Dem

1331 Words
Esma, o gece için uykudan vazgeçmişti çoktan. Evine gelip duşunu aldıktan sonra yatağına gireli tastamam iki saat geçmiş olmasına rağmen, çift kişilik yatağının bir sağında yatıyordu bir solunda. Hiç ummadığı bir gece geçirmişti. Gün içerisinde kurduğu hayallerin çok uzağında... Mete'nin öz abisi olduğunu öğrendiği bir adamı, gittikleri iki katlı villada salonun orta yerinde baygın bulduklarında adam, evin zeminini kanıyla yıkamıştı. Göğsünden yara almıştı, yarası derin değildi, kurşun sadece sıyırıp geçmişti ama öyle çok kan kaybetmişti ki Esma, bir ev şartlarında adamı kaybedeceklerinden çok korkmuştu. Evde bir yığın adam vardı ve her biri adamın tepesinde, yarasına tampon yapmaktan öte bir müdahale de bulunamamışlardı. Mete de çok cesur değildi yanında üstelik. Bir yandan abisini hastaneye götüremeyeceğini, başına ne geldiğini bilmediğini, eğer hastaneye gelmek istemedi ise polisle başının dertte olabileceğini söylemişti. Esma, Mete'nin temiz yüzlü, iyi yürekli ve sıradan bir hayatın insanı olduğu düşüncesinden uzaklaşamasa da kardeş olduğu adamın polislerle başının derde gireceği kadar karanlık taraflı biri olabileceğini anlamlandıramıyordu kendi içinde. Yastığı sertti bu gece... Yatağı adeta bir kaya... Mete'yi babasının karşısına çıkarma hayalinin kocaman bir hiç olduğunu düşünüyordu bir yandan da. Asla, Kenan Aksoy, bir tarafı böyle asılsız işlere bulaşmış adamlara kız vermezdi. Bir kere kanun adamıydı Kenan ve her şeyden önce ailesinin bütün bireylerini canından öte görürdü. Mete ile aralarında ki şeyin... Onun bir adı yoktu öyle ya! Neden şimdi buna üzülüyordu ki? Mete'nin onun ailesine uygun olmayan bir aileye sahip olması neden onu endişelendiriyordu? Onu fazlasıyla önemsemiş olduğunun farkında aynı gece onun yardım teklifini kabul ettiğinde fark etti. Adamın peşinde ameliyathaneden aşırdığı malzemelerle giderken, kime neden güvendiğini sorgulayan ayakları geri gitmeyi düşünmek yerine sadece ne için sorularının derdine düşmüştü. Mete'nin varlıklı bir aileden geldiğini biliyordu Esma. Bindiği araba, kılığı kıyafeti, birlikte tercih ettikleri mekanlar... Her biri birer lüksün karşılığıydı Esma'da. Abisini buldukları evde de aynı lüksün olduğunu görmüştü bu gece. Mete ile Serdar'ı birbirine benzetmeyişi... Belki de benziyorlardı, Serdar'ın gözleri kapalı iken kime, neye benzediğini anlamak çok zordu. Sadece iki adamın da heybetli ve çok uzun boylu olduğunu biliyordu. İkisinin de açık tenli... Mete temiz yüzlü iken abisi kirli sakallıydı! Kıyaslamalarda ki farklılıkların hayat tarzlarında da olmasını diledi Esma. Sonra da ön yargı ile Mete'yi hemen silmeye çalışan aklına kızdı. Zaten hayatını hep bir mantığa oturtarak yaşamış biriyken ilk kez bir ilişkinin olabileceğini düşünmüşken o mantığın devreye girmesinden nefret etti. Doğrulup yatağının içinde oturdu. İnce pijamalarının sıyrıldığı bacaklarını karnına doğru çekip kollarını bacaklarının etrafında doladı. Bir çatı katına döşenmiş evinde, babasının bir alt katın daha kullanışlı olacağını söylediği sözlerini anımsadı. Şimdi yaşadığı şehri kuş bakışı gören bir oda, bir salon evinin yatak odasının büyük penceresine çevirdi gözlerini. Mete, onu bir şoförle bıraktırmıştı eve. Kendisi bırakmak istemişti ise de üzgünlüğü, abisi ile ilgili endişeleri... Adamın korku ile ona yardım ettiği anları düşledi tekrar. İstediği malzemeleri verirken, abisinin yarasına dokunamamıştı bile. Oysa oda bir doktordu! Psikiyatri bölümünde uzmanlaşmış olması bir zamanlar eline kan değmediği anlamına gelmiyordu ki... Her beş dakika da bir abisine seslenip gözlerini açmasını söylerken endişeli olduğunu görmüştü Esma. O da kardeşlerine bağlı bir ablaydı ama Mete'nin abisinin terli alnını silerken kulağına fısıldadıklarının ne olduğunu hiç tahmin edemiyordu. Belki iyi olmasını salık veriyordu, belki kızıyordu, belki de yalvarıyordu... Kendisini onun yerine koyduğunda emindi ki ağlardı. Ev şartlarında kan kaybından ölme tehlikesine karşılık evde müdahale yapan genel cerrahın ellerine güvenip de yeterli göremezdi ki yapılanları. Ağlar, çaresizce tepinir... Belki Mete de tepinmek istemişti. Ama Esma hastane lafını her istediğinde abisinin uyandığında kendisine kızacağını, ya da onun sözünün dışına çıkamayacağını söylediğini hatırladı. Güneşin doğmak üzere olduğu o saatte uyumak zorunda olduğunu bile bile uyuyamıyor olması... Sessiz geceyi bölen, telefonunun zil sesi olunca panikle fırladı Esma. Korktuğunun farkında bile değildi. İlk kez evinde tek başına olmaktan o gece korkmuştu. Telefonun ekranında son günlerde sıkça gördüğü isim vardı. Mete Cihan... İlk kez onun aramasını istemediğini fark edip korkuyla yanıtladı. "İyi mi abin?" "Ateşi var biraz. İlaç verip vermemekte kararsız kaldım. Serumuna ateş düşürücü..." "Geliyorum..." Oysa gel dememişti ona Mete. Ona hizmet etmeye bu kadar hazır olması tuhaftı. Telefonu kapatınca, üzerine hızla bir atlet ve kot pantolon geçirdi. Bir yandan evde taksi durağının telefonunu ararken bir yandan da halen ıslak saçları için bir toka arıyordu. Tokayı bulmadan önce buldu taksi durağının numarasını ve sonra toka ihtiyacını unuttu. Sarsaktı biraz... Uykusuzluğu endişesine bulanmışken, hafızasından kuvvet beklemiyordu zaten. Tam yarım saat sonra Serdar'ın evinin önündeydi. Koca bahçe kapısını açan güvenlik görevlileri onun kim olduğundan emin olduktan sonra taksiyi içeri almışlar ve Esma öylelikle evden içeri girmişti. Gözleri kızarmış, her zaman muntazam tertipte gördüğü Mete'yi dağılmış halde bulunca biraz burkuldu. Onu teselli edecek sözler söylemesi gerekiyordu ise de vaz geçti. Önce abisi iyileşsindi sonra karşısına geçip onunla konuşacaktı. Bu kadar zayıf olmayı koca gövdesine nasıl yakıştırdığının hesabını soracaktı? Serdar'ın yattığı odadan içeri girdi, adam azameti ile yatıyordu yatağında, hiç yaşamıyor, nefes almıyor gibi. Esma önce adamın sargısına uzandı hafifçe kaldırıp kanamanın yeniden başladığını gördü. Orada kalan malzemelerin içinden yeni bir eldiven alırken Mete gene tedirgin sorularına başlamıştı. "Yeter!" dedi Esma, daha fazla tahammül edemeyip eldivenli elini kaldırarak. Diğer eldivenini de geçirirken, "Sana üzülmekten uyuyamadım Mete! Bu kadar hassas olamazsın! On yaşında çocukmuşsun da baban hastalanmış gibi..." durakladı... Mete'nin babası olmadığını biliyordu. Birkaç hafta evvel çok uzun zaman olduğunu söylemişti Mete, onu kaybedeli. Söylediğinden pişman olup Serdar'ın sargısını açmaya başladı. "Gerginim kusura bakma!" Sargı açıldıkça adamın göğsünün üzerinde ki yaranın deştiği tuhaf dövme ortaya çıktı tekrar. Esma, dövmenin tam olarak ne olduğunu ilk gördüğü anda da o anda da fark edemedi. Yarası iyileşince belki idrak ederdi ama gene de yaradan iz kalırsa dövmenin anlaşılır olmayacağını... Adamın yarası iyileşince göğsünü görecek hali yoktu ya! Yarayı tekrardan temizleyip kapattı. Adamın terini sildi. Ardından yatağın örtüsünü açıp kıyafetlerini çıkarmak için Mete'den yardım istedi. "Pantolonunu çıkarıp ince bir pijama giydirelim. Ya da sarsmayalım öyle kalsın, yardım et bana!" Mete, bu işi Esma'nın yapmasından rahatsız olunca Esma geri çekildi. Hastanın serumunu yeniledi ve ilkel yöntemle ateşine baktı. Aslında çok ateşi var sayılmazdı. Mete, abisinin üstünü örterken, saatine baktı, yeniden hastaneye gitme saatlerine çok kalmamıştı. Mete'nin esnediğini de görünce küçük bir rolle "Git de uyu, bütün gün perişan olursun sonra ben beklerim başında. Ben uyudum nasılsa?" dedi. Oysa hiç uyumamıştı! Mete'yi zor ikna edip oda da Serdar ile baş başa kaldığı ilk saniye eli, yeniden adamın alnına yerleşti. İnce çizgileri belirginleşti o anda adamın. Belli ki acı çekiyordu. Hafifçe gözleri kısıldı ve dudakları aralanmadan inledi. Bir an ürküp elini çekti Esma. Adamın Mete gibi bir kardeşe rağmen eşkıya olabileceği... Tipinde hiç de eşkıya tipi yoktu... Tipe göre kanaat geliştirmek saçmaydı. İnsanların erken hükme düşmeleri hep dış görünüşle mümkün olurdu, zaten. "Tu..." Bir şey söylüyordu. Başını hafifçe aşağı doğru eğdi Esma. Adamın dudakları yeniden aralandığında nefesi yüzüne vurdu. "Turna!" Tam olarak ne anlama gelmişti o söz bilmiyordu. Bir şey istiyor olmalıydı ama ne? "Tut!" Amaçsızca tavana baktı Esma, ne tutacaktı, turna mı? Yeniden bakışlarını adama çevirdiğinde adamın gözlerinin yeşili parlak bir nil misali onun yüzündeydi... Kocaman bakışları, bir boşlukta donup kalırcasına gözlerine saplanırken Esma parmağını uzattı. İşaret parmağını adamın gözlerinin önünde sağa sola sürüklemeye başladı. Gözleri parmağını takip etmiyordu. Halen aynı nokta da gözlerindeydi. "Kimsin?" kalın, buğulu bir sesin kulağına ulaştığı anda gülümsedi Esma, şifasını bulan her hastasının ona bağışladığı mutlulukların bir benzeri ile, "Nasılsınız?" diye sordu. "Ben sordum önce kimsin?" Adam sonra derece ciddi bir tutumla, daha ilk cümlesinden onu azarlamış olabilir miydi? Mümkün gelmedi bu Esma'ya! Mutlaka gözünü açar açmaz gördüğü yabancı yüz tedirgin etmişti onu. "Adım Esma. Doktorum!" "Ne doktoru?" "Anlamadım..." "Mete nerede?" Adamın Mete'ye hiç benzemediğine işte şimdi emin olabilirdi Esma. Mete'nin yumuşacık tınılarının aksine bu haydut... Evet, canım ona tam olarak Haydut diyecekti. "Söyle!" Ne söyleyecekti ki? "Kızım şapşal şapşal bakma da söylesene; Mete nerede?" Kaşlarını çattı Esma. Ona kızım diyemezdi kimse... Hadi dedi diyelim şapşal hiç diyemezdi. Dimdik durdu adamın karşısında, "Sensin şapşal, insan bir teşekkür eder. Hayatını kurtardık burada!" diye çemkirdi. Adam oralı bile olmadı! Yatağın yanına düşen dermansız elini kaldırdı, az ileri iteleyip "Ne tiz sesin var senin, sus nolur?" deyip kapadı gözlerini. Birkaç saniyelik hareketsizliğine karşılık Esma panikleyip adamın çıplak omzuna dokunup, "Beyefendi!" diye seslendi. Serdar gözlerini açmadan yutkundu, dudaklarını ağzının içinde katlayıp "Sus be hanımefendi, sus!" dedi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD