Arkalarından yarı açık gözlerimle sadece ahırın kapısındaki ışığı seyrediyordum ama ruhum çoktan bedenini terk etmiş, kalbim kırılmış, üşüyen uzuvlarım artık bir şey hissetmediği için sadece olduğum yerde öylece ölümü bekliyor gibiydim.
her bana yapılan eziyet sanki yerimi daha çok anlamama sebep oluyor ama yüzsüz arsız kalbim yeniden yeniden sevme cüretini gösteriyor sonra yine haddimi öğretiyorlardı bana.
neden seviyordum? bana bir kere bile insanca bakmaya tenezzül etmeyen Atlas'ı neden seviyorsun kalbim?
olmuyordu her defasında kendime ettiğim yeminler boşa çıkıyordu. çok güzel bakıyordu yani çok net göremesem de uzağı onun bana olan bakışları kalbim çok uzaktan bile hisseddiyordu.
yakına geldiğinde gördüğüm gözleri nefretle parıldasa da umurumda değildi, gözyaşlarım artık soğuktan hissizleşen yanaklarımdan akarken hafif bir sıcaklık hissettirdi bana işte Atlas da böyleydi en hissiz anımda, en üşüdüğüm anlarda bir bakışı ile ısınabiliyordum. kalkmam gerekiyordu muhtemelen elimde düşürdüğüm ve şu an başka bir hizmetlinin bulup çamaşırhaneye götürdüğü çamaşırlar yıkandıysa onları sermeliydim, akşam yemeği için mutfaktaki şömineyi yakmalıydım, üstümü temizlemeliydim ama buna bile vaktim olamayacak kadar işim vardı. nefret ediyorum bu hayattan, neden beni de şanslı bir ailenin çocuğu olarak getirmemişti bu dünyaya?
"Lütfen beni artık bu eziyetten kurtar."
sadece dudaklarım oynuyordu kalkacak gücüm bile yoktu o an gözlerimin önündeki ışığı bir karartı kesti, gözlerimi kapayıp açtığımda bana uzatılan bir çift yaşlı el gördüm.
At seyisinin babasıydı. bana alışılmış bir hüzünle bakıyordu elini uzatırken zaten bir tek Karan amca bana yardım eli uzatıyordu.
tutmaya bile gücüm kalmamıştı.
"Yine mi yaptılar kızım kalk hadi"
Zorla bedenim havalanarak ayağa kalktığımda bacaklarım tutmuyordu. Karan amca beni ayakta sabit bir şekilde tutmaya yardım ederken birkaç damla daha gözyaşı akıttım. artık neden ağladığımı bilemez bir haldeydim. bana bir el uzatılmasına bile muhtaç kaldığım içindi galiba.
bana acıyan gözlerle bakıyordu bu daha da utanç vericiydi, gözlerimi zeminden kaldırmadım bile.
"Teşekkür ederim."
cevap vermesini beklemeden az önce ayakta durmaya zorlanan bedenim birden alevler içerisinde kalmış gibi koşmaya başlamıştı. utanıyordum bana acıyarak bakan herkesten utanıyordum. malikanenin yanında kaldığım eve doğru koşmaya devam ettim şansıma kimse çıkmamıştı bu sefer karşıma. eskiden annemle paylaştığım bu odayı o öldüğünden beri tek kalıyordum. oda küçücüktü ama bana yetiyordu öyle bir şeydi ki kimse benimle aynı odada kalmak bile istemiyordu. yapacağım işleri bir kenara attım, ıslak elbiselerimi umursamadan odamda duvara sabitlenen boy aynasının önüne geçtim, uzun siyah elbisem ıslaklıktan üstüme yapışmış zayıf ve şekilsiz bedenimi daha da belirgin hale getirmişti, ağladım ama gerçekliğe bakmaya devam ettim, diş yapım bozuk olduğu için hafif öne gelen yamuk çenem, Albino olarak doğduğum için herkes tarafından Tanrıların beni lanetleyerek bu dünyaya getirdiğini gösteren saç rengim ve gözlerim, güzel olmayan yüzüm.
insanların kaderleri doğarken belirlenirmiş hep, annem bir hizmetçiydi ve onun iğrenç kaderi beni doğurarak bana geçti, haksızlık annem on yıl önce bu iğrenç kaderden kurtulsa da kaderini hala sürdüren ben buradayım.
elbiselerimi değiştirmem gerekiyordu güneş çoktan tepeye varmak üzereydi eğer biraz daha oyalanırsam yokluğum bile başıma bir sürü dert açacaktı.
at pisliği kokan elbiselerimi çıkardım, burada çalışan her hizmetçiye iki yedek kıyafet verilirdi diğerleri haftada bir elbiselerini yıkarken ben her gün iki yedek elbisemi yıkayıp kurutmak zorunda kalıyordum. diğer elbisemi giydiğimde saçlarımı hızlıca tekrar örüp odadan çıktım, evin arka kapısında mutfağa doğru ilerledim. birkaç adım kala şiddetli bir baş ağrısı ile olduğum yerde sendelemeye başlarken duvara tutundum sadece birkaç saniye sürmüştü ama o kadar şiddetli ağrımıştı ki nefeslerimi kontrole almak bile güç olmuştu. bu da neydi?
üzerime nasıl buzlu su döktülerse resmen beynim donmuştu galiba. mutfağa girdiğimde her zamanki gibi alay dolu gülüşmeleri duydum, kimse neye güldüğünü söylemiyordu ama herkes bana güldüğünü açıkça belli ediyorlardı da. umursamadım, gidecek başka kapım yoktu tek kapımı da verecğim karşılıkla yüzüme kapanmasını göze alamazdım. para gerekiyordu, buradan kaçıp gitmem için çok para biriktirmem gerekiyordu dayanmalıydım sadece dayanmalı ve yeni hayatım için sabretmeliydim.