Bir kadın kendi canından olan bir parçaya kıyabilir miydi?
Tırnağına taş değmesin diye hayatını adayan kadınlar vardı bu cihanda.
Doğurmak için ya da bir kuralı yerine getirmek için dünyaya gelen kurbanlar vardı.
Peki Amara hangi sınıftaydı?
Anne olmak ne demekti bilmiyordu.
Geçmişinde öyle yaralar vardı ki ne bebek olmak, ne çocuk olmak, ne de genç kız veya bir evlat olmayı biliyordu.
Sayısı fazlaca olan haneye doğmuştu, ilgi alaka sadece annesinin emzirmesinden başka ileriye gitmemişti. Saçını okşayan olmamıştı mesela. Ya da iyi ki varsın diyeni...
Beğenilmek, takdir, edilmek nasıl bir histi bilmezdi. Bildiği tek şey sen sus, çok konuşma, yerine sin, kız kısmısı çok konuşmaz sözleriydi.
Doğduğu evden bir kaçış aradı zamanında ,hayatına mal olacağını bilmeden, dikenli dallara islenmiş kalbi tutuldu.
Şimdiyse geçmişinin kefaretini bebeği ile ödeyecekti.
Bir anne canından vazgeçer miydi?
Amara bebeğine kıymak istiyordu.
Karşısındaki adamın hayatının daha fazla kararmasına dayanamazdı.
Kendisine yaptığı fedakarlık yeterince canını sıkmıştı. Daha fazla buna müsaade edemezdi.
“İstemiyorum bu bebeği.” Dedi, ağlamaklı sesiyle.
İstemiyorum derken bile henüz yeni haberi olduğu bebeğine dokunmamak için kendini sıkıyordu.
Suçlu arıyordu. Ve yolun sonunda buluyordu da. Tek suçlu bunları yaşatan iblis ve verdiği yanlış kararlardı.
“Ben de sen de yeterince Hevi’ye acı verdik. Daha fazlası hepimizi öldürür.”
Ezman, yutkundu. Amara’ nın sözleriyle ağrıyan başı anından kesilmişti.
“Ne Hevi ne Diyarbakır halkı bu bebeği bilmeyecek!”
Ezman kadının net konuşması ile gözlerini kısarak aceleyle yerinde kalktı. Masanın etrafında dönerek kadının yanına geldiğinde, yüzüne sert bir ifadeyle baktı.
“Amara düş peşime.”
Amara anlamsızca adama baktı.
“Gidiyoruz.” Dedi çenesini kasarak.
“Nereye?” Dedi kekeleyerek kadın.
“Hastaneye!” Dedi adam kararlılıkla.
Adam da kendisi gibi düşünüyordu demek. Acıyla yutkunduğunda, başını sallayıp onayladı.
“Tamam.”
Vedalar için kabul görülen kelime...
Tamam dedi, alışamadığı parçasına, elinden gidecekti.
Odadan çıktıkları an karşılarına Zeyno daye çıkmıştı.
Ezman derin bir nefes vererek annesine bakarken Amara kaynanasının yüzündeki ifadeden korkmuştu.
“Nereye?”
Annesinin imalı bakışları ile başını iki yana sallayıp sabır çekti.
“İşimiz var ana, oyalama.”
Zeyno kadın bu durumdan aşırı sıkılmışçasına konuştu.
“Artık kocalık vazifeni yap Ezman! Baban duyarsa seni bu konağa gömer. Ben senin için sustum ama daha fazla susmam bilesin.”
Oğlu ve gelinindeki sert bakışlarını çekerek odasına hışımla yürüdü.
Ezman dişlerini birbirine geçiriyor, sabrını sınayan annesiyle sert soluklar alıp veriyordu.
Amara gecenin geç olmasıyla rahatsız olurken, adamın hala robot gibi dikilip sesli nefesler vermesiyle bedeni üşüdü.
“Yarın gitsek?” Dedi kısık bir sesle.
Son defa son kez ilk gecelerini ve son gecelerini hayatını bebeğine anlatarak geçirecekti. En azından buna hakkı vardı değil mi?
Ezman, başını iki yana sallayarak kendine gelirken bakışlarını kadına çevirdi.
“Olur.”
Başka hiçbir şey demeden tekrar çalışma odasına girdi. Amara ise yalnızlığına devam ederek odasına gitti.
Yarın ne olacaktı? O bebeği gerçekten aldırmasına izin verecek miydi, Ezman?
Masum, günahsız bir cana kıyabilirler miydi?
&&&&&&
Yeni bir gün iki konağa hiç umut getirmemişti.
Umut aylardır onlardan uzaktı.
Hevi aylardır Ezman’dan uzaktı.
Adam yine bir geceyi daha sigara içerek, kadını düşleyerek geçirmişti.
Bugün hastaneye gideceklerdi. Bir kadının yükü kalbini acıtırken, diğer kadının yükü ise omuzlarına ağır geliyordu.
Birine acı verirken, birine hayat vermişti.
Oysaki acı verdiği kadında hayat buluyordu.
Amara ve Ezman sabahın erken saatlerinde hastaneye gelmişlerdi.
Bu olay duyulmasın diye Mardin Hastanesine gelmişlerdi. Hastanenin bahçesinde yürüdüklerinde, Amara endişeliydi. Ne diyeceğini bilmiyor, neler olacağını kestiremiyordu.
Ezman kadına göz ucuyla baktığında, üzerindeki korkuyu fark etmişti.
Derin bir nefes alarak, başını gökyüzüne kaldırdı.
Gökyüzünde hiç umut yoktu.
Her başını kaldırdığında, bir umut buluyordu ama iki gündür gökyüzünde umudu yoktu.
Bu bebek olduğu sürece de ne gökyüzünde umut olacaktı ne de yer yüzünde.
Karanlığa mahkum olan, idamını bekleyen mahkumdu adam.
Gökyüzüne muhtaç, umuduna açtı.
“Bir şey demeyecek misin..”
Daha fazla dayanamayan kadın dilini çözmüştü.
Oldukları durum içini sızlatıyordu. Kaderin ona bahşettiği hayatını yakmak istiyordu.
Olmamalıydı böyle, olmamalıydı içindeki can.
Ezman duraksadı.
Amara, adamın durmasıyla ona döndü
Gözleri dün geceden beri ağlamaktan dolayı şişmiş ve kızarmıştı.
Ezman gözlerini kadından çekerek, arkasındaki bankı işaret etti.
Amara ne demek istediğini anladığında, başını sallayarak banka doğru yürüdü. Ezman ondan önce banka oturduğunda, yanına doğru oturdu.
Esen rüzgar ikisinin yangınını sağa sola savuruyor, etraftaki insanları yakmamak için kendi hayatlarını yakmaya çalışıyorlardı.
Becerebiliyorlar mıydı peki? Karayı ak yapmak gibiydi onların ki de işte.
Becermek bir yana dağılan kıvılcımları ile çok zayiat vardı hayatlarında, sağa sola savrulan ölülerin üzerine sonu ölümle sonuçlanacak bir yol vardı.
“Kelimelerin kifayetsiz kaldığı noktadayız. Ne diyebilirim ki.”
Acı dolu fısıltısı kadının gözlerini yumarak derin bir nefes almasını sağladı.
“Amara.. Benim Hevi’yi ne kadar sevdiğimi sen çok iyi biliyorsun.”
Amara gözyaşlarıyla adamı izlediğinde başını salladı.
Bilmez miydi en iyi bilen oydu.
Her şey gözlerinin önünde olmuştu.
Bu aşkın ilk şahidiydi.
Ezman cebinden sigara paketini alarak paketten bir dal çıkarıp dudakları arasına aldı.
“Ama çaresiz bıraktılar bizi.”
Titrek bir nefes verdi kadın.
“Ben.. Ben de bunları hak etmedim Ezman.”
Ezman olanları düşündükçe dişlerini birbirine geçiriyor, çenesini kasıyordu.
“Hak etmedin.”dedi üzülerek.
Bir süre ikisi sessizce hastanenin bahçesinden gelen geçeni izledi. Daha sonra Ezman sigarasını bitirip bir yenisini içmeye başlarken konuşmaya devam etti.
“ Bu bebeği aldırmayı istiyor musun gerçekten? “
Amara istemsizce ellerini karnına sardığında, kurumuş dudaklarını araladı.
“Ben ne istediğimi bilmiyorum..”
Kim isterdi yavrusundan olmak?
Sizler kötü bir insan olsanız da bu bir kadına yapılacak en büyük günahtı.
Onu bu karara savuranda, bu hayatı yaşatan da hayatlarını yaşarken onun bu kararı verecek zorunda olması...
Belki de anne olmayı hak etmiyordu.
Bu yüzden bunlar gelmişti başına, belkide.
Elinde kalan daha yeni haberi olduğu masum can hayatında ki en temiz varlığıydı.
Ezman derin bir iç çekti. Bakışları yeri döverken, çenesini sıktı.
“Ama bu şekilde... Bu bebekle Neler olacağını tahmin etmek zor değil.”
Bakışlarını adamın yan profiline çevirdiğinde, dudaklarını büzdü.
Ona yaptığı fedakarlık, merhameti başkası olsaydı asla yapmazdı.
Kendi hayatı için hayatından olmuştu.
Bir zamanlar kendini bu evliliğe kaptırmıştı, ama ne kadar hata yaptığını çok sonradan fark etmişti.
Asla bu adamla bir geleceği olamayacaktı.
Ufak bir ihtimaldi onunkisi ama adamın büyük aşkı kendisini uyandırmıştı.
Onun hissettiği muhtaçlık ve fedakarlıktan başka bir şey değildi.
Hevi…
Hem dillere destan, hem Diyarbakır’ın yürekli Hanımağa’sı.
Yanındaki adama en çok yakışan kadın.
Ezman hızla ayaklandı. Amara da onunla ayağa kalkmıştı.
“İçeri geçelim.”
Başını sallayarak önden yürüyen adamı takip etti.
Elleri karnında bebeğine belki de son kez dokunuyordu.
Birazdan ona veda edebilirdi.
Koridorda olan anne çocuklara baktı.
Kimisi yavrusunun başını öperken, kimisi sımsıkı tutuyordu.
Amara bu görüntüyü yaşayacak mıydı?
Onun da, onun da gerçekten seven bir ailesi olacak mıydı?
Birazdan kaybedeceği bebeğinden sonra ne olacaktı.
Bir daha nefes alabilecek miydi?
Yaşları yanaklarından süzüldüğünde, doktorun odasının önüne gelmişlerdi. Yanaklarını elleriyle silerken adamın ardından içeri geçmişti.
“Buyurun bizde sizi bekliyorduk.”
Doktorun ön koltukları işaret etmesiyle Ezman ve Amara geçip oturdu.
Amara sessizce yere bakıyor kulakları hiçbir şey duymuyordu.
Birden adamın ayağa kalktığını gördüğünde o da refleks ile kalkmıştı.
“Siz bir kan tahlili verin bakarız.”
Eline tutuşturulan kağıtlarla odadan çıkmışlardı.
Neler olduğunu, ona neler yapıldığını tam anlamadan tekrar kendisini doktorun odasında bulmuştu.
Ezman son derece tedirgin görünüyordu. Onun yüzündeki ifade kendisini korkuttuğunda, bakışlarını doktora çevirip dinlemeye başladı.
“Tebrik ederim, üç aylık hamilesiniz.”
Amara bakışlarını hızla adama çevirdi.
Ezman elleri yumruk şekilde doktoru izliyordu.
3 ay..
O kabusu yaşadığının ardından 3 ay geçmişti.
Bir kadının başına gelebilecek en kötü günü yaşamıştı. Diline prangalar vurduğu, o güne kızgın ateşlere attığı, bedeninden bir can dünyaya gelmişti.
Ezman olmasaydı şimdiye cenaze namazı kılınmıştı.
Ezman onu fark etmeseydi belki de ne bebek ne de kendisi hayatta olmazdı.
“Bebeğin durumu çok iyi değil. Anne iyi bakmalı hem kendine hem bebeğe.”
Düşünce deryasında iken doktor ve Ezman’ın sohbetini duyarken dikkatini onlara verdi.
“Bu bebeği istemiyorum...” dedi mırıltıyla. Gözleri çoktan dolmuş, bakışları değişmişti.
Ezman kadının acısını anlıyordu. Dişlerini birbirine geçirip, yumruklarını sıkarken sert soluklar alıp veriyordu.
“Neden öyle düşünüyorsunuz?” diye sordu doktor.
Amara kızarmış gözlerini karşısındaki adama çevirdi.
Yutkunarak Ezman’a baktığında fısıldadı.
“Çünkü... Bakamam.”
Annelik kimine göre kutsal kimine göre acı.
Onun canı için ondan oluyordu.
Şimdi sizler diyeceksiniz ne olursa olsun o masum bir can.
Ama olmuyor işte, yitip giden bir kadındı Amara. Daha kendisi iyileşmemişken, bebeğine sahip çıkabilir miydi?
Ezman elleriyle ensesini okşarken sıkıntılı bir nefes verdi.
“Kimsem yok.. Tek başıma nasıl büyütürüm.” Diyerek bir gerçeği daha dünyaya sundu.
Karnındaki candan başka kimsesi olmayan bir kadın ona gelen canından vazgeçiyor, yalnızlığına mahkum oluyordu.
Doktor kadından bakışlarını çekip, adama dönerken kaşlarını çattı.
“Babası değil misiniz?” diye bu sefer bombayı patlattı.
Amara titrek bir nefes aldı, Ezman sıkıntılı bir nefes koydu.
Bakışları Amara’dayken başını iki yana salladı.
Çıkmazdayım ne taraf doğru ne taraf sen.
Gelemeyecek kadar yaralı kavuşamayacak kadar hissiz...
&&&&&&&
Mardin, beyaz suya aracını durduran adam sıkıntılı bir nefes verdi. Araçtan inen kadının ardından baktığında, ne yapacağını bilmiyordu.
Sanki biri dört elle boğazına sarılmış onu sıkıştırıyordu. Öyle bir bataklığa düşmüştü ki, o bataklıktan çıkmak için kendinde güç bulmuyordu.
Adamın yıllardır aklında, kalbin sadece bir kadının adı vardı.
Ve o kadın onun ölüm sebebi olacaktı.
Onun canını yakmak istemedikçe yakmıştı.
Onu kırmak istemedikçe kırmıştı.
Ona acı vermek istemedikçe bin katı acı vermişti.
Ama hiçbirini bilinçli yapmamıştı.
Buna zorlamışlardı.
Araçtan gürültülü şekilde çıkıp, kadının peşine takıldı.
Amara ağlayarak asfalt yolu izlerken, ne yapacağını düşünüyordu.
Bebeği aldıramamıştı.
Ezman aldırması için baskı kurmamıştı fakat aldırma da dememişti.
Bu onun kararıydı. Sadece onun.
Bebek sadece onun’du.
Arkandan gelen adamın ayak seslerini işittiğinde gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Onu düşürdüğü durum için çok üzgündü ama elinden başka bir şey gelmiyordu da.
“Çok üzgünüm..” diye mırıldandı sadece.
Ezman elleri cebinde ayağının altındaki küçük çakıl taşlarıyla oynuyordu. O kadar güçsüz hissediyordu ki, kadının karşısında, savunmasız bir şekilde duruyordu.
“Kendimi öldürmek istiyorum.”
Boğuk çıkan sesiyle, hıçkırıklarını saldığında arkasını döndü. Adamın tam karşısında durdu.
“Neden kurtardın ki zaten beni?” Diye acıyla konuştuğunda, o güne gitti ölümle burun buruna olduğu o güne.
Ezman bakışlarını yerden çekip karşısındaki kadını izledi.
“Ben ölmeyi hak ediyordum.”
“Kes!” diye baskın çıkan sesiyle konuştu.
Burnundan derin bir soluk alırken, kadının kızarmış gözlerine ilk defa bu derece yakınlıkta uzun uzun baktı. Öfkeliydi adam.
Kendine öfkeliydi.
“Ölmesi gereken sen değilsin, o şerefsiz!”
Amara başını iki yana hızla salladı.
“Onun Allah belasını versin!”
Hıçkırıklara şiddetlenirken, elleri karnına gitti.
İçinden akıp giden duygular bebeğinden özür diliyordu. Ona anne olamayacağı için ona bu hayatı sunduğu için.
“Onun yüzünden bu haldeyim.”
Bir hıçkırık daha koptu dudaklarından.
Ezman derin bir soluk alarak, kadını izledi.
“O, ömür boyu nefes alamayacak.”
İnanıyordu ve güveniyordu karşısında ki adama.
Onun merhametine kapılmıştı zaten.
“Şimdi ne olacak peki?”
Gözlerini kırpmadan adama bakıyordu. Karnı büyüdükçe, belirtileri ortaya döküldükçe işleri daha da zora girecekti.
“ Bu soruyu bana sorma işte, “ diye kendine kızarak konuştuğunda dişlerini sıktı.
Yarını bilmeden yaşıyoruz, tıpkı geleceğimizi bilmeden yaptığımız planlar gibi.
Sizce neler olacak?
Diğer kitaptan buraya herkes gelmedi sanki Aloo nerde kaldınız gelsenize😂😂