... Türkân, kollarını Enes'in boynuna dolayıp biraz daha yaklaşarak, "Enes, ben de sana söz vermiş olabilir miyim acaba?" deyince Enes, boynuna dolanmış kollardan birini elinden tutup boynunu serbest bırakırken, "Yok abla merak etme, bildiğim kadarıyla şuan burada bulunan hiç kimseye söz vermedin." deyip Furkan'ları işaret etti.
"Şu adamın yüzü bi gülseydi bende rahat ederdim, sözmüş yeminmiş umurumda değil!"
Türkân, "Nedeenn yoksa beni sevmiyor musuuunnn?" dedi şımarık ergenler gibi
Enes, "Abla bi dur gözünü seveyim, senin canına kurban olurum da, bi aileye bir travma yeter. Sen de yapma!" diyerek uyardı
Türkân, "Yok eğer varsa şimdiden söyle, tam zamanı." deyip göz kırpınca Enes'te aynı şekilde cevap verdi, "Bende yok ama sende varsa karşılığını verebilirim."
*(göz kırparak, süt kardeşler)*
... Furkan, belimden tutarak, dikkati kendine vermemi sağladıktan sonra, "Sana bir şey söylemiştim ya, 'elini tutup yürüsemde kimse yadırgamaz' diye bak gör şimdi." deyip elimi tutarak piste götürdü...
Dans şeklini aldıktan sonra, "Kasdettiğin bu muydu? Bende sahneye götürürken yaptığın zannetmiştim." dedim.
Furkan, bilekten tutmanın nesi yanlış anlaşılacak der gibi bakarak, "O kadarcıkta ne var kii?" dedikten sonra, "Bu şarkıyı hatırladın mı?" deyince üzgün ve özür diler bir bakışa büründüm.
Furkan, o dakikaya kadar sadece varlığını hissettiren parmaklarıyla belimi nazikçe cimcirerek, "Seninle ilk dans müziğimiz!" dedi
Yine o geceye gittim ama hatırlayamadım, aynı ifadem değişmeyince; Furkan, tiksinti ile bakarak, "Hatırlamadın değil mi?" dedi
Furkan'ın karın kaslarının hizasına gözlerimi sabitleyip, "olumsuz" der gibi başımı sağa sola salladım. Furkan'a, bu mahçup tavrım bile yetmişti. "Tamam tamam affedildin, öyle durma. Yüreğimi bir hoş ediyorsun, seni üzgün görmeye dayanamıyorum." deyince başımı kaldırıp gülümseyerek baktım...
Furkan, sevgi dolu bu bakışımı geçmiş yıllardan da bildiği için panik olarak, "Böyle hiiiç bakmaa!" deyip gözlerini kaçırdı. Etrafta dans eden çiftleri izlerken, dudaklarını ara ara şakak saçlarımın bitimine değdirip, neden öyle bakmamı istemediğini açıkladı. "Gözlerin gözlerimle kontak kurduğunda kontrolümü kaybediyorum."
Utandığım için cevap verememiştim...
"Kızarma hemen!"
"Kızarmıyorum!" dedim kızarak
"E kızardın işte, görüyorum." dedi yüreğimi gıdıklayan bir sesle. Normalde gıdıklanan biri değildim ama nedense bu sefer gıdıklanmıştım...
"Sana öyle geliyo, makyaj bu, allık, sen anlamazsın!" deyip yine itiraz ettim, "sen cahilsin" der gibi
"Bu nasıl allık bee, o kadar yıkadın çıkmadı, bi kaybolup bi geri geliyor?" diyerek yine kızarmama sebep olmuştu.
Üstüme gelmesine son vermek için susup tekrar gözlerine bakarak gülünce, Furkan kendini biraz daha hissettirecek şekilde yine belimi cimcirerek, "Öyle bakma dediiimm" diyerek ciddiyetsiz bir şekilde kızdı...
Bu sefer ben, Furkan'ın üzerine gitmek istiyordum. Furkan dikkatini başka yöne çekmek için, saçlarımı koklayıp, "Farkında mısın? Şuan harbi yanık saman gibi kokuyoruz, sende kokuyu alıyor musun?" dedi
Biraz önceki "kızarma" muhabbetinin intikamını almak için, etrafa bakındıktan sonra, Furkan'a biraz daha sokulup boynundan derin bir nefes çekip, o nefesin sıcaklığını da, tekrar heyecandan patlama derecesine yaklaşmış şah damarına doğru bırakınca, Furkan'ın adem elmasından aşağıya doğru yankılanarak inen yutkunma sesi geldi...
Şeytani bir gülüş yapmamak için, alt dudaklarımı üst dişlerimle sıkıp gülme görevini de burnumdan yaptıktan sonra topuklarımı yavaşça yere indirdim.
Furkan; sesinin bile kontrolünü kaybetmiş bir şekilde, kulağıma eğilip, "Bilerek yapıyorsun değil mi? Beni çıldırtmak hoşuna gidiyor!" deyince oralı bile değilmiş gibi, "İstersen dansı bitirelim!" dedim...
... Furkan kendini toparlamaya çalıştı, rezil olmaktan korkup Cansu'ya yalvardı...
"Hayır! şuan olmaz! lütfenn!.."
Furkan, önce bana yalvarıp sonra kendi kendine konuştu.
"Pekâlâ, sakin! Oğluuuumm bürrrsss."
kiminle konuştuğunu anlasam da cevabın ne olduğunu öğrenmek istemediğim için sessiz kaldım
"Bir şey diym mi?"
Hâlâ benimle konuşmadığını zannederek cevap vermeyince devam etti.
"Senin bi arkadaşın vardı, aşiret ağasıyla zorla evlendirmişlerdi o ne oldu?"
"Haaa?!.. O muu, trajikomik benim sayemde gerçekten evlendiler."
"N.Nasıl yaa, ne yaptın?"
"Acayip şeyler oldu yaa, kaçırıldım falan."
"Ne diyorsun yaa? Ne kaçırılması?"
"Aramızda kalsın annemler bilmiyor, az kalsın o kıza kuma olacaktım."
"Şaka yapıyorsan iğrenç. Dikkatimi dağıtmak içinse tamam dağıldı, uzatma artık."
"Şaka değil, dikkatini dağıtmaya da çalışmıyorum. O kızı annenin söylediği çocukla kavuşturmaya çalıştım ağzıma gözüme bulaştı, Ağa'nın analıkta dedi ki madem öyle onun yerine sen gelecen."
"Kalp masajı yapabiliyordun değil mi?"
"Yapabiliyorum merak etme. İlk başta inanmadım dedim ağa benimle eğleniiiğğğ ama ciddiymiş adamları beni alıp Mardin'e götürdü."
"CANSUUU!"
"Sakin ol, bağırma hemen. Ne bileyim tutturmuşlar bi namusta namus, sanki biz namussuzuz."
"Eee nasıl kurtuldun peki?"
"Kurtulduğumu kim söyledi kii?"
"A.Anlamadımmm?!"
"Tehlike hâlâ devam ediyor, her an gelip beni götürebilirler."
"Ooolllduuuu bizde burada bostan korkuluğuyduk!"
"Onlar aşiret aşirett, on beşinde çocuk bile taramalıyla dolanıyor."
"Merak etme güzelim, biz taramalımızı on beşimizden önce kullanmaya başladık, belimizde de taşımıyoruz."
Furkan ciddileşince sustum.
"Kim bu; bir tarafı kaşınmış, aşiret ağası söyle bakalım!"
"Şaka yaptım yaa, yok öyle bir şey." deyip unutturmaya çalışsam da bu sefer bana kızarak, "Sana şaka mı diye bir defa sordum, şimdi o ağa bozuntusu kim çabuk söyle, analığı çok boş kaldı herhalde bi dolduralım." deyince sinirlenerek, "Furkan doğru konuş!" dedim
"Benim kendi gözümden sakındığımı huzursuz edecekler, bende onları siii-.." derken elimi Furkan'ın ağzına kapatıp susturarak, "Bak kimseye söyleme, kurtulmadım dediğim yer şakaydı. Ağa beni kurtardı yemin ederim baaakk, sana sonra uzun uzun detayları ile anlatırım, ama şimdilik kapatalım konuyu lütfen." desemde Furkan'ın içine kurt düşmüştü bir kere. Olayın peşini bırakma niyetinde değil gibiydi, "Peki öyle olsun." diyerek konuyu aramızda kapattık.
Bir şey soracakmış gibi bakınca, Furkan yine o yürek hoplatan gülüşüyle göz kırparak, "Nee? neden öyle baktın?" dedi.
"Ablan bu bileklikten bahsetmişti." dedim gözümle işaret ederek
"Eeee?.."
"Bir de kızın tokasını saklıyor falan dedi!"
"Eveeettt?!"
"Toka benim tokam mı?"
"Yok ebeniinnn diyeceğiiimmm ama ablama söz verdim artık ebelere dokunmayacağım. Evet senin tokan, kimin olacak başka, sende haa!"
"Ne zaman, nasıl aldın? Benim haberim yook?!"
"Ben alırım Cansu hanım."
"Söyler misin lütfen, Enes mi verdi, Derya'dan mı istedin, yerde falan mı buldun yoksa?"
"Hayır canım hiç biri değil, birincisi; ben tokayı alırken Enes bilmiyordu, ikincisi; bu zamana kadar seninle ilgili kardeşlerini asla kullanmadım kullanmayacağım da, üçüncüsü; orada burada da bulmadım bizzat kendin tut diye verdin, bende hooopp cebe cukkaa."
"Pis hırsız senii."
"Sen kendin verdin bee ne hırsızlığı?"
"Ben sana tut diye vermişimdir?"
"Sana çekmişim demek ki, sende tutmak için verdiğin sözü cukka yapmaya çalışıyorsun."
"Konuyu saptırma!"
"Tamam yaa, kendin kaşınıyosun söylicem, sonra; utanıp kızarmalar, yok yüzünü eğmeler, arkayı dönüp gitmeler istemiyorum ama!"
kim bilir ne yaptıkta verdim diye düşünüp yine utanınca, "Bak daha söylemeden yüzün kızardı." dediğinde yine inkâra baş vurarak
"Hayır kızarmadım." dedim
"Tamam uzatmayacağım, yüzünü kızartmak yerine güldürecek dereceye geldiğimizde tokayı nasıl aldığımı uzun uzun anlatırım..."
... Şarkının uzaması üzerine, Furkan'ın da dikkatini dağıtmak için, "Bu şarkı bu kadar uzunmuymuş yaa!" dedim.
"O kadar hazırlığı, planı, programı, seninle dans etme fırsatını, iki dakikalık bi şarkıyla yapacak değildim herhalde değil mi? Stüdyoda biraz işlem yaptırdım. Böyle daha güzel olmamış mı?" deyince şaşırmıştım
"N.Nee şarkıyı mı uzattırdın?" dediğimde basitleştirmek için,"Remiks! Remiks!" dedi
"S.Sana inanmıyoruumm, yemin ediyorum benim için bu kadar uğraşana kadar bilime uğraşsaydın nobel ödülünü alırdın kesin."
"Nobel istesem onun için uğraşırdım, ben seni istiyorum ve senin vereceğin ödül için ömrümün sonuna kadar da olsa uğraşırım."
"Benim vereceğim ödül ney kii?"
Furkan, belime hissettirdiği sıcaklığı kesip sağ elini yukarıya doğru götürerek, kalp hizama gelince durdu, "İlk kazanmaya çalıştığım ödül adım geçtiğinde buranın ritmini değiştirecek kadar yer sahibi olmak." deyince
"Kalbimde çarpık yapılaşmaya karşıyım." deyip alay ettim.
"O kalbine gecekondu dikersem görürsün çarpık yapılaşmayı." diyerek karşı atağa geçti
"Sen gece değil güpegündüzkondu yapmaya çalışıyorsun?" deyince yine utandırarak, "Sende biraz gündüzüme konsanda geceleri rahat bıraksan olmaz mı?" dedi
"A.Anlamadım?!" dedim kekeleyerek.
"Aaaanladın bence dee işine gelmiyor. Neyse yeter bu kadar, ben tekrar kontrolü kaybetmeden ablamı alayım." deyip sağına soluna baktı, Enes'le Türkân'a yaklaşırken, "Bu gecenin teşekkürünü kuru bir lafla vermek istemiyorum, sana bir teşekkür borcum var unutturma!" deyip partner değişikliği yaptık...
... Türkân, Furkan'ın kollarına gelince yüzünde bir hüzün oluştu, dokunsalar ağlayacak çocuk gibi bakıyordu. Furkan üzgün bir ses tonuyla, "Ablaa, ne oldu? Kalbini kıracak bir şey mi yaptım." der demez göz yaşlarına Start verilmiş gibi başını kalbine yaslayıp için için ağlamaya başladı...
Furkan, hemen Enes'e baktı, Enes,"Bendeyken sorun yoktu" der gibi bakınca Furkan ablasını alıp oradan uzaklaştı. Arabanın yanına geldiklerinde Türkân, ağlamasını kontrol altına almak üzereydi.
Furkan, sakinleşmesini beklerken yüzünde endişe hâkimdi. Türkân eline dokunup, "İyiyim, merak etme, sadece şu hâline yapacak bir şey bulamıyorum, geçmişe gidemiyorum, o günleri geri getiremiyorum, seni o gün oraya zorla götürdüm bu hâlinin sorumlusu benim özür dilerim." deyince Furkan, rahatlamış gibi, "Sen beni oraya gideyim kafamı dağıtayım, arkadaşlarla maç yapıp oyun oynayayım diye götürmüştün." dedi.
"Evet hatırlıyorum, böyle olacağını bilseydim götürmezdim."
"Nasıl olacağını abla?"
"İşte, Cansu'nun sana öyle söyleyip senin aklına gireceğini."
"Hııımıımm, ufak bir yanlış anlaşılma olmuş herhalde, Cansu benim aklıma o gün girmedi kii."
"Ne! ama o gün sana söz vermişti yaa."
"Evet, o gün söz verdi, ama o sözle aklıma girmedi ki, ben dokuz on yaşlarında iken kuzum hasta olmuştu hatırlıyor musun? Babamlar kesmek istedi ben izin vermedim, oda kucağımda öldü. Cansu ilk sözünü o gün vererek kalbime girmişti zaten, beni kuzumun yanından alıp dereağz'daki tarlanın oraya götürdü kayanın üzerine çıktık. Başımı göğsüne bastırdı, kalp atışlarını dinlerken sakinleşmiştim, 'Sana söz veriyorum veteriner olacağım ve bütün hasta kuzuları iyi edeceğim' dedi. Ben, o gün Cansu'ya bir şeyler hissetmeye başladım ama çocuk aklı adını koyamadım. Seninle arkadaş, yaşı da büyük ne olabilirdi kii? Sonra düğün günü o sözü verince neden olmasın ki dedim, demek ki bir saç şekline bakıyor. O kadar kolaydı yani."
"O kadar kolay mıymış pekiii?"
"Değilmiş!"
"Olacakları düşünebiliyor musun?"
"Ablaa, bu dereceye kolay mı geldim zannediyorsun, Enes'le Taner hele de Kaan, ne kavgalar ettik bir bilsen, Kaan'la bir yıl küs kaldık, dedesi vefat edince barıştık biliyorsun sebebi neydi zannediyorsun."
"Onlara ne oluyor kii?"
"Güya köyümüzün kızı, abisi erkek kardeşi yok diye sahipsiz zannetmişim, akıllarınca Cansu'yu benden koruyacaklarmış. Ben her şeyi göze aldım abla, sadece önüme nasıl aşacağımı bilmediğim bir engel çıktı. Aslında onu atlatmak için Cansu'ya bu kadar baskı yapıyorum.Yoksa benim acelem yoktu ama engelin acelesi var."
"Hiii'ii! yoksa biri mi var?"
"Evet, ama bu konu da Cansu'ya güveniyorum."
"Furkan, kardeşiimm, o kişinin hislerinin karşılığı olabilir..."