"Nerede o kadın!" içeriye doğru giren adamın bağırışı ile salonda büyük bir sessizlik oldu. Zaten ilk olaydan sonra misafirlerin çoğu dağılmıştı.
Bütün aile bende dahil olmak üzere masaların altında beklerken bir el daha ateş etti.
"Babamı tutuklayan o polis nerede dedim size!" adam tekrar bağırınca belimden silahımı alıp ayağa kalktım. Ailem benim için endişelenirken babam da dayanamayıp ayağa kalktı ve yanıma geldi.
"Masanın altında saklanan bir polis mi!" deyip kahkaha atmaya başlayınca bende sinirlenip havaya bir el ateş ettim.
"Masanın altında saklanan ve birazdan seni de baban gibi tutuklayacak olan bir polis!" oldukça sert olduğunu düşündüğüm ses tonuyla gözlerimi hiç kaçırmadan konuştuğumu gören adam daha da sinirlenmiş görünüyordu.
"Tutukla da göreyim!" dedi.
Babama arkamda beklemesini söyleyip yavaş ama sert adımlarla yürümeye başladım. Silahımı belime geri yerleştirip kelepçeyi çıkardım.
Elimde ki kelepçeyi sallayarak yürümeye devam edince mafya çocuğu bağırmaya devam etti.
"Sen gerçekten o kelepçeyi bileğime takacağını mı sanıyorsun." alayla konuştuğunda kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Kelepçeyi bileğine takacağımı sanmıyorum. Çünkü sanmak hafif kalır. İndir silahını!" son sözlerimde ses tonumu yükseltip tam önünde durduğum adamın silahına baktım.
"İndir silahını zorluk çıkarma. Buraya birini öldürmeye gelmediğini ikimiz de biliyoruz. "dedim. Karşımda ki adam göz devirip silahını beline yerleştirdi. Kolunu uzatması için işaret edince arkasını dönüp derin nesef alıp verdi. Sonra kollarını uzatıp kelepçelememe izin verdi.
" Poyraz abi ne oluyor. Bırakalım mı silahları! " arkasında ki adamlar konuşmaya başlayınca kelepçeli ellerine bakıp alayla güldü.
"Polis hanım ne derse o! İndirin.."
Dışardan gelen siren sesleriyle adamlar da silahları bırakıp yere çöktüler.
" Sen bana ne yaptın. " adının poyraz olduğunu öğrendiğim adam konuşunca ona doğru dönüp alayla güldüm.
"Tutukladım."
"Bu iş burada bitmedi biliyorsun değil mi!" dediğinde korkmuş gibi yapıp sonra güldüm. Gelen ekiptekiler onları arabalara bindirirken o hala bana ters ters bakmakla meşguldu.
Sonunda gittiklerinde bende çantamı alıp arabama doğru yürürken kuzenim İlayda 'nın seslenmesiyle durdum.
" Kuzeen! Kuzenn! Kime diyorum! Nisannn! Kızım dursana ya topukluyla koşuyorum." arabamın kapısını açıp gelmesini beklerken çantamı arka koltuğa attım.
"Ne oldu İlayda ekibe yetişmeye çalışıyorum." dedim. Sonunda yanıma geldiğinde suratındaki munzur ifade ile ne anlatmaya çalıştığını anlamıştım bile.
"Yine ne istiyorsun bilmiyorum ama bugün çok yoğunum." dediğimde göz devirip derin bir nefes aldı.
"Bu sefer bişey istemiyorum. Az önce o Poyraz denen adam güzelliğinden transa geçti, deli bir aşk rüzgarı esti salonda." dediğinde kafasına bir tane çakıp daldığı hayal dünyasından çıkardım.
"Yine saçmalamaya başladın az önce bizi öldürmeye geldiler farkında mısın? ben gidiyorum sonra konuşuruz." hiç beklemeden arabama atlayıp yola koyuldum.
************
Sorgu odasında ki siyah camın arkasında düğün salonunu basan adamların ifadelerini dinliyordum.
"Bakın memur bey ben ve oğlum kötü insanlar değiliz, silahlarımız ruhsatlı zaten. Bugün o salona gitmemeliydik biliyorum izin verin düğün sahibi aileden özür dileyelim konu kapansın." salonu basan Poyraz denen adamın babası ifadesini verirken sadece sessizce dinliyordum ama dayanamayıp sorgu odasına girdim. Ben girince sorguda ki Murat komiser gülümsedi.
" Amirim çıkayım mı? Kalayım mı? " dediğinde elimle çık işareti yapıp Rıza Tunç 'un önünde ki masaya iki elimi de sertçe vurup kaldırmadan daha çok eğildim.
"Senden sonra oğlunun da salonu bastığından haberin yok galiba." dedim gözümü gözlerinden ayırmadan.
"Bakın komiserim haklısınız ben ailenizden hem kendim için hem de Poyraz için özür dilemek istiyorum. Bakın ben avukatlarımı bile karıştırmadım işin içine, sizi daha fazla yıpratmamak için. " daha fazla konuşmasına izin vermedin söze atladım.
" Öncelikle komiserim değil amirim diyeceksin! İstediğin avukat ordusunu buraya getirebilirsin bizi yıpratacağın bir durum yok ortada. Çok köklü bir aileye sahip olman da birşeyi değiştirmedi, kanunda ne senin ne de ailenin sözü geçmez bunu unutma." dedim ve ellerimi masadan kaldırıp Rıza Tunç 'un arkasına geçip kollarımı göğsümde birleştirdim.
" Sen öyle san. Amcanın ortağı parayı benden alırken bir sözleşme imzaladı ve o sözleşmede amcanın da adı geçiyor. Avukatlarımı devreye girerse paranı amcan ödemek zorunda kalır. Polisler beni buraya getirince amcanın suçsuz olduğunu anladım. O yüzden de avukatlarımı araya sokmadım. Bak kızım izin verin buradan çıkayım. Sonra oturup bu meseleyi büyüklerle konuşalım. " dediğinde amcamın bir kağıt imzaladığını bilmediğim için cevap vermedim. Ama haklıydı bu konu burada konuşulmamalıydı. Sorgu odasından çıkıp şikayetlerimizi geri aldığımızı söyleyip Rıza Tunç 'u serbest bırakmalarının ama silahlarına el koymalarının ve gözetim altında tutmalarının talimatını verdim.
Odama girdiğimde babam ve amcam beni bekliyorlardı. Kısaca onlara özet geçtiğim de babam konuşmaya başladı.
"Kızım sen o adamı nasıl çıkarırsın. Bizi öldürecekti. Amcan kağıt imzalamamıştır. Değilmi Faruk imzalamadın?" babam amcama bakarken amcam başını önüne eğip bekledi.
"abi sonuçta iş yapıyorduk bir sürü şey imzaladım onlardan biri olabilir." amcamın laflarıyla babam sinirle ayağı kalkıp bir sağa bir sola yürümeye başladı.
"imzaladığını kağıdı okudun mu? Parayı ödemediğin takdirde ne olacağını biliyor musun? Diye soracağım ama sen onu da bilmiyorsundur!" babam hırsla söylenirken amcam gözlerini kapatıp kafasını arkaya doğru duvara yaslamıştı.
"abi özür dilerim. Hepsi benim suçum. Tamam Rıza çıksın bir yerde konuşalım ve öğrenelim neymiş şartları!" dedi amcam
"Faruk adamlar paralarını istiyorlar haklı olarak. Ne konuşacağız? Parayı bulmamız lazım! Yoksa o adamın başımıza açtığı işler yüzünden bizden borcu farklı bir biçimde isteyebilirler." babam kalbini tutarak koltuğa oturduğunda ona bir bardak su doldurup verdim.
Bizden daha farklı ne isteyebilirler bilmiyorum. Ama tek bildiğim şey Hakan abiyi bir an önce bulmak...