5.Bölüm

4296 Words
Aynada son bir kez daha baktım kendime. En son ne zaman bu kadar heyecanlanmıştım? Böyle saf bir heyecanı daha önce yaşadığımı hatırlamıyordum. Panik, korku, endişe… bunların hepsi heyecanımın ortakları olmuştu önceleri. Ama şimdi sadece heyecanlıydım işte. Üstelik bu öyle basit bir heyecanda değildi. Aynanın karşısında beşinci gömleği denerken, kendimi ergen kızlar gibi hissediyordum. Calla’yı daha önce bir ‘ilk randevuya’ götürmüş ve kesinlikle bu kadar heyecanlanmamıştım. Şimdi bütün bu terleme, nefes alamama ve kalp çarpıntısı durumuna bir anlam veremiyordum. Üstelik bir randevu bile değildi ki bu ikinci bir ‘ilk randevu’ olarak adlandırayım. Heyecanım sebebi ne yapacağımı bilmememden kaynaklanıyordu. Ben kontrolün elimde olmasına alışıktım ama şimdi tamamen kendimi kaybetmiş durumdaydım. Calla ona kim olduğunu anlatmamı istiyordu. O benim cici kızımdı, özgür kelebeğimdi… Onu tanımlamak için milyonlarca sözcük bulabilirdim. Hepsi de iyi şeylerdi. Onun hakkında söyleyebileceğim tek bir kötü özellik bile yoktu. O sadece… mükemmeldi işte. Benim için öyleydi.  Ama duymak istediğinin bu olmadığını biliyordum. O, ona ne olduğunu bilmek istiyordu. Nerede doğmuştu? Ailesi kimdi? Nerede okuyordu? Ben kimdim? Ve böyle bir sürü soru. Çoğunun cevabını bilmek istediğinden emin değildim. Ve Calla bana o mesajı attığından beri kendimi yiyip bitiriyordum. Ona her şeyi anlatmalı mıydım? Bu soruyu boylu boyunca düşünmüştüm. Karanlık sırlar mahvetmişti Calla’yı. Peşine düştüğü intikam onu benden almıştı. Ve şimdi ikinci bir şansımız vardı. Bu şansı onun için mahvetmek istemiyordum. Onun için her şey daha iyi olsun istiyordum. Bu yüzden tüm o karanlık sırları atlayacak ve ona ne kadar harika olduğunu anlatacaktım. Onu tekrar kazanacaktım. O benimdi ve tekrar böyle hissetmesini sağlayacaktım. Beşinci gömlekte hoşuma gitmediğinde altıncıyı denemem gerektiğine karar verdim. Siyah kotumun üzerine giyecek lanet olası bir tane bile gömleğim yoktu. “Tanrı aşkına Taylor!” diyerek gürledi Vera sıkkınlıkla “Şu lanet olası gömleklerden birini seç de gidelim artık!” Vera üzerinde beyaz elbisesiyle kapının önünde duruyordu. Robin ve Vera, kısa süre içinde olsa Calla’yı görmek istemişler ve yarım saat önce hazırlanmayı bitirip beni beklemeye başlamışlardı. Calla ile Fort Hale’de ki kafede buluşacak ve sonra rahat konuşabileceğimiz bir yere gidecektik. Ona tekneyle açılmayı önermiştim. Çünkü yan yana çok fazla topluluk içinde olmak istemiyordum. Bu tehlikeliydi. Ben başımın çaresine bakabilirdim. Ölmek umurumda bile değildi ama onu canım pahasına korumaya da yeminliydim… “Tamam,” arkamı döndüm ve gömlek yığınının üzerinde gözlerimi gezdirip ikinci denediğim beyaz gömleği elime alarak havaya kaldırdım. “Bu nasıl?” “En baştan neden onu seçmedin ki? Siyah ve beyaz. Uyumlu işte. Hadi giy de çıkalım” Bu kadar basitti yani? O halde neden saatlerini hazırlanmaya harcıyorlardı? Gömleği hızla üzerime geçirip, düğmelerini ilikledim. Son kez dikkatle baktım aynada kendime. Hazırdım. Yani… sayılırdım. Yine de başka şansım yoktu. Bana bir şans daha verilmişti ve bunu sonuna kadar kullanacaktım. * “Sizce de biraz geç kalmadı mı?” diye sorarak gözlerimi devirmeme sebep oldu Robin. Neden benle gelmelerine izin vermiştim ki? “Evet, Robin. Gecikti. Beş saniye filan… Sakin ol. Ben bile o kadar heyecanlı değilim” İnsanın öldüğünü zannettiği kişileri tekrar görmesi… tuhaftı. Büyük ihtimalle bu olay ona kaybettiği abisini hatırlatıyordu. Belki de bir umut, onun da bir yerlerde yaşıyor olmasını diliyordu. Belki de… kral insanlara tuhaf şeyler yaptırtabiliyordu.  Kendi için değil ama arkasında bıraktığı insanları yaşatabilmek için ölüyordu insan. “İşte geliyor” dedi Vera Kalbim öyle hızlı atıyordu ki ritim seslerini duyabiliyordum. Neredeyse yerinden çıkacak ve öylece fırlayacaktı. Sakin olmalıydım. Bu geceyi sakin bir şekilde atlatmalı ve bana verilen bu şansı berbat edecek hiçbir şey yapmamalıydım. Yavaşça döndüm arkamı ve onu gördüm… cici kızımı. Kapının önünde durmuş etrafına bakıyordu. Çiçekli, uzun eteğinin üzerine giydiği siyah atleti ve ensesinde topuz şeklinde topladığı kızıl saçlarıyla harika gözüküyordu. Kolyesi boynunda pırıl pırıl parlıyordu. Bu kolyeyi ona verdiğim için nasıl mutlu olduğumu anlatacak kelime bulamıyordum. Sanki o kolye onun simgesiydi. Kimliğini boynunda taşıyor gibiydi. Askerlere künye şeklinde kolyeler vermelerinin sebebi, öldüklerinde kimliklerini tespit etmek için o kolyeleri kullanmalarıdır. Calla’nın kolyesi de öyleydi. Kim olduğunu anlamak için boynuna bakmak yeterliydi. Yavaşça elimi havaya doğru kaldırdım ve Calla’nın görebileceği şekilde salladım. Hemen fark etti elimi ve yüzüne nefesimi kesen harika bir gülümseme yerleşti. Hızla bize doğru geldi. Onun bana doğru attığı her adımda, hayatım o tuhaf romantik filmlerden birinin içine sürükleniyordu sanki. O bir adım atıyor ve etrafta ki her şey siliniyordu. Oda kararıyor ve tek bir spot ışığının altında Calla kalıyordu. Yanıma geldiğinde yüzündeki gülümseme biraz bile eksilmemişti ve bu bana umut veriyordu. Huzur veriyordu… Her şeyin yoluna gireceğine inanmamı sağlıyordu. “Merhaba” dedim hafifçe “Merhaba” diye karşılık verdi ve gözleri ona şaşkın şaşkın bakan Robin ve yanında duran Vera’nın üzerine takıldı. Boğazımı hafifçe temizledim ve Robin’e döndüm. “Calla bu…” “Robin” diyerek araya girdi Robin. Tamam, kendi kendini de taktim edebilirdi. “Merhaba Robin,” diyerek karşılık verdi Calla, en samimi ses tonuyla. Ve sonra merak ederek ekledi “Sen benim…” İşte bu ilginç bir soruydu. Robin ne cevap verecekti. Ondan gerçeği gizleyecek miydi yoksa… “Ben senin amcanım, Calla” dedi Robin. Anlaşılan ona gerçeği söyleme kararı almıştı. “Nasıl yani?” Calla’nın yüzünde öyle bir yüz ifadesi vardı ki sanki Robin’in amcası olduğunu kabullenemiyordu. Bu sanki… sanki her şeyi hatırlayan Calla’nın vereceği tarzdan bir tepkiydi ama maalesef bu Calla, o Calla değildi. “Bunun kulağa tuhaf geldiğini biliyorum. Kendi yeğenime amcası olduğunu söylüyorum ama gerçek bu. Ben senin amcanım. Ve şu an burada olduğuna inanmakta hala güçlük çeksem de yaşadığına sevindim” Eğer Robin’i tanımasaydım, ağlamak üzere olduğunu söyleyebilirdim. Belki de onu o kadar da iyi tanımıyordum. Belki de ağlardı ama ortam şu an gerçekten de fena halde duygusaldı. “Ben… ben…” Calla kekeleyerek şoktan kurtulmaya çalıştı “Ben… ben sadece ailemden birini görmeyi beklemiyordum. Özür dilerim. Sadece… onları bir daha göremeyeceğimi sandım” Derin bir nefes aldı. Bir süre sessizleşti ve yavaşça kolyesine dokundu. Sanki ondan güç almaya çalışıyordu ve bu yaptığı ben de ona sıkıca sarılmak isteği uyandırıyordu. Bu sefer Vera’ya döndü Calla. “Peki ya sen?” diye sordu kaşlarını çatarak. “Sen de akrabam mısın?” “Herkes öyle olmamı ister,” dedi Vera yüzünde her zaman ki ukala sırıtışı ile “Ama hayır. Seninle bir kez karşılaştık ve sanırım onda da başını belaya soktum. Ama kişisel algılama. Bunu herkese yaparım. Kendime bile.” Bu sefer elini Calla’ya doğru uzattı “Adım Vera. Eğer etrafta adımın Megan olduğunu ve Taylor’ın kız kardeşi olduğumu söyleyen birilerini duyarsan onlara sadece başını salla ve oradan sessizce uzaklaş” Calla kafası karışmış gözüküyordu. Vera’nın ne demek istediğini anlamamıştı. Çoğu zaman ben de anlamıyordum. “Dediğini yap,” dedim Calla’ya “Şimdi hemen ona yavaşça başını salla ve sessizce buradan uzaklaş” Calla’nın kafası karışık yüz ifadesi yerini keyifli bir gülümsemeye bıraktı. Onu güldürmek benim için bir onurdu. “Pekâlâ, biz artık gidiyoruz. Daha sonra konuşacak bol bol zamanınız var nasılsa” Onu bir an önce buradan götürmek istiyordum. Aslında onu sonsuza kadar kendime saklamak istiyordum. Bir mağara adamı misali onu tekneye kapatabilir ve sonsuza kadar orada güvende ve herkesten uzak tutabilirdim. Sadece ve sadece benim olurdu böylece… “İyi eğlenceler” diyerek veda etti bize Vera. Calla ona hafifçe gülümsedi ve son bir kez daha kafası karışmış bir şekilde ona baktı. Keşke o güzel kafasından neler geçtiğini bilmenin bir yolu olsaydı… Keşke sahip olduğum tüm o anıları ona verebilmenin bir yolu olsaydı. Benim onlara ihtiyacım yoktu. Ama Calla’nın kendini kaybolmuş hissettiğini düşünmek beni deli ediyordu. Bunu düşündükçe boğuluyordum. Robin ve Vera’ya veda edip kafeden çıktık ve arabama doğru yürümeye başladık. Ellerim titriyor ve hızla terliyordu. Birazdan yere yığılacak ve hemen burada histeri krizi geçirecektim. Panik bütün bedenimi ele geçirmişti adeta. “Nasılsın?” diye sordum Calla’ya. Bir yerden başlamalıydım öyle değil mi? Sonuçta bu gece konuşmak için buluşmuştuk. Ben Calla’nın yanında hep rahat olmuştum. Çünkü o asla düşünmeme izin vermezdi. Her zaman ikimiz içinde düşünen o olmuştu. Çoğunlukla düşünür ve başını belaya sokardı… Ama asla vazgeçmezdi. Her zaman bir planı, her şey için bir fikri vardı. Hayat doluydu ve bana her zaman o bana aitmiş gibi hissettirmeyi başarmıştı. Çünkü öyleydi. Şimdi ise onu yeniden kazanmaya çalışıyor gibi hissediyordum. Çünkü sanki benden olabildiğince uzaktaydı ve ben ne kadar kızlı ve ne kadar uzağa koşarsam koşayım ona ulaşamıyordum. “İyiyim,” dedi Calla bana hafifçe gülümserken “Sen?” Ben nasıldım? Dağılmış, karmakarışık, sersem ve yeniden, “İyiyim” Arabaya doğru yürümeye devam ettik. O kısacık mesafe sanki bir milyon ışık yılı kadar uzak gibi gelmişti bir anda. Her adımda aramızda ki sessizlik daha da büyüyordu sanki. “Arkadaşın nasıl?” diye sordum bu seferde. Adı neydi? Şey… hah! “Lola” “İyi” dedi “Biraz sarsıldı tabi ama Ian hep yanındaydı ve o da hemen toparlandı” Ian mı? O gece gördüğümüz herif mi? Doktorun oğlu olan? “Ian, Lola’nın nişanlısı” diye açıkladı bana dönerek “Önümüzde ki yaz evlenecekler.” Demek ki zararsızdı. Güzel. O zaman Calla’nın etrafında olmasında sorun yoktu. Bir erkek o altın halkayı parmağına bir kez taktı mı bu onun için kutsal olurdu. Tabi etrafta çok fazla aksi örnek vardı ama ben de zaten kadınına gerçekten değer veren erkeklerden bahsediyordum. Biz sersem aşıklar boş yere evlenme teklifi etmezdik. Daha fazla dayanamayacağımızı anladığımızda harekete geçerdik. Çünkü o yüzükle birlikte sahip olduğumuz en değerli şeyde sanki bize kelepçeyle bağlanmış olurdu. Anahtar bizdeydi ve kilidi açmadığımız sürece gidemezdi… “İyi olmasına sevindim. O gece orada olduğum için şanslıydı” O gece orada olduğum için ben şanslıydım… Asla tahmin edemeyeceğim bir yerde tekrar umudumu bulmuştum. “O gece orada ne işin vardı?” diye sordu Calla tam arabanın yanına geldiğimizde. İşte sorular başlamıştı. Calla o sokakta tanıştığımızı hatırlamıyordu. Hatırlamadığı konular hakkında sorduğu soruları cevaplarken dikkatli olmalıydım. Bir karar vermiştim. Onu tüm o sırlardan uzak tutacaktım. Yaşadığı tüm o kötü olayları bilmesi gerekmiyordu. Belki hafızası yerine geldiğinde bana kızacaktı ama ben kalbini tekrar kazanacaktım. Tek istediğim onu korumaktı. “Hastaneden çıktıktan sonra neredeyse her gece oraya gitmeye başladım. Uzun zamandır gitmiyordum ama kötü bir gün geçiriyordum ve biraz kafamı dağıtmak istemiştim sanırım” Kapıyı onun için açtım ve binmesi için tuttum. “İki sorum var” dedi Calla. Olmasa şaşardım zaten. Öylece ayakta durdu ve arabanın içine binmeden sorularını sordu. “İlk olarak, neden kötü bir geçiriyordun?” Pekâlâ, bu dürüstçe cevaplayabileceğim bir soruydu. “Arkadaşım Vera. O hamile. Bir önceki gece rahatsızlandı ve onu hastaneye götürdük. Neyse ki kötü bir şeyi yoktu ama baya sarsıldım. Tüm o çığlıklar filan…” O gece olanları hatırlamak bile tüylerimi diken diken etmeye yetmişti. Tanrı’ya şükür Vera iyiydi. “Vera hamile mi?” diye sordu Calla şaşkınlığını gizleyemeyerek Kendimi tutamadım. Bu haliyle öyle sevimliydi ki güldüm. “İkinci sorunu buna harcamak istediğine emin misin?” Calla’nın şok olmuş ifadesi hızla silindi. O güzel dudakları, ışıl ışıl bir gülümsemeyle şekillendi “Hayır. İkinci sorum bu değil. İkinci sorum, neden hastaneden çıkınca o sokağa her gece gittiğin” İkinci sorusu bu muydu? Pekala, bunun da ilginç bir soru olduğunu kabul ediyordum ama kesinlikle beklediğim soru değildi ve beklediğim soru olmayışı kesinlikle tuhaf bir durumdu. “Neden arabaya binmiyorsun?” dedim kaşlarımı çatarak “İçeride de konuşabiliriz” Sanki bir şey söylemek istiyordu ama durdu. Beni hafifçe onayladı ve arabaya bindi. Ben de arkasından kapıyı kapattım ve kendi tarafıma doğru ilerledim. Beynimin içinde hala neden bana o soruyu sormadığını düşünüp duruyordum. Sonuçta, bunu da bilmiyordu. Ben olsam ilk bu soruyu sorardım. Neden merak etmemişti? Arabaya biner binmez Calla tekrar o soruyu sordu “Neden o sokağa gidip durduğunu söylüyordun?” Derin bir nefes aldım. “Biz orada tanışmıştık. Oraya geri dönüp, nerede olabileceğini düşünüyordum. Çünkü öldüğüne bir saniye bile olsun inanmamıştım.” “Ve sonra beni yine aynı sokakta buldun. Gerçekten ilginç bir durum olmuş senin için. Hayat bizimle dalga geçiyor olmalı” Geçiyordu… ama büyük ihtimalle benimle dalga geçenlere ne yaptığımı bilmiyordu. “Peki sen kimsin?” diye sordu bu sefer. “Yani sen de mi akrabamsın? Arkadaşım ya da? Seninle niye o sokakta tanıştık?” İşte bu nokta, esas hikayenin başladığı yerdi. Karanlık bir sokakta başlayan, karanlık sırlar… “İstersen bunu yemekte daha detaylı konuşuruz. Hadi artık gidelim” İtiraz etmedi. Başıyla yavaşça onayladı ve arabayı çalıştırmamı bekledi. Ben de kendimden bunu bekliyordum aslında. Yani arabayı çalıştırmayı… Ama olmadı. Anahtarı kontağa taktım ama asla çalıştırmadım. Öylece kaldım. Ve ona kafamı kurcalayıp duran soruyu sordum. “Neden hastanede olduğumu, niye sormadın?” Calla bir an öylece olduğu yerde kaldı. Bakışları donuklaştı ve vücudu hareketsizleşti. “Ben…” evet sen? “Ben bilmiyorum. Sanırım bir an için… fark etmedim. Hem… herhangi bir nedenden dolayı hastanede olabilirdin” Vücudunu bana döndürdü “Tabi bu iyi bir şey olduğu için söylemiyorum. Hastanede olman kesinlikle kötü bir şey ama…” durdu. Derin bir nefes aldı. Gözlerini kapattı ve bir süre sessizleşti. “Bunu sana söylemeyecektim Taylor ama…” Ama ne? Yoksa… “Ama kazayla ilgili bazı anılar zaman zaman gidip geliyor. Ve ben kendimi bir arabanın yolcu koltuğunda görüyorum” Yani kaza anını hatırlıyor muydu? Neden onca lanet olası anıdan gidip en berbat olanını hatırlamayı seçmişti. Neden sadece veda anını hatırlıyordu… “Başka bir şey hatırlıyor musun?” diye sordum. Kontrolümü kaybetmek üzereydim. Onu sımsıkı sarmak ve hiçbir şey hatırlaması gerekmediğini çünkü benim anılarımın ikimize de yeteceğini söylemek istiyordum. “Arabayı birinin kullandığını hatırlıyorum. Tam uçurumun üzerinden uçarken onun elini tutuyorum ve sonrası…” Sonrasını biliyordum. Sonrası boşluktu. Çünkü o gittiği günden beri o boşlukta yaşıyordum. Boşluk berbat bir yerdi. Yeraltından bile beterdi… “Seni gördüğüm ilk gece yüzün bana… yüzün bana çok tanıdık geldi. Ve sonra sürekli seni nereden tanıdığımı hatırlamaya çalıştım. Ama tek hatırlayabildiğim o arabada benimle olduğun oldu. Sana söylemek istemedim çünkü… bilmiyorum sanırım seni üzmek istemedim. Bana olanları anlatmanı gerçekten istiyorum. Bu yeniden doğmak gibi ve ben sahip olduğum bu şansını sonuna kadar değerlendirmek istiyorum” Gözlerimi üzerinden alamıyordum. Evet, sadece kaza anını hatırlaması kötü bir şeydi ama en azından neden kaza yaptığımızı hatırlamıyordu. En azından bir şeyler hatırlıyordu. Bu bana umut veriyordu. Bu benim, bizim şansımızdı… “Sen de hissediyorsun demek?” “Neyi?” Güldüm “Kaderin bizi bir şansla daha ödüllendirdiğini” * Eve gidip hazırlanmadan önce tekneye uğramış ve son hazırlıkları tamamlamıştım. Sıcak yemekleri teknenin içinde ki küçük ocağın üzerinde kaplarının içinde tutuyordum. Masayı hazırlamış ve şarabı buzluğa yerleştirmiştim. Her şeyin mükemmel olmasını ve yeni anılarının arasında ki en özel yeri edinmesini istiyordum. Bunun bizim iyi başlangıcımız olmasını istiyordum. Yeni başlangıcımız. Ve Calla onun için hazırladığım masada oturmuş, benim yemekleri servis edişimi izlerken doğru bir şey yaptığımı biliyordum. “Yardım edebilirdim” dedi Calla gülümseyerek. Yardım etmek mi? Hayır, bu gece onun için her şeyi ben yapacaktım. “Keyfine bak. Zaten bitti” Son olarak içkileri de servis ettikten sonra tam karşısında ki yerimi aldım ve kadehimi ona doğru kaldırdım. Öyle çokta romantik bir masa değildi. Mum ışıkları, güller ve keman eşliğinde yenilen bir yemek değildi yani. Sadece akşam yemeğiydi sadece. Özel olmasının sebebi burada yalnız olmamızdı. Çünkü o ve ben yan yana ve yalnızken, her şey daha güzeldi. “Neye içiyoruz?” diye sordu. Böyle bir klişe ancak Calla’nın aklına gelebilirdi. “Genelde bir şey için kadeh kaldırmam ama,” en geniş gülümsememle baktım ona “Ama ikinci şanslara içebiliriz” Gözlerinde öyle bir ışık yandı ki kalbim o anda neredeyse durdu “İkinci şanslara” Kadehlerimiz hafifçe buluşurken hafif bir çınlama sesi etrafı doldurdu. Sonra aramızda kısa süreli bir sessizlik oluştu. Yemeklerimizi yerken, ikimizde sessiz kalmayı tercih etmiştik. Ancak bunun gecenin devamında böyle olmayacağını biliyorum. “Seninle bir ilişkim mi vardı?” diye sordu Calla ben tam şarabımdan bir yudum alırken. Ve yine tam Calla’nın yapabileceği bir şekilde konuşmayı açmıştı. Şarap üzerime dökülmeden önce bardağı son anda masaya bıraktım ve keyifle gülümsedim. Keyifliydim. Ve mutlu… Kaybolan anıların canı cehennemeydi. O hala Calla’ydı. Hala aynı deli dolu ve çılgın kızdı. “Her şeyi kendi yolunla yaparsın, değil mi, cici kız?” Onun başını her seferinde belaya sokması bu yüzden değil miydi? Sözlerinin etrafından dolanır ve istediğini kendi yöntemleriyle elde ederdi. İnatçı ve hırslıydı. Bu eskiden beni kızdırırdı ama şimdi tüm bunların onu o yapan özellikler olduğunu anlıyordum. İstediği kadar başının dikine gidebilirdi. Gitmezse o Calla olmazdı ki? Zaten o daha en başından kendi yöntemlerini uygulamayı seçtiği için hayatıma girmemiş miydi? Calla’nın kıkırtısı dağıttı düşüncelerimi. Kendi kendine öylece gülüyor ve mutlu gözlerle bana bakıyordu. “Ne?” diye sordum ona “Cici kız mı?” Bir zamanlar ona böyle seslenmemden nefret ederdi. Ama sanırım sonradan hoşuna gitmeye başlamıştı. Onu bir şekilde sahiplenmem ve sadece benim ifade edebileceğim bir şekilde görmemden hoşlanıyordu. Ona sadece ben cici kız diyebilirdim. Çünkü o sadece benim cici kızımdı. “Sana eskiden böyle söylerdim. Ve sen de genelde bundan hoşlanmazdın. Yani en azından bana öyle söylüyordun ama bence hoşuna gidiyordu” “Aslında hoşuma gitti. Haklısın. Bence ben cici bir kızım.” Yemin ediyorum o an yere yatıp ağlamak istedim. Aradan geçen onca ay ve olaydan sonra, Calla sonunda cici bir kız olduğunu kabullenmişti. Eğer bir şey için ağlayacaksam, kesinlikle bunun için ağlayabilirdim. “Güzel. Çünkü bil diye söylüyorum ne yaparsan yap sen hep benim cici kızım olacaksın” Gülümsemesi daha da genişledi. Ona sadece cici kız diyerek böyle gülümsemesini sağlıyorsam bu gecenin sonunda gülmekten tüm yanak kasları işleyemez hale gelecekti. “Yani bir ilişkimiz olduğunu kabul ediyorsun” Ve konuyu yine istediği yere getirmişti. Cevabını almadan asla pes etmeyecekti. Calla pes etmezdi. Ve bu onu az kalsın öldürüyordu. Ama şimdi bunu düşünmeyecektim. Güzel bir gece geçiriyordum ve bunu mahvetmeyecektim. Bu yüzden ona “Evet,” diyerek cevap verdim. “Vardı. Aslında en başta beni fazlasıyla sinir ediyordun.” Hem de fazlasıyla… “Ama sonra tüm o inatçı ve başına buyruk tavırlarınla bir şekilde kalbimi ele geçirmeyi başardın. Hayatımda ilk defa senin kadar umut dolu bir insanla tanışmıştım ve o umuda ihtiyacım vardı sanırım. Sonra seni hiç bırakmadım.” Gözlerini üzerime dikmiş ve parmaklarını masanın üzerinde birleştirmiş bir şekilde, dikkatle beni dinliyordu. Sanki beyninin içinde bir kayıt cihazı vardı ve her bir kelimeyi tek tek kaydedip, arşivliyordu. Ağzımdan çıkan her bir sözcüğe sıkı sıkı tutunuyordu. Parmağımla boynunu işaret ettim. “Sana o kolyeyi doğum gününde verdim. İlişkimiz gerçek anlamda ilk kez o gün başladı sanırım. Aslında doğum gününde bir gün önceydi. Neyse, o kolyeyi düşürdüğünü düşünmüştüm hep. Yani kazada. Ama düşürmemişsin ve bunun için ne kadar sevindiğimi anlatamam” Yüzünde buruk bir gülümseme ile başını boynuna doğru eğdi ve yavaşça kolyesine dokundu. “Bende öyle,” dedi “Arkasında adım yazdığı için şanslıydım” Doğru ya. Adını bu şekilde öğrenmişlerdi demek. O kelebekli kolye resmi olarak onun bir uzvu haline gelmişti bu andan itibaren. “Onu o günden sonra hiç boynundan çıkarmadın. Tanrı onu kaybetmeni istemedi sanırım” Ve bunun için ona hep dua edecektim. Sanırım bundan sonra kiliseye gitmeye başlayacaktım. Yaptığı şeylerin karşılığını vermem gerekiyordu ve kilise iyi bir başlangıçtı. “Peki ya ailem?” diye sordu. Bu soruyu bu gece sormamasını umuyordum. Çünkü bir cevabım yoktu. Ona Alexander Jones’tan bahsedip her şeyi daha da karmaşık bir hale getirmek istemiyordum. “Tam adın Calla Fisher” dedim Calla’ya. O Jones’un kızı değildi ve yemin ederim en başından beri bunu hissetmiştim. “Baban sen doğmadan önce ölmüş. Annen ise şu anda New York’ta yaşıyor. Sana olanlardan sonra bir hayli sarsıldı. Ama Robin ona hep destek oldu.” “Annem…” dedi neredeyse fısıldayarak “O iyi mi?” Ne cevap verebilirdim buna? Tekrar sessizleşti. Hatta tepki vermekten bile vazgeçti. Şu anda şehirden uzak bir evde, inzivaya çekildi ve bir psikiyatrla birlikte yaşıyor mu? Hayır, bu duymaya hazır olduğu bir cevap değildi. “İyi olmaya çalışıyor.” Başka bir şey demedi. Onu görmek istemiyor muydu yani? “Onu gidip görmek istemez misin?” Annemden koparılıp alındığımda sadece sekiz yaşındaydım ve tüm hayatımı onu tekrar görmek isteyerek geçirmiştim. Eğer Calla’nın yerinde olsaydım, tek istediğim onu tekrar görmek olurdu. Ama o “Hayır” dedi. Bunun beni ne kadar büyük bir şoka soktuğunu tahmin edebiliyorsunuzdur. Calla annesine tapardı. Çünkü Kelly öyle bir kadındı. Kalbi iyilikle doluydu ama etrafına acı duvarları örülmüştü. Ona sadece bakmak bile size huzur veriyor ama acısı anında kalbinize işleyip canınızı yakıyordu. Calla annesine tapardı ama şimdi onu görmek istemiyordu. “Onun karşısına bu şekilde çıkamam. Yani,” şarabından bir yudum aldı ve derin bir iç çekti. “Yani annemi hatırlamıyorum. Hangi anne bunu yaşamak ister ki. Onunla yüzleşmeye hazır değilim. Belki sonra ama şimdi sadece elimdekilerle yetinmek istiyorum” Onu anlıyordum. Ona katılmıyordum ama yine de anlıyordum. Madem buna hazır değildi o zaman Kelly’i görmek zorunda da değildi. “Biraz Robin’den bahsetsene bana,” dedi bu sefer. “Amcamdan” Bu da aslında oldukça karışık bir durumdu. Ben bile tam olarak anlayamamıştım. Ama kötü ayrıntıları gizleyerek bir şeyler anlatabilirdim sanırım. “Baban ve onun anneleri bir. Büyük annen ki onunla daha önce tanışmadın, baban doğduğunda 17 yaşındaymış ve onu yetimhaneye bırakmış. Yıllar sonra evlenmiş ve Robin doğmuş. Baban daha sonra arayıp annesini bulmuş ve Robin’le tanışmış. Sonra da abi-kardeş olarak iyi bir ilişki kurmuşlar sanırım ama maalesef bu ilişki çok sürmemiş çünkü baban birkaç yıl sonra ölmüş” Bakışları derinleşti. Sorular aklından geçiyor ve o aralarından birini seçmeye çalışıyor gibiydi “Sana nasıl öldüğünü hiç anlattın mı?” Hayır, ama annen anlattı. Ve kesinlikle bunu tekrar öğrenmek istemiyordun. “Hayır. Bu konuda konuşmaktan hoşlanmazdın. Ben de hiç sormadım. Hazır olduğunda anlatacağını düşündüm.” Cevabıma sadece minnetle başını sallayarak cevap verdi. Kadehini eline aldı ve şarabını küçük yudumlar halinde içmeye başladı. Parçaları kafasının içinde birleştiriyor ve sorulmamış soruların cevaplarını arıyordu. Kaybolmuş gibiydi. Boğuluyor ve bir elin onu çekip kurtarmasını istiyordu. O el bendim. Asla tekrar boğulmasına ve kaybolmasına izin vermeyecektim. “Açılmak ister misin?” Kaşları çatıldı. Kafası karışmış görünüyordu. “Ne?” “Tekneyle gezebiliriz. Sonra kıyıya döneriz ve seni eve bırakırım” Aslında onu tüm gece burada tutmak istiyordum ama şimdilik üzerine fazla gitmeyecektim. Ona yavaş yavaş yaklaşacaktım. En azından şimdilik kim olduğumu biliyordu ve ona yaklaşmama izin vermesi belki de o kadar zor olmazdı. “Aslında daha çok karavan diyebiliriz. Ian’a aitmiş. O ve babası çıkardı beni okyanustan bu arada. Lola ile tanışmadan önce o karavanda yaşıyormuş. Bilirsin, evden ayrılıp kendi hayatını kurmak için. Ama sonra Lola ile tanışınca birlikte yaşamaya karar vermişler ve karavanda boşa çıkmış. Jeffrey, Ian’ın babası bana onunla kalmamı teklif etti ama ona yük olmayı hiç istemedim. Ian’da bana karavanı verdi. Ona ayda bir kez kira ödüyorum. Etrafta yapacak ufak tefek işler mutlaka oluyor. Köpekleri gezdirip, küçük çocuklara bakıyorum filan. Bir şekilde yaşıyorum işte” Onun bu güçlü hallerine hayran olmamam elde değildi. Yaşadığı onca zorluktan sonra bir şekilde ayakta kalmıştı ve bu ona tekrar tekrar aşık olmama sebep oluyordu. Umut doluydu Calla. İyimser ve güçlü duruşu bana yaşamak için bir amaç veriyordu. Ayağa kalktım. “Eh, o zaman seni küçük bir tekne turundan sonra karavanına bırakabilirim” Güldü. “Tekne turunu beğenirsem sana karavanımın okyanus manzarasın da kahve ikram edebilirim. Ama sadece turu beğenirsem” “Gelmiş geçmiş en iyi tekne turuna çıkmaya hazır ol, cici kız” Calla’yı orada bıraktım teknenin ön tarafına giderek hızla çapayı toparladım. Ardından üst güverteye çıktım ve motoru çalıştırıp okyanusa doğru açıldım. Motordan gelen gürültü ve dalga sesleri dışında bir anda çok sessiz olmuştu etraf. Calla ben onu aşağıda bırakıp, yukarı çıktıktan beş dakika sonra teknenin ön tarafına geçmiş ve okyanusu izlemeye başlamıştı. Teknenin iç kısmında bıraktığım battaniyelerden birini bulmuş ve omzuna sarmıştı. Başını geriye yatırıp, gözlerini kapattı ve öylece rüzgarın arasında süzüldü. Derin düşüncelere dalmıştı. Onu huzursuz eden bir şeyler vardı. Keşke bilebilseydim. Keşke her şeyi onun için daha iyi bir hale getirebilseydim. Ama ikimizin de beklemekten ve olayları zamanda bırakmaktan başka şansı yoktu. Beklemek berbat bir şeydi ama bir zaman makinam yoktu ve maalesef olayları hızlandıramıyordum. Çok da uzağa açılmadan önce tekneyi durdurdum. Nort Hale sahilinin ışıkları olduğumuz noktadan seçiliyordu. Bu kadar açılmak yeterdi şimdilik. Motoru kapattıktan sonra aşağıya Calla’nın yanına gittim. Sessizliği dinlemeye devam ediyordu. Sessizliği bozmadım. Eğer düşünmeye ihtiyacı varsa istediği kadar düşünmesine izin verecektim. Öylece durdum yanında. Ortak oldum sessizliğine. “Demek seninle birlikteydik ha?” diyerek keyifli bir ses tonuyla konuşmaya başladı. Niye konuyu hep aynı yere getiriyordu?  Bundan rahatsız olduğumdan sormuyordum. Aslında günlerce bizim hakkımızda konuşabilirdim. Ailesi hakkında konuşmaktan iyiydi. Benim ki sadece meraktı. “Evet, öyleydik.” Ve tek istediğim onu kaybettiğim noktaya geri dönmekti. “Şimdi bu seni benim erkek arkadaşım mı yapıyor?” Vay canına! Ben… ben bu sorunun cevabını bilmiyordum. Aslında bu cevabı beklemiyordum bile. “Bilmem,” omuzlarımı silktim. “Sen nasıl istersen” “Ben nasıl istersem mi?” Tamamen bana döndü ve bakışlarını üzerime dikti “Bence bu sadece benim söz hakkım olan bir şey değil. Senin de tercihin olmalı. Hala bir ilişkimiz olmasını istiyor musun?” Nasıl bir soruydu bu? Kafayı yemiş olmalıydı. En çok istediğim şey tekrar eskisi gibi olmaktı. Onu kollarımın arasına çekmek ve orada tutmaktan başka bir isteğim yoktu. Ben de ona döndüm ve bakışlarımı onun gözlerinin üzerinde kilitledim. “Hayır, bu senin karar verebileceğin bir şey,” diyerek konuşmaya başladım. “Seni seviyordum ben. Ve hala seviyorum. Sen de beni seviyordun.” Güldüm “En azından bana öyle söylemiştin. Ve bu yüzden ben içinde bulunduğun durumda seni hiçbir şey için zorlamak istemiyorum. Tek istediğim yanımda olman. Seni tekrar kaybedemem. Bu yüzden lanet olası sıfatlar umurumda değil. Elbette tekrar eskisi gibi olmak isterim. Hatta en çok istediğim şey belki de bu ama eğer sen istemiyorsan, seni zorlamam. Sadece yanımda kal yeter.” Sözcükleri tekrar tekrar zihninde canlandırıyormuş gibi uzun uzun süzdü beni. Her bir kelimemi tek tek tarttı aklında. Ve sonra uzanıp yanağıma tamamen aklımı kaçırmama sebep olan bir öpücük kondurdu. Yanaktan masum bir öpücüktü bu sadece. Ama onun dokunuşunu öyle çok özlemiştim ki bu bile beni delirtmeye yetmişti. “Galiba sen bana çok iyi geleceksin, şampiyon” Ve sanki her şey o tek bir kelime ile başladı. Bana şampiyon demiş olması tüm bedenimde bir elektrik dalgası etkisi yaratmış ve beni resmen çarpmıştı. Ama ona neden diye soramadım. Asla ondan bir cevap alamadım. En azından o gece. Ben daha anın şokundan kurtulamadan olupbitti her şey. Sert bir dalga tekneye çarptı ve tekneyi hızla sarstı. Kabuslarımda ki gibiydi olanlar. Calla okyanusa düşüyor ve ben elini tutamıyordum. Kabuslarım gerçek oldu. Calla dalganın etkisiyle okyanusa düştü ve ben engel olamadım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD