"Hadi çıkalım."
Anahtarlıktan yani tokamdan gözümü ayıran bu sesle, "Haaağ." dedim.
"Hadi gidelim."
"T.Tamam. Gel yürümene yardım edeyim!"
"Zahmet etme, dedemin burada yedek bastonu vardı onunla yürürüm."
"Tamam gidelim."
Furkan'ı yaralı ceylan gibi seke seke yanımda yütürüyordum, nedeni ise, bende olmayan duygularımın aksine duygusu olan kızdan uzak tutmak için. Ne kadar bencildim. Furkan bana aşık olmasaydı bunu yine yapar mıydım diye düşündüm.
Geçen sene Meriç'e yaptıklarımı düşününce, cevabım evet oluyordu. Vicdan yoksunu Cansu... Ne zamandır uyuyan sesini özlemediğim tarafım yine hortlamış ama bu sefer beni aşağılıyordu.
ne yapsaydım, ben onun için neler yapmıştım ama o hayallerimle oynamıştı. Aşkın ne olduğunu bilmeyen beni aşktan soğutmuştu. hemde en sevdiğim abim dediğim kişiyle birlikte.
Annemden babamdan kardeşlerimden Furkan'dan ayırmıştı. Bir ay sonra elini kolunu sallayarak köye gelip hiç bir şey olmamış gibi naber Cansu, nasılsın, saçların ne kadar güzel sana da çok yakışıyor diyecek ve yine alay edecekti.
Onların yaptığı vicdansızlık değilde benim ki mi vicdansızlık oluyordu. içimdeki hortlamış Cansu'yu yine susturmayı başarmıştım. gerekirse Furkan'ı her gün yanımda bir çanta bir eşya gibi taşıyıp yine de intikamımı alacaktım.
Benim arabayı görünce, "Meriç geldi galiba?" dedi.
"Hayır dört gün sonra gelecek." dediğimde bundan haberimin olması yüzünü somurtmasına sebep olmuştu. Bende boş bulunmuştum. Adamı kızdan kaçırıp abisiyle ilgileniyordum, kızmasında ne yapsındı.
"Emine teyzede yazık bugün geliyor diye sevinmiş, ne zaman geliyo dedim, işi uzadı dört gün sonra deyişini görsen ağlardın."
"Sen ağladın mı kii?"
Her fırsatta topuğuma sıkıyordum. Ben yüzü düzelsin diye annesinden öğrenmiş numarası yapmıştım ama o beni somurtmuştu. "Çok konuşma hadi bin." dedim.
yolda giderken bir gün geriye düştüğümü farkettim örgümü bugün yapamayacaktım. Furkan da ara ara kaşınıyor bana da meraklı gözlerle bakıyordu. kasabaya yaklaştığımızda,
"Cansuuu, gerçekten doktora götürmüyorsun değil mi?" diye sorunca alaycı bir bakışla, "Doktora gidiyoruz." dedim, "Sen Enver amcayı doktordan saymıyor musun yoksa."
"Senin derdin ne? Beni veterinere götürüp ne yapacaksın."
Yine alay ederek, "Ne mi yapıcam, binicem sırtına, vurucam kırbacı vurucam kırbacı..." dediğimde sinirlenerek, "Dikkat et de ben senin üzerine binmim, ben senin gibi kırbaçla vurmam!" dediğinde elimle yine karın kaslarına vuracakken bileğimi beş santim kala havada tuttu. "Ben istemeden bana dokunamazsın." dedi
"Sen bana dokundun ama" dedim kendimin bile zor duyacağı bir sesle.
"Neee?" deyince duymadığını bildiğim için midem bulanıyor gibi "Yok bir şey" dedim.
"Hayır başka bir şey söyledin, ne demek istedin?" dedi öğrenmeden bırakmam der gibi.
"Biraz önce odada dokundun ya onu kasdettim" dedim beni nasıl duyduğuna şaşırarak, "Haklısın kimse kimseye izni olmadan dokunmamalı..."
Yüzüme anlamsız bir bakışla bakarken bana da bulaştırdığı kaşınmasına devam etmişti.
Benim saçlarım onunkinden fazla olduğu için onun iki katı bir süre de kaşımıştım ve hâlâ da doymamıştım.
"Ne kaşınıyorsun yaa, uyuz mu oldun?"
"Uyuz burada olmaz, özellikle kol eklemlerinde olmakla birlikte deri altında olur. Ayrıca bende tik gibi bir şey var, karşımdaki kaşınıyorsa bende kaşınıyorum."
"O şey tek sende yok. Bir çok kişide var."
"Bende daha çok amaa."
"Sen benden ne istiyorsun yaa, nereye gidiyoruz!"
"Hastaneye dedim yaa." diyerek susturmak istedim. ama o ısrarla neden yanımda götürdüğümü soruyordu. Sinirlenmiştim artık sinyallerimi yaktım, bağırarak, TAMAM YAA!" dedim "HADİ DÖNÜYORUZ GERİYE, BUGÜNDE AKŞAMA KADAR LAPTOP TAMİR ET!" dedim yolun müsaitliğine bakarak.
Furkan ise benim aksime sakin bir sesle, "Tamam dur dönme. Benim de kasabada işim vardı, kızını dövmeyen dizini dövermiş bi bakayım." deyince, sinyali kapattım
"O SEN VARKEN YAPMIŞ YAPACAĞINI ŞİMDİ DÖVSEN NE OLUR!" Hâlâ bağırıyordum. Furkan ise beni konuşturmamak için yola dönmüştü.
Vitesin önüne koyduğum telefonum çalınca sağımda solumda kulaklık aradım ama bulamadım, ekranda yazan isimle hoparlörde konuşamazdım.
Furkan, "Naz'o mu? adı nazlı mı?" diyerek telefonu eline aldı. "Hayır ciwannaz" deyince "o nasıl isim be!" dedi dörtlükleri yakıp yavaşlarken, "kürt ismi bee, Neçirvan ve Şerwan" gibi dedim. "Ebesini sevmeyenin adı Neçirvan mı yoksa?" deyince aklının hâlâ o gecede olduğunu anlamıştım.
Sorusuna cevap vermeden kenarda durdum. "Sen bekle!" diyerek aşağıya indim. Naz'oyu ararken "ne diym" dedim, "Evet Neçirvan kaçırdı Şervan da peşime düştü" mü deseydim.
Naz'o telefonu açıp, "Müsait değil miydin yoksa, sonra da konuşa bilirdik ben kliniktesin diye aramıştım." dedi.
"Yoldaydım, geçti bi kere söyle." dedim sertçe.
"Ne oldu? iyi misin?" dediğinden sesimin sertliğini anladığını düşünüyordum.
"İyiyim..." derken Furkan kapıyı açıp dışarı çıktı. arkamı dönüp, "Sana bekle demedim mi?" diye bağırdım.
Furkan"çişim var" derken eliyle de göstermişti utanarak arkamı döndüm.
"Kiminle konuşuyorsun."
"Furkan'la!"
"Yanında mı?"
"Hayır biraz uzakta."
"Yanında işte yaa, ne kıvırıyorsun."
"Sen neden aradın söyler misin artık?"
"Seninkini görmüşler."
"Benim ki kim bee?!"
"Şerwan'ı."
"O embesil nereden benim ki oluyor acabaa?"
"Bende Neçirvan için aynısını söylemiştim ne oldu?"
"Susta çocuk senden bir şeyler almasın, babası senden daha mantıklı."
" O yüzden mi dinliyorsun."
"bunu söylemek için mi aradın?"
"Haaa konumuza dönelim, Şerwan amerikadaymış!"
"Neee, süper bi haber buuu, yırttım desene!"
"iş yerine gelmiş, 'vazgeçtim zannetmeyin' demiş."
"Oooffff yaa, bende sevinmiştim."
"Bir süre rahatsın ayrıca Neçirvana tekrar ortaklık teklif etmiş demek için aramıştım."
"Buzlar eriyo mu yani?"
"Bence yerini öğrendiğinde karşı çıkmasın diye."
"Senin kocan en yakın arkadaşıyla tekrar barışacak diye ara buluculuk yapamicam kusura bakma."
"Niye kız elti olurduk fena mı? a-ahahahahahhaahah"
"Ha ha haaağ çok komik. Şu erkeklerin ki ne kadar sürüyor yaa?"
"Bilmem ama değişiyor, üç beş dakika olanı da varmış yirmi dakika olanda."
"Yuuuuhhh yuuuuhhh tanker dolar kız o saate. Yirmi dakika nee."
"Bence en ideali o amaa!"
"Kız sen kocanın tuvalette uzun kalmasından şikayetçi değil miydin, nereden çıktı bu en ideali?"
"Sen ne sormuştun kii, pardooonn?"
"İşemeleri diyorum yaa, sen ne anladın?"
"Aaayyy Can'oooo Allah gözünü kör etmesin. Ben yanlış anladım."
"Belliii, sen o yirmi dakikalara hamilelik arası vermişsin. a-ahahahahahhaahah."
"İyi de senin soruşuna ne demeli."
"Neyse hadi ideal işeme dakikası dolmuştur belkiii, kapatıyorum."
"Akşam daha detaylı konuşuruz."
"Neyii? Nasıl yaptıklarını mı?"
"Hayır bee gıcık, Şerwan'ın ne söylediğini."
"Tamam öptüm. Görüşürüz."
Telefonu kapattım, biraz sağa sola bakındım geri geri iki adım attım,
"Furkan, bitti mi?"
"Bitti." dediğinde irkildim çünkü ses kulağımın dibinden geliyordu. Aramızda bir adım kalana kadar yaklaşmıştım. Arkamı döndüğümde elinde karahindiba vardı, eliyle mum ışığını korur gibi rüzgârdan uçmasın diye uğraşıyordu. Birden tarlaya baktım. Orada bunlardan çok vardı.
Bir adım daha yaklaştı ve karahindibalardan yaptığı buketi elime verdi.
Dudağımla yanak boşluğumu baş parmağıyla okşayarak, "Hatırlıyor musun?" dedi. Çevremize bakındım, bunu benim ona yaptığım yere çok yakındık. "Hatırlamıyorum" desem inanmayacaktı çünkü bir kaç gün önce o günü hatırladığımı görmüştü.
"Üflee!" dediğinde yutkundum. Boynuma aldığım fularımın ucu göğsümün üzerinde kalbimin ne kadar hızlı attığını gösteren bir ritimle oynuyordu.
Ben yere bakarken, Furkan yarım adım daha atıp: ayaklarımız birbirine paralel olacak derecede yaklaşarak durdu. biraz önce oynayan fularımla birlikte bedenimde kalbimin ritmine ayak uydurmaya başlamıştı. bir kısmı karahindibalara düşen saçlarımı kulağımın arkasına götürdüğünde yer ayaklarımın altından kayıyor gibi hissettim.
yine yutkundum ama bu sefer kesinlikle duymuştu emindim. Bu ruhumun açlık yutkunuşunuydu, hissetmiş gibi elini yavaşça kaldırdı saçlarımdan bir tutam aldı, koklarken, "Çok özledim." dedi.
O an "ne olacaksa olsun" diyordum tamamen kendimi Furkan'a bırakmıştım. İstediğini yapabilir istediği yere gidebilirdim. Onu şuan o kadar arzuluyordum ki, Onunla bu tarlalarda bile kaybolabilirdim.
Çenemi tutup yukarı doğru kaldırdı, gözlerime bakmak istiyordu. Bense ısrarla bakmıyordum. Bakarsam bu buğdayların sahibi tarlasına ufo gelmiş diye korkabilirdi.
Ben öoeceğini düşünürken o alnını saç diplerime değdirip, Yakalandık!" dedi.
paniklemiş bir halde "Nee kiiimm... kimee..." diyerek arkamı dönüp sağa sola bakındım. Elini saçları arasında dolaştırarak, "Enişteme!" dedi.
"Hangisine?" dediğimde mal mısın der gibi bakarak, "Hangisine olabilir Cansu?" dedi
hem suçlu hem güçlü ben panikten ne dediğimi biliyor muydum. Halası İstanbul'da oturduğuna göre teyzesinin kocasıydı ve kasabaya gidiyordu.
"Ne olacak şimdi" dedim
"Bir şey olmaz da ben bir süre yüzüne bakamayacağım!"
"Annenlere söylemez mi?"
"Sadece annemler değil teyzeme bile söylemez."
"İyi bari, bin şu arabaya da gidelim hadi. Şapşal. "Küçük çocuk gibisin ya." dedim arabaya yürürken, "Evden neden yapmadan çıkıyorsun kii?"
Kendini savunarak, "Yeni geldi ne yapayım" dedi. Arabaya binip arka yoldan kasabaya indim. merkezden gitmek istemiyordum.
"Beni hatırlıyor mudur?" dedim belki unutmuştur ümidiyle
"O seni görmemiştir. Merak etme!" dedi
"Sağol yaa içime su serptin."
"Az kaldı merak etme, başka şeyler de serpeceğim." dedi içimi gıdıklayan şehvetli gözleriyle bakarak. ara ara hortlayan Cansu neredeydi en ihtiyaç duyduğum anda yoktu. Araba kullanıyordum ve bazı yerlerim kontrolümü kaybettirecek şekilde zonkluyordu.
Koltukta sağa sola debelenip zonklayan yerime baskı yapmaya çalışınca Furkan, dirseğini açık cama dayadı, elini kafasının arkasına alıp okşarken gülümsüyordu.
"Bakma! bakma! bakma" derken mesaj geldi. Telefonunu çıkartınca, neden bilmiyorum, "Kim?" diye sordum. kim olmasını istiyor, kim olmasını istemiyor, kim olmasından korkuyordum bilmiyordum. Ekranı bana gösterip, "Enes!" dedi
Göstermese de inanırdım...
~~~~~~•~~~~~~
Enes, Furkan'a mesajla, "Neredesin?" diye sormuştu.
"Cansu'ylayım ne oldu?"
"Abi yıktın bana bunu, ne yapacağım ben şimdi."
"Açılıyor mu?"
"Evet!"
"çalışmayan neyi varmış."
"sunucuya geç bağlanıyor çabuk ısınıyor."
"Tarayıcı eski sürüm mü bak bakalım."
"Dur biraz bakayım...
Ayrıca sen Cansu'nun yanına nasıl gittin."
"Ben gitmedim, o gelip beni evden aldı, hemde ZORLAAA!"
"Şakkaaa?"
"Vallaaa baakk."
"Neden acaba?"
"Zannımca Melek'ten uzak tutuyo."
"Ne alaka?"
"Son olaylardan haberin yok değil mi? Sen laptopu al sizin dükkana gel, ben orada bakarken anlatırım."
"Tamam çıkıyorum. görüşürüz."
"Format CD var mı?"
"Var!"
"Onu da al gel."
"Tamamdır..."
~~~~~~•~~~~~~
Arabayı arka sokağa parkedip indik. Furkan'da peşimden eski günlerde olduğu gibi tıpış tıpış dükkana doğru geliyordu.
Kliniğin kapıya gelince Enver amca elinde çanta ile, "Hoşgeldin kızım, ben Çiğdemeli köyüne gidiyorum, geç dönerim dükkan sana emanet." diyerek gitmişti.
Furkan'da bana, akşama kadar işini on kere halledecek gibi bakıyordu...