bc

Hevi Hanımağa 2

book_age18+
2.0K
FOLLOW
22.7K
READ
family
HE
opposites attract
second chance
stepfather
mafia
heir/heiress
drama
tragedy
rebirth/reborn
like
intro-logo
Blurb

Hevi hanımağanın ilk kitabını okumadan bunu okumanızı önermem herşey birinci kitapla başlıyor.

“Hevi,” diye dışarıdan gelen ses ile burnundan soluyarak çıktı.

Kapıya çıktığı an kolundan tutulup, koridora çekilmesiyle inledi.

“Ne yaptığını sanıyorsun!” diye çığırdı.

Sırtı soğuk fayanslara değerken bedenineyse adamın bedenine değiyordu.

Ezman, genç kızı duvara yapıştırmış, dibine girmişti. Koyu bakışları kadının çatılan kaş ortasındaydı.

“Sessiz ol.”diye uyardı ve arkasına baktı.

Boş koridoru görünce tekrar derin bir soluk aldığında, duvara sinen kadına bakışlarını çevirdi. Uzun bir zamandan sonra ilk defa böyle yüz yüze, soluk soluğa, ten teneydiler.

Solukları genç kadının yüzünü okşuyor Hevi’den duyduğu koku adama bayram havası getiriyordu.

Hevi bu durumdan acayip rahatsız olup adamı itmeye çalıştığında, Ezman engel olmuştu.

“Beni dinlemen gerek!”

Baskın bir tonda konuştuğunda, kadına başını eğdi. Hevi dudakları aralandığında, “Yaklaşma bana!” diye bağırdı.

Ezman’ın bakışları anında kadının dudaklarına değmişti.

“Hevi ben.”

“Sakın! Tek kelime etme avazım çıktığı kadar bağırdım herkesi başımıza toplarım, yemin ederim çekinmeden yaparım bunu!”

Ezman, kadının her konuşmasında yüzüne çarpan nefesiyle can buluyordu.

Eli hâlâ kadının kolundaydı.

“Bu saatten sonra işime gelir!” diye çekinmeden itiraf etti.

Hevi burnundan solumaya devam ederken çırpınıyordu.

“Kolumu bırak, aşağılık herif! ” diye sert bir sesle uyardı. Ezman sadece sinsice gülümsedi.

“Daha önce senin yaptığın gibi kaçırmadığıma dua et.”

Hevi, duydukları ile yüzünü ekşitti.

“Sen de beni kaçıracak yürek yok!”

Bu sözlerinden sonra Ezman dişlerini birbirine geçirdiğinde, Hevi gıcırdama sesini duydu.

“Damarıma basma Hevi.” Dedi sert soluğunu, kızın yüzüne solurken.

"Yaparım bunu yemin ederim!"

chap-preview
Free preview
1-Sevmek öldürüyor
Ezman kadının susmasıyla “Amara?” Diyerek bağırdı. Amara adamın yüksek sesiyle gözlerinden yaşlar düşerken “Hamileymişim...”.dedi. İşte şimdi hayatları kararmıştı. Bir bebek dünyaya bereket getirirken Amed için yangının fitilini ateşlemişti. İki insanın aklında tek kişi vardı; Hevi bunu öğrenince ne olacaktı... Ya bu diyardan onları sürecekti ya kadın birilerine ve kendine ecel olacaktı... &&&&&&& Korku. Tüm bedenini sarıp, bir labirentteymiş gibi sıkıştırmıştı. Nefesi sıklaşıyor nereye gideceğini bilmiyordu adam. Hissettiği bu korkunun ecele bile faydası yoktu. Aklına gelen ilk kişi; sevdiği kadındı. Onun bir kez daha yıkılacağını düşündükçe dar ağacına kendini asıp, kendi kendini idam etmek istiyordu. Zaten bu yola girişiyle o dar ağacına asılmayı göze almamış mıydı? Bir hayat için sevdiği kadından ve kendinden olmamış mıydı? Amara’dan aldığı haber ile ıssız bir yere aracını sürmüş, kendini araçtan dışarı fırlatmış, üzerindeki gömleğin düğmelerinden üç tanesini açıp derin derin soluklar almıştı. Amara'nın 'Hamileyim' demesi ona kıyameti getirmişti. Dünyanın sonu tam olarak buydu. Ezman Ağa'nın tek bir kelimede dünyası başına yıkılmıştı! Gözleri kızıl toprakta ne yapacağını bilemeyen, son nefesini veren bir canlı gibiydi. Ruhunun derinliklerinde kalbinden kopup giden parçalar adamın canını, iliklerini acıtıyordu. Şimdi ne olacaktı? Ne yapacaktı? Sessiz ve çaresizce kadından ölümünü bekledi. Onun elinden ilk defa ölmek istedi. Bunu sonuna kadar haketmişti. Amara ise sessizce arabanın içinde gözyaşlarını akıtıyor, oturduğu koltukta ürkekçe aracın önündeki cansız bedeni izliyordu. Kendini öldürmek istiyordu. Kendinden iğreniyordu. Bütün belalar onu buluyordu. Sessiz iç çekişleri sıklaşırken ellerini karnına sardı. Tek masum olan cana sıkıca sarıldı. Yanmıştı, yakmaya da devam ediyordu. Ezman ne yapacağını bilemez şekilde etrafın da boş ama titrek bakışlarını atarak dönerken, başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Kanı çekilmişti. Yolunu kaybetmiş bir yolcuydu uzun zamandır, yolun sonunda onun için açılan bir mezardan başka hiçbir şey yoktu. Genç adam başını ağır ağır indirdiğinde ardında bıraktığı kadının halini düşünmek dahi istemiyordu. Bu hikâyede yanan bir tek Hevi değildi. Üç hayat kendi kaderlerinin kurbanı olmuştu. Öfkeli soluklar alıp, arkasını dönerek tüm hıncını çıkarırcasına arabanın kaputuna sol eliyle yumruk yapıp vururken sağ elinin avuçlarını bastırıp hırladı. “Yeter ulan, yeter!!!” Lanet etti. Kadına verdiği acıdan, kendine ettiği zulümden.. Onları bu hale sokan herkese lanet etti. Lanetler, aksilikler peşini bırakmamıştı. Amara adamın fevri hareketleriyle korkuyla bağırdığında, adam bir kez daha sert avuçlarını kaputa vurup şiddetli bir ses çıkardı. Çıkılmaz bir yola girmişlerdi. Adamın bir umudu vardı ama o da bu haberden sonra yok olup gitmişti. Kara oğlanın umudu zamanında kadınken, şimdiyse un ufak olup dağılmıştı. Bakışlarını kaldırıp, ön camdan Amara’ya baktığında sessiz ama bomba etkisi yaratacak biçimde fısıldadı. “Ben ne yaptım.. Allah beni kahretsin!” Gözleri doldu adamın. Gittikçe hayatı bok yoluna giriyordu. Neden hayat ona acımıyordu? Amara derin nefesler alıp sakinleşmeye çalışırken, araçtan indi. Başı yerde usulca ağır adımlarla adama doğru yürüdüğünde, titreyen bedeniyle burnunu çekti. Ezman’ın karşısında, eli önünde birleşmiş şekilde dururken, içli içli konuşmaya başladı. “Hevi… O bu sefer ölür, Ezman..” Bildiği durumu açıklarken deli gibi titremeye devam ediyordu. Ezman acıyla yüzünü buruşturdu. “Ben çok özür dilerim..” “Özür dileme. “dedi asıl kabahati kendinde ve bu hayatta olduğunu bilen bir tavırla. “ İkimiz de yanlış yaptık.. “dedi, sessiz iç çekişlerle. “ Pişmanım.. Deli gibi perişanım. “ Daha kaç kere diyecekti, bunu? Geçmişte kadının kararına rağmen onu alıp götürmek varken hayata boyun eğmiş, eğmek zorunda kalmış Allah’ın her günü bedeni pişmanlık içinde kavrulmuştu ve o pişmanlığı yıllardır süre gelmişti. Ezman yaptığı hatası yüzünden acı çekerek konuşmasıyla kadının kalbini sızlamıştı. “Biz...biz ne yaptık Amara..” Dolu bakışlarını kaldırıp karşısında gözleri kızarmış kadına bakarken derin bir iç çekti. Amara yutkunarak adamı izliyordu. “Hevi bu haberi de duyarsa ölüm fermanım yazılır! " Hevi odasından çıkarak, karşı odaya doğru topuklarını sert zemine vurup sıkıntılı bir nefes vererek yürüdü. Babası onu odasına çağırmıştı. Geçen gece olanlar yüzünden epey kendisinden azar işitmişti. Şimdi yine aynı azarları işiteceğinin sıkıntısı içerisindeydi. Babası her ne kadar kendisini hiç kimseye, özelikle aşirete karşı ezdirmiyorsa yalnız kaldıklarında aksine bir o kadar kızıyordu kendisine. Odayı iki kere tıklayıp içeriye kafasını uzatıp tatlı tatlı gülümsedi. “Babacığım.” Aram Ağa, kızının sevimli gözükmeye çalışmasıyla gözlerini kısarak elini kaldırıp yanına çağırdı. “Gel hele sen içeri.” Hevi masasında dönen koltuğundan kendisine kaşları çatık bakan babasıyla yüzünü düşürüp odaya girdi. “Artık yemiyorsunuz demek Ağam.” Başını iki yana salladı babası. Oflayarak babasının karşısına geçip oturdu. “Buyurun patron.” Aram Ağa bu sefer ciddileşen kızının sesiyle gülümsedi. Ellerini masaya yaslayarak bedenini biraz öne eğdi. Başını yana eğerek kızının yüzünde gözlerini gezdirdi. Kızı çok güzeldi. Bu toprakların en güzel kızıydı. Gözünün altına yaptırdığı deq ona ayrı bir hava katmıştı. Başta yapmasına kızmış olsa da şu an ne kadarda güzel gösterdiğini gördü. “Otur şöyle Hanımağa.” Alayla konuşan babası ile dudaklarını büzerek masanın önündeki tekli deri koltuklardan birine oturdu. “Emrinize amadeyim ağam.” Dedi, babasına bakışlarını çevirip bakarken. Aram Ağa sesli bir nefes vererek uzatmadan konuya girdi. “Bundan sonra tek gezmiyeceksin. Yanında iki koruma olacak. Kapıyada adam dikeceğim.” Hevi başını iki yana hızla sallayarak daha öncede yaptığı gibi tekrar itiraz etti. “Asla!” “Cellalenme.” Dedi ve kızının gözlerine baktı kızarak. “Hevi düşmanlarımız, çekemeyenlerin çok. Bir kadın olarak tek başına başının çaresine bakamazsın demiyorum ama tek başına tehlikedesin hep.” “Baba, biliyorsun sen korumaları peşime taktığında bile istemedim tekrar istemiyorum. Ben kimsenin gölgesinde yaşayamam!” Aram Ağa derin bir nefes aldı. Kızı çok inatçıydı. “Sen sadece babanın gölgesinde yaşarsın zaten keça mın. Maksat sadece senin daha fazla tehlikede olmanı istemiyorum. Geçen geceki olayları gördün.” Hevi sıkıntılı bir soluk vererek, kolunu masaya dayadı. “Baba kapıya adam dik tamam ama, peşime kimseyi takma ben rahatsız oluyorum.” “Neden?” diye sordu gözlerini kısarak. “Nedeni yok hoşlanmıyorum, hem o ne öyle dakika başı tepemde mi gezecekler, benim özel alanıma da mı karışacaklar? Ben bir kadın olarak neden yanımda birileri varken dolaşmalıyım?” Kızının derdini çok net anlamıştı. Gülümseyerek arkasına yaslandı. “Bu feminist damarın yok mu...” Hevi umursamayarak omuz silkti. “Ayaz var zaten. Ben başka kimseyi istemiyorum.” Aram Ağa düşünceli bir şekilde kızını bir kaç saniye izledikten sonra, “Ayaz her an yanında değil ki?”dedi. Hevi gözlerini devirerek ayaklandı. “ Şirkette yeterince yanımda. Dışarı çıkarken çoğu zaman yanımda. Bence bu kadarı kafi. “ Aram Ağa yanağını kaşıyarak pes edercesine bir soluk verdi. “ Peki. “dedi kızının öyle ummasınu beklerken.” Sen git Ayaz’ı çağır yanıma. “ Hevi başını yana eğerek gözlerin kıstı. “ Başka emriniz Ağam? “ “ Sade bir kahve. Ama senin elinden. “ Hevi şimdi yumuşamaya çalışarak güldü. “ Kızından başka kimsenin elinden kahve içmezmiş...” diyerek çoçuksu bir neşeyle babasının yanına koşturup iki yanağına elini bastırarak alnına buse kondurdu. “Ağam, paşam benim.” Aram Ağa kızının ellerinde boğulmadan başını çekerek, koluna fiske attı. “Kızım beni böyle sevme.” “Neden?” diyerek bu sefer ellerini babasının kısa, kır saçlarına daldırdı. “Yakışıklımla uğraşıyorum ne güzel.” Aram Ağa başını çekerek, “Manyak kızım.” Dedi ve güldü. Hevi tekrar babasına sarılıp yanaklarına sulu öpücükleri kondurarak odadan çıkmıştı. Aşağı inerek, babası için kahve yapıp gönderttiğinde fazla oyalanmadan bir kaç çalışana selam vererek elindeki çayıyla odasına girdi. Masasına oturduğunda telefonu çalmıştı. Arayanı görür görmez açtı. “Bezar Ağa?” “SelamınAleyküm Hanımağa.” “Aleykümselam, buyurun bir sorun yok değil mi?” Derin bir nefes vererek elinin altındaki dosyalara tırnaklarını vurarak ritim tutturdu. “Senin şu yurt için bağış topladım.” Hevi duydukları ile yüzünde kocaman bir tebessüm oluşmuştu. “Yaa çok teşekkür ederim.” “Aslında geçen aşiret toplantısında konuşacaktım ama-“ “Sanırım asla kabullenemeyecekler. Bir kadının aşiretin başına geçmesi değil bu topraklar, hiç bir yer kabul göremiyecek.” Diyerek kızgınlığınu belirtti. “Sanırım açık olmam gerek. Başta hepimiz garipsedik. Böyle bir şey görülmüş değil tabii. Ama babanın sana verdiği değer paha biçilmez. Bu topraklarda bir ilki yaptı diyebilirim. İlla ki kızanlar, saçma görenler, hâlâ kabullenemeyen ve bulaşanlar olacaktı. Ama sen her şeye rağmen hakkıyla hepsinin üstesinden geliyorsun. “ Derin bir nefes aldı. “Ayrıca okumuş birisin. Bu aşireti çok etkiliyor, cahil davranmıyorsun, aşiret aslında bu yüzden senin Hanımağa olmana karşıydı, tabii bide kadın olman-" “Anlamıyorum kadınları neden küçük düşürüyor bu erkekler?” İşte Hevi’nin en zoruna giden durum buydu. Kadınlar neden geri plana atılıyor, küçük düşürülüyordu. Kadınlar bu dünyada olmasaydı erkek ırkı olur muydu ki? “Yanlış anlama sakın. Kadınlar başımızın tacı, fakat biliyorsun ister istemez buralarda olan katı kurallar var. Kendi ailemden bilirim. Erkekler daha çok el üstünden tutuluyor. Bu böyle görülmüş, böyle devam ettirilmiş. Yoksa kimse kadınları küçük düşüremez. Ne de olsa kadından var olduk değil mi? “ Hevi’nin şaşkınlıkla gözleri açıldı. “ Beni şaşırtmayı ne zaman bırakacaksın acaba Bezar Vatikan. “ Telefonun diğer ucunda gür erkeksi bir kahkaha duyuldu. “ Her zaman ki halim Hanımağa’ m. “ Hevi gözlerini devirip gülerken, telefondan bu sefer başka bir ses gelmişti. “Köpeğinin sesi mi, o?” “Evet. Beni dışarı çıkar diyor veled.” Hevi güldü. Önündeki çayını eline alıp,"Adı neydi?" diye sorduğunda, çayını yudumladı. "Azman." Hevi duyduğu isimle içtiği çayı püskürttüğünde, boğazına kaçan bir kaç damla boğulmasına neden olacaktı az daha. "Helal helal." dedi keyifli sesiyle konuşan adam. Hevi boğazını düzelterek başını sallayıp şaşkınlık içerisinde güldü. “Bence daha fazla bekletme yoksa üzerine saldırır.” Köpeğin havlanması gitgide artarken, Bezar Ağa, konuştu. “Peki. Ben bir ara size uğrarım bu bağış işi için.” Hevi başını sallayarak yanıtladı. “Olur. Tekrar teşekkür ederim. öp yerime, onu tekrar görmek istiyorum.” “Peki, kapımız açık ne zaman isterseniz Hanımağa’m. “ Hevi telefonu kapattıktan sonra önündeki dosyalarına baktı. Akşam saatlerine kadar işinin başında olan kadın kardeşinin odasına girmesiyle bakışlarını elindeki dosyadan kaldırdı. “Hevi sultan, naber.” Boynu uyuşan kadın, elini boynuna götürerek ovuşturdu. “Sana verdiğim dosyaları inceledin mi?” Argeş ablasının sorgulayıcı bakışlarıyla gözlerini devirerek üçlü koltuğa bedenini bıraktı. “Selam sabah vermeden hemen işe git zaten.” “Argeş!” “Evet baktım. Hiç bir açık bulamadım.” Diye yanıt verdi oflayarak. Hevi bakışlarını önüne dönerken konuştu. “Argeş Mihra’yı alışverişe çıkar yarın.” Argeş bakışlarını ablasına çevirip gözlerini kıstı. “Yarın izinli miyim?” “Evet. Pazartesi kızın okulu açılıyor, eksik bir şeyler varsa halledin. Bide biraz Diyarbakır’ı gezdir.” Argeş dişlerini gösterecek şekilde gülümseyerek ayağa kalktı. “Oley be! Tamam yarın Mihra xanım için kendimi feda ediyorum.” Hevi yüzündeki Alayla kardeşine baktı. “Ne feda ama.. Sanırsın ülkeyi feth edecek.” Argeş ablasının sözlerine takılmadan omuz sikerek, cebinden telefonunu çıkardı. Benamus tayfası yine bildirimlerinin içine etmişti. “Tamam o zaman ben çıkayım?” Hevi kolunu kaldırarak gold rengi orijinal saatinr baktı. “Çıkabilirsiniz Argeş efendi. Kusura bakmayın çok yorduk sizi bugün.” Alaycı tavrıyla karşısındaki erkek kardeşine bakarken, Argeş gayet ciddi bir tavra bürünmüştü. “ Bir daha olmazsa sevinirim. Sevenlerim ben yorulunca üzülüyorlar.” Usanmış bir bakış attı kardeşine. “ Nereye gideceksiniz yine? “ Elleriyle saçlarını şekillendirmeye başlayan çoçuk konuşmaya başladı. “Sur’a geçecez. Bizimkiler ortam yapmışke beni bekliyorlar.” “Yapmışke?” diye kaşının tekini kaldırıp baktı. “Ere.” Dedi, ablasının gözlerinin içine bakarak. “Argeş, sen t****k’u hala kullanıyor musun?” diye sordu inanamayarak. “Kurbanın olayım abla bir sosyal çevrem var ona da karışma.” Hevi hadi canım der gibi bir bakış attı. “Olum saçma salak şeyler izleyip, hayatına uyguluyorsun nasıl karışmayayım?” “Tamam, devamke.” Dedi oflayarak. Hevi başını tasvip etmezce iki yana salladı. “Kime neyi anlatıyorum. Hey yarabbim sen en çok bana sabır ver.” Argeş ablasına baş selamı vererek daha fazla odada bulunup tartışmadan çıkmıştı. Benamus tayfası ile gırgır şamata vaktiydi. &&&& Amara öğlenki konuşmalardan sonra kendisinğ eve bırakıp bir daha konağa gelmeyen adamın ardından kendini odaya kapatmıştı. Kaynanasının laf atmasına bile takılmadan kendini yatağa atıp saatlerce ağlamıştı. Üzerine örttüğü yatak örtüsü değildi topraktı. Bedeni zangır zangır titriyordu. Tahmin etmedikleri hayatlarına bomba gibi girmişti. İçli içli yatağında olanları düşünürken, Ezman bir süre nereye gideceğini bilmezken, en son aklına gelen ile Sur ilçesinde yaşayan küçük dayısının yanına gelmişti. Mahir perişan yeğenini görür görmez İçeri almıştı. “Ne bu halin oğlum?” Ezman bitik bakışlarını dayısına götürdüğünde, odaya giren Miraç ile susmuştu. Miraç yeni uyanmış olduğu mahmurluk ile babasına baktığında, “Baba ben acıktım.” Dedi ve hala Ezman Ağa’nın odada olduğunu farketmemişti. Mahir ayaklanarak oğlunu kucağına aldı. “Sen uyandın mı oğlum. Başını sallayarak gözlerini ovalayıp esnedi. “ Evet. “ “ Ne yemek istersin peki? “diye sordu tüm şevkatiyle. Mahir elini dudaklarına götürerek,” İçki köfde “dedi tatlı tatlı. Ezman, küçük oğlanın yanıtıyla gülmek istese de içinden gelmemişti. “ Oğlum ben sana içli köfteyi nasıl yapayım? “dedi inanamayarak. Daha sonra bakışlarını Ezman’a çevirdi.” Bu çoçuk bazen benim kadın olduğumu düşünüyor. Ezman başını iki yana sallayarak bir şey demedi. Miraç babasının baktığı tarafa bakışlarını çevirdiğinde gözleri şaşkınlıkla açıldı. “Ezman Ağa.” Ezman ufak bir tebessüm sundu. “Miraç efem.” Miraç babasının kollarından inmeye çalışırken, Mahir ona zorluk çıkarmadan aşağı indirip poposuna hafif vurdu. “Git bakalım Ezman Ağa’na.” Miraç hızla karşısındaki adamın kucağına atlamıştı. “Arabana binelim mi?” diye sormasıyla Ezman daysına baktı. İlk sorduğu hep sorduğu arabasıydı. “Bu çoçuğu senin arabalarla ne derdi var anlamadım.” Diyerek elini beline koydu Mahir. Ezman bakışlarını kucağındaki çoçuğa çevirdiğinde derin bir iç çekti. “Önce yemek yemelisin.” Dedi mırıltıyla. Mahir ikisine kısa bir an bakıp mutfağa doğru adımladı. Hazır oğlunun ilgi odağı değimişken eline ne geldiyse bir şeyler hazılayacaktı yoksa küçük oğlu içli köfte diye tutturacak ve adam kadınların bile zor yaptığı yemeyi öğrenmek zorunda kalacaktı. Odada yalnız kalan Miraç ve Ezman birbiriyle sohbet etmeye başlamışlardı. Miraç her defasında, adamın arabalarını, saatlerini hatta bazen gömleklerini bile soruyordu. Çok garip bir şekilde adama karşı bir ilgisi vardı. Ezman kucağında ki çocuğun sorularına sabırlı yanıtlar vermişti. Kafası dağılsın diye, bir orta yol bulmak için dayısının yanına gelmiçti adam küçük çocuk onu çok zorlamıştı. Kucağındaki çocuğa baktıkça Amara’nın karnındaki aklına geliyordu. “ Ezman Ağa?” diye tekrar seslendiğinde Miraç, Ezman küçük oğlana dönmüştü. “Efendim aslanım.” Küçük adam Ezman’a gülerek “O kara kız ne yapıyor? Hâlâ küs mü seninle.” Dedi. Genç adamın yüzündeki gülümseme acıyla kasılırken kalbi teklemeye başlamıştı. Onun o saf sevgisini bu küçük adama anlatırken hep böyle oluyordu. Ezman başını çocuğun elinde ki oyuncaklara dikip “Küs benimle, hâlâ barışmıyor.” Diye sessizce mırıldandığında, Miraç kaşlarını çatmıştı. Küçük adam kaşlarını çatıp ayağa kalkarken “Ama olmaz ki böyle!” kısa bir es verip sanki kendisi için önemli bir şeye itiraz eder gibi “Yüsra bana küstüğünde ben ona bebek almıştım ama o sonra barıştı benimle. Sende bebek ver ona.” Dedi ve adamın can evinden vurmuş oldu. Ezman bebek lafıyla nefes alamadığını hissetti. Hevi’ye bir bebek... Bebek vardı ama barışmak için değil öldürmek içindi. Genç adam yüzündeki acı ifadeyi bozmadan , küçük adama dönüp “O barışmaz ki benimle...” dedi, üzgün bir tonda. Miraç bunu kabul etmeyen sesiyle kaşlarını çatarak“Ne yaptın? Saçını mı çektin yoksa sevmiyorum mu dedin ona? ” Diyerek bağırdığında hem kara kıza hem Ezman dayısına sinirlenmişti. Ezman gözünden akacak olan yaşı çoçuğa belli etmeden kahkaha atarak elini yüzüne kapatıp “Onun saçına kıyamam ki ben, sevmiyorum dersem Allah çarpar. Ama işt-” diye devam edecekken, Miraç lafını kesmişti. “O zaman neden küs! Yalan mı söyledin ona hı?” Bu ısrarcı tavrı bir zamanlar deli gibi yanında kara kızı anlatmasından kaynaklıydı. Ezman, çocuktan duydukları ile öylece kalakalırken şu ana kadar yaşadıklarını düşündü, düşündü ama bir cevap bulamadı. Yine sustu. Ne diyecekti ki? Mahir oğlunun durmayan çenesiyle odaya girip küçük adamı kucağına alıp burnuna öpücük kondurarak, “Ezman dayı çok yorgunmuş oğlum istersen üzerine gitmeyelim çok hı?” diye sordu. Miraç, Ezman’a gözlerini dikip “Tamam o zaman o şimdi uyusun sabah olunca birlikte fotoğraf çekilelim kara kız için, önceden olduğu gibi.” Dedi sevecen bir sesle. Mahir, oğlunun sözleriyle anlamayarak“Ne videosu?” diye sordu. Miraç büyük bir bilgiyi verir gibi gözlerini açıp “Ezman Ağa ile biz kara kız için video çekiyoruz her buluşmamız da. O kara kızını sevdiğini söylüyor bende çocuklarına hep benim adımı vermesini istiyorum. Kardeşim yok ya benim belki onların çocukları olursa oyun arkadaşım olur.” Diyerek heyecanlı heyecanlı açıklamıştı. Ezman her buluşmalarında küçük adama derdini anlatırken hep video çekiyorlardı. Ezman da göstereceğine dair sözler vererek yıllardır içinde sakladığı aşkını bu videolara bakarak hayallere dalıyordu. Mahir, yeğenine döndüğünde içi acıdı. İmkânsızdı onların ki. Tam olarak neden böyle bir hata yaptığını anlamasa da hâlâ sevdalı olduğunu görebiliyordu. Mahir, oğluna dönerek şefkatli sesiyle “Sen dayının yanında dur ben dayının yatağını hazırlayayım.” Dedi. Miraç, babasının konuşması ile kucağında çırpınırken babası oğlunun değişken hâline gülerek yere bıraktı. Miraç, tekrar adamın yanına adımlarken Mahir ise kafasını sallayarak içeriye gitmişti. Küçük adam babasının gitmesiyle elindeki arabasını bırakıp adamın kucağına tırmanarak sol dizine poposunu koyarken ayaklarını ise diğer bacağına doğru uzatmıştı. “Hadi babam gelmeden kara kızımın fotoğrafını göster.” Ezman küçük adamın kendisine trip atacağını zannederken küçük sırdaş onu şaşırtmıştı. Genç adam kenarda olan ceketinin cebinden telefonunu çıkartırken sol koluyla küçük arkadaşının bedenine sarmıştı. Miraç’ın gözleri telefonu görünce parlamış, yerinde kımıldanmaya başlamıştı. Ezman telefonunun şifresini girip gizli olan dosyasına girdiğinde yıllar önce ki telefonunun şifresini girmişti. Ona özel olan yere ancak bu şifre yakışırdı. Açılan şifre ile ekranda bir sürü kara kızın fotoğrafları çıkmıştı. Koskoca 6 senenin onda hiç silinmeyen fotoğraflar... Miraç adamın elinden telefonu hızlı kaparak kendisi bakmaya başladığında, kara kızın kahve gözlerine ;kalkık burnuna, tıpkı adı gibi kapkara olan saçlara hayranlıkla bakıyor, yeri geliyor fotoğrafı büyütüyordu. Ezman, Miraç’ın Hevi’ye hayran hayran bakmasıyla “Çok mu aşık oldun sen len?” diye sordu sahte bir kızgınlıkla. Miraç, hülyalı hâlinden sıyrılmadan “Yüsra duymasın ama kara kızın çok güzel. Baksana gözlerine zeytinden bile büyük.” Dedi, hâlâ kızın fotoğraflarına bakarak. Ezman küçük çocuğun iltifatları ile gülümsediğinde, kucağında ki Miraç’da adam ile birlikte sallanmıştı. “Büyük olsaydın değil bakmak kara kız bile diyemezdin ama dua et veletsin Miraç.” Ezman’ın dediklerini bile duymazken küçük adam son fotoğraflara geldiğinde kaşlarını çatmıştı. “Bu ne?” diye sordu. Ezman çocuğun gösterdiği fotoğrafla histerik bir şekilde gülüp “Deq, dövme yani. Hani yapışkanlı şeyler vardı ya sevmiyorum diyordun ondan.” Diye onun anlayacağı bir şekilde ufak bir açıklama yapmıştı. Miraç kaşlarını çatarak “Yakışmış... Bundan anneannemde de var hatta yaparken görmüştüm. İğneyle deşiyordu derisini. Çok saçma, kara kıza söyle Miraç beğenmemiş sildirecekmişsin bunu de.” Diye hoşlanmadığını belli eden bir tonda konuştu. Ezman, küçük sırdaşıyla aynı konuda hemfikir olmaları ile “Ben de dedim zamanında sevmiyorum diye ama o küsünce yaptırdı bundan.” Dedi derin bir iç çekerek. “Sen de hep küstürüyosun ya. Biraz benden örnek al, ben Yüsra’nın her dediğini yapıyorum ama bazen sinir ediyor beni.” “Kim bu Yüsra, ağzından düşmüyor len.” “Oyun arkadaşım. Hem sen beni dinle barışırsınız. “ Genç adam çocuğun öğütlemesiyle Miraç’ı kollarından tutup havaya kaldırdığında küçük adam kahkahaları arasından çığlık atmaya başlamıştı. “Sen büyüdükçe ben senden akıl alayım he.” Dedi oyunbaz tavrıyla Ezman. Küçük adamın karnına kafasını bastırıp öpmeye çalışmasıyla Miraç “Babaaa kurtar beni.” Diye bağırmaya başladı. Mahir oğlunun sesiyle gülerek içeri geldiğinde kollarını kartal misali kaldırıp “Geldim oğlum.” Diyerek sesini boğuklaştırmış ve ağır adımlarla oğlunun yanına adımlamıştı. “Kurtar beni baba! “ Ezman, küçük adamın ayaklarına doğru küçük küçük ısırmaya başladığında, Mahir oğlunu tutup çekerek boynuna oturmuştu. “Kurtardın beni, aslan babam.” Mahir ile oğlu sanki Ezman’dan kaçar gibi odadan çıktıklarında genç adam ekranı açık kalan telefonunu eline alıp Hevi’nin gülerken çekilen fotoğrafına bakarak yerine tekrar oturdu. Yıllar önce doya doya baktığı, methiyeler düzdüğü sevdiği kadın ondan bir dünya kadar uzaktaydı. Telefonunu sağ elinde tutarken sol eliyle işaret parmağını kadının saçlarına getirip “bir gram umudum vardı o da gitti ellerimden... Yıllardır burnumun direği sızlıyor, adını ağzıma alırken o öldüğüm bakışların, sevdiğim kadın gibi değil be gülüm.” Diye sessizce içine içine mırıldandığında, kısa bir es verip kara kızının saçlarında olan elini usulca deq’ine indirip, “Ah benim yarası saklım ,yasaklı sevdam. İzin vermediler.. bizi en çok sevdiğimiz adamlar yaktı. Çok sevdiğin baban ile Zinar Ağa katilimiz!” dedi dişlerinin arasından. Baba bile demiyordu artık. O kadar çok yorulmuştu ki, onu yargılayanlara boyun eğmiş, ölmeyi bekliyordu. Mahir dakikalarca izlediği yeğenine acırken adamın konuşması bitmesiyle içeri girerek “Yatağın hazır, geç hadi.” Diyerek adamın omzuna vurdu. Ezman ekranı kapatmadan dayısına bakıp “Sevdiğin ölünce onun hataları da ölür mü dayı, onu affeder mi insan? ” Dedi acı tonda. Mahir yeğenine kısaca bakıp, “Sevmeyi sen de gördüm. Ben hiç senin gibi sevmedim ki.” Dedi derin bir nefes vererek. “Dayı.. Sevmek öldürüyor.. Sevda adamı yakıyor. O beni öldürüyor . Hevi bir kere öldü belki ama ben bin kez öldüm. “ Bakışlarını elimde hala açık olan sevdiği kadının fotoğrafına indirdiğind, derin iç çekerek gözlerini kapattığında, kadının deq’ine göz yaşı düşmüştü. Hevi’nin göz yaşlarının sınırı o deq olurken, Ezman o sınırı aşmış, kendi göz yaşlarını bırakmıştı. Mahir adamın dedikleriyle kaşlarını çattığında Ezman ayağa kalkarak dayısına hiçbir şey demeden giderken son söyledikleri ise adamın boğazına oturmuştu. “Ama ben ölürken benden ona ait hiçbir şey kalmayacak, ne acım ne sevgim.” İşte en çok buna sevindi genç adam. Bu dünyaya kendinden bir parça hiçbir şey bırakmayacağı için... He Hanımağa 2. Kitap devamke Evet diğer kitaptan buraya gelenleri göreyim? Öncelikle 1.kitabı okumadan bu kitabı okumanızı önermem. Bu kitapta uzun olacak haberiniz olsun.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

AŞKLA BERDEL

read
78.8K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
519.1K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

HÜKÜM

read
222.9K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook