📖 20. BÖLÜM – EVDE SABAH: MASKELER, SESLER VE GÖLGELER
Sabah saat 09:15.
Nehir geceyi zor geçirmişti.
Ağrıları hâlâ vardı, gözlerini zar zor açtı.
Tam o sırada kapı çaldı.
Tok. Tok. Tok.
Meryem Hanım içeriden söylene söylene kapıya yürüdü:
“Kim bu saatte ya…”
Kapıyı açar açmaz yüzüne hızlıca bir gülümseme yerleştirdi.
Ahmet Bey karşısındaydı.
“Günaydın Meryem Hanım.
Bir ihtiyacınız var mı?
Markete geçiyorum, alıp geleyim.”
Meryem Hanım yüzünü buruşturdu:
“Yok canım yok!
Hiçbir şey lazım değil!”
Tam kapıyı kapatacakken içeriden Dayı’nın sesi geldi:
“Kimmiş Meryem?”
Meryem Hanım istemeden:
“Ahmet gelmiş. Boşuna gelmiş ama…”
Dayı hemen kapıya yöneldi:
“Ahmet! Ooo! Sen misin oğlum, gel gel!
Hadi bir kahvaltı yapalım.
Zaten kızımın iş yerini de merak ediyorum, birlikte çıkarız.”
Meryem Hanım’ın yüzü GERİLDİ.
Ama hemen toparlandı:
“Tamam canım… ben hazırlıyorum şimdi kahvaltıyı…”
Dayı ve Ahmet Bey salona geçti.
SICAK SELAM – NEHİR’İN YANINA GEÇİLİR
Ahmet Bey, Nehir’in yanına oturdu.
Yüzünde içten bir tebessüm vardı.
“Günaydın Nehir, nasıl oldun kızım?”
Nehir ince bir gülümsemeyle:
“Günaydın Ahmet Bey… biraz iyiyim. Sağ olun.”
Ahmet Bey başını salladı:
“Biz buradayız. İhtiyacınız olursa haber verin.”
Dayı da yanlarına geldi:
“Kızım, bugün daha iyi görünüyorsun.”
Nehir sessizce başını salladı.
MERYEM HANIM’IN MUTFAKTAKİ GERÇEK YÜZÜ
Mutfakta Meryem Hanım yüzü asık bir şekilde tabağı tezgâha koydu.
Kendi kendine söyleniyordu:
“Ben buraya hizmet etmeye mi geldim ya…
Ev ev üstüme kaldı…”
Ama salona geçerken
yüzüne kocaman SAHTE bir gülümseme taktı:
“Haydi! Kahvaltı hazır!”
Sofra kuruldu.
Dayı, Ahmet Bey ve Nehir masaya oturdu.
Dayı:
“Nehir kızım, biraz peynir al bakalım.”
Nehir tam uzanacaktı ki
Meryem Hanım ona BAKIP
kaşlarını yukarı kaldırdı.
Gizli bir tehdit.
Sessiz bir baskı.
Nehir o bakışı görünce
hemen sesi kısıldı:
“Doydum… yemiştim zaten…”
Dayı şaşırdı:
“E daha yeni başladık kızım?”
Nehir gülümsedi:
“Valla doydum dayı…”
Meryem Hanım memnuniyetle çayı karıştırdı.
Kahvaltı gülüşmelerle devam etti.
Ama sadece iki kişi gülüyordu:
Dayı ve Ahmet Bey.
Meryem Hanım bir kez bile gülmedi.
Yüzündeki memnuniyetsizlik saklanamıyordu.
KAHVE MOLASI – ERKEKLER ÇIKAR
Kahvaltı bitti.
Ahmet Bey:
“Bir kahve içelim, sonra işe geçeyim.”
Kahveler içildi.
Sohbet edildi.
Nehir sessiz kaldı, gözlerini kaçırdı.
Sonunda Ahmet Bey ayağa kalktı:
“Dayı, iş yerine geçelim mi?”
Dayı:
“Hadi gidelim oğlum.”
Ahmet Bey ve Dayı kapıya yöneldi.
Ahmet Bey döndü:
“Nehir, bir şeye ihtiyacın olursa ararsın.”
Nehir hafifçe gülümsedi:
“Sağ olun…”
Kapı kapandı.
Ev bir anda sessizliğe gömüldü.
MERYEM HANIM’IN GERÇEK YÜZÜ GERİ DÖNER
Erkekler çıkar çıkmaz
Meryem Hanım mutfaktan seslendi:
“Nehir!”
Nehir ürperdi.
“Efendim…”
Meryem Hanım salona hızla girdi:
“Kalk bakayım.”
Nehir yavaşça ayağa kalktı, dikişleri sızladı.
Meryem Hanım elini beline koydu:
“Git o sofrayı topla.
Bulaşıkları makineye diz.
Evi topla.
Temizle.
Her yere çek süpür.”
Nehir şaşkın:
“Ben… yeni ameliyat oldum…”
Meryem Hanım’ın gözleri daraldı:
“Bana bak.
Ben burada oturup sana hizmet mi edeceğim?
Seni böcek seni kalk
Hadi çabuk!”
Nehir yutkundu.
“Tamam…” Yenge
Meryem hanım bana yenge demiyeceksin kaç defa söyleyecem..
Nehir tamm Meryem hanım:
Dizleri titreyerek sofrayı toplamaya başladı.
Tabakları yıkadı, makineye yerleştirdi.
Evi süpürdü.
Toz aldı.
Zor nefes alıyordu.
Ama Meryem Hanım oradan emir yağdırmaya devam etti:
“Çabuk! Yavaş yavaş!
Pis uyuşuk!
Nerde kaldı o kahvem?!”
Nehir hemen kahve yaptı, eline verip geri çekildi.
Meryem Hanım koltuğa kurulup bacak bacak üstüne attı.
“Şimdi git, akşam yemeğini hazırlamaya başla.
Dayın gelince sofra hazır olsun.”
Nehir içeri doğru yürürken
dikişinde bir ağrı saplandı.
Ama sesini çıkarmadı.
Meryem Hanım arkasından bağırdı:
“Duydun mu beni?
Dayın gelir yemek ister!”
Nehir mutfağa yöneldi.
Ocakta sessizce soğan doğrarken
gözlerinden bir damla yaş düştü.
Ama silmedi.
Çünkü biliyordu:
Bu evde ağlamak bile yasaktı.
MUTFAKTA KOPAN SESSİZ FIRTINA
Nehir mutfağa geçmiş, yemeğin malzemelerini tezgâha dizmişti.
Her hareketinde dikişleri sızlıyor, nefesi kesiliyordu.
Bıçakla soğanları doğrarken parmakları titriyordu.
Gözlerinden yaş akıyordu ama ağladığını belli etmemek için başını mutfak dolabına çevirmişti.
Tencereyi ocağa koydu, yağ ekledi.
Tam kaşığı almak için eğilecekti ki…
Bir anda arkadan biri sert adımlarla mutfağa girdi.
Meryem Hanım.
Elinde kahve fincanı, yüzü asık, sesi buz gibiydi:
“Ne kadar yavaşsın sen ya!
Bu nedir ya?
Yemek yetişmeyecek!”
Nehir irkildi.
“Yapıyorum yenge…”
Kadın bir adım yaklaştı.
“Yenge mi?
Sen bana yenge deme!
Ben senin neyine yengeyim?!”
Nehir başını öne eğdi, konuşmadı.
Meryem Hanım elindeki kahve fincanını tezgâha bıraktı.
Sonra aniden, hızla Nehir’in KAFASINA sert bir şekilde vurdu.
Tak!
Nehir’in başı bir anda öne gitti.
Gözleri karardı.
Dikişlerinin olduğu bölge de sızladı.
Kadın tısladı:
“Hadi!
Çabuk ol!
Seni böcek seni!
Yemeği yetiştiremezsen görürsün!”
Nehir elini kafasına götürdü.
Gözleri doldu.
Ama ses çıkaramadı.
Meryem Hanım daha da yaklaşıp kulağına eğildi:
“Bu evde benim dediğimi yapacaksın.
Yoksa…”
Cümleyi tamamlamadı.
Gerek duymadı.
Ardında bıraktığı sessizlik tehditten daha sertti.
Sonra kahvesini alıp tekrar salona döndü.
Nehir, ağrının şokuyla tezgâha tutundu.
Bacakları titriyordu.
Dikişlerinin olduğu bölge zonkluyor, nefesi kesiliyordu.
Sessizce kendi kendi kendine:
“Dayan Nehir…
Çok az daha dayan…”
Tencereye doğru eğildi, soğanları ekledi.
Gözlerinden yaşlar akıyordu.
Ama ağlamasının sebebi soğan değildi.