7.BÖLÜM

3025 Words
Fırat Bey masasının orada dikilmiş, tek eli cebinde, diğer elinde telefon, yüzünde fazlasıyla sinirli bir ifade ile biriyle konuşuyordu. İçeri giren genç kıza bakışlarıyla, koltuğu işaret edince Reyhan onun gösterdiği yere oturdu ve başını yere devirdi. Çok öfkeliydi Fırat. Ofisine gelir gelmez arayan ve sinirlerini bozan şirket sahibi Filiz Hanım'a ve çalışanlarına karşı öfke doluydu. Kim bunlara çalışmak için ruhsat veriyordu? Hangi kurum bunları denetliyordu? İnsanların güvenini sarsan ve paralarını çalan bu tür işletmeleri kim görmezden geliyordu? "Üzgünüm." dedi Filiz Hanım. Ses tonu üzgün gelse de inanmıyordu Fırat. Artık bu tür insanlara güveni kalmamıştı. "Üzgün olmak yetmiyor Filiz Hanım. Bu kaçıncı bakıcı? Her defasında aynı şeyi yaşıyorum. Para dediniz onu da arttırdım. Daha iyisini bulacağız dediniz sabırla tamam dedim. Eve giren çıkan belli değil. Biri hırsız çıktı. Bir diğeri resmen psikopat. Kardeşime vurduğuna inandığım o kadına ne demeli? Sizi mahkemeye vermediğime için şükredin." "Özür dileriz Fırat Bey. Ancak biz de sizin gibiyiz. İşe giren herkesin ruhsal durumunu bilmemiz mümkün değil." "Daha dikkatli seçin o zaman. Bu sizin işiniz. Hizmet verdiğiniz insanlar yaşlı ve bakıma muhtaç kişiler. Önünüze geleni bakıcı yapamazsınız." "Sokakta gezen herkes bakıcı olacağım demiyor zaten. Biz piyasadaki diğer şirketlerden çok daha iyiyiz. Sizinle ufak bir şanssızlık yaşadık sadece. Tabii bunda kardeşinizin de payı var." "Kardeşim normal biri değil."derken adeta gürledi Fırat ve Reyhan oturduğu yerde irkildi. "Zaten sağlıklı olsa bakıcıya ihtiyaç duymazdık." "Biliyorum Fırat Bey. Sizi anlıyorum. Siz de bizi anlayın. Hem kardeşinize hem annenize bakacak, ayrıca yemek yapacak ve bir de ev işleri ile ilgilenecek yatılı birini bulmak inanın çok zor. Bulduğum kadınlarda çok kalmak istemediler. Yabancı uyruklu bir bakıcı bulayım dedim, onu da siz istemediniz." "Aynı dili konuştuklarımızla anlaşamadık, yabancı biri ile nasıl anlaşacağız? Yapmayın Filiz Hanım!" "Bakıcılar yemek konusunda da çok zorlandı. Kardeşiniz çok seçici. Ve ciddi anlamda sıkıntılı. Huysuzluğu yüzünden de rahat vermiyor. " "Kardeşim birinden hoşlanmazsa huysuzlaşır ama birini severse gayet iyi anlaşır. " "Kaç bakıcı değişti. Hepsi mi kötü Fırat Bey? Tamam birini sevmişti. Ama oda torunu için işi bıraktı." "Ne yapmamı istiyorsunuz Filiz Hanım? Ücreti mi arttırayım?" "Sorun ücret değil. Sorun o ki bakıcı yarın gideceğim diyor ve benim onun yerine hemen koyabileceğim bir eleman yok. Yani aynı anda onca işi kimse kabul etmez." Kendisini köşeye sıkışmış ve çaresiz hissediyordu Fırat. Annesi ve kız kardeşinin bakıcı sorununu parada çözmüyordu. "Sözleşme yaptık Filiz Hanım. Daha süremiz dolmadı. O kadın bir anda ben gidiyorum diyemez." "Onu zorla tutamam. Artık ne yaşadı ise bilmiyorum... Hatta bugün işi bırakacaktı, ben rica ettim yarına kadar bekliyor." "Yarın ne olacak?" "Bakın Fırat Bey. Yarın için ya da ömür gün için... Bir süre eleman bulmam imkansız ama bir kaç hafta içinde..." "O kadar zamanımız yok!" "Sakin olun lütfen." Reyhan yanlış bir zamanda geldiğini düşünüp, ayağa kalktığı anda Fırat'ın otur dediğini duyunca tekrar yerine oturdu. Cidden yanlış bir zamanda gelmişti. Birazdan bu öfkeli adamın hedefinde kendisinin olacağından adı gibi emindi. Adamın yüzüne bile bakmaya ürküyordu. Kendi sorununa o kadar dalmıştı ki onun telefonda ne konuştuğunu çok anlamıyordu. "Eğer yarına kadar bir bakıcı bulamazsanız sizi mahkemeye vereceğim!" dedi Fırat. Ancak kadın hala bunun imkansız olduğunu söylüyordu. Fırat öfkeye telefonu kadının yüzüne kapattı ve masanın üstüne attı. Kahretsin! İki eliyle başını sıkarak arkasına döndü. Onu izliyordu Reyhan. Ürkek bakışlarıyla sıranın kendisine gelmesini beklerken, sakinleşmesi için de dua ediyordu. Çok sinirliydi. Bedeni gerildikçe gömleğinin altından iyice belli olan kaslarına istemsizce takılan bakışları yüzünden utandı Reyhan. Adama böyle bakmak ne kadar utanç verici bir durumdu. Gür siyah saçlarını fark etti. Kesim şekli yüzüne yakışmış, onu çok daha genç gösteriyordu. Fırat kendisine doğru dönünce hızla ayağa kalktı. "Yanlış bir zaman da geldim."dedi Reyhan. Sesinin titremesine engel olamıyordu. "İsterseniz daha sonra..." Fırat ona bakıyor gibi görünse de sanki bakmıyor gibiydi. Bakışlarındaki boşluk bir şey düşündüğünü belli ederken, sandalyesine oturdu. Öfkesi dağılmış, yerini garip bir sessizlik almıştı. "Sizi kabalık etmek istemedim Fırat Bey." diyerek devam etti Reyhan. O kendisine patlamadan önce açıklama yapmak doğru gibi geldi bir an. "Biraz ileri gittim farkındayım ama... " Adamın ifadesiz yüzüne bakınca kısa bir an sustu. Acaba kendisini dinliyor muydu? Neden bu kadar tepkisiz ve suskundu? "Ben... Ben gerçekten kötü bir değilim." Sevimli görünmek için hafifçe gülümsedi. Parmaklarını önünde sıkarken, zaman zaman bakışlarını genç adamdan kaçırma gereği duydu. "Teşekkür ettiğinizi bilmiyordum. Aslında teşekkür etmek zorunda değilsiniz. Bu benim işim. Siz ne isterseniz yapmak zorundayım. " Genç adamın gözlerine baktı. "Benim paraya ihtiyacım var Fırat Bey. Beni işten atarsanız çok zor bir durumda kalırım. Aileme para yolluyorum. Ağabeyim..." Yine sustu Reyhan. Adamın kendisini dinlemediğini düşünüyordu ama Fırat Bey'in boş bakışları yüzüne odaklanmıştı. "Hatta bu ara o kadar çok paraya ihtiyacım var ki... Ek iş olarak garson ya da odacı bile olabilirim. Ve size her gün kahvaltı hazırlarım. Yani tamam bugün hayır dedim ama şuan evet diyorum. Yeter ki beni işten atmayın." Bu kez tamamıyla susarak başını yere devirdi Reyhan. Daha fazla açıklama yapmasına gerek yoktu. Hatta belki de boşuna konuşmuştu. Fırat Bey tepkisiz bir halde bakarken, kendisini koca bir aptal gibi hissetti. Onu izliyordu Fırat. Zamansız öfkesinin arasında içeri giren ve bugün yaptığı şeyi açıklamaya çalışan genç kızı izliyordu. Zihni tamamen burada olmasa da söylediği her şeyi dinlemişti. "Bitti mi?"dedi genç kıza gayet sakin bir sesle. Ona doğru baktı Reyhan. "Aslında bitmedi Fırat Bey. Özür dilemeyi unuttum... Özür dilerim." İçtenlikle dilemişti Reyhan. İnsan hatalarını kabul etmek zorundaydı. "Fevri davranışım için kusura bakmayın. Böyle ani çıkışları olan biri değilim ama bazen oluyor işte... İnanın çok sabırlıyımdır. Özellikle de işim konusunda." Fırat derin ve içli bir nefes aldı. Koca bal rengi gözler ve masum bakışlar öyle içten ve güven vericiydi ki ona kızamıyordu. Aslında onu buraya kızmak için çağırmıştı. Nezaket kelimesinin anlamını sormak için çağırmıştı. Ya da belki de... Onun otelde olup olmadığını merak etmişti. Bugün gördüğü kız... İz bırakmadan kaçan külkedisi... Acaba bu kız mıydı? ** "Ailen var mı?"dedi Fırat. Sakinliği ve ilgi gösteren tavrı Reyhan'ın gerginliğini biraz olsun atmasına yardımcı oldu. "Var müdürüm. Annem, babam ve ağabeyim var. Bir de yengem ve yeğenim. Çok güzel bir çocuk. Onu çok seviyorum. Adı da Bahar." "Çocukları seviyorsun."diye kıza cevap verirken geçen gün gördüğü anı hatırladı Fırat. Özel bir çocukla kum havuzunda oynayan sevimli bir kızı... Onu sakinleştiren ve mutlu olmasını sağlayan kadını... "Kim sevmez ki?" "Herkes sevmez." Biraz daha dikkatli baktı kızın yüzüne. Sevimli bir yüz, çocuksu bakışlar ve kalın dudaklar... "Sizi ihtiyacım var Reyhan Hanım."dedi. Dilinden birden bire dökülen kelimelerin sebebi çaresizlikti. Birden bire çıkmıştı aslında. Reyhan adamın ne dediğini duymuştu ama anlamıyordu. "İhtiyacım var derken..." "Geçici bir süre annem ve engelli kız kardeşim için bakıcı bulmam gerek. Ama hemen. Bugün..." İyice şaşırdı Reyhan. Duymayı hiç beklemediği bir şey demişti Fırat Bey. Buraya niçin gelmiş, ne ile karşılaşmıştı? "Size yardımcı olmak isterdim ama bu şehirde tanıdığım insanlar zaten bu otelde çalışıyorlar. Yani bakıcı olabilecek kimseyi maalesef tanımıyorum." "Ben bir başkasından değil, sizden bahsediyorum." "Ben mi?"dedi Reyhan şaşkınlık yayılan sesi ve yüz ifadesiyle. "Ben de burada çalışıyorum. Yani siz hala kovmadıysanız." "Size buradaki maaşınızın üç katını teklif ediyorum. Hatta dört. " "Fırat Bey... Ben işimden memnunum. Aşçıyım ben... Bakıcı değilim." Fırat birden bire bu teklifle karşı karşıya kalan genç kızı anlıyordu. Ama içinden bir ses bu kızın annesi ve kız kardeşine iyi bakacağını fısıldıyordu. En azından iyi yemek yapıyordu. "Bir süre."dedi Fırat. "Bir ay belki. Sonra yine buraya dönersiniz. Bu bir ayda ben de iyi bir bakıcı bulurum." "Sizi anlıyorum ama..." "Paraya ihtiyacım var dediniz. Bir ayda bu kadar parayı kazanmanız mümkün değil. Ayrıca size izin de vereceğim. İzin sürecinde buradaki maaşınızda işleyecek. Bir aylık izin de siz de bana yardımcı olacaksınız." Reyhan maaşını ve Fırat Bey'in teklif ettiği parayı düşünüyordu. Ağabeyinin istediği parayı vermesi için gerçekten iyi bir teklifti ama bakıcılık yapmak hiç kolay bir iş değildi. "Para konusunda haklısınız. Cidden çok ihtiyacım var ama teklif ettiğiniz işi nasıl yaparım bilmiyorum." "Parayı bugün hesabınıza yollarım. Endişeniz olmasın." "Endişem para değil ki... Hem bana nasıl güvenebiliyorsunuz? Belki de yapamayacağım." "Çaresizlik diyelim Reyhan Hanım. Birine güvenme ihtiyacı. İnanın çok zor bir durumdayım. Ve siz de bana iyi bir seçimmiş gibi geldiniz." Bu sözler Reyhan'ın yüreğine dokundu. Genç adamın annesini ve kız kardeşini düşünmesi ve çaresizliği canını sıktı. Keşke ağabeyi de onun gibi olabilseydi. Keşke... "Bilmiyorum..."derken adamdan bakışlarını kaçırdı. Gerçekten ne diyeceğini bilmiyordu. "Lütfen Reyhan Hanım." dedi Fırat. Bu kıza bu şekilde yalvaracağı hiç aklına gelmezdi. Onun telefonuna attığı bir mesaj vardı. "İnsanın insana işi düşer, yolu düşer... Hayat bu ya en olmaz anda en olmaz dediği birine ihtiyaç duyar." Yazmıştı Reyhan Hanım. Reyhan "Tamam." dedi genç adama doğru bakarak. "Kabul ediyorum Fırat Bey. Paradan çok aileniz için kabul ediyorum. Çaresiz olduğunuz için kabul ediyorum." "Teşekkür ederim Reyhan Hanım. " Ayağa kalktı Fırat. "O halde gidebiliriz." "Şimdi mi?" "Evet şimdi." "Ama benim hazırlanmam ve Ömer Usta ile konuşmam gerek. Bu kadar çabuk olmak zorunda mı?" "Öyle olmak zorunda. Hemen gidin valizini hazırlayın. Hatta yanınıza çok bir şey almanıza gerek yok. Ben daha sonra sizi eşyalarınızı getiririm. Ayrıca Ömer Bey'le de konuşurum." "Yani nasıl olacak bilemedim..." "Hadi Reyhan Hanım. Beş dakikaya sizi arabada bekliyorum." Reyhan koşarak odasına girerken, küçük valizine lazım olacak eşyalarını tıkarken ve odadan çıkıp Fırat Bey'in arabasına hızlı adımlarla giderken ne yaptığını düşünüyordu. Hatta inanamıyordu. Aceleden üzerini değiştirmeye bile fırsatı olmamıştı. İnüforması ile arabanın arka koltuğuna oturmuş, yanından akıp giden yolu izlerken, içine bir sıkıntı ve korku düştü. Bakıcı... Yaşlı bir kadın ve engelli genç bir kıza bakıcılık yapacak kadar tecrübesi yoktu ki? Biraz önce Fırat Bey söz verdiği parayı hesabına yollayınca korkusu iki misli arttı. Ya başaramazsa... Ya eline yüzüne bulaştırırsa... Allah'ım... Neden bu ara hayatı aksilik ve heyecan doluydu ki? Neden ağabeyi yine para istemişti? Fırat otuz kilometre uzaklıktaki evin yoluna girmiş, akşam trafiği yüzünden yavaş gidiyordu. Arasıra dikiz aynasından arka koltukta oturan ve camdan dışarıyı izleyen genç kıza bakıyordu. "Kardeşim yemek konusunda çok seçici."dedi genç kızı şimdiden bilgilendirmek için. "Sizi biraz zorlayabilir Reyhan Hanım." Reyhan da aynadan ona bakıyordu. "Yemek zorlanmayacağım tek şey."diyerek tebessüm etti Reyhan. Gergindi ve rahatlamaya ihtiyacı vardı. "Aşçı olduğumu unuttunuz sanırım." Belli belirsiz gülümsedi Fırat. Hem yolu izliyor hem de genç kıza bakıyordu. "Ev işleri için birini bulabilirim. Sizin için zor olacaksa... " "Zor olacağını sanmıyorum. Ya da bunu daha sonra düşünebiliriz Fırat Bey. Nasıl olsa çok uzun bir süre değil. Bir ay... Göz açıp kapayıncaya kadar geçer." Fırat için şuan bir günün bile önemi çok büyüktü. Bir ay da iyi bir bakıcı bulmak için elinden geleni yapacaktı. "Annemin eklem romatizması ve şeker hastalığı var. Yürümekte güçlük çekiyor. Diyetine ve ilaçlarına dikkat etmemiz gerekiyor. Kardeşim biraz huysuz bir kız ama sizi severse inanın çok iyi anlaşırsınız." "İnşallah." "Yarı zihinsel, yarı bedensel engelli. Belki duymuşsunuzdur. Serebral Palsi hastası. Doğum sonrası oksijensizliğe bağlı olduğunu düşünüyorlar. Yani hekimler... Gerçi bunu bilmenin artık bir faydası yok. Yine de rehabilitasyon ve fizik tedavi ile şuan eskiye nazaran daha iyi durumda. Aksak da olsa yürüyebiliyor. Kaşık tutmakta zorlandığı için yemeğini siz yedireceksiniz. Odasında ona özel bir tuvalet var. Tuvalet alışkanlığını zor da olsa kazandı. Kişisel temizliğinde bazen sıkıntı yaşayabiliyoruz. Haftada üç gün rehabilitasyona gitmeye devam ediyor. Onu almaya geliyorlar. Özel bir öğretmenimiz var. Yani sizin onunla gitmenize gerek yok." Tüm dikkati ile onu dinliyordu Reyhan. "Elimden geleni yapacağım inanın." "Size güvenmek istiyorum Reyhan Hanım. Onlar benim her şeyim. Onlar benim tek ailem." Ailesinden bahsederken sert görünüşlü ve fazlasıyla ciddi bir adam olan Müdür Fırat Bey gitmiş, yerine ona benzemeyen sakin ve hoşgörülü bir adam gelmişti. Reyhan onun bu halinden etkilenmemek için zorlandı. Nihayetinde evinde de olsa patron oydu. İşler yolunda gitmezse yine ciddi ve öfkeli bir adama dönüşebilirdi. "Beni korkutmayın Fırat Bey."dedi yarı alaycı bir tavır takınarak Reyhan. "Bu işi kabul ettim ama hala tereddütlerim var." "Korkacak bir şey yok. Annemi ve kız kardeşimi aileniz gibi görürseniz, yani öyle davranırsanız yapabilirsiniz." "Birbirimize alışmamız biraz zaman alabilir." "Çok uzun sürmez Reyhan Hanım. Her şey sizin çabanıza bağlı." Yine dikkatini yola verdi Reyhan. Birazdan tanışacağı insanları merak ederken, ne ile karşılaşacağını ve ne yaşayacağını bilmediği bu bir aylık sürenin çabuk bitmesini diledi. ** Yol nasıl bitti anlamamıştı Reyhan. Durdukları evin önünde park edene kadar hala yapacağı işten emin bile değildi. Yirmi beş yaşında genç bir kız, yaşlı bir kadın ve hasta bir kıza nasıl bakabilirdi ki? Korkuyordu... Elinde olmadan onları üzmekten, onlara yardımcı olamamaktan, Fırat Bey'in çaresizliğine çare olamamaktan korkuyordu. Bu kadar büyük bir sorumluluğunun altına daha önce girmemişti. Hiç tanımadığı, huyunu, suyunu bilmediği insanlara nasıl yardımcı olacaktı? Tamam ev işleri en kolayıydı. Bu konuda kendisine güveniyordu. Yemekte kolaydı. Ya sonrası... Ani bir kararla buraya gelmiş, içini şimdiden sıkıntı basmıştı. Arabadan inen ve inmesini bekleyen genç adama camın ardından bakarken, derin bir nefes aldı. Fırat Bey arabanın kapısını açınca ürkek bir adımla arabanın dışına çıktı. Daha ilk adımı bile bu kadar zorken, bundan sonrası nasıl olacaktı acaba? Arabadan inince önünde durdukları eve bakındı. İki katlı, önünde demir parmaklıkları olan, ön bahçesi geniş bir evdi. Arka bahçe hakkında hiç bir fikri ise yoktu. Geldiği bu yerin Kemer'in neresi olduğunu da bilmiyordu. Biraz köy biraz şehir havası hakimdi. Evler birbirine çok yakın değildi. O da kocaman bahçeleri yüzünden olabilirdi. "İçeri girelim mi?"diyerek kendisine bakan genç adamla gözgöze gelince sadece başını salladı. Fırat Bey arabanın bagajından valizi aldı ve evin demir kapısını açarak içeri girdiler. Adam önde kendisi de bir adım arkada yürüyordu. "Doğru olanı mı yapıyorum?"dediğini duydu Fırat ve evin kapısını açmadan ona döndü. "Bu kadar korkmanıza gerek yok Reyhan Hanım. Ailem adam yemez." "Ya ben onları yersem?"diyerek gülümsedi Reyhan. Espri yapacak durumda değildi ama yapmıştı. Fırat'ı da gülümsetmişti. Bu adam neden bu kadar güzel gülümsüyordu ki? Neden bugün çok iyiydi? Cevabı çok basitti. İyi olmak zorundaydı çünkü kendisine ihtiyacı vardı. "Siz de yemeyin."dedi Fırat alaycı bir yüz ifadesi takınarak. Reyhan da gülümsedi. Gülümsemek ne kadar çabuk bulaşan bir şeydi. Tıpkı esnemek gibi... Ya da korku veya şaşkınlık. Kapıyı anahtarla açtı Fırat. O içeri girerken, kendisi de girdi. Girdikleri ilk yer küçük bir holdü. Ayakkabılarını çıkarıp, terlik giydiler. Hemen sonrasında kısa bir koridoru geçerek, salon olduğu belli olan geniş bir odaya geçtiler. "Anne!" Fırat annesine seslenirken olduğu yerde durmuş, hiç kımıldamadan bekliyordu Reyhan. Bu arada Fırat odadan çıkmış gözden kaybolmuştu. Salonu inceliyordu genç kız. Mobilyalar yeni model ve şıktı. Yeni olduklarını düşündü. Duvardan duvara TV ünitesi, kocaman bir yemek masası ve her köşede bir çiçek bulunuyordu. Geniş bir pencereye uygun dikilmiş stor perde ile uyumlu koltuk döşemeleri çok güzel görünüyordu. "Reyhan Hanım." Fırat Bey'in kendisine seslendiğini duyunca kapıya döndü. "Annem bahçede. Oraya geçelim." "Tamam."dedi Reyhan. Başka ne diyecekti ki? Artık buraya gelmiş, işi kabul etmiş, parayı da peşin almıştı. "Şimdi kıyametin kopmasını bekliyorum da..." "Anlamadım."dedi Fırat tek kaşını kaldırarak. "Yani bugün öyle şeyler yaşadım ki sadece bir o kaldı diye düşünüyordum." "İnşallah kopmaz."derken yine gülümsedi genç adam. Cidden mi? Bu adamın bu kadar çok gülümsediğini, Kerime'ye anlatsa hayatta inanmazdı. Onun peşinden giderken yine çenesini tutamadı genç kız. "Kurt adama dönüşmeyeceksiniz değil mi Fırat Bey?" "Kurt adam mı?" Ona baktı yine Fırat. "Neden?" "Sizi tanımakta güçlük çekiyorum. Yani kurbanlarını yemeden önce, kurt adamlar da böyle kibar olabilirler diye düşündüm." "Dönüşmeyeceğim korkmayın." "Korkunca biraz çenem düşebilir. Ve heyecanlanınca..." "Sadece o zaman mı?" "Tamam kabul ediyorum. Biraz çenesi düşük olabilirim." İki parmağını bir kaç santim birbirine yaklaştırarak "Sadece biraz." diyerek gösterdi Reyhan. "Umarım anneniz çok konuşanları seviyordur." "Hiç sevmez." "Cidden mi?" "Evet hatta çok kızar." "Ya..." Adam dalga mı geçiyor yoksa ciddi mi söylüyordu çözemedi Reyhan. "Bir dakika... Ya beni istemezse? Ya benden hiç hoşlanmazsa? O zaman ne yapacağım? Burada kalamam." dedi Reyhan yüzünde kocaman bir endişe ifadesiyle. Alt dudağını ısırdığının farkında bile değildi. "Kalmak zorundasınız." Bahçeye açılan kapının orada durmuşlardı. "Zorunda mıyım? Ama bu çok acımasızca. Beni istemeyen birinin yanında nasıl kalabilirim? " "Sizde onun suyuna gidin. Kendinizi sevdirin." Yarı ciddi yarı alaycı bir tavırla cevap veriyordu genç adam. "Sevgi zorla olmaz Fırat Bey. Kendiliğinden olur." Genç kızın yüzüne manidar bir şekilde bakıyordu Fırat. Sevgi için söylediği şey gerçekten doğruydu. Kimse kimseyi zorla sevemezdi. Sevmek istese bile olmazdı. "Hadi çıkalım."dedi hemen sonra. Bu çocuk gibi sevimli ve ürkek bakışlar aklını karıştırmaktan başka işe yaramıyordu. Bahçeye çıktıklarında Reyhan yine olduğu yerde kalakaldı. Ne kadar güzel bir bahçeydi burası... Her yeri ağaç dolu ve yemyeşildi. Üzeri kapalı bir oturma köşesi, geniş bir bahçe salıncağı, küçük bir süs havuzu... Taşlık bir yol ve kenarında rengarenk çiçekler. "İnsan burada hiç yaşlanmaz."demekten kendini alamadı. "Hiç canı sıkılmaz." "Ama ben yaşlandım."dedi biri. Artık ne kadar yüksek sesle söylemişse, masanın orada oturan kadın kendisini duymuştu. Fırat o tarafa yönelince peşinden gitti. Onun annesi olduğunu tahmin etti kadın iki elini kucağına koymuş, onları inceliyordu. Keskin bakışları ve yüz ifadesi biraz ürkütücü görünse de güzel bir kadındı. Çizgileri artmış yüzünün, tonbul yanaklarının, renkli gözlerinin çok güzel olduğunu fark etti Reyhan. Sarı saçlarının boya olduğunu da anladı. Hasta ama bakımlı bir hanım... Kendini belli ki seviyordu. "Selam sarı çiçeğim."diyerek onun yanaklarını öptü Fırat. Annesi de onu öptü. "Sen buralara gelir miydin kocabaş?"derken gülümsüyordu annesi. "Evin yolunu unuttun sanmıştım." "Yapma anne. İşlerim yoğun biliyorsun. Yine de her hafta geliyorum." "Sadece bir gün. O da bana yetmiyor." "Ama her gün arıyorum." "Eh arama bir de... Lafa bak." Annesi Reyhan'ı baştan aşağı süzerken, Fırat genç kıza yöneldi. "Reyhan Hanım yeni bakıcınız anne. Yani kısa bir süre sizinle olacak." Reyhan "Merhaba" derken kadına doğru eğildi ve eline uzandı. Kadın elini öpeceğini anlayınca, elini ona uzattı. Reyhan da elini öperek alnına koydu. "Hoşgeldin bakalım."dedi kadın. "Adın ne senin?" "Reyhan efendim." "Ben de Nimet Teyzen. Ama abla bile diyebilirsin. Henüz çok yaşlanmadım." "Nasıl isterseniz?" Çok sıcakkanlı ve samimi bir hanımdı. Oğlu gibi değildi. Yani aslında bugün Fırat Bey de çok iyi davranıyordu. Ayrıca konuşmayı seven birine benziyordu. Nimet Hanım kızın üstündeki kıyafete takıldı. "Ne iş yapıyorsun sen?" "Aşçıyım." "Aşçı mı?" Oğluna baktı. "Otelin aşçısını mı kaçırdın Fırat?" "Bir bakıma."dedi Fırat gülerek. "Bana iyi bir seçim gibi geldi. Yemek yapmayı biliyor en azından. Başka çarem yoktu." "Buna en çok Fatoş sevinecek. Şu nemrut karıda gitsin artık." Bakıcıdan bahsediyordu annesi. "Fatoş nerede?" "İşte orada."dedi annesi ve kapıyı gösterdi. Reyhan da o tarafa baktı. Genç bir kız aksak adımları ile ağır ağır onlara doğru geliyordu. Arkasında orta yaşlı bir kadın vardı. Kısacık saçları, zayıf yüzü, ürkek bakışları... Tek eli ve tek ayağı içe dönüktü genç kızın. "Aaabeyy..." demişti galiba. Ne dediği tam olarak anlaşılmıyordu. Fırat onu koşarak kollarının arasına alınca, güldü kız. Kahkaha atmaya çalıştı. Nasıl mutluydu... Nasıl hayat doluydu... Onu izlerken gözleri buğulandı Reyhan'ın. Dudakları arasından sızan salyalarına, çarpık dişlerine, sürekli gülümseyen yüzüne takılıp kaldı. Fırat onu öperken, kardeş olmanın ne kadar değerli olduğunu fark etti. Kardeşini seven bir ağabeyin onun için neler yapabileceğine şahit oldu. İşte ağabey vardı.... Ağabey vardı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD