2-Hevi bir zılgıt daha kaldıramaz

2545 Words
Genç adam gece boyunca uyumamış, ne yapacağını düşünüp durmuştu. Ne konaktan haberi vardı ne Amara’dan. Bugün eve dönecekti ama ayakları geri geri gidiyor, kaybolmak istiyordu. Hevi ile yüz yüze gelmekten korkuyordu. Onun yüzüne bakmaktan utanıyordu. “Dayı ben çıkıyorum.” Mahir kucağında oğluyla çıkarken Ezman elinde olan çay bardağını masaya bırakıp kalktı. Miraç, adamın kalkışı ile adama doğru kollarını uzatıp “Dur, dur gitme video çekecektik. Bir daha ki geldiğinde onu da yanında getir ama barışmış olun.” Dedi hafif bir kızgınlık ile. Ezman küçük çocuğun unutacağını zannederken, Miraç unutmamıştı. Miraç babasına dönüp “Beni dayıma ver baba.” Dediğinde, Mahir kucağında ki oğlunu yeğenine vermişti. Ezman kucağına oturttuğu çocuğun saçlarına öpücük kondururken, Miraç adamın sakallarını elini atmıştı. “Ben de yapacağım bunlardan, ama sahtesini kalemle.” Ezman küçük adamın konuşmasıyla kaşlarını çatarak “O niyemiş?” dedi. “Yüsra bıyıklı seviyormuş. Ben öyle olucam!” Genç adam çocuğun ani siniri ile şaşkınlık ile dudakları açılıp kapanmıştı. Gerçek miydi, bu çocuk diye düşünmeden edemedi. Haddinden fazla akıllıydı. Miraç’ı ve anlattıklarını dinledikçe kendi küçüklük halleri canlanıyordu gözünün önünde. “Boya zarar verebilir ama.” Diye yan taraftan konuştuğunda Mahir, küçük adam babasına hiç bakmamış Ezman’ın desteğini beklemişti. “Baban haklı. Hem sen böyle çok yakışıklısın oğlum. Keşke ben de senin yaşında olsam diyorum.” Miraç duydukları ile teyit etmek ister gibi adamın gözlerinin içine bakıyordu. “Sahiden mi?” “Sahiden ya.” Küçük adam masanın üzerinde olan telefonu alıp yüzüne doğru kaldırırken eliyle de saçlarını yana doğru yatırmıştı. Telefonu dayısına doğru uzatıp “Hadi video çekelim.” Dedi hevesle. Ezman istemeyerekte olsa telefonu alırken Miraç ise babasına bakıyor göz kırpıyordu. Mahir, yeğeninin tavrıyla yüreği sızlarken o da masaya geçerek ikilinin karşısına oturmuştu. Genç adam telefonu saksıya dayayıp videoyu başlatmadan önce küçük adama dönerek “Sen buraya otur ben karşıya geçeyim.” Diye söyledi. Miraç kafasını sallayarak “Hayır ikimiz birlikte çekeceğiz.” Dedi. Ezman ona da kafasını salladığında Miraç düğmeye basıp videoyu başlatmıştı. Küçük adam hafif hafif öksürerek daha önce de yaptığı gibi “ Sevgili kara kız. Ezman Ağa galiba senin kalbini kırmış ama üzülme ben ona çok pis kızdım! Barış onunla tamam mı? O seni seviyor bence. “dedi gülümseyerek. Ezman bakışlarını küçük adamın saçlarına dikmiş donuk bir şekilde izliyordu. Miraç ona dönüp “ Sende konuş hadi bir şeyler söyle de affetsin.” Dedi heyecanla. Ezman küçük çocuğun gözlerine bakıp yutkunurken kameraya doğru bakıp dişlerini birbirine geçirirken videoyu sonlandırıp ayağa kalktı. “Ben şimdi eve gideceğim ya büyük sürpriz hazırlamam gerek.”dedi kestirip atarcasına. Miraç kafasını salladığında Ezman çocuğun başına öpücük kondurarak yere indirmiş ardından dayısına sarılarak “Kendinize dikkat edin.” Diye vedalaşmıştı. Mahir, yeğeninin alnından öpüp “Sen asıl dikkat et kendine. Geçecek...he şey geçecek.” Dedi umut vadeden sesiyle. Ezman bir şey demezken dayısından ayrılıp küçük adama asker selamı vererek yanlarından ayrılmıştı. Çok isterdi o da geçecek demeyi ama geçmeyecek bir acıydı. &&&&&& “Evde gelin mi var yoksa hanımağa mı belli değil.” Ezman bir tarafta Amara bir tarafta kendi içlerine çekilmişken Zeyno ortalıkta olmayan gelini ile laflarını esirgemiyordu. Eza mutfaktan çıkıp yukarı avludan bağıran annesine doğru bakarak “Yine ne oldu ya?” diye sordu. Her gün olay yaşamaktan bıkmıştı. Bu evde huzurlu bir gün olmayacak mıydı? Zeyno kızına öfkeli bakışlarını atıp “Nerede yengen?” Diyerek sordu. Eza, annesine gözlerini devirip sabır çekerken “Odasında işte, nerede olacak!” dedi kızgın sesiyle. “Odadaymış! Kocasının girmediği oda da ne yatar anlamam ki.” Zeyno söylene söylene yukarı katta olan gelininin yanına doğru çıktı. Amara odasında cenin pozisyonunda uzanırken ağlamaktan içi dışına çıkmıştı. “Al canımı Allah’ım al. Yaşamak istemiyorum.” Genç kadın boşluğa bakarak kendi kendine söyleniyor, içini deşen kızgın demiri atmak istiyordu. “Kız bu kapı niye kilitli?” Kapının diğer tarafında Zeyno dururken , Amara ise kalkıp konuşacak hâli kendinde bulamıyordu. “Amara! Aç şu kapıyı! ” Zeyno’nun kapı açılmadıkça sinirlenen sesiyle Amara yerinden kalkarken göz yaşlarını silmiş, burnunu çekmişti. Sarsak adımlarla kapıya ulaştığında, anahtarı çevirip kapıyı açtı. Zeyno kızın o hâlini umursamayıp “Niye bu kapı kilitli? Sabahtan beri neredesin sen.” Diye gözlerini kısıp sordu. Amara derin bir nefes alırken gözleri yerde boş boş geziyordu. “Sana diyorum! Bu odadan niye çıkmıyorsun?” Yine cevap vermediğinde, Zeyno kadının kollarından tutup “Ezman iki iyi davrandı diye kendini hanım mı sandın kız sen? Sen bu konakta söz sahibi olmak için önce kocanı bu odaya girdir!” dedi öfkeyle. Amara’nın gözleri baygın baygın kaynanasına bakıyor, cevap bile vermek istemiyordu. Tükenmişti. Zeyno ,gelininin cevap vermemesi ile daha çok çıldırırken “Kahve yap bana hayde.” Diye bağırdı. Zeyno arkasını döndüğünde Amara kadına seslenip “Oğlunu yaktın ,beni yaktın, Hevi’yi yaktın. O kadının hakkını öteki tarafta nasıl vereceksiniz.” Dedi artık dolmuşcasına. “Şimdi mi geldi aklına? Düğünde neredeydi bu doğrucu davutluğun? Hevi sana sorduğunda neredeydi bu aklın?” Genç kadın derin bir nefes alırken Zeyno’yu yanıtsız bırakmıştı. Zeyno aşağı doğru yöneldiğinde Amara sessizce “Ben mecburdum.” Diye fısıldadı. Genç kadın kabusu olduğu anılara giderken dudakları titriyor eli ayağı birbirine giriyordu. “Mecburdum ben, yapacak bir şeyim yoktu.” Aynı cümleleri iki üç defa tekrar ederken oda da kendi etrafında dolaşıyordu. &&&&& Kimi için sessiz sedasız geçen bir günün ardından hafta sonunun gelmesiyle havanın güzelliği Amed’e ışık saçmıştı. Bugün Argeş ve Mihra okul için alışverişe gideceklerdi. “Mihra dikkat et Argeş’in elini bırakma oyuncaklara falan dalar.” Mihra, Herdem kadının şakasıyla kahkaha atarak “Çekerim kulağından getiririm eve.” Diye konuştuğunda, Hevi torununu koruyan nineler gibi “Hanım hanım ayıp. Çocuğum o benim kulağını ben çekerim bir tek, ” Diyerek eşlik etti. Herdem elindeki kahvesini höpürdeterek içip “Kız, senin oğlan pek yaramaz, kızımı üzüp duruyor serseri.” Dedi. Hevi teyzesine gözlerini kısıp “Bak orada haklısın.” Dediğinde üç kadın da kahkaha atmıştı. Hem döver hem severim hesabıydı, Hevi’nin ki. “Vay anam vay, vay, vay. Gözüm kör oldu yahu bu ışık ne.” Üç kadın gelen sesle kafalarını çevirdikleribde Argeş tam takım hazırlanmış kendilerine doğru yürüyordu. Mihra genç adamı süzüp “Ay bu ne böyle çarşıya çıkacağız top oynamaya değil.” Dedi beğendiğinin aksine. “Kız siz turuncu giyinelim diye anlaştınız mı?” Herdem kadının sorusu ile ikisi de birbirini süzmeye başlamıştı. Genç adam turuncu kapüşonlu sweatshirt giyerken, altından ise beyaz kısa kollusunun etekleri çıkmış siyah pantolonu ve beyaz ayakkabısı ile kombini tamamlamıştı. Mihra ise adamın sweatshirt’ü ile aynı renk olan kiremit rengi, balıkçı yaka triko bir elbise ve beyaz ayakkabı ile bitirmişti kombinini. Detayları bile aynıydı. Argeş, alayla kıza dönüp “Bebeğim örnek alınacak bir tipim ama bu kombinle kısmetimi kapatıyorsun.” Dedi baştan aşağı kızı süzerek. Mihra, genç adamın sözleriyle “Ay haspam.” Dedi sahte bi sinirle. Argeş, ablasına dönerek “Gideyim de çocuğumun okul alışverişini yapayım.” Diye güldüğünde, Mihra genç adama dil çıkartmıştı. “Hadi, hadi uğraşma kızla bak bağışıklık kazanmış sana karşı, tepki bile vermiyor.” Hevi’nin konuşmasıyla Argeş Mihra’nın koluna girip “Gel kız gundi, gidelim o mağaza senin bu mağaza benim zenginliğimizi konuşturalım.” Diyerek kızla birlikte konaktan çıkmıştı. İki deli konaktan çıkarken Herdem yeğenine dönüp “Ben horlamaya devam ediyorum gülüm.” Dedi ve odasına girdi. Hevi teyzesine başını salladığında o da odasına doğru yönelmişti. Aram Ağa bugün evde yoktu. Çiftlik evindeki hayvanlara bakmaya gitmişti. İki kadın farklı yönlere giderken, Argeş ve Mihra ise birbirlerinin sınırını deniyorlardı. Genç adam konaktan çıkmalarından beri kızın elini bırakmamıştı. Mihra bu duruma alışmak istemese de adamın elinin sıcaklığını seviyordu. Genç adam kızın elinden çekiştirip kırtasiyeciye girerken “Beslenme çantası alalım mı gundi?” diye sordu, ciddi bir tavırla. Genç kız gözlerini devirirken Argeş bu sefer eline fosforlu bir suluk almıştı. “Bak bundan su içersin, kapağını açamayınca da hocam hocam bunu açar mısınız dersin.” “Beynini konakta mı unuttun ne yaptın ya!” Argeş kızın dedikleri ile dudağını büküp “Alındım gücendim bak.” Diye bağırdığında, etraftaki insanlar deli adama bakmıştı. Mihra, Argeş’in koluna vururken Argeş daha çok bağırıyor, sanki şiddet görüyor gibi davranıyordu. “Rezil olduk yapma.” “Özür dilerim saygıdeğer Argeş beyefendi de.” Mihra kaşlarını çatıp dilini ağzının içinde yuvarlarken “Bende Bred pit memnun oldum.” Diye dalga geçti. “Biri beni mi çağırdı?” Gelen sesle ikili arkasını döndüğünde Mihra kaşlarını çatmış Argeş ise “Çüş amınakoyim.” Demişti. Genç adamın küfürü ile Mihra adamın ağzına vurduğunda çocuklar kahkaha atmıştı. “Oooo Argeş bey okula mı başlayacaksınız fosforlu suluğunuzla? ” Argeş, arkadaşı dızo’nun uğraşması ile ağzını yamultup “He içine de katıksız sizin gibi hıyar koyarım belki.” Dedi gözlerini devirerek. Mihra olaya Fransız kalsa da Argeş’in arkadaşları olduğunu anlamıştı. “Sen galiba gundi olmalısın. Ben Bret pit.” Kısa bir es vererek yanındaki uzun ve iri yapılı arkadaşını gösterip “Bu camış da Dızo diğer pezevenk tipli de piç.” Diye kendilerini tanıttığın da Argeş arkadaşının yüzüne tasvip etmez bakışlarını gönderiyordu. “Belalı Naim eksik ama olsun.” Mihra gülerek çeteyi izlerken Argeş kıza dönüp “Ben tanımıyorum bunları, deliler Hastanesi’nden kaçmışlar.” Dedi gözlerini kısarak. “Nafakamızı ver.” Diye üçü birden bağırdığında, Argeş “Aaa gidin camiye kış kış.” Diyerek elini sallamıştı. Dızo, Argeş’in yanına geçip “Boyunun ölçüsü uzamış alalım bir he.”.dedi gözlerini kısarak. Mihra gençlere bakıp eğlenirken, Argeş’in ayağıyla dürttü. “Bu sizin benamus tayfa mı?” Mihra’ nın konuşmasıyla hepsi kahkaha atmış, Mihra ise onlara katılmıştı. Burada olduğu sürece bu tayfayla sık karşılaşacak ve baya eğleneceğini anlamıştı. &&&& Hevi odasına girdiğinde bir süre Ayaz ile telefon görüşmesi yapmıştı. Aldığı bilgiler hem kendisini kızdırmış hem de sevindirmişti. Ayaz çok iyi işlerin peşindeydi. Ona güvenerek çok doğru yapmıştı. Telefonu kapattığında, yatağına doğru oturduğunda bir süre telefonuyla uğramıştı. Canı sıkıldığında, yapacak hiç bir şey bulamazken, masasının üzerindeki laptopuna gözü kaydı. Bu ev laptopuydu. Yataktan sıkıntılı bir soluk bırakarak ayaklandı Masanın üzerindeki laptopuna eline alarak üzerindeki pijama takımıyla yatağına tekrar oturdu. Öncelikle YouTubeden bir müzik açtı. Dizlerine laptopu koyduğunda açtığı şarkının yorumlar kısmını okumaya başladı. Canı sıkıldıkça ya kitap okurdu, ya da bir şeyler karalar veya şarkıların altındaki yorumları okurdu. Bu bir hobi olmuştu. Kendi acısı, yaşantısı ağır değilmiş elalemin çektiği acıyı da kendi acısı gibi görüp acı çekiyordu. Bir müddet daha yorumları okurken, nefesi sıkılaşmıştı. Daha fazla kendine bu zulmü vermemek için kapatabilirdi ama ısrarla okumaya devam etti. En son bir yazı gördü. O yazıda takılı gözleri, yüreği takılı kalmıştı. “Annem için dinliyorum. O bu şarkıyı ölmeden önce çok dinlerdi. O öldü geriye ondan kalan bu hatırası kaldı..” Yorumu belki on defa okumuştu. Her okumasında gözlerinden yaşlar akmıştı. Annem.. Kaç yıl olmuştu annesine seslenmeyeli? Kaç yıl olmuştu annesinin kokusuna hasret kalalı? Annesinden geriye elinde ne kalmıştı? Aylardır mezarına bile gitmekten korkan kadın annesiz kaç yıl geçirmişti? Dizinin dibinden ayrılmadığı kadının yokluğu alışkanlık olmuştu sanki. Ağzından bir hıçkırık koptuğunda, gözyaşlarını elleriyle sildi. Annesinin bir zamanlar çok sevdiği adamın şarkısını açmak için klavyeye hızlı hızlı dokundu. Gözleri ekrandayken, burnunu çekti. Şarkının ağır melodisi kulağına dolduğunda acıyla gözlerini yumdu. Annesinin bu şarkıyı dinlerken ki mırıldanmaları zihnine düşmüş ama annesinin sureti yoktu. Mem ararat – strana bedengiya dayika Öyle ağır, öyle anlamlı bir ağıttı ki. Adam şarkı söylemiyordu, ağıt yakıyordu. Sazına her vuruşunda, bir gözyaşı akıtıyordu. Hevi gözleri kapalı, annesinin simasını gözlerinin önüne getirerek şarkıyı ağıt yaparcasına adama eşlik ederek mırıldandı. Gözleri sızlıyor yutkunamıyordu. Annesinin en sevdiği şarkıydı. Ona aitti bu şarkı sanki.. Bêyî te mirin dibe Bêyî te jiyan nabe Tu çûyî ez kêm im lawo Sensiz ölüm olur Sensiz yaşam olmaz Sen gittin ben eksiğim oğul Ne sar e ne jî germ e Ne reş e ne spî ye Tu çûyî ez kêm im lawo lawo Tu çûyî ez lal im lo lo Tu çûyî ez kêm im lo… Ne soğuk ne de sıcaktır Ne siyah ne de beyazdır Sen gittin, ben eksiğim oğul oğul Sen gittin, ben lal oldum oğul oğul Sen gittin, ben eksiğim oğul… Tu kuştin ez mat mam lawo lawo Tu kuştin ez kêm im lo lo Tu çûyî ez lal im lo lo Seni öldürdüler, ben soğudum oğul oğul. Seni öldürdüler ben eksik kaldım oğul oğul. Sen gittin, ben lal oldum oğul oğul. Ağıt yüreğini deşerken, iç çeke çeke söylemeye devam etti. Annesi gittiğinden beri eksikti. Ondan sonra ondan giden çok şey olmuştu. Hevi ölümü çok iyi tadan bir kadındı. Kayıpları ,acıları çok iyi biliyordu. Hayatın tüm olumsuzluklarını yaşayarak tecrübe eden bir kadındı. Ziwa bû hêstirê çava Ji kanikên jiyanê Êdî bila şev reş bibe lawo lawo Nema deng dide çiya û zozan Êdî nayên rojên ronî Kurudu gözyaşlarım, Kurudu yaşam pınarım, Artık geceler kararsın oğul oğul Ses vermez dağlar ve yaylalar Artık gelmez aydınlık günler Gözlerinde ki yaşları bir bir süzülürken, ağıt kulağından girip yüreğine hançer saplamıştı. Yatakta yavaşça kaykılıp başını yana eğerek, yastığına kafasını gömüp hıçkırıklarını içine gömdü. Annesini çok özlemişti. Ne çok isterdi anne demeyi, ona sarılmayı, bırakmamayı.. Annesi hayatta olsaydı bu kadar acı yaşamazdı belki. Annesi ona hayat olurdu. Gözyaşları yastığını ıslattığında, dudaklarını dişledi. “Sen abim için dinlerdin, ben de senin için anne.” İki kadın yitip giden canlar için dinlemişti. Biri oğluna yakarken bu ağıdı, diğeri annesine armağan etmişti. Sessiz iç çekişleri artarken, nefessiz kaldığını hissetti bir an. Başını yastığa iyice gömerken, boğuk boğuk fısıldamaya devam etti. “Sen gittin yarım kaldık anne..” diyerek fısıldadığında, gözleri çarşafta takılı kalmıştı. Burnunu ise annesinin kokusunu arayan bebek gibi sürtüyordu soğuk çarşafa ama annesi yoktu. Ne o çarşafa, ne bu evde; annesinin sesi de kokusu da yoktu. “Anne..” Diye bir umutla fısıldadı. Belki bir cevap gelirde annesi eskisi gibi saçını okşar, onu öper, koklardı. “Anne..” dedi bir kez daha. Yılmadan, usanmadan sesleniyor ama koca bir sessizliğe ve yalnızlığına mahkum kalıyordu. Yastığını ısırırken bu sefer tekrar etti. “Anne.. Sana anne demeyi çok özledim.” Hivron’un kırık dökük kalbi acılara dem tutarken, yaşadığı süre boyunca kendinden sonra da kızlarına armağan bırakmıştı. Kadın acı içinde ölürken Hevi ise acı içinde ölen annesini kurtaramadığı için kendisini affedemiyordu. Özlemişti annesini ama yoktu, sizler annelerinize sarılırken küçük kız çocuğu annesiz kalmış yalnızlığa mahkum olmuştu... &&&&& Karanlık çökerken, Ezman eve gelmişti. Amara kendisinden kaçarcasına sergilediği davranışlar gözünden kaçmamıştı. Adam yüzüne bile bakmadan eve geldiği gibi çalışma odasına girmişti. Geç saatlere kadar kendisiyle sabah ki konuşmayı devam ettmesini, bir şeyler demesini istedi ama Ezman ona tek kelime etmemişti. Kendini suçlu buluyordu, Ezman. Hevi’nin bu haberi duyup yıkılacağını biliyordu. Bundan deli gibi korktuğunu görüyordu. Kendisi de korkuyordu. Hevi bir zılgıt daha kaldıramazdı. Bunu bu sefer ona yapamazdı. Herkes odalarına çekildiği vakit ayağa kalkarak adamın çalışma odasına doğru yürüdü. Kapıyı iki kez tıkladığında, sesin gelmemiş olmasıyla içeriye girdiğinde, başını masaya dayamış adam ile içi sızladı. Bu adamın hayatını karartmıştı. Kendiyle birlikte arkadaşının sevdiğini ve dostunu yakmıştı. Sessiz adımlarla masanın önünde durdu. Elleri önünde üzerindeki elbisesinin eteklerini sıktığında yutkunarak adamı izledi. Ezman başının ağrısıyla gözlerini kapatmış, kafasını, düşüncelerini dinlendirmeye çalışırken kadının sesini işittiği an başını ağır ağır kaldırmıştı. Karşısında ki kızı gözleri kısık, kaşları çatık izlediğinde, Amara konuşmuştu. “Çok düşündüm..” Kaşları çatılı izlemeye devam etti. Gözlerini adamın gözlerinden bir an bile ayırmadı. Ezman tükenmişlik ile kadına bakıyordu, buradan sonrası ne olurdu ki, canından başka bir şey kalmamıştı. “Ne seni ne onu daha fazla yıkamam.” Yutkundu. Elleriyle karnına dokundu. Diyecekleri canını yaksa da karnındaki can için kendisi için en doğru olan kararı vermişti. “Ben yandım yanacağım kadar.. Seni daha fazla karanlık kuyuma çekemem.” Dedi ve derin bir nefes alıp gözlerini yumdu. “Kimse duymadan bu bebeği aldırmak istiyorum.” Abooo Amara ne diyorsun sen yaaa E nasıl buldunuz????
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD