya! '' Sonra söylediği kelimeleri kulakları duyunca irkildi ''özür dilerim, ay pardon ben birden öyle şey oldu işte..'' dedi. Fatih duyduğu küfürle, hem şok olmuş hemde keyiflenmişti. Deniz merakla, ''Ya nasıl sakin anlatabiliyorsun, Bu resmen ahlaksızlık! Hiç mi sevmemiş seni?'' diye sordu. Fatih, gayet sakin bir tavırla ''Anlaşılan sevmemiş'' dedi. ''Peki sonra ne oldu?'' ''Sadece işime odaklandım, Ailemi özlüyorum. Ve bazen yanlızlık çekiyorum işte.'' dedi. Deniz şimdi derin düşüncelere dalmıştı, Acaba Fatih'in annesi bu yüzden mi ona Görücü usulü randevular ayarlıyordu. Oğlunun yaralı ve yanlız halini hissetmişmiydi? Peki ya Fatih? Dışarıdan buz dağı gibi gözüken bu adamın böyle şeyler yaşadığını düşünemiyordu... Siparişler geldiğinde, Deniz heyecanla çılbırı tattı ve gözleri parladı: "Bu muhteşem! Gerçekten çok lezzetli." Fatih onun bu halini izlerken gülümsüyordu: "Beğendiğine sevindim." "Sen de ye, neden sadece beni izliyorsun?" dedi Deniz. "Çünkü seni izlemek, şuan yemek yemekten daha keyifli," dedi Fatih. Deniz kızardı: ''Böyle şeyler söyleme ve Ye lütfen. Yoksa bende yiyemem..." dedi. "Özür dilerim, söylememem gerekiyordu," dedi Fatih, Gözlerini çevirerek. "Hayır, özür dileme. Sadece... Senin bu ani duygu değişimlerine alışmam gerekiyor," dedi Deniz yumuşakça. Sonra gülerek ekledi ''Görücü usulü randevuda, sıcaktın. Sonra beni ilk gördüğün anda bir canavara dönüştün. Ardından yine soğuktun, sonra yine ruhsuz. Şimdide tekrar sıcak!'' dedi. Fatih de yaşadıklarını düşününce gülmeye başladı. ''Sanırım haklısın'' diyebildi. Şimdi dakikalar ilerlerken, Kahvaltıları sırasında sohbet ediyorlardı. Fatih, Deniz'e Iğdır'ın tarihi hakkında bilgiler verirken, Deniz de en son yaşadığı şehir New York'daki hayatından bahsediyordu. "Peki sen neden mühendis olmaya karar verdin?" diye sordu Fatih. " Şey en son randevumuz da biraz bahsetmiştim, hatırlarsın. Matematik dahisiyim ben'' dedi kıkırdayarak, Fatih'te gülüyordu, ''Evet'' dedi. ''Hocalarım hep mühendislik ve dallarına yönlendirdi. Ama beni asıl bu yola iten konu başkaydı. Aslında çocukken sürekli lego oynardım. Sonra evde hep çizimler karalıyordum. Doğal olarak mühendisliğe evrildim," dedi Deniz. Fatih merakla sordu, ''Peki, Ailenin bu göreve gelmene ne tepkisi oldu?" Deniz biraz düşündü: "Endişelendiler tabii. Özellikle annem. Ama ben kararlıydım. Bu projeyi mutlaka istiyordum.." " Neden?" diye sordu Fatih. Deniz duraksadı: "Uzun hikaye. Belki başka zaman anlatırım." Fatih ısrar etmedi. Çünkü neden olduğunu biliyordu. Babasını gururlandırmak istemişti, ama bunu henüz paylaşmak istemediği için Deniz'e saygı duydu. Sonra kolunda ki saatten zamana bakınca şaşırdı: "Deniz! Saat 10:50! Toplantı 11'de başlıyor!" İkisi de panikledi. Hızla hesabı ödeyip hemen araca atladılar. "Nasıl geçti bu zaman böyle?" diye sordu Deniz koşarken. "Hiçbir fikrim yok!" dedi Fatih nefes nefese. Dakikalar sonra Ana karargâha vardıklarında, güvenlik kontrolünden koşarak geçtiler. Asansörde nefes nefese duruyorlardı. "Üçüncü kat, üçüncü kat!" dedi Deniz telâşla. Asansör kapısı açıldığında koşarak toplantı odasına vardılar. Kapıyı açtıkların da, masanın etrafındaki tüm üst rütbeli subaylar meraklı bakışlarla onlara bakıyordu. Fatih ve Deniz aynı anda: "Şey... Trafik vardı!" dediler. Albay kaşını kaldırdı: "Trafik mi? Iğdır'da?" İkisi de kızardı. Albay dik bakışlarla ''Oturunda başlayalım, gençler'' dedi. Deniz hızla yerine oturdu, Fatih de eski pozisyonuna geçti. O an toplantıdaki ikisinin de düşündüğü tek şey, hayatlarının en güzel saatini geçirdikleri idi. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamışlardı. Albay toplantıya devam ederken, Deniz ile Fatih arada sırada göz göze geliyorlar ve gülümseyip bakışlarını kaçırıyorlardı. "Güvenlik önlemleri hakkında," dedi Albay, "Bu bölgede kaçakçılık faaliyetleri yoğun. Özellikle gece saatlerinde..." Deniz dikkatini toplantıya vermeye çalışıyordu ama aklı sürekli az önceki kahvaltıda kalıyordu. Fatih'in gülüşü, sohbetleri, ona bakış şekli... Kendi kendine silkelendi ve gözlerini iyice açarak, Albay'ın sözlerine odaklanmaya çalıştı. Durum Fatih içinde aynıydı, Deniz'in çılbır yerken yaptığı o mutlu ifadeyi düşünüyor ve içinden gülümsüyordu. "Yüzbaşı Fatih!" dedi Albay sert bir sesle. Fatih irkildi: "Evet komutanım!" "Gece devriyelerini nasıl planlıyorsunuz?" Fatih kendini toparladı ve profesyonel bir şekilde cevapladı. ''Vardiyaları ayarladık, 5 zırhlı, 2 hava kontrol dronu, Dağlık bölgeye yerleştirdiğimiz fazlaca ısı termal ve hareket sensörleri var Komutanım!'' dedi. Albay tatmin olmuş bir ifadeyle başını salladı ve toplantıya devam etti. Toplantı sona erdiğinde, herkes dağılırken Albay Fatih'i yanına çağırdı: "Yüzbaşı, bu sabah biraz dalgındın." dedi otoriter bir ses tonunda. Fatih dikkat kesildi: "Özür dilerim komutanım. Bir daha olmayacak." "Umarım. Bu görev çok kritik, dikkatinizi dağıtacak hiçbir şeye izin veremeyiz." dedi imalı bir ifadeyle. Fatih mesajı almıştı, yüzü düştü ama belli etmedi. "Anlıyorum komutanım." diye tok bir sesle bağırdı. Deniz dışarıda Fatih'i bekliyordu. Fatih çıktığında, yüzünde endişeli bir ifade vardı. "Bir sorun mu var?" diye sordu Deniz. "Hayır, sadece uyarı aldım. Haklı da. Bu sabah çok dalgındım," dedi Fatih. Dönüş yolunda ikisi de sessizdi. Ama bu sefer gergin bir sessizlik değildi. İkisi de o güzel saati düşünüyordu. Deniz, Fatih uyarı aldığı için kendini suçlu hissediyordu. Ama konuyu açsa iyice saçma bir hale dönüşecekti. Sessizce gözlerini dışarıya dikti. Ama içi içini yiyordu daha fazla dayanamadı. "Fatih," dedi Deniz sonunda. "Evet?" "Bu sabah çok güzeldi. Teşekkür ederim." Fatih gülümsedi: "Ben teşekkür ederim. Çok keyifli bir kahvaltıydı.." Sonra muzip bir ifadeyle ekledi ''Mühendisimiz aslında çok tatlı bir insanmış.'' dedi. "Tatlı mı?" dedi Deniz şaşkınlıkla. Fatih gülümsedi, "Evet, Daha önce seni hiç böyle seni görmemiştim." dedi. Deniz kızardı ama belli etmemek için hemen şakaya vurdu, sohbeti. "Sen de çok farklıydın. Daha... İnsan gibiydin." diye mırıldandı. "İnsan gibi mi?" dedi Fatih gülerek. Deniz başını sallayarak, onayladı. "Yani, sürekli o sert asker havalarında değildin." Fatih şimdi kahkahalarla gülüyordu. Üsse vardıklarında, Fatih araçtan inip , gözlerinde hüzünle Deniz'e baktı.. Sanırım, artık gerçek dünyaya dönmüşlerdi...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD