📖 15. BÖLÜM – HASTANEDEKİ İLK GECE
Ambulans hızla acil servisin önüne yanaştı.
Kapılar açılır açılmaz paramedikler Nehir’i içeri taşıdı.
Ahmet Bey, sedyenin yanında koşuyor;
Gamze ise gözyaşlarını silmeye bile fırsat bulamıyordu.
Koridorun keskin antiseptik kokusu,
ağır bir sessizlikle birleşmişti.
Nehir’in başı yana düşmüş,
oksijen maskesi buğulanıp duruyordu.
Bir hemşire bağırdı:
“Hasta bilinci kapalı! Nabız zayıf!
Hemen müdahale odasına alın!”
Gamze, Ahmet Bey’e tutunarak dengede durdu:
“Ahmet Bey… nolur bir şey olmasın…”
Ahmet Bey’in sesi titriyordu ama güçlü görünmeye çalışıyordu:
“Dayanır… Nehir güçlüdür… dayanır…”
Ama gözlerindeki korku saklanmıyordu.
Müdahale Odası Kapısı Kapanır
Sedyeyi hızla odaya aldılar.
Kapıların kapanışı, Gamze’nin kalbine bıçak gibi saplandı.
“Giremiyoruz…” dedi kısık bir sesle.
Gözleri kapıya kilitlenmişti.
Ahmet Bey bir adım geri çekildi.
Elleri saçlarında, nefes nefeseydi.
“Karnında enfeksiyon vardı…
Belki ateş yükseldi…
Belki ağrıdan şoka girdi…”
diye fısıldadı kendi kendine.
Gamze oturacak yer aradı ama dizlerinin bağı çözülmüştü.
“Kanka nolur bırakma beni…”
Sesi çatallı bir hıçkırığa dönüştü.
Doktor İçeriden Haber Verir
Kapı açıldı.
Beyaz önlüklü doktor dışarı çıktı.
Gamze koştu:
“Ne olur söyleyin! Ne oldu Nehir’e?!”
Doktor ciddi bir yüzle başını salladı:
“Durumu ciddiydi.
Vücudu enfeksiyona tepki vermiş.
Ateş yüksek, tansiyon düşük.”
Ahmet Bey’in sesi kısıldı:
“Yaşayacak mı?”
Doktor derin bir nefes aldı:
“Şu an müdahale ediyoruz.
Nabzı çok zayıftı ama geri getiriyoruz.”
Gamze’nin gözlerinden yaşlar aktı.
Hem umut…
hem korku…
Dakikalar Bıçak Sırtı Gibi Geçer
Koridorun soğuk zemini, Gamze’nin çıplak ayaklarında donmuş gibiydi.
Dakikalar saat gibi ilerliyordu.
Ahmet Bey, duvarın kenarında dizleri üzerinde durdu.
“Kızım…
Ne olur dayan…
Ben seni daha yeni buldum…”
diye söylendi durdu..
Gamze, Ahmet Bey’in bu kelimelerine şaşırdı.
İlk defa adamın Nehir için böyle çözüldüğünü görüyordu.
Doktor Yeniden Görünür
Kapı tekrar açıldı.
Doktor hızlı adımlarla yanlarına geldi.
“Durumu stabilize oluyor.
Ama geceyi gözetim altında geçirmesi gerek.
Yoğun bakım yerine ara gözlem odasına alıyoruz.
Çok yorulmuş… beden daha kaldıramamış.”
Gamze nefesini tuttu:
“Görebilir miyiz?”
Doktor başını salladı:
“Tek kişi… kısa süre.”
Gamze hemen geri çekildi.
“Ahmet Bey girsin.
Ben zaten yemişim kendimi…”
dedi, gözyaşlarını silerek.
Ahmet Bey’in Nehir’in Yanına Girişi
Ahmet Bey kapıdan içeri girdiğinde
odada sadece monitör sesleri vardı.
Nehir yatakta yatıyordu.
Yüzü hâlâ solgun, nefesi maske altında ağır ağır gidip geliyordu.
Ahmet Bey yavaşça yanına yaklaştı.
Eliyle Nehir’in elini tuttu.
“Bak kızım…” dedi, sesi çatlayarak.
“Ben buradayım.
Korkma.”
Gözlerinden bir damla yaş düştü.
Normalde hiç ağlamayan bu adam…
Nehir için çökmüştü.
“Sen daha yaşayacaksın…
Çok şey var önünde…
Dayan bana.”
Nehir’in parmakları çok hafif oynadı.
Ahmet Bey bunu görünce nefesi kesildi.
“Tamam… tamam kızım… geri geliyorsun…”
Ahmet Bey dışarı çıktığında
Gamze hemen yanına koştu.
“Nasıl? Nefes alıyor mu?”
Ahmet Bey başını salladı:
“Daha iyi…
Ama çok yorgun.
Gece uzun geçecek.”
Gamze kapıya baktı, gözleri doldu:
“Kanka… sen hep güçlü oldun.
Şimdi de olacaksın.”
Koridor lambaları hafifçe parlıyordu.
Hastanenin o ağır sessizliğinde,
o gece üç gerçek vardı:
Acı vardı.
Korku vardı.
Ama Nehir hâlâ nefes alıyordu…
Ve bazen, nefes almak bile
geri dönmenin ilk işaretiydi.
Koridorun ışıkları titrek bir sarılık veriyordu.
Gece herkes için bitmişti ama onlar için yeni başlamıştı.
Saat 03:57.
Gamze, Ahmet Bey’in yanına çöktü.
Ellerini ovuşturuyor, ne yapacağını bilemez hâlde ileri geri sallanıyordu.
“Ahmet Bey… Tülay’a haber vereyim mi?
Sabah görürse çok üzülür…”
Ahmet Bey alnını sıvazladı:
“Evet… ver. O da bilsin. Kızın durumu ciddi.”
Gamze hızlıca telefonu açtı ve Tülay’ı aradı.
Tülay:
“Gece gece… ne oldu Gamze?”
Gamze:
“Tülay… Nehir çok kötü. Bayıldı. Hastanedeyiz.”
Tülay’nın sesi bir anda kesildi.
Tülay:
“NE?! Nerde? Hangi hastane? Geliyorum!”
Dayıya Haber Verilsin mi? Tartışma Başlar
Ahmet Bey bir anda gerildi.
Elini saçlarına attı.
“Dayıya söylemeyelim şimdi. Adam kalp hastası… 4’te aramayalım.”
Gamze sinirlendi:
“Olur mu öyle şey?
Kız onun yeğeni!
Ben söyleyeceğim!”
Ahmet Bey’in sesi yükseldi:
“Gamze mantıklı düşün!
Adam uyuyordur, tansiyonu var!
Sabaha kadar bekleyelim!”
Gamze’nın sabrı taştı.
Ayağa fırladı:
“Benim kankam içeride ölümle mücadele ediyor,
ben dayıyı mı düşünecem?!”
İkisi tartışırken Tülay kapıdan koşarak geldi.
Tülay Gelir – Panik ve Çöküş
Tülay’ın yüzü bembeyazdı, üstüne hırka bile giymeden çıkmıştı.
“Nehir nerede? Neyi var? Gamze ne yaptın bana?!”
Gamze ona sarıldı, gözyaşları içinde:
“Tülay… çok fenaydı. Nefes alamıyordu…
Ben… korktum…”
Tülay gözlerini kapattı, elini yüzüne koydu.
“Ben size söyledim… o kız yalnız kalamaz…
Beden daha yeni ameliyattan çıkmıştı…”
Ahmet Bey sabırsızca elini salladı:
“Şimdi suç zamanı değil!
Dayı konusunu konuşuyoruz. Haber verecek miyiz?”
Tülay sert bir şekilde:
“Elbette vereceğiz!”
Gamze hemen telefonu çıkarırken Ahmet Bey yine araya girdi:
“Dur! En azından sakin söyleyin! Adamı korkutmayın!”
Gamze başını salladı ve telefonu dayıya verdi.
Çağrı birkaç çaldan sonra açıldı.
Dayı (uykulu ve endişeli):
“Gamze? Bu saatte… ne oldu?”
Gamze nefesi kesik kesik:
“Dayı… şey… Nehir kötüleşti.
Bayıldı.
Hastanedeyiz.”
Telefonun diğer ucunda bir sessizlik oldu.
Sonra bir sandalye sesi duyuldu; dayı hızla ayağa kalkıyordu.
Dayı:
“NE?! Hangi hastane? Ne diyor doktor?!”
Gamze yutkundu:
“Durumu ağırdı ama müdahale edildi.
Gece çok uzun geçti…”
Ahmet Bey dayanamadı, telefonu elinden aldı:
Ahmet Bey:
“Abim… sakin ol.
Doktor ‘durumu stabil ama yorgun’ dedi.”
Dayının sesi hüzün ve sinirle karışıktı:
“Ben şimdi çıkıyorum!”
Ahmet Bey hemen araya girdi:
“Boşuna telaş etme. Şehir uzak.
Gece yola çıkma.
Uykusuz hâlde direksiyon tutma.
Sabah erkenden çık, tamam mı?”
Dayı ağır bir nefes verdi:
“Ahmet… bu kız benim hayatım.
Ben sabah namazıyla birlikte yola çıkacağım.”
O sırada arkadan Meryem Hanım’ın sesi duyuldu:
“Kim o? Ne oldu? Nehir’e mi bir şey oldu?”
Dayı ona cevap verdi, gamzelerden duyulacak kadar yüksek:
“Nehir hastanede Meryem!
Sabah gidiyoruz!”
Meryem Hanım sinirle nefes verdi:
“Allah’ım… yine mi bu kız…
Sabah beni de kaldır. Ben de geliyorum.”
Gamze bunu duyunca rahatladı.
Gamze:
“Tamam dayı… sabah bekliyoruz.”
Telefon kapandı.
Koridorda Gece Sessizliği – Sabahı Bekleyiş
Gamze duvara yaslandı.
“Sabaha kadar gelirler… ne olursa olsun yalnız değiliz.”
Ahmet Bey yere çömeldi, başını ellerinin arasına aldı.
“Sabah uzun…
Kızın geceyi atlatması gerek…”
Tülay gözleri şişmiş hâlde kapıya bakıyordu:
“Sabaha çıksın yeter… ne olursa olsun çıkar…”
Hastane koridoru 04:00’te buz gibi sessizdi.
Ama üç kişi aynı duayı ediyordu:
“Nehir… bu gece dayan.
Sabahı gör.”
HASTANEDEKİ İLK GECE
Koridorda herkes susmuştu.
Saatler ilerlemiyor gibiydi.
Hem zaman durmuştu…
hem nefesler yarım kalmıştı.
Nehir’in odasından hâlâ hiçbir ses yoktu.
O kapı, herkesin kaderini tutan bir duvar gibiydi.
Ahmet Bey başını kaldırdı, gözleri kan çanağına dönmüştü.
Gamze, montunu omzuna çekip dizlerini göğsüne bastırıyordu.
Tülay arada dua ediyor, arada derin nefesler alıyordu.
Gece bitmiyordu.
“Kanka… nolur…
Sabaha çık…”
Ahmet Bey dişlerini sıkıp kapıya baktı:
“Kızım…
Ne olur dayan.
Bir nefes…
Bize bir nefes ver…”
Bir anda içeriden bir hemşire geçti.
Gamze ayağa fırladı:
“Hemşire hanım! Bir haber var mı?!”
Hemşire kısa bir süre durdu, başını sağa sola salladı:
“Henüz değil…
Ama içeride nabız çizelgeleri sabit.
Bu iyi bir şey.”
Gamze elini ağzına kapattı, dizleri çözüldü.
Ahmet Bey derin bir nefes aldı:
“Şükür…”
Koridorda sabahın ilk gri ışıkları süzülürken,
o soğuk saatlerde herkes tek bir dilekte birleşti:
Nehir…
Bu gece seni kaybetmeden sabaha erişelim.