İNTİKAM GÜNÜ

1150 Words
Sonunda yıllardır beklediğim gün gelmişti; gün intikam günüydü. Yıllar önceki masum kız artık yoktu; saf duyguların yerine nefret geçmişti. Babamın intikamını almak için kendimi değiştirmek zorunda kalmıştım. Her şey 14 yıl önce başlamıştı. Babamla yurt dışına çıkacaktık; karar aniydi, bu yüzden hiçbir şey almadan yola çıktık. Yolun ortasında arabamızın önü kesildi. O an içimdeki o düğümü hâlâ hisseder gibiydim: Babamın koruma sayısı karşı tarafın adamlarından daha azdı. Babam bana, “Sen arabada bekle Asel, her ne olursa olsun sakın arabadan inme,” demişti ve inmişti. Merakla izlerken bir anda babamı karşı taraftaki adamların diz çöktürdüğünü gördüm. Karşılarında heybetli bir adam dikiliyordu, elinde tabanca vardı. Onu görünce arabadan fırladım ve babama doğru koşmaya çalıştım; beni tutan babamın korumasıydı. “Bırak beni, babamı kurtarın, siz onun adamlarısınız!” diye bağırdım. Babamın önünde duran adam bağırdı bana: “Senin baban adam olmuş mu da ona özel adamları olsun! Sesini kes küçük kız, babanın vadesi doldu.” Babam, bir hatası varmış gibi hatasını kabul ederek yalvarıyordu: “Hata yaptım, cezama da razıyım, ama lütfen kızımın önünde yapmayın.” Korkuyor; canından olmaktan ve ne olduğunu bilmediği hatasından ötürü kızının gözleri önünde öldürülmekten korkuyor! Karşımızdaki heybetli adam babamın yakarışlarına rağmen durmadı. “Benim oğlumu düşünmedin sen, gerisi umrumda değil, oyun bitti,” dedi ve hiç kimse konuşmadan babama defalarca kez ateş etti. Babam kanlar içinde yere yığıldığında gözlerim fal taşı gibi açıldı. Korumanın beni saran kolları gevşeyince ondan uzaklaşıp çığlık atarak babamın yanında diz çöktüm, ağladım. “Baba, kalk lütfen! Beni bırakma!” diye yalvardım, küçük ellerimle omzunu sarsmaya çalıştım. Gözleri donuklaşmıştı, gökyüzüne bakıyordu. O... Babamı vuran adam arkasını dönüp uzaklaşmak istedi; ben nefretle ona bakıp peşinden koştum ve bacağına tekmeyle vurdum. O an dünyadaki tek sevdiğim insanı kaybettiğimin farkında değildim. Sanki her şey bir oyunmuş gibi... “Babama ne yaptın sen, onu bu halde bırakamazsınız!” diye haykırdım. O adam bana dönüp beni yere itince daha da öfkelendim. Düştüğümde popom acıdı ama daha büyük bir ateşte yandığım için umursamadım o an. “Baban geberdi, hak ettiği oldu. Dua et, daha beterini yapmadım. O bizi düşünmedi, ama ben seni düşündüm ufaklık, bir gün sen de anlayacaksın,” dedi; sesi hem sert hem acımasızdı. Onu izledim; içimde bir öfke büyüdü. Ben onu neden anlayacakmışım? Böyle pislik bir adamı neden anlayayım ben? Yaşlı adam arabaya binmişti bile, diğer korumalar da bindiler ve gittiler. Geriye sadece babamın cansız bedeni, ben ve babamın hain korumalarından biri kalmıştı. O koruma bana, “Kalkın Asel hanım, sizi amcanızın yanına bırakıp gideceğim. Babanız için değmez, ama sırf içinizde daha büyük yaralar açılmasın diye naaşını göndereceğim,” dedi. Ben hâlâ yerimde oturup babama bakıyordum; bunun bir şaka olmasını diliyordum. Yanağını okşuyorum uyanacağını bekleyerek, ama yok, babam gerçekten ölmüştü! "Şu an söz dinlemek zorundasınız! Hadi, bir an önce ayağa kalkın gidelim!" Sabırsızlıkla konuşan adama ters bir bakış attım ve geri babama döndüm. Ağlamak istiyorum ama düşmanım olan bu adamın önünde bunu yapmayacağım! Adam bir anda kolumdan tuttuğunda ona vurmaya çalıştım ama koruma beni sıkıca tuttu. O zamanlar sekiz yaşındaydım, ne kadar ağır olabilirdim ki? Adam beni zorla arabaya bindirdi. “Hepinizden intikam alınacak, sadece o günü bekleyin,” diye bağırdım. Adam kapıyı kapatmadan önce karnına tekme attım. “Durmayacağım, gerekirse arabanın yoldan çıkmasını sağlayacağım,” dedim. Ama adam bir şey demeden bagajdan bir şeyler aldı; elindeki ipi sallaması hâlâ aklımdaydı. “Ben seni durdurmasını bilirim,” dedi. Bacağımı ağırlık yapması için bacağıyla sabitledi, kollarımı da bağladı; ben hâlâ durmuyorum. “Beni bırak, babam burda kalamaz. Sizin bu yaptığınız ihaneti karşılıksız bırakmaz,” diye bağırdım. Adam bana gülüp bacağımı da bağlayınca beni bıraktı. Arka kapıyı kapatıp öne geçerken bir yandan da arabayı çalıştırdı ve alay eder gibi konuştu. “Baban öldü, şimdi amcana gideceksin. Bundan sonra yeni bir hayat bekliyor seni Asel, baban yok,” dedi adam sakin bir sesle. O sözle sustum; babam gerçekten gitmiş miydi? Annemi iki yaşında kaybetmiştim, şimdi de tek dayanağım yıkılmıştı. Yol boyunca sessizce ağladım; ses çıkarmadan. Araba amcamın evine yakın bir mesafede durdu. “Elini ayağını çözüp bırakacağım seni. Amcanın evinin yerini biliyorsun, şimdi gidip onlara ne anlatırsan anlat. Biz Murat Bey’in adamlarıyız, bize hiçbir şey yapamazlar!” dedi ve iplerimi çözdü. İndiğimde kapıyı kapattı ve geri koltuğuna geçti. “Babanın naaşı eve en kısa sürede gelecek, hayatına bak. Murat Bey sayesinde ülkeden bir şerefsiz daha eksildi,” dedi. Ben hâlâ ağlıyordum, kelimelere tek bir cevap veremedim. Adam beni itti; sanki yeni fark ediyordu arabadan indiğimi. “Babama yapılanların daha ağırını yaşayacaksınız,” dedim. Adam gülüp arabaya binip uzaklaştı. Gözyaşlarıyla amcamın evine doğru yürüdüm. O adam bilinçli olarak uzakta durdurmuştu arabayı; sanırım amcam kendisini öldürmesin diye. Amcam Azad Bey en az babam kadar zengindi ve güçlüydü; ama abisinin gölgesinde kalmaktan hoşnut görünmüyordu. Kapıya geldiğimde kapı önünde duran koruma beni fark etti ve yanına yaklaştı. “Asel hanım, siz neden buradasınız, yani tek başınıza buraya nasıl geldiniz?” diye sordu; sesinde endişe vardı. Bir yandan da etrafına bakınıyor birini görmek için. “Babamı gözümün önünde öldürdüler, onu kurtaramadım,” dedim ve hıçkırıklarıma engel olamadım. Koruma ne yapacağını bilemedi, beni kucağına aldı. Amcama götürdüklerinde amcamın bana bakışı… üzgün değildi; şaşkındı ama daha çok hesap planlayan bir ifadesi vardı. Kızım diye sarılmadı bana; bu bakışta farklı bir şeyler vardı. Adam yaklaştı amcama. Kulağına eğilip bir şey söyledi, benden gizler gibi. Belki de babamın ölüm haberini veriyor. Koltukta gözyaşı dökerken amcam beni kolumdan tutup yanına çekti Beni yanına oturttu ve elini sırtıma koydu. “Olay nasıl gerçekleşti kızım, bana anlat ki babanın intikamını alabileyim,” dedi sakin bir sesle. Ağlayarak anlattım, ben anlattıktan sonra amcam konuştu: “Babana kıydılar demek, ağlama Asel, aksine güçlü dur. Şimdi dinle beni, babanın intikamını almamı istediğini biliyorum. Eğer polisi ararsak bundan hiçbir şey kazanamayız, bir şekilde kurtulurlar. Bunu anlıyorsun değil mi?” Ben başımla onayladım. “Bu kadar adamla gidersek bizi de yok ederler. Bu yüzden babanın intikamını sen alacaksın!” dedi. “Ben onları dövmeye çalıştım ama canları yanmadı amca, nasıl alabilirim intikam bu halimle?” diye sordum. Amcam soğukkanlıydı: “Bu halinle almayacaksın zaten kızım. Büyüyeceksin, seni özel bir eğitime sokacağım. Artık her şeyin değişecek, adın bile. Seni yurtdışına gönderdiğimi düşünecekler, ama sen o sırada burada başka bir isimle yaşıyor ve onları yok etmek için eğitim görüyor olacaksın. Bunu kabul eder misin Asel, yoksa babana yapılan yanına mı kalsın?” Belki küçük aklımla tam anlamamıştım ne anlattığını; ama intikam için her şeye razıydım. Bu travmayı ancak intikamla atlatabilirdim belki de. “Yanlarına kalmasın amca, her ne dersen yaparım, yeter ki babamın kemikleri sızlamasın,” dedim kendimden emin bir sesle. 8 yaşında olgunlaşmak zorunda kalmıştım; artık ömrümü intikama adıyordum. Amcam da bunu. Kısa süre sonra evin önüne babamın cansız bedeni getirildiğinde amcam derin bir nefes aldı; ben ise onun cansız bedenini tekrar görememiştim. Kimliğim değişti; artık beni ‘Seren’ olarak tanıyacaklardı. İçimde sessiz bir söz yükseldi: Aileni öyle bir parçalayacağım ki Murat efendi, o gün ‘keşke ben geberip gitseydim,’ diye düşündüm. O anda dudaklarımdan çıkan bu sözlerle birlikte intikam yolculuğum başlamıştı. Asel olarak değil, Seren olarak!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD