bc

BİR KARA SEVDA

book_age18+
133
FOLLOW
1.1K
READ
adventure
dark
HE
fated
opposites attract
drama
sweet
kicking
highschool
small town
war
ancient
like
intro-logo
Blurb

Halil ve Gülsüm'ün masalı...

"Ağam, seni avrat deyin alıp gelmiş emme bilesin ki benim gönlüm doludur!"

Sevdalar çağlar bu memlekette, sevdalar akar bu diyarlarda. Kimi kavuşur yarenine kimi hasret ateşiyle kavrulur.

Bir edalı bakış, bir göz süzüş ki yeter yüreğe kıvılcım çalmaya... Ahu gibi dilberler, yağız delikanlılar, yüreklerde kor ateş sevdalar, vatana kurbanlar...

Memleket sevdalısı koçyigitler... Kimler geldi kimler geçti bu diyarlardan? Hepsini bilip Hepsini tanıyacaksınız. Acılarıyla yas tutup, mutluluklarında mest olacaksınız

chap-preview
Free preview
1. BÖLÜM
Yol uzun. Hangi köye gelin gittiğini bilmezdi ama ırak bir yere gelin gittiği kesindi. Ne damadı bilirdi ne de gelin gideceği evi? Sorgulamak hakkı mıydı onu da bilmezdi Gülsüm. Dedesi verdim seni demişti, sessiz gözyaşları yüreğindeki yangınları söndürürcesine akmış durmuştu bir zaman. Büyüklerinden öğrendiği kadarıyla ata ne derse o olurdu. Olmuştu da... Kel Bilal'e avrat olmaktansa ırak köyün gelini olmaya razıydı. Yazgım böyleymiş deyip kısacık zamanında yaşanılanları kabullendi. Gülsüm'ün mülayim bir yapısı vardı. Her şeye tamam demesi de bu yüzden değil miydi? Köyü ardında kaybolup giderken, altında ki atın her adım atışında yüreğinde, derinlerde bir acı hissetti. Ah bu kahrolası yürek, ne isterdi ondan? Sessiz gözyaşları yanağından aşağı bir yol bulup damlıyordu. Bu gözyaşları ata evinden ayrı düştüğü için değildi. Yüreğinde filizlenen kor gibi yanan sevdası içindi. Ah Halil! Bir kez daha görebilseydi o ay yüzünü, bu edepsiz yüreği durulur muydu acep? Bu sorunun cevabı yoktu Gülsüm için. Ömründe tatmadığı bir duyguydu Halil için besledikleri. Bir daha da ona sevdadandığı gibi kimselere sevdalanamazdı! Ciğerini sökmüşlerdi sanki! Yaşayamadığı ne varsa her biri alacaklı gibi boğazına oturmuştu adeta! Üzüntüden, düşünmekten, keşkelerden başına ağrılar saplandı. Gözleri bulanıklaşırken, atın eğerinden kayar gibi oldu. Neredeyse düşmesi an meselesiydi! Son anda tutundu atın yelelerinden. Kömür karası yeleleri parmaklarına dolamamış olsaydı kendisini yerde bulması kaçınılmaz olurdu. Atın yelesini çekmesi huylandırdı hayvanı ama atın yularını her kim çekiyorsa maharetli olduğu kesindi. Anında sakinleştirdi hayvanı. Gülsüm'ün yüreği ağzında atıyordu! Düşecek olmaktan çok korkmuştu. Bu kadar dalgınlık iyi değildi. Biran önce kendisini toplaması gerektiğini biliyordu ama elinde değildi. Halil'i sonsuza kadar kaybettiğini bilmek yüreğini dağladı. Halbuki bu sevdadan oğlanın zerre haberi yoktu. Gülsüm sevmişti, sevdadanmıştı... Eğer ki bilseydi kor muydu Gülsüm'ü yaban ellere, verir miydi gelin? Tutar mıydı kınalı ellerinden, götürür müydü? Ah keşke! Ne çok isterdi böyle olmasını Gülsüm ama ne çare ki istekten öte gidemiyordu. Daha gidilecek yolu var sanırken attan indirip bir odaya aldılar Gülsüm'ü. Hoş geldin gelin hatın, sözleri birbirine karıştı. Şaşkınlıktan konuşamaz haldeydi zavallı kızcağız. Gülsüm'e söz düşmedikçe konuşmaması gerektiği vakitlice öğretilmişti. Kız kısmı usul olur, derlerdi o da bu kuralın gereğince usul olmaya gayret ediyordu. Perdeleri sıkı sıkı örtülü bir odaya götürdü gençten bir kadın. Odaya ilk adımını attığında bacakları zangır zangır titremeye başladı. Korkudan mıydı bu titreme bilemedi Gülsüm. Yapayalnız, tam da yetimliğine ve öksüzlüğüne yaraşır bir şekilde gelin olmanın da etkisi vardı. Kadın oturttu yatağın kenarına. "Beri bah gelin, birezden erin gelir. Hürmette kusur etme. Namazınızı kılın, ondan sonra ne olacağını bilirsin değel mi?" Ne olacağını bilmese de başını salladı biliyorum manasında. Kadın çıkınca biraz rahatlamış gibiydi. Üzerinde hissettiği garip etki dağılır gibi oldu. Aradan ne kadar geçti bilmiyordu. Odada yanlız olduğuna güvenerek başındaki duvağı kaldırdı. Önce zifiri bir karanlık gördü. Zamanla karanlığa alıştı gözleri. Loş ışıkta seçebildiği kadarıyla yer yatağı vardı duvarın dibinde. Gülsüm'ün bacakları yeniden titremeye başladı. Ocaklığın üzerinde ki duvarda bir gaz lambası vardı. Yakmayı düşündü lambayı ama bu fikirden çabuk çaldı. Duvarın dibinde bir sandık, köşede cimmeleri için bir musluk ve musluğun kaşında bakır kazanla iki bakır helki gördü. İçi bir tuhaf oldu. Sanki buz gibi suya düşmüş gibi vücudu ürperdi. Eri olacak adam odaya gelmeden duvağını örttü. Zaman geçiyordu ama ne gelen vardı ne giden... Canı büsbütün sıkıldı bu duruma. Kimdi eri? Çok mu yaşlı bir adamdı acep? Boğazı düğüm düğüm oldu. Nereden aklına gelmişti ki böyle bir şey? Gencecik birisi de olabilirdi eri ama bunun ne önemi vardı ki? Sonuçta hiç tanımadığı, bilmediği bir adama avrat olmuştu hem de yüreği yağız bir delikanlı için atıp dururken! Gülsüm oturduğu yerden kalkıp pencerenin önüne geçti. Başındaki kalın örtüyü kaldırıp vakti anlamak için pencerenin perdesini kaldırmıştı ki kapı açıldı. Yüreği davul gibi kös kös vuruyordu ha bire. Önünü dönmeye korkuyordu. Yaklaştı kapıdan içeri giren. Hissediyordu bunu Gülsüm. Avuç içleri terledi. Odaya ilk getirildiğinde nasıl bacakları titremeye başladıysa yine aynı şekilde titremeye başladı. Korkuyla habire yüreği çarptı durdu. Küçükken pinnik önlerine serçe tuzağı kurardı komşu uşaklar. Avuç dolusu yemler serpilir, minicik hayvanlar bu yemleri toplamaları için tuzağın tam içine geçince, tuzağın ipi çekilip zavallı serçeler avlanırdı. Gülsüm acırdı bu hayvanların durumuna. Can korkusuyla çırpınıp duran serçe kuşları gibiydi şu anki hali. Boğazı kupkuru oldu anında. Yutkunmak istedi ama boğazının kuruluğu bu isteğine müsaade etmedi. "Ağam, seni avrat deyin alıp gelmiş emme bilesin ki benim gönlüm doludur!" İşittikleri beyninden vurulmuşa döndürdü! Bu sesi nerede olsa tanırdı. Çabucak önünü döndü Gülsüm. Başından al duvağını çekip aldığında yanılmadığını gördü. Oğlan duvarda asılı gaz lambasını yakıp önünü döndüğünde ikisinin de şaşkınlığı görülmeye değerdi. Ne Halil Gülsüm'ü karşısında görmeyi umardı ne de Gülsüm, gönül verip sevdiği oğlanın odasında olmayı ömür billah ummazdı! Ah gönlü yaralı biçare Gülsüm! Ebesi koymuş adını, bahtı da yüzü de gülsün diye. Sahi istenildiği gibi niye gülmezdi bu bahtı, talihi yüzüne? Yanılmış mıydı rahmetli ebesi? Umulduğu gibi ne şansı yüzüne gülmüştü ne de bahtı! Bu baht dedikleri şey omzuna yük, sırtına kambur olmasın bir şey istemezdi Gülsüm. Burnunun direği sızladı, yüreğine kör hançerler saplandı sanki! Eli istemsizce yüreğinin üzerine gitti. Elinin içini bastırdı yüreğinin üzerine. Oğlanın gönlü doluymuş! Sayıklar gibi geçirdi içinden. Halbuki Gülsüm şu kısacık ömründe yanlız onu sevmiş, gönlünün kapılarını ardına kadar açmıştı. Bu Gülsüm'e reva mıydı? Bir de oğlan zifaf gecesinde, 'Ağam, seni avrat deyin alıp gelmiş emme bilesin ki benim gönlüm doludur!' derdi. Bu nasıl lafını esirgememekti böyle? Madem sevdiği vardı ne diye rıza göstermişti? Mertliğe sığar mıydı bu ettikleri? Bir de delikanlıyım diye geçinip gider, diyesi vardı. Gözleri dereler gibi dolup dolup taştı. O güzel gözleri odanın dört duvarını da artık bulanık görüyordu. Hırsla elindeki kırmızı duvağı attı. Çabucak gözlerini kuruladı. Demek istemezdi Halil efendi onu öyle mi, kendi bilirdi. Halil şaşkınca kıza bakıyordu. Kaşlarını çatıp dikkatlice baktı durdu. Gülsüm'dü karşısındaki güzeller güzeli! Kocaman yutkundu. Bilip bilmeden ne büyük laflar etmişti biraz evvel. Eşşeklikten başka bir şey değildi! Ağzından çıkan lafların döndürülüşüde yoktu. Yayından fırlayan deli bir ok gibi Gülsüm'ü derinden yaraladığını bilirdi. Dirayetli kız diye düşündü Halil. Karşısında nasıl da dimdik duruyordu duyduğu ağır sözlere rağmen. Bilseydi eğer gelininin Gülsüm olduğunu hiç eder miydi o kahrolası lafların bir tekini Halil? Ağzına mühür vururdu da gül yüzlü Gülsüm'ün çehresini yine de düşürtmezdi! Ahmak kafam, dedi içinden, Gülsüm'ün buğulu gözlerine bakarken. Boğazını temizledi. Kız kaçamak baktı oğlanın yüzüne. "Senin ne işin var burada?" Sorduğu surunun saçmalığının farkındaydı ama konuşarak odadaki keder yüklü havayı birazcık dağıtmak isterken öyle saçma kelimeler çıkıvermişti işte ağzından. Kız şaşkınca baktı kocasına. Aklı mı bulanık acep diye geçirdi içinden. Halil'le karşılıklı birbirlerini süzmek utandırdı biraz. Parmaklarıyla, eklem yerleriyle uğraştı. Küçücük yutkundu bir kez daha baktı gönlünü yağ gibi eriten delikanlıya. Bu ne saçma bir soruydu böyle? "Ağan istemiş pazarda dedemden, dedem de vermiş ki buradayım!" Halil kıza bakarken başını usulca salladı aşağı yukarı. İçinden bir muhasebe içinde olduğu bariz bir şekilde belliydi. "Demek ağamın aldığı gelin sendin ha?" Her kelimesi kızı ayrı şaşırtıyordu. "Ne demek, başka gelin mi beklersin?" Halil kızın sorusuyla kıpkırmızı kesildi. Önce kem küm ettiyse de deli damarı kabardı. "Avrat gısmı usul olur, efendi olur, nazlı olur emme herifine olur olmaz soru sormaz!" Gülsüm çabucak bakışlarını kaçırdı. Suçluluk duygusu tüm bedenini kasıp kavurdu. Nerede hata yapmıştı bir türlü bilemedi. Bu konuşmayla da kocasının sinirli bir yapıya sahip olduğunu vakitlice öğrenmiş oldu. Lâkin Gülsüm'dü bu! Öyle dur duraklar ona göre değildi. İki elini önünde birleştirip usulca Halil'in yüzünde dolaştırdı güzel gözlerini. "Emme sen de soru sorarsın?" "Emme ben erkeğim!" Halil'in sözleri kesin ve sertti. Gülsüm'ü ama yıldırmadı bu durum. Asi bakışları oğlanın hareleri ile buluştu. "Ne olmuş erkeksen? Yedi kitapta avrat kısmı, erlerine soru soramaz mı yazar? Ben şimdi bir şey neyim olsa sana soramam mı?" Halil bocaladı. Bir şeyler söyleyecek oldu vazgeçti. Kıza ardını dönüp çabucak kıyafetlerini çıkarmaya başlayınca kızın yüreği yerinden oynadı. Oğlan soyunmaya başlamışsa, bundan sonrası korkutuyordu onu. Yutkundu, avuç içlerine tırnağını gömdü sıkıntıyla. Bir türlü rahatlamadı Dilinin ucuna bir sürü cümle sıralandı. Her biri ayrı sıkıştı kaldı. Kızcağız sıkıntıdan bun ter içinde kaldı. Oğlana kaçamak bir bakış attığında üstünde damatlık göyneği çoktan çıkmış, belinde ki kuşağını çözüyordu. Kızcağızın anında gözleri koca koca açıldı. Ağzını açtı kapadı, sanki sudan dışarı fırlamış bir balık gibi nefes almakta zorluk çekiyordu. En sonunda konuşmayı akıl edebildi. "Şey... Immh..." Ne söyleyeceğini bir süre bilemedi ağzından çıkan kelime ise kesinlikle bilinçli çıkmamıştı dudaklarından. "Namaz?" Bunu iyi söylemişti sahi namaz kılmadan mı oğlanla yatması gerekirdi? Yüzü nar gibi kızardı, "Namaz kılmadan mı?" Oğlan anladı sorunun manasını ama çok bilmiş bu kıza öfkesi öyle büyüktü ki tüm bu yaşadıklarının tüm suçunu gerdek meraklısı bu kıza yüklemesi işten bile değildi. Kısa ama etkili ters bir bakış attı kıza. Kız çabucak bakışlarını çekti yüzünden. Belinden kuşağını çekti, attı duvarın dibinde ki ceviz sandığın üzerine. Kuşak sandığın kapağının üzerinden ağırca kayıp düştü yere. Kimse ilgilenmedi kuşağın düşmesiyle. Halil bir hamlede bacaklarından zivgasını çıkarırken kız çabucak ardını dönmüştü çoktan. Kız arkası dönük bir şekilde beklerken lambanın ışığı söndü. Oda da çıt çıkmıyordu. Önce yatağın üzerini örten atlas yorganın hışırtısı doldurdu kulakları sonra döşeğin çarşafı... Korkuyla önünü döndü Gülsüm. Köşede ki ocaklığın cılız közlerinden yansıyan ışık odayı aydınlatmaya yetmiyor, oda da göz gözü görmüyordu. Ne yandaydı Halil, gazı mı bitmişti yoksa lambanın? Ne yapacaktı şimdi kararsız bir şekilde odanın ortasında kalakaldı zavallı kızcağız. Soyunup oğlanın koynuna girmeli miydin bilemedi. Bir zaman öylece kalakaldı olduğu yerde Gülsüm.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

İNFAZ

read
4.8K
bc

KIZIL ŞEYTAN (BERDEL) TAMAMLANDI

read
14.3K
bc

Askerin Yaralı Gelini

read
26.4K
bc

Sessiz Çığlık

read
10.0K
bc

Askerin Gelincik Çiçeği

read
33.2K
bc

KARŞI KOMŞUM Bİ ROMEO

read
7.3K
bc

YIKIK MESKEN

read
3.3K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook