okurken dinlediğiniz şarkıyı yazar mısınız...

4372 Words
"Kırt..." Rasim amcanın kestiği kurdele yer çekimine yenik düşerken, makasın acımasızca çıkan sesiydi bu, "Kırrrtt" Furkan'ın, kurdelenin kesilmesiyle aynı anda yutkunması ve yüzündeki ifade, iki hafta önce o kızla gördüğümde büründüğüm yüz ifadesiyle aynıydı... O an ne hissettiğimi anlamış mıydı? Hangisi daha acıydı?.. ~~~~• Furkan ve Türkân, kapıdan içeri girince neredeyse küçük dillerini yutmak üzereydiler... Cansu ve Hakan'ı gördükleri yerde buz kesmiş gibi kıpırdamadan bekliyorlardı... Türkân, ilk şoku atar atmaz, "Furkan!" dedi, buz gibi ellerini bir birine kavuştururken, Türkân'ların geldiğini gören Nalan'da, bahçe kapısından içeri girmiş ve o da üç adımı gülerek attıktan sonra olduğu yere çivilenmişti. ~~~~• Kurdelemiz, kendi ikiye bölünürken bizi birleştirmek üzere kesilmişti. Sıra da el öpmesi vardı ama Erkan'ın, "Abla, abi?" demesiyle odak arkaya çevrilmişti. Neriman teyze, "Çocuklar, gelsenize!" desede üçü de kıpırdamadan dikiliyorlar, gözlerini ayırmadan bize bakıyorlardı. "Çocuklar da şaşırdı." diyen Rasim amca bu sözüyle kendi şaşkınlığını da belli etmiş oldu. Neriman teyze, "Ben onları getiririm." diyerek yanımızdan gittiğinde utancımdan başımı yerden kaldıramaz olmuştum. Erkan ve kızların, birden panik olmasıyla başımı kaldırdım, Hakan'da dahil herkes Furkan'ın başına koştu. Furkan, başını önüne eğmiş, burnundan kan akıyordu. Benim, içim kan ağlarken Furkan bunu dışa vurmuştu. "Beni başkasıyla görünce bu hâle gelecek kadar seviyordun, neden o kızla-" diye düşünüp ağlamaya başladım. Babam, götürdüğü peçetelikten peçete verirken Furkan elinin tersiyle babamın elini kendinden uzaklaştırmış babamın gözlerinden yaşlar akmasına sebep olmuştu. Babamla göz göze geldiğimde, "Sana söylemiştim." der gibi bakıyordu. Babamın, aramıza giremezsin dediği oğlunu elinden almıştım... Furkan, kendine verilen sandalyeye bile Türkân ve Erkan'ın yardımıyla oturabilmişti... "Oğluuumm, kurban olayım sana yavrum... Ne oldu sana böyle?" diyen Neriman teyzeye Türkân, şaşkınlığın da etkisiyle boğuk ve kısık bir şekilde cevap verdi. "M.mola ve.rmeden geldik, uykusuz yorgun." "Derya, buz getirir misin?" diyen beş dakikalık sözlümün, bir yıllık sevgilimin burnunun kanamasını geçirmek için nasıl çırpındığını izliyordum. Ben yine yürümeyi unutmuş gibiydim, adım atamıyor Furkan'a koşamıyordum... "Furkan gidelim. Hadi ablaaamm." Furkan'dan yana olursa x, Hakan'dan tarafa olursa yeni görümcem, kardeşini benden uzaklaştırmak için yalvarıyordu ama Furkan'ın titreyen bacakları yürüyebilecek miydi... "Abiiimm... Gel... Bin sırtıma..." Erkan, küçükken Furkan'ın kendine yaptığını şimdi abisine yapmak istiyordu... Erkan teklif ederken, Hakan harekete geçmiş, Furkan'ı on yaşındaki çocuk gibi omuzlayıp kaldırmıştı... Herkesin desteğini alarak mı yoksa seyit onbaşı gibi Allah vergisi güçle mi bilmiyorum, Hakan koşar adım Furkan'ı götürdü... Kapıda ki kalabalıktan gelen, "Yılmaz kusura bakmayın." sözünü Rasim amcadan başkası söyleyemezdi... Ben, onların bir çocuğuna felç geçirtirken, diğerlerini kardeşsiz bırakmak üzereydim ama onlar hâlâ bizden özür diliyordu... Herkes, kapıda Furkan'layken birden Nalan ile göz göze geldim. Tıpkı, Meriç'in bana bisiklet bahanesiyle yaklaştığı gün baktığı gibi bakıyordu... Derya, koşarak odaya gelip, "İnşaallah sebebin bu yaşattığına değiyordur." dedikten sonra arabanın anahtarını ve ruhsatını aldı. Geldiği gibi koşarak çıkınca Furkan'ı hastaneye götürdüklerini anladım... Nalan, bir iki adım geri geri gidip kapıdan çıkarken, annemlerin ağlayarak geldiğini gördüm... Afife teyze şaşkınlıktan konuşamıyordu bile. "Bu köye ne oldu böyle komşum, nazar mı var ne?" diyen kişi, babamın x aşkı aynı zamanda benim x aşkıma platonik aşık olan kızın annesi Aytül teyzeydi... "Allah'ım, sen koru ya Rabb'im." diyen Afife teyze eksik dua ediyordu, "Allah'ım sen Cansu'dan koru ya Rabb'im." demesi lazımdı. "Ayyyhh ona ne oldu öyle Afife, gördün mü?.. Gözlerinin siyahı kaybolmuştu... Aayyhhh, Allah korusun ama benim kaynanam ölürken öyle olmuştu.." "Sus... Furkan'a bir şey olmaz, hayır dile hayır olsun, oğlum yorulmuş, iki gündür uykusuz olduğu için öyle olmuştur," diyen annem yılların birikimini de kusuyor gibi ağzından salyalar akarak konuşuyordu... Kendi de bilmiyordu ki bu hâle sebep olan şey şuanda parmağımda duruyor ve önce parmağımı oradan da boğazımı sıkıyordu... Daha fazla nefes almadığımı hissedince, alt katta ki odamı terkedip, üst kattaki odama koşarken, kapıdaki ağlayan kızlara çarptım... Odaya geldiğimde, ilk olarak yüzüğü çıkartıp masaya koyduktan sonra, şalımın yakasını da gevşetip kendimi yatağa attım... ~~~~• Ağlamaya takatim kalmadığı için mi, yoksa hakkımın olmadığını anladığım için mi bilemeden sustum ve gün ağarırken kapıdan çıktım... Annem, dışarıdaki sobayı yakmış elinde tesbih oturuyordu... "Nasıl?" derken bir süredir biriken yaşlar ve tükürük boğazımda kalmış ve uzunca öksürmeme sebep olmuştu. İlk olarak benim öksürüğüme müdahale eden annem, su uzattı. Öksürüğümün hafiflemesi ve konuşursa annemin sesini duyacağım hâle gelince de, "Tansiyonu düşmüş, demişler. Serum takmışlar... Gözetim altında kalırsa iyi olur demişler." dedi. "Babam." "Gece aradı, burada kalacağım, akşama görüşürüz dedi." "Sen ne bekliyorsun?" "Engin yoldaymış, babanın ilaçlarını götürecek, onu bekliyorum." Annem, bir gecede ne kadar çöke bilirse o kadar çökmüş gibi duruyordu...Bende Engin'le gitsem, götürür müydü... O götürürdü de benim gitmeye yüzüm var mıydı?.. Başımı önüme eğip geldiğim gibi odama gidip beklemeye başladım... Günün tamamen ağırmasıyla Engin kapıdan içeri girmişti... Bu kapıyı kim yağlamıştı... İkidir açıldığını duymuyordum... Hemen balkona çıkıp, aşağıdaki konuşmaları dinledim. "Engin, nasıl?" "İyi olacak inşaallah Seher teyze... Ben gelirken gözünü açmıştı." "Ne olmuş, doktorlar bir şey söylüyor mu?" "Türkân, mola vermeden geldik, iki gündür uyumuyordu deyince doktor yorgunluğa yordu... Tansiyonu çok düşüktü, ilk gittiğimizde beyin kanaması olabilir dediler ama çok şükür değilmiş." "Çok şükür... çok şükür." "Yılmaz amca dükkana gideceğim dedi..." "Neriman nasıl?" "Hakan, gece onları getirip, Furkan'a kıyafet götürdü. Furkan uyanmasaydı ben onları da götürecektim ama doktor iki saate taburcu edebiliriz demiş." "Hadi inşaallah." Engin, ilaçları alıp kapıdan çıkarken geriye dönüp bana baktı... Bir arkadaşını daha almıştım elinden... Duysa, "ben seninle gerçekten evlenirdim" diyeceğine emin olduğum kişi bir kaç saniyede o kadar şey söyleyerek bakmıştı ki, daha fazla dayanamayıp ben içeri girmiştim. Bütün gece uyumadığım ve Furkan'ın iyi olduğunu duyduğum için yatağa uzanıp kendimi uykuya teslim ettim... ~~~~•~~~~• "Annee, ben de geleceğim." sözü kapımda söylenirken, Derya'dan mı Derin'den mi diye ayırt etmeye çalıştım... Daha emin olamamışken, birden "Nereye?" diye yataktan fırladım... Kapıyı bütün gücümle açıp, "NEREYE?" diye haykırdım. Kapıda Derin ile çıkmaya hazırlanan annem, Derya'ya bakıp, "Kızım, sen ablanla gel." dedikten sonra kapıyı kapattı. "Furkan abimi getirmişler!.. Oraya gittiler!.." "Gidelim hadi, bizde gidelim." "Bu elbiselerle mi?!." "Evet, yürü hadi." Derya'nın peşimden gelip gelmediği umurumda bile olmadan fırladım evden... Annemin asla kullanmadığı yoldan koşarken uzun elbiseme takılıp düşmemek için eteklerimi topladım... Salih amcaların evinin balkon hizasına gelince, Furkan'ın evlerinin yanındaki hangarın önünde oturduğunu gördüm... Kütükte oturan Furkan, dirseklerini bacaklarına koymuş, bilekleriyle kulaklarını sıkarken ensesini tutuyordu... Saçlarının oynamasından vücudunun titrediğini görebiliyordum... Benim kıpırdamayacağımı bilen Derya, arkamdan yaklaşarak, "Furkan abi." deyip, başını kaldırmasına ve beni görmesine yardım ettikten sonra, "Ben telefonumu unutmuşum." diyerek geriye döndü... Bu kız ne zaman, nasıl öğrenmişti de bizi yalnız bırakma çabasına girmişti. Furkan'ın kafasını kaldırıp bana bakmasıyla, gördüğüm manzara karşısında irkilip bir adım geriye giderken, sağ elimle göğüs kafesime bastırıp, "Hiiii'," dedim istemsizce sızlanarak... Bir gece önce beyin kanaması geçirme riski olan kendisi değilmiş gibi yerinden fırlayıp, sağ bileğimden tutarak, beni hangara çekti... O sıcacık eller, şuan buz gibiydi ve bütün kan gözlerine dolmuş bana bakıyordu... İkimizde ağlıyor, ikimiz de yutkunuyorduk... Günlerce orada kalamayacağımızı bildiği için, "Neden bu sene, anladın mı şimdi?" diyerek saçlarını çektikten sonra, parmakları arasında kendinden zorla kopup gelen saçlarını üzerime attı. Furkan, bana soru sormuştu ama benim cevaplayacak gücüm de yüzüm de yoktu... "Yapma, burnun kanayacak." "Bu mu? Tek derdimiz benim burnumdan akan kanlar mı?" Benim için oydu, onun sağlığı her şeyden önemliydi. Eli titrediği için tekiyle yapamayacağını anlayıp, iki eliyle cebinden telefonunu çıkarttı. Yeri sabitti ama kendi sabit olamadığı için istediği şeyi bir türlü bulamıyor gibiydi... Nihayet, telefonu kulağıma yaklaştırıp gözlerime bakınca aradığını bulduğunu anladım. "Aşkııımm, seni çok özledim... O kadar burnumda tütüyorsun kii, boynuna gömülüp, burnumla ağzımla kokunu ciğerlerime doldurasım geliyor. Neredesin?" "İki hafta laaann, iki hafta... İki hafta önce bu sesi bana atıp, şimdi-... Neden Cansu, neden?.. Şuna bak, şu hâline bak, perişan bir haldesin... Parmağında yüzük bile yok... Neden? Neden yaptın bunu, bana, bize, neden kıydın?" "Seninle ilgili kararsızdım zaten Furkan biliyorsun, denemek istedim sadece ama olmadı... Hem şuan ortada bir şey yok... Söz oldu diye düğün de olacak diye bir şey yok değil mi?.." "Burası, senin zannettiğin gibi avangart bir yer değil, abisinden sonra kardeşiyle evlendiren aşiret zorbalarının olduğu yer hiç değil... Tamam mı?.. Burada iki kuzene bile aynı kızı istemezlerken, komşunun istediğinin üzerine saygısızlık olmasın diye en az dört beş ay beklerlerken, sen 'sadece deniyorum' diyemezsin... Sen, beş yılda sözünü unuttuğun gibi kültürünü de unutmuşsun belli ki... Bu yaptığınla biz tamamen bittik, sen bilmiyor olabilirsin ama ben biliyorum... O yüzden, sana artık nedenini de sormak istemiyorum... Sadece, bırak! Beni bıraktığın gibi olmasa da abimi de bırak... Aramıza girme, lütfen... O, benim babamdan sonra en çok sevdiğim adam... Abimi elimden alma... Her şeyim senindi, al, canımı da al, ama abimi alma... lütfen..." "Furkan, hemen yarın evleniyormuşuz gibi konuşma... Hem.. unutmadım tamam mı, ben her şeyi hatırladığım gibi, dokuz on yaşlarındayken bu hangarda yaptıklarını da hatırlıyorum... Sen hatırlıyor musun peki?" "Evet hatırlıyorum... Aptalım... Yıllarca pişman olduğum şeylerden birisi de buydu. Ama sana güvendim." "Ailen verdi bu kararı bende saygı duydum, onları kırmak istemedim." "Ben de o ailenin içindeyim ve paramparça oldum... Ablamın karşısına çıkma bile." "Eminim konuşunca o da yumuşayacaktır." "Onunla konuşup yumuşatacağın şeyi bana da söyle." "Furkan, burnun kanıyor." "Umurumda değil, söyle dedim..." "Gidip birini çağıracağım." "Gel, buraya!" Furkan, oradan çıkmama engel olup arkamızda ki tahtalardan yapılmış yarım banka oturduktan sonra bileklerimi birleştirip avuçlarımı öpüp kokladı... "Biliyordum, yemin ederim biliyordum... Rüyada gibiydim zaten, ne zaman uyanacağım diye düşünüyordum...Hoşçakal... Seninle olmanın hayalî bile yetti..." Hangarın kapısı açılıp Türkân'ın içeri koşmasıyla ellerimiz bir kere daha belki de son defa ayrıldı... "Furkan." "Abla!" "Gel gidelim kardeşim, yapma böyle." "Abla, nefes alamıyorum." "Geçecek bir tanem geçecek..." Türkân, ben orada yok muşum gibi davranıyor yüzüme bakmıyordu... "ERKAN!" Evden Erkan'ı çağırmak yerine isteyeceğini bana söyleseydi, beni umursamadığına emin olmazdım ama onun için bir objeden farksız gibiydim. Erkan, ne olduğunu ne göreceğini biliyor gibi hangara gelip, "Abla, gider misin? Abim geliyor." diyerek, sözüyle olmasa da bakışlarıyla beni koymuştu... Ellerimde Furkan'ın kanı varken oradan çıkıp eve doğru koştum, arkamda hayallerimin, aşkımın tek sahibini kanlar içinde bırakarak koştum... ~~~~• Cansu çıkınca Erkan hangarın kapısını kapatıp, Furkan'a peçete verdi... Türkân bir yanına, Erkan diğer yanına oturarak Furkan'ı teselli etmeye çalıştı... "Furkan?" "Hııııııı!" "Kendine gel lütfen...Bak, ben Erkan'la konuştum... Bir şey varmış... Durum zannettiğimiz gibi olmayabilir." "Ne?" Erkan: "Abi, bilmiyoruz... Annemle Seher teyze kendileri ayarlamış, abim bir sepet dolusu elmayla Cansu ablanın yanına gitmiş, Cansu abla da sepeti alıp gitmiş... Abim üç gün eve gelmezken, Cansu abla gece iki de gelmiş, Yılmaz amcaya sarılıp öyle bir ağlamış ki, sanki biri ölmüşte onunla mezara girecek gibiymiş... Seher teyze de annem de vazgeçti ama abimin geldiği günün akşamı, Seher teyze Cansu istiyor dedi... Biz de şok olduk... Ertesi akşam gittik, Cansu abla kapıyı açıp abimi görünce dona kaldı." "Nasıl yaa, beni mi zannediyormuş?" Türkân: "Hayır Caner'i." Furkan: "Caner, Caner abiyi mi?" Türkân: "Evet, onu." Furkan: "Ne alâka?" Erkan: "Abi, Cansu abla, 'çay bahçesine gidince Caner'i gördüm, kutuyla oturuyordu. Ben o zannettim.' demiş." Furkan: "Erkan! Başım çok kötü, ne söylüyorsun anlamıyorum." Türkân: "Yani, Cansu kendini isteyen kişiyi abim değil Caner zannetmiş. Abimin sepeti de alelacele alıp konuşmadan gitmiş." Furkan: "Ooofff, iyi de Cansu Caner'i neden istesin?" Türkân: "Burada sorulacak sadece Caner değil, ne oldu da Cansu önce Caner'i bilmeden isterken sonra abimi bilerek istedi... Furkan, Derya da söylemiş, Cansu da farklı haller varmış, Yılmaz amca da bir haftadır sürekli Cansu'yla birlikteymiş." Erkan: "Sadece o da değil... Abim, o akşam eve geldik, annemle babamın üzerine yürüdü... 'Bir daha bu konuyu açmayın kimse duymadan bitti gitti' dedi ama ertesi günü ne konuştularsa 'sözleniyoruz' dedi, biz de şok olduk." Furkan: "Neçirvan? Neçirvan olabilir mi?" Türkân: "O kim?" Furkan: "Cansu'nun belalısı." Türkân: "Sen nereden biliyorsun?" Furkan: "Cansu söylemişti... Bende araştırdım." Türkân: "Olabilir... Ben bir kaç gün sonra konuşur öğrenirim... Furkan, sen abimi al git... Ela-" Furkan: "Abla, ben şuan Ela'yı düşünecek halde miyim sence?" Türkân: "Olmak zorundasın, bir söz verdiysen arkasında durmak zorundasın... Benim arkadaşım daha ne kadar yanında kalabilir?" Furkan: "Olmaz abla olmaz, Cansu'yla konuşmadan, nedenini öğrenmeden şuradan şuraya gitmem." Türkân: "Furkan, beni dinle... Git diyorsam git... Bak, biz burada kaç kişiyiz ama o kız yalnız ve sen olmadan balkona bile çıkmıyor, biliyorsun." Furkan: "Abla, Meriç abiyi ara, yanına gitsin... Ben Cansu'yla konuşmadan gitmem... Boşuna uğraşma." Türkân: "Tamam, arayacağım ama Cansu'yla konuşur konuşmaz gideceksin... Ara dönemde de al buraya getir... Geçen sene donmuş kız." Erkan: "Abla, Ela kim?" Türkân: "Furkan'ın ev arkadaşı." Erkan: "Senin ev arkadaşın kız mı? Ben Zafer abi zannediyordum." Türkân: "Erkan, koş buz getir ensesine koyalım. Hadi." ~~~~•~~~~• Babamın, gelirken Furkan'lara uğrayacağını bildiğimiz için yemeği geç hazırlamıştık... Dış kapının sertçe kapanmasıyla hepimiz mini bir sıçrayışla yerimizde hopladık... "Hayırdır inşaallah." diyerek kalkan annem, babamın neye kızdığını merak etmişti. Babamı kapıda karşılayan annemle birlikte biz de bakarken babam bakışıyla beni odama çağırdı... Konu ben ve Furkan olmalıydı. "Yaptığının sonucundan memnun musun?" deyip yatağıma yığılır gibi oturunca çalışma masamdaki sandalyeyi çekip karşısına oturmak istedim... Masanın üzerinde duran yüzüğü gören babam, "Bu ne, neden burada duruyor?" diyerek ait olduğunu düşündüğü parmağıma bakıyordu. "Parmağımı sıktı, ben de o yüzden-" "Yok öyle canım, koparsa bile çıkartamazsın... Tak onu geri... Furkan bitti madem, Hakan'a karşı sorumluluğunu layıkıyla yerine getir... Furkan'ı hiç ettin, bari Hakan'ın itibarını zedeleme. Bütün iyi niyetiyle yanında duran kişiye saygın olsun." "Furkan nasıl?" derken emre itaat ediyor, yüzüğü takıyordum. "Sanane, ne sıfatla soruyorsun?" "İstanbul'dayken, sizi aradığım da hangi sıfatla soruyorsam o sıfatla babacığım." "İstanbul'dayken aradığın sıfatla kalsaydın söylerdim. Furkan'dan uzak dur... Yanlışını görmiym, arkamda dur dedin durdum beni pişman etme." "Emredersin babacığım." "Hayırlı geceler, namazını kılmadan yatma." "Kıldık." "İyii!" ~~~~•~~~~• Babamın tavırlarıyla dolu biten bir pazar gününü geride bırakmış, işimizin başına gitmek üzere evden çıkmıştık... Kapıda karşılaştığımız Engin, "İyi misin Yılmaz amca ben süreyim mi?" diyerek arabayı gösterdi... "Yok oğlum sağol... Sen gidiyorsan gel." "Bugün babam gitti." "Tamam, hadi görüşürüz." Babamın, benden daha sıcak davrandığı Engin'e tebessüm ederek arabaya bindim. Sessiz geçen yolculuğumuz, çatallanan yolun yukarısından gelen, Hakan'ın arabasıyla bozuldu... "Hiiii', Furkan!" Babam, kornayla frene aynı anda basarak, Hakan'a önden git derken, ben arka koltukta bizi görünce başını çeviren Furkan'a bakıyordum. Onlar önde biz arkada otuz saniye kadar gidince, "Baba, böyle gitmeyeceğiz değil mi?" dedim... Babam telefonu çıkartırken, "Gitsek ne olurdu o ayrı ama evet gitmeyeceğiz." deyip bir yeri ararken arabayı sağa çekti... Büyük ihtimalle dikiz aynasından gelmediğimizi gören Hakan, "Ne oldu neden durdunuz?" diyerek beni aradı... Furkan'ın duymasını istemediğim için kısık sesle, "Telefonda konuşuyor." dedim... Hakan, "Bir şey yoksa, ben devam ediyorum." deyince, "Yok yok merak etme." deyip kapattım. Babamın, bana sorumluluğunu layıkıyla yerine getir emrini Hakan söylemeden yapıyor, benimle her türlü ilgileniyordu... Babam, beş dakika kadar annemle sen akşama ne istemiştin gibi boş muhabbetler yaptıktan sonra yola devam ettik... ... Kliniğe yakın yerde beni indiren babam, kasabanın çıkışına doğru devam etti... Bende kliniğe gitmeden Enes'lerin marketinin alt katına indim. Cam bölmeden, çoğunlukla ceviz oymak için, yada ani gelişen meyve salata doğramaya yarayan bir çakı alıp üst kata çıkarak parasını verdim. Ali amca, paramın üzerini verirken, ben çakının sağıyla soluyla oynuyordum... "Dikkat et kızım, çok keskindir." deyince, "İnşaallah Ali amca, bende onu istiyorum." deyip paranın üstünü alarak çıktım... ~~~~• Erkan, arka reyondan çıkıp, "Ali amca, Cansu abla ne aldı ki dikkat et keskindir dedin." dedi Ali bey, "Baba kız bunlar bi tuhaflaştı, babası geçen silah siparişi vermiş, Cansu da en keskin çakıyı aldı." deyince Erkan hızla dükkandan çıkıp Furkan'ı aradı... "Abi, biraz önce Cansu abla çakı aldı, Yılmaz amca da silah alıyormuş." Furkan, Hakan ve Türkân'ın karşısında otururken birden ayağa kalktı... Kendisine şaşkınlıkla bakan gözlere, eliyle ve mimikleriyle bir şey yok, deyip dışarı çıktı. Cansu'nun ne tarafa doğru gittiğini sorup, kestirmeden yanına varmak için hızlıca o yöne doğru yürüdü... ~~~~•~~~~• Çakıyı kınına koymadan, bir iki saplama hareketi yaptım. İri yarı bir adamı öldürmeden nasıl etkisiz hâle getirebilirdim onu düşünüyordum... Benim kol hizam ile böğrünü hayâl edip, "Böyle yapsam?" diye çakıyı ileriye sallarken arkamdan bir el beni kendine çevirdi... Şirwan olduğunu düşünerek çakıyı havaya kaldırıp omuzuna saplamayı hedeflerken, benden gelecek saldırıyı bilir gibi Furkan kendini savunmuş ve çakı darbemden kurtulmuştu... "Furkan," deyip çakıyı indirdim... Az daha sevdiğim adamı yaralayacak olduğum gerçeğini düşünüp hüzünlendim. "Sen ne zamandır kendini savunma amacıyla bunu taşıyorsun?" "Sen geldiğinden beri." "Benim içinse neden indirdin, devam et." "Üzerime gelecek olursan devam ederim." Bunu dediğime pişman edeceği aklıma gelmezdi ama bana bir adım yaklaşıp, elimde ki çakıyı da sol göğsüne dayadı. "Bak, geldim, gelmeye de devam edeceğim, kullan hadi." "Furkan, yapmak istemiyorum, beni zorlama... git." Geriye gitmeyeyim diye belimden tutarken bir yandan da yavaşça yaklaşmaya devam ediyordu. "Furkan, biri görecek yapma." ~~~~• ~~~~• Şirwan, Cansu'yu tebrik edip, onun peşini tamamen bıraktığını söylemek için kliniğe giderken, ara sokakta Furkan ile Cansu'yu gördü. Cebinden telefonu çıkartırken, yanında kalan bahçenin duvarını kendine siper alarak gizlendi... Geçen sene köye gönderdiği adamını görüntülü arayarak, "Bana bak, geçen sene Neçirvan'ı araştırıp ofisini basan bu değil miydi lan." diye sordu. Adamı, "Evet ağam o." deyince daha da emin olmak için tekrar, "Emin misin?" diye sordu. Adamı, "Evet ağam, oradan buraya yolculuk yaptım, iki gün de burada takip ettim." deyince Şirwan, bir şeyler olduğunu anladı. "Demek öyle, bunu vuran adam ve sen hariç bana üç kişi gönder, benim burada işim uzadı." "Tamam ağam." "Bana bak, bunun Neçirvan ile derdi neydi o zaman?" "Ağam, Cansu hanımı kaçırdık ya, kaçıranın Neçirvan ağa olduğunu zannediyor..." "Öyle zaten." "Ama evlenmek isteyenin siz olduğunu bilmiyor ki, 'Cansu'nun peşini bırak.' diye Neçirvan ağaya söylemiş." "Çok saklanmama gerek yok o zaman, iyii." "Aman ağam, sizi de öğrenmiş olabilir, gözü kara bi çocuk, dikkat et." "Bu mu gözü kara? Bir kurşunluk hâli kalmış lan... Bana ne yapabilir ki?" "Ağam, adamımız odaya girince Neçirvan'ı diz çöktürmüş bir halde görmüş." "Yiyorsa gelsin beni çöktürsün de görelim... ~~~~•~~~~• Furkan, gözlerini üzerime dikip, "Neden korkuyorsun ki, görsünler... Benim artık kimseden korkum yok." diyerek, gerçekten korkmadığını gösterdi ama ben korkuyordum, babamın görmesinden, Şirwan'ın görmesinden, Hakan'ın görmesinden korkuyordum... Her şeyi geçtim, Hakan'a bunu yapmak istemiyordum, parmağımda yüzüğünü taşırken bunu ona yapamazdım... "Burnun kanayacak." "Kanayan sadece burnum değil!" diyerek, göğsüne dayalı çakıyı tuttuğum bileğimi tutup biraz daha kendine bastırdı. Yutkundum... Gözlerine bakmaya korktum... Boynuna sarılıp ağlamak istedim... "Bana bunu neden yaptın?" demek istedim... Açık renk tişörtü renk değiştirince; çakının, verdiğim her kuruşu hak ettiğini gördüm... Furkan, bileğimi bırakmayınca bende avcumu açıp çakıyı bıraktım... Çakı, benden daha erken ayrılmış, yer çekimine yenik düşerken de, Furkan'ın canını acıtarak çıktığı için kaşlarını çattırmıştı... Elimi, avcumun içi kadar iz yapan yaranın üzerine bastırdım... "Gidiyorum Cansu, bu seninle son konuşmam, o yüzüğü çıkartmazsan bundan sonraki konuşmamız mezarımın başında olacak ve sadece sen konuşacaksın. Haberin olsun." Yavaşça bileğimi bırakırken, dudaklarını gözlerime yaklaştırdı, "Sen o yüzüğü çıkart, ben yine bir yolunu bulur, alırım seni ait olduğun yere." deyip kokusunu ciğerlerime doldura doldura yanımdan geçip gitti... Şirwan'dan kendimi korumak için aldığım çakı ile Furkan'ı yaralamıştım... Çakıyı yerden alıp, kınına koyarak kliniğe doğru koşar adım yürüdüm. ~~~~•~~~~• Şirwan; geçen sene, eski dostu yeni düşmanını korumak için vurdurduğu Furkan'a bakıp, "Ben seni boşuna vurdurmamışım." diyerek Cansu'nun yanına gitmeyip Furkan'ın peşinden gitti. Furkan, dükkana girince de şaşkınlığını kendi duyacağı kadar açığa söyledi... "Bu ne lan... Bir de bizim oranın adetlerini beğenmezler, şuna bak." ~~~~•~~~~• Erkan, Furkan Cansu'nun yanındayken dükkana gelip, ablasının karşısına oturdu... Hakan'ın görmediği gözüyle Türkân'a göz kırptıktan sonra, "Abla, biraz önce Cansu ablayı gördüm." dedi. Hakan, telefondan başını kaldırmadan, sadece gözüyle bakarak Erkan'ı dinledi. Türkân: "Öyle mi? Nerede gördün?" "Ali amcaların orada, çakı alıyordu." Hakan, "Ne çakısı?" derken telefonu sertçe masanın üzerine bıraktı. Erkan: "Tam göremedim ama babamın çakısına benziyordu... Büyükçeydi, adama saplasa ölür vallaa, o derece." "Nereye gitti peki?" "Görmedim, o da beni görmedi, alıp hızla uzaklaştı..." Hakan, telefonu alıp Cansu'yu arayacaktı kii, Erkan, "Asıl bombayı bilmiyorsun." diyerek aramasına engel oldu. "Nee?" "Yılmaz amca da silah alıyormuş." Türkân şaşkınlıkla, "Nee?" derken Hakan bekliyormuş gibi bakıyordu. "Abi, şaşırmadın?" "Neden şaşırayım oğlum, koca adam, istediğini yapar, bana ne?" "Bu yaşa kadar doğru dürüst tüfek bile kullanmayan adam, ne oldu da birden silah alır oldu acaba? İlginç..." "Sanane oğlum, çok konuştun kızıyorum bak... Kalk bana çay doldur." Hakan'ın hâline en hâkim Türkân olduğu için, abisini izliyordu ve tavırlarından, gerginliğinden hoşnut olmuyordu... ...Furkan, dükkanın araba park edilen yerine gelip, arabadan Hakan'ın hırkasını alarak üzerine giydi. Düğmeleri kapatıp kanı gizleyerek içeri girince Türkân dışarı çıktı. ~~~~•~~~~• Elim, yine Furkan'ın kanına bulanmış bir şekilde kliniğe geldim, kapının arkasındaki iki kişilik deri koltuğa yığılır gibi oturup çantamı yere attım... Burnumu ve dudaklarımı kanlı avucuma gömüp, hem koklayıp hem de hıçkırarak ağlamaya başladım... Ben ne zaman bu kadar gurursuz olmuştum... Beni aldatan birine neden bu kadar insaflı davranıyordum... Ona neden kör kütük aşıktım... Nasıl unutacaktım... Hıçkırıklarım mı çok sesliydi, yoksa Türkân mı sessiz gelmişti bilmiyorum, önümde diz çöküp benimle ağlayana kadar onu fark edememiştim. "Ne oldu deli kız, nee?" Zorla elimi çekip yüzümdeki kanı görünce de panikle avucuma baktı... "Cansuu, neren kanıyor?" diyerek eliyle kanın kaynağını arıyordu. "Bu kan benim değil." deyip daha fazla silmesine izin vermeden elimi Türkân'dan çektim. "Kimin, Furkan'ın mı? Burnu mu kanadı yine?" "Ben yaptım." derken elimi kalbimin üzerini bastırdım... Dizlerime başını koyup benimle ağlarken, "Anlat bana Cansu, seni bu hâle getiren neyse söyle?" deyince, Hakan, "Ne anlatacakmış Türkân, ne oluyor?" diyerek yanımıza geldi. Türkân başını kaldırıp, "Abiii, ne oluyor? Nereden çıktı bu söz saçmalığı?" derken göz yaşlarını siliyordu. "Evlenmek niyetiyle olan sözün neyi saçma oluyormuş?" "Abii, bu evlilik olmayacak." "Neden?" Türkân, "Çünkü Furkan'la birbirlerine aşık o yüzden." diyemeyeceği için, sessizce ağlamayı tercih etmişti. "Abi, ikiniz de bir birinizi sevmiyorsunuz?" diyerek bir bahane bulunca Hakan sinirlendi. "Sen ne saçmalıyorsun Türkân. Benim Cansu'yu ne kadar çok sevdiğimi bilmiyor musun? Kalk git buradan ve bir daha bu işe karışma." "Abii!" "Kalbini kırmak istemiyorum, git dedim." "Pişman olacaksın abi... Yol yakınken vazgeç." "TÜRKÂN ÇIK DEDİM!" Türkân ağlayarak çıkınca, Hakan yanıma oturup beni sakinleştirmeye çalıştı... Yüzümde kan izlerini görünce, "Ne oldu Cansu, vurdu mu yoksa?" dedi kardeşinin böyle bir şey yapmayacağını bilmiyor gibi. "Hayır, dişimi sıktığım için kanadı." dedim. "Cansu, sakın haa kimseye söyleme, duydun mu beni?.. Ne olur ne olmaz... Bir de, baban silah alıyormuş?.." Başımı kaldırıp, "Ne?!" diyebildim ama daha fazlasına gücüm yetmedi. "Bilmiyor muydun?" "Hayır!" "Sen de çakı almışsın." "Beeenn! Şey için." "Ney için?.. Babanla sen, ya bana yeteri kadar güvenmiyorsunuz, yada beni saf dışı bırakıp kendiniz kurtulacaksınız." "İkisi de değil." "Derdiniz ne o zaman Cansu, neden aldın?" "Karşıma çıkarsa korkutmak için." "Kalk, elini yüzünü yıka gel, koca adam çakıyla mı korkar, saçma saçma düşünme... Ayrıca, burada çakı gibi sözlün varken, korkutmak için ona gerek yok..." Yüzümde istemsiz oluşan tebessümle birlikte Hakan'ın da desteğiyle yerimden kalkıp, elimi yüzümü yıkamaya gittim. ...Yüzümü kurularken yanına geldiğimde, çantamı yerden kaldırıp, masamın önündeki sandalyeye oturmuş telefonundan bir şeyler yapıyordu... "Biliyorum senin şimdi moralin bozuktur, gel sana şarkı açayım." deyip (Semicenk & Reynmen- yana yana) açıp telefonu masanın üzerine koydu. "Vaayy, sen böyle şarkılar dinler miydin?" diyerek dönen koltuğuma oturdum. "Ne, neyi varmış?" "Bilmem, sen gençken hep arabesk dinlerdin, Müslüm, Bergen, hattaa dur ne diyordun? 'Olmasaydı derdimiz söylemezdi ferdi'miz' miydi?" "Ben yaşlı mıyım kız?" "Benden dört yaş büyüğe yaşlı dersem kendime hakaret olur, o yüzden o topa girmiym canım." "Aklıma ne geldi?" "Nee?" "Annen doğum yaparken baban seni bize bırakmıştı, bende seni ağlatmak için, onların yeni bebeği olacak, seni artık istemiyorlar, o yüzden bize bıraktılar demiştim. Hatırlıyor musun?" "Hatırlıyorum tâbi kii, peki; sen, benim verdiğim cevapla suratının aldığı şekli hatırlıyor musun?" "O zamandan belliydi nasıl gıcık biri olacağın." "Bana çatana çatardım biliyorsun." Hakan, beni neşelendirmeye çalışıyordu ama bunu parmağındaki yüzüğün sorumluluğu ile değil geçmişte bir birimize olan yakınlığımızdan dolayı yapıyordu. Babamın silahı almasına mani olmanın bir yolunu bulmalıydım ama nasıl? ~~~~•~~~~• Türkân, Meriç'i arayıp nerede olduğunu sordu. Meriç, "İşteyim bir sıkıntı mı var?" deyince Türkân, "Abimle Cansu sözlendi." dedi Meriç, oturduğu yerden fırlayıp, "Ne? Nasıl yaa? Neden?" diye sordu "Neden değil mi abi, neden? Biz de öyle düşünüyoruz bir şey var ama ben seni bu yüzden aramadım... Furkan'ın evine gider misin diyecektim." "Furkan orada değil mi?" "Burada ama ev arkadaşının yanında birinin kalması lazım." "Hasta, engelli falan mı nee?" "Abi, nasıl anlatsam bilmiyorum, adı Ela." "Ela derken, Furkan'ın ev arkadaşı kız mıydı?" "Evet." "Cansu bunu öğrenmiş olabilir mi?" "Abi, öğrenseydi gelip sorardı herhalde değil mi?" "Sormaz canım, iliğini kemiğinden ayırmak için saklar saklar, sonra da intikamını alır." "Biz başka bir şey düşünüyoruz, bulacağım abi." "Şu Ela'yı bi anlat bakalım." "Abii... Ben duydum... Çok kötü oldum..." "Ağlamadan anlatsana kızım, sesin üüüüğ üüüüğ üüü gibi geliyor anlamıyorum." "Abi, Furkan'ın ilk senesinde dört arkadaş kalıyorlardı ya, bu Ela, Zafer'in kız arkadaşıymış... Bir gün, arkadaşının biri Zafer'in telefonunu almış, Zafer, okuldayken Ela'ya, 'okulda düştüm, ayağım çatladı eve gidiyorum.' diye mesaj yazıp bir de görüntü yollamış... Ela'da okuldan çıkıp, eve gelmiş..." "Hiiii'." "Ş.refsiz... Kapıyı açmış, 'odasında geç,' diyerek içeri almış... Zafer'in odasına gelince kıza saldırmış." "Ne diyorsun yaa?" "Kız direnince tokat atıp, kulağının zarını patlatmış, boğmaya çalışıp bayıltmış-" "Türkân!" "Abii, Furkan... Nasıl söylesem... Onu bulduğunda... Neredeyse...Hemen üzerinden çekmiş, dövmüş pisliği... Kız uyandığında Furkan çocuğu dövüyormuş...Furkan eve erken gelmeseymiş, çok kötü şeyler olabilirmiş..." "Çok şükür, çok şükür... Furkan neden erken gelmiş?" "Bir süredir şüpheleniyordum zaten ama konduramıyordum dedi. Ş.refsiz okula gelmemiş, Furkan,cZafer'in telefonunun da evde olduğunu biliyormuş yaa, Zafer'in numarayı çevrimiçi görünce içine bir kurt düşmüş erken çıkmış... Zafer'e hastalandım demiş, 'içimden geçen doğru olmasaydı mahcup olurdum, o yüzden ben de tek geldim' dedi... Kızı alıp hastaneye götürmüş... Ela, Furkan'a söyleme Zafer'i öldürür demiş... Furkan'da paramı çaldı, anama küfretti bende dövdüm kovdum diyerek Zafer'e yalan söylemiş...Evi boşaltmışlar, Furkan hep bi bahane bulup, Ela ile Zafer'in peşinden gidiyormuş, üç ay sonra, Ela yurttan okula giderken, bu seferde arabayla kaçırmak istemiş... Bu sefer de yolda kovalamaca yaşanmış, Zafer Ş.refsizin arabayı durdurup indirdikten sonra bıçaklamış." "Hay Allah'ım, neler olmuş yaa?" "Evet, kamera kayıtları görgü şahitleri derken, Zafer adam yaralamaktan hapse girmiş... Furkan, pisliği tehdit ettiği için şikayetçi olmamış ama Zafer yinede bir yıl ceza almış." "Hâlâ hapiste mi?" "Geçen sene yazın çıktı ama bu sefer de salak askerliği tecil ettirmediği için askere gitti..." "Furkan, arkadaşın düğünü var diyordu?" "Ela ile Zafer'in düğünüydü." "Kızın ailesi yok mu?" "Annesi babası ayrılmış, babası bi kadınla evlenmiş, Ela diyor ki, babam bir şey alsa, yada ablanın kardeşleri bir şey getirse gardolabına saklardı bana vermezdi... Annesinin evlendiği adamında iki oğlu varmış. Onlarla da kalmak istememiş... Kızın şuan psikolojik sorunları var, o günü unutamıyor... evde biri olmazsa kendini banyoya yada odasına kilitliyor, kapının arkasına şifonyeri koymadan uyuyamıyor, lambası bütün gece açık uyuyor... Geçen sene Furkan yok diye balkona çıkıp kombiyi düzeltmemiş düşün... Biz gidene kadar bütün ışıkları yanık bırakmış, ev disko topu gibi parlıyordu...Furkan, Ela bu ay yine ocağımı söndürdü demişti... Bir hafta yataktan çıkmamış, ciğerlerini üşüttüğü için bir ay hasta oldu." "İyi de ben ne yapacağım?.. Kız bana güvenir mi ki?" "Furkan arayıp söylerse güvenir, şuan benim arkadaşım yanında, sana zahmet, ya al buraya getir, yada bir hafta idare et... Zaten Ela'nın katı ayrı, kendinin katında tek taraflı açılan kapısı var... Sadece evde yalnız kalmasın yeter." "Tamam, ben bu akşam orada olurum, siz haber verin." "Tamam abi sağol." "Bir şey öğrenirseniz haber verin." "Tamam abi. Hayırlı günler."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD