6

867 Words
Okuldan eve gidince bir sürprizle karşılaştım. Çok güzel bir sürpriz hem de. Ne çok ihtiyacım varmış diye düşündüm o an gülümsemeye. "Doruk?" dedim şaşkınca. Oldukça uzun zaman olmuştu görüşmeyeli. "Kübra. Hoş geldin kız." "Asıl sen hoş geldin ya.” diyerek etrafa bakındım. “Ee teyzem nerede?" "Ha beni tek kabul etmiyorsunuz yani öyle mi?" "Yok ben onu da özledim, ondan. Gel bir sarılayım." Doruk benim İzmir’deki kuzenimdi. Annemin ikiz kardeşinin oğlu. Beş yıldır falan da görüşmüyorduk sanırım. "Ee hangi rüzgar attı seni bakayım?" "Öylesine." "Keşke teyzem de gelseydi ya." Doruk anneme bakıp "Ya kızım ikisi de aynı zaten, annem yerine annene sarıl." deyince kıkırdamaya başladım. Evet ikisinin kokusu bile aynıydı neredeyse. Ve Doruk’la ben de her seferinde karıştırırdık. İkisini karıştırmayan bir babalarımız vardı zaten, ki Doruk'un babası sekiz yıldır yoktu hayatta. "Neyse anne ya, gel sarılayım bari. Teyzemin geleceği yok bu gidişle." deyip anneme sarıldım. Onlar benim bu halime gülerken "Eve geçince mesaj at." diyen Semih'i unuttuğumu hatırlayıp mesaj attım. Fazla korumacıydı ama Fuat'tan sonra çok da garip gelmiyordu açıkçası. "Ee Kübik anlat bakalım neler yaptın görüşmeyeli?" "Lise hayatı işte, tipik.” deyip ona baktıktan sonra “Hatta inanır mısın lise sondayım." diye dalga geçtim. Beş yılı bir çırpıda nasıl anlatacaktım ki? Doruk önce şaşırmış gibi yapıp sonra gülmeye başladı. "Sen neler yaptın bakalım? Üniversite hayatı nasıl gidiyor? Güzel kızlar var mı oralarda? Gerçi İzmir’den bahsediyoruz ama." deyip gülümsedim. "İyi gidiyor işte ya. Alışmaya çalışıyorum. Hem İzmir kızlarının hiçbiri senin yerini tutmaz biliyorsun." diyerek göz kırptı o da. "Yani tüm İzmir’i toplasan bir ben etmez ama ne yapacaksın kader... Kuzeniz işte." Ben kahkaha atınca o da bana katılıp gülmeye başladı. Semih ve grubu hariç birileriyle gülmeyeli oldukça uzun zaman olmuştu. Akşam babam da gelince sofraya onlarla oturup oturmama konusunda kararsız kalsam da oturdum. Ve babam son birkaç gündür nerede olduğumu bile sormadı. Tamam, ilgili bir baba asla değildi ama beni dövmek için iyi bir bahaneydi sonuçta. Belki de Doruk gidince döverdi. "An- ay teyze ya. Su verir misin?" diyen Doruk'a baktım bir süre. "Hâlâ mı karıştırıyorsun anneleri sen ya?" "Sorma Kübra ya." diyerek güldü Doruk. Yemek bittikten sonra odama geçip ders çalışırken Semih'ten mesaj geldi. ‘Özledim.’ ‘Bu kadar çabuk?’ ‘Evet. Keşke benimle kalsaydın. Sen özlemedin mi?’ ‘Bilmem... Şu an ders çalışmaktansa seninle vakit geçirmek daha eğlenceli olurdu sanırım.' ‘Sadece derslerden bunaldığın için yani.’ ‘Seninle olmak istediğim için yani.’ yazarak mesajın sonuna öpücük emojisi koydum. ‘Ama öyle sanal öpücüklerle olmuyor ki güzelim.’ ‘Tamam. Yarın gerçeğini de alırsın o zaman, hadi iyi geceler canım.’ Tam yatmak üzereyken Semih'ten gelen ‘Rüyanda beni gör çünkü ben de seni göreceğim. Rüyalarda öpüşürüz en azından.’ yazan bir mesaj gelince gülerek yatağa girdim. Öpüşme kısmını bilmem ama rüyamda Semih’i görmek güzel bir seçenekti. *** Ertesi gün okula gitmek üzereyken Doruk “Seni bırakayım.” diyerek benimle geldi. Okula girince bizimkilerden ilk Can'ı görüp yanına doğru yürüdüm. Can önce bir bana, sonra Doruk'a ve en son Doruk'un omzumdaki koluna şöyle bir baktı. Sen de mi Brütüs? "Günaydın." "Bilmem. Aydın mı? Arkadaş kim?" Can da kıskanabiliyormuş, bak sen şu işe. "Kuzenim." "Hm. Memnun oldum kuzen, Can ben de." deyip elini sıktı. Çok geçmeden diğer arkadaşlar da gelince hepsini tek tek tanıştırdım Doruk'la. Ozan'ın bakışlar hiç hoş değildi yalnız. Tuğçe de Ozan sinir oldu diye oldu sanırım. Tamam Fuat'ın kıskançlıklarına alışmıştık artık da, Ozan’da da bir garip durdu sanki. "Zil çalacak Doruk. Sen git istersen." "Yok ya çalsın da giderim." Bu arada yanımıza gelen Semih gözlerini direk Doruk'a dikince açıklama yapma gereği duydum birden. "Semih, tanıştırayım bu kuzenim Doruk." Semih Doruk'a hiç elini uzatmadan "Ben de Semih, Kübra'nın sevgilisiyim." deyince tükürüğümde boğuluyordum az kalsın. Tamam, ben de söylerdim de... Böyle birden de söylenir mi öyle ya? Zil çalınca sınıfa girmek için Doruk'tan ayrılıp okula doğru yürüdük. "Neden dün söylemedin kuzeninin geldiğini." "Konusu açılmadı da ondan." "Ne demek konusu açılmadı? Senin bana açıklama yapman için benim sana her gün ee evde kimler var? diye sormam mı gerekiyor Kübra?" "Semih kıskançlıkta çığır açtın resmen. Kuzenim dedim, teyzemin oğlu. Kuzen ne demek biliyorsun değil mi?" diyerek sinirle ona baktım. Sanki eski sevgilimdi koluma takıp getirdiğim. "Kuzenin olması kolunu omzuna atmasını gerektirmez ama." "İyice saçmaladığının farkında mısın acaba?" Bu sırada sınıfa girip sıraya oturmuştuk. Ozan ve Tuğçe sessizce bizi izliyordu. "Belki. Ama sana benden başka kimse dokunamaz." deyip elini yanağıma sürten Semih'in elini itip konuşmaya başladım. "Kusura bakma ama kuzenime de karışamazsın. O kadar uzun boylu değil." O sırada derse giren hocaya aldırmadan dışarı çıkan Semih'in peşinden Ozan da çıktı. Kusura bakmasın ama bu durumda kıskanması da sinirlenmesi de çok saçmaydı. Kuzen denen şeyin ne olduğunu bilmiyor olabilirdi sinirlendiğine göre. Bilse, asla kiskanmamasi gerektiğini de bilmesi gerekirdi sonuçta. Yahu annemin ikiz kardeşinin oğluydu o, kardeşim sayılırdı benim. Tamam, Çok göremiyor olabilirdim onu, ama yine de kardeşin mi diye soran birine evet derdim hiç tereddüt etmeden. Semih'in yerli yersiz kıskançlıkları alışmıştım ama bu bi yık fazlaydı ve buna da karisamayacsgini anlaması gerekiyordu. Bunun için bana küsebilirdi, konuşmayabilir hatta canı isterse ayrılabilirdi de. Üzülürdüm elbette, ama alışırdım. Nelere alışmıyordu ki insan sonuçta? Hele söz konusu olan bensem, her şeye alışır, başıma her geleni kaldırabilirdim. Tamam, ayrılmaya kadar giderek belki abartmıştım düşüncelerimi ama, kabul etmeliydi ki o da abartmıştı. Kuzen kıskanmak da neydi durup dururken?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD