YAĞMUR

1461 Words
Cenkay’ın kucağında, zaman adeta durmuş gibiydi. Nefeslerimiz birbirine karışıyor, dudaklarımız arasındaki o ince mesafe her geçen saniye daha da kapanıyordu. Gözlerimi kapattım, içimdeki o bastırılamaz arzuya teslim olmaya hazırdım. Onun dudaklarının sıcaklığını hayal ederken, kalbim göğsümde çılgınca atıyordu. Kalçamın altındaki eli daha sıkı kavradı, beni kendine çekti; artık burunlarımız değil, dudaklarımız birbirine değecek kadar yakındı. Tam o an, bir öpücüğün eşiğindeyken, gökyüzü ansızın ‘Durun, siz kardeşsiniz!’ diye nikah basan Yeşilçam filmlerinin her şeyi bilen uşağı gibi bir feryat kopararak ebedi saadetimize mani oldu. Her ne kadar yağmur altında az durmuş olsak da, o kadar şiddetli yağan yağmurdan nasibimizi az da olsa almıştık. Cenkay’ın çıplak teninde süzülen birkaç yağmur damlasından gözlerimi alamıyordum. ‘’Rana, su damlalarını siler misin?’’ ‘’Efendim?’’ ‘’Su damlaları beni gıdıklıyor. Seni kucağımdan düşürmeden siler misin?’’ ‘’Dudaklarımla mı?’’ Birden afallayıp bana baktı. Ben de şaşırmıştım. İki kadeh kanyağı tek seferde kafayı dikersem böyle olurdu işte. Birkaç hafta önce de böyle olmuştu. İçmiştim ve Cenkay’la karşılaşmıştım. Sarhoş değildim ama ağzımdan çıkanı da kulağım duymuyordu resmen. Ona edepsiz edepsiz sorular sorup duruyordum. ‘’Rekorun kaç dakika?’’ ‘’Kaç santim?’’ ‘’Kalkıyor mu?’’ ‘’Kucağında otursam beni kaç saniye taşırsın?’’ O gece benimle arasına koyduğu mesafeyi korumuştu. Bulduğu ilk fırsatta sıvışmış ve günlerce eve uğramamıştı. Geldiği zamanlarsa benim evde olmadığım saatlere denk geliyordu. Yengem Güzide’yi yemeğe davet edip bir de geceyi bizde geçirmeleri için ısrar edince, Cenkay da geceyi evde geçirdi. Eğer telefonumu salonda unutmasaydım, belki de Cenkay’la bu kadar yakınlaşmayacaktık. Beni kucağında merdivenlere taşıyan, yarı çıplak bir Cenkay, afallamış bir halde bana bakıyordu. ‘’Sabaha kadar o dudaklarına yapacaklarımı biliyor musun küçük şeytan?’’ dedi en sonunda. ‘’İndir beni.’’ ‘’Seni indiririz ama burada senin indirmen gereken biri de var.’’ diyerek göz kırptı. ‘’Güzide yine sormaya gelecek. Bu defa kurtulamayız.’’ ‘’Ayağın yaralı, seni indiremem.’’ ‘’Ayağıma kurşun yemedim, alt tarafı bir çizik.’’ ‘’Allah korusun.’’ diyerek beni göğsüne yaklaştırdı iyice. Bir kuşun, yavrusunu kanatları altına alması gibi, beni göğsüne iyice yaklaştırdı. Sanki bana bir şey olmasından gerçekten korkuyormuş, beni sakınıyormuş gibi… Böyle yaptığı zaman kafam karışıyordu. Gözümün hizasındaki su damlasını işaret parmağımla durdurdum. Meme ucuna yakın bir yerdeydi. Aldığı derin nefesin, gözlerimin önündeki göğüs kafesini nasıl şişirdiğine, loş ışığın altında anbean tanık oldum. ‘’Artık gıdıklamıyorlar, dokunma. Odanda pansuman malzemesi var mı?’’ ‘’Banyoda var.’’ Ona cevap verirken titremeye başladım. Kısa süre de olsa, altında bulunduğum yağmurun hafifçe ıslattığı kazak, üşümeme neden olmuştu. ‘’Sen titriyor musun?’’ ‘’Kazak ıslandı ya, üşüyorum.’’ ‘’Kendini bana teslim etsen, teninde sabaha kadar Afrika ateşi yak-’’ elimle ağzını kapattım. ‘’İndir beni ve sakın bir daha benimle konuşma.’’ ‘’Dur be kızım, iki adım kaldı zaten.’’ Onu bu halde odama kabul edemezdim, etmemeliydim. ‘’Ben buradan sonrasını halledebilirim. Sen Güzide’yi daha fazla yalnız bırakma. Yine çıkmasın odadan seni aramak için.’’ ‘’Sen Güzide’den mi hoşlanıyorsun?’’ ‘’Ne? Ne alaka be?’’ ‘’Sözde benim sevgilim ama sen benden daha çok düşünüyorsun onu. Ben kıskanç bir adamım Rana, sana benden başkası dokunamaz!’’ Yüzüne bir tokat atmaktan kendimi alıkoyamadım. Sözledikleri neresinden tutsan elinde kalıyordu. Hem sevgilisinden bahsediyordu hem de kendinde beni kıskanma hakkı görüyordu. Bunca zaman ona rağmen içimde büyüttüğüm bütün duyguları tek tek kendi elleriyle toprağın altına gömüyordu. Gözüme kendi değerini kendi kendine küçültüyordu resmen. ‘’Sert seviyorsun, anladık onu.’’ ‘’Bana bak! Beni kucağından indir yoksa bas bas bağırırım.’’ ‘’Bağırmayacağını ikimiz de biliyoruz Rana. Eğer bağıracak olsaydın, az önce Güzide’yle karşılaşmaktan korkmazdın.’’ ‘’Ben korkmadım ki, sen korktun. O yüzden beni balkona kadar süürükledin.’’ ‘’Eğer öyle olsaydı,’’ bunu dediği sırada odamın kapısını çoktan açmıştı. ‘’...balkonda bu soğukta beklemek yerine çıkıp odana gelirdin, öyle değil mi?’’ Maşallah bizimki ekonomist değil, Sherlock Holmes’tu. Odaya girdikten sonra beni yatağa oturttu. ‘’Sakın kıpırdama, geliyorum.’’ ‘’Senin aslında ‘çıkıyorum’ demen gerekiyor. Dilin sürçtü galiba.’’ ‘’Hayır, ne dediğimi gayet iyi biliyorum.’’ Odamdaki banyoya doğru yürüdü. O gittiğinde üstümdeki kazağını çıkardım. Kazaktaki kokusu tenime sinmiş, benim kokumu da kazağı almıştı. Elimdeki kazağı yatağa bırakırken, sabahlığımın da bir omzu aşağı inerek sol omzumu açıkta bıraktı. O sırada Cenkay, banyomun kapısında elindeki pansuman malzemeleriyle belirdi. ‘’Komodinin üstüne koy, ben hallederim. Kazağını da unutma, iyi geceler.’’ dedim yüzüne bakmadan kazağını uzatırken. Onunla bu halde baş başa kalmak bana iyi gelmiyordu, kendime engel olmakta zorlanıyordum. Birkaç metre ötede kız arkadaşı onu beklerken ben geceyi onunla geçirmek istediğim için kendimden utanmalıydım. Önümde diz çöktü. Elini ayak bileğimde hissedince geri çektim ama biraz sıkı tutup, hareket ettirmeme engel oldu. ‘’Pansuman yapıp, gideceğim. İstemiyorsun, anladım. Sadece pansuman yapacağım, tamam mı?’’ Gitmesini isteme sebebim onu istememek değildi ki. Aksine ona olan arzumdan kavruluyordum. Ama korkuyordum. Bir gecelik mutluluğun bana yaşatacağı hayal kırıklığı, utanç, vicdan azabı… Önümde diz çökmüş bir halde, ayak bileğimi tutmuş, gözlerime öyle güzel, öyle anlayışlı bakıyordu ki… ‘’Bana öyle bakma Rana… Yoksa geceyi yanında geçirmemi istediğini düşüneceğim.’’ Başımı sağa sola oynatarak dikkatimi dağıtmaya çalıştım. ‘’Benimle dalga geçip geçmediğini anlamaya çalışıyorum.’’ Bu savunmama kargalar bile gülerdi ama ben kendime sabaha kadar ağlamak istiyordum. Pamuğa birkaç damla alkol döktü. ‘’Bu biraz acıyacak.’’ dedi. Ben böyle şeylere hiç sızlanmazdım ki. Ama o sırada sızlanmak istedim. Sızlanırsam benimle biraz daha ilgilenebilirdi. Ekmek kırıntılarıyla beslenen bir serçe gibiydim resmen. Alkollü pamuğu hafifçe değdirirken, diğer yandan da acımasını engellemek için üfledi. Elimin altındaki yatak örtüsünü sıktım ve sanki acımış gibi sızlandım. ‘’Özür dilerim ama bunu yapmak zorundayım. Dayanabilir misin?’’ Dayanabilir miydim? Dayanamazdım… O bana bu kadar yakınken dayanamazdım. İçimde bir şeylerin yavaş yavaş kaynadığını hissediyordum. Kadınlığımdaki ıslaklık iç çamaşırımı tenime yapıştırıyordu. Onu gönderdikten sonra kendime dokunacaktım. ‘’Gerçekten teşekkür ederim ama bundan sonrasını ben hallederim.’’ ‘’Bir şey kalmadı zaten. Bana bir içki borçlusun bu arada, unutma.’’ dedi pamuğu hızlı hızlı yarama tampon hareketlerle basarken. ‘’Biz az önce içtik zaten.’’ ‘’Hayır yavrum, sen içtin. Her ikimizin içkisini de…’’ Kitaplığımı gösterdim. ‘’Oradaki hasır sepette bir şişe single malt viski var. İskoçya’dan geldi. Sevgilinle için bu gece. Size hediyem olsun.’’ ‘’Ben kucağımda seninle içmek istiyorum ama. Ellerim o yumuşak teninde gezinirken, dudaklarım teninin her bir zerresinde gezinirken, aldığın her yudumda dudaklarından, damla damla içmek istiyorum.’’ Ses tonunu iyi kullanıyordu. Beni baştan çıkarmaya, onu daha çok istememe neden olmaya yetiyordu. Gözlerimi açık tutmakta, kendimi dirençli tutmakta çok zorlanıyordum. Her an gözlerimi kapayıp, üstünde oturduğum yatağa sırtımı bırakarak, bacaklarımı iki yana ayırıp ona teslim olabilirdim. ‘’Kucağımda o sıkı ve yuvarlak poponu hareket ettirerek, erkekliğimi ıslaklığına bulayarak, gözlerime baka baka içki içmeni ve her bir yudumla benim dokunuşumdan dolayı inlemeni istiyorum. Bana bunu borçlusun küçük hanım.’’ Duyduklarımla nefes alışverişim hızlanmıştı ve kalp atışımın ritmi yükselmişti. Bunun farkına varmaması imkansızdı. O yüzden böyle arsızca konuşmaya devam ediyor olmalıydı. Tutmadığı ayağımla onu göğsünden ittim ama diğer eliyle de o ayağımı bileğinden tutarak göğüs kafesinin etrafına sardı. Tam bacaklarımın arasında duruyordu. ‘’Hani gidecektin?’’ ‘’Pansumanın bitmedi daha bebeğim. Rahat dur.’’ ‘’Şimdiye kadar organ nakli yapılırdı, ne bitmez pansumanmış arkadaş!’’ Birden pes etmiş gibi ayaklarımı bıraktı ve geri çekilip yüzünü sıvazladı. ‘’Yok arkadaşım, sadece güzel olması yetmiyor. Cilve de olacak kadında…’’ Bir de söyleniyor muydu bu bana? Arkamdaki yastıklardan birini alıp ona fırlattım. ‘’Defol odamdan!’’ ‘’Tamam, tamam… Gerçekten şu yaranı sarıp gidiyorum. Dikkatini dağıttım temizlerken ki, acımasın. İşe de yaradı baksana.’’ dedi göz kırparken. Tam pislikti ama bu ya! ‘’İçkiyi ver, ben içeceğim.’’ dedim. ‘’Bence sen bu gece daha fazla içme prenses.’’ Plaster ve gazlı bezle yaramı sarmıştı o sırada. En son uzanıp, ayak bileğimin üstüne bir öpücük bıraktı. Bu o kadar beklenmedik ve o kadar elektrik yüklü bir öpücüktü ki, panikle ne yapacağımı bilemedim ve bacağımı geri çekmeye çalışırken elinden kontrolsüzce kurtardığım bacağım omzunun üstüne geldi. Eliyle bacağımın üstünü okşayıp, sakallı yanağını hafifçe bacağıma değdirerek gezdirdi. Titremesine engel olmaya çalıştığım sesimle ‘’Beni taciz etmeyi bırak. Lütfen git, kimse duymadan.’’ dedim. Resmen yalvaracaktım artık. Elini birden eteğimin altında hissetmemle çığlık attım. Bir eliyle ağzımı kapattı. ‘’Islanmışsın bebeğim. Az önceki yağmurdan olmalı.’’ dedi göz kırparak. ‘’Böyle uyuyamazsın, çıkarmana yardımcı oluyorum.’’ dedi. Ona karşı koymaya çalışsam da engel olamadım. İç çamaşırımı en sonunda çıkardı. Bu boğuşma sırasında eteğim karnıma kadar açıldı, yakam göğüslerimi açacak kadar kaydı, saçım başım dağıldı… ‘’Çok güzel görünüyorsun ama anlaştığımız gibi seni bırakıp, gidiyorum prenses. Bu gece bununla uyuyacağım.’’ dedi elindeki çamaşırımı göstererek. Sapıktı bu ya… Bildiğin sapık! ‘’Saçmalama, ver şunu!’’ diyerek ayağa kalktım. Yakalamamam için kolunu havaya kaldırdı. ‘’Saçmalama, ver şunu.’’ dedim. ‘’Olmaz, bu gece onunla uyuyacağım.’’ Bir yandan elindeki çamaşırımı yakalamaya çalışıyor, diğer yandan da onunla didişiyordum. Ben elindeki çamaşırıma ulaşmaya çalıştıkça, o da bana iyice yaklaşarak yüzünü yüzüme eğiyordu. ‘’Sevgiline nasıl açıklayacaksın?’’ ‘’Geceyi onunla geçireceğimi nereden çıkardın?’’ Söylediği son söz bu olmuştu. Dudakları dudaklarımı bulduğunda ruhumun karanlık tarafa geçtiğini hissettim. Bir elini belime sararken diğer elindeki çamaşırımı yere bıraktı ve o elini de kalçama getirerek beni kendine bastırdı. Ağzının içinde yankılanan inlememle öpüşünün şiddetini arttırdı. Artık buradan dönüş yoktu…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD