Yeni bir Gün

652 Words
Pazartesi sabahı, Duru alarmı çalar çalmaz gözlerini açtı. Hafta sonu yaşananlar, Alihan’ın delirmiş hâli, o güçlü ve yakışıklı adamın onu kurtarışı, Serra’nın şakaları… Hepsini zihninin bir köşesine itmişti. Çünkü iş hayatında bunlara yer yoktu. Hata kabul etmeyecek bir mesleği vardı. Hiçbir şey olmamış gibi kararlılıkla hazırlandı ve kışlaya doğru yola çıktı. Revir binasına girerken yüzünde sakin, ifadesiz bir maske vardı. Sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi… Sanki o gece, apartmanda bir adam tarafından tehdit edilmemiş, iki metrelik dev gibi bir adam onu kurtarmamış gibiydi… Askeriye başka bir dünya diye düşündü. Ve o dünyada kişisel acılara, duygusal sarsıntılara yer yoktu. Odasına geçip çantasını ve ceketini askıya astı. Masasına oturdu. Revirin içi her zamanki gibi sessizdi ve sakindi. Nöbetçi doktor sabah kontrollerini yapmış, çoğu personel günlük görevlerine dağılmıştı. Duru önündeki dosyaları tek tek açıp kontrol etmeye başladı. Serum stokları, enjektör listeleri, antibiyotiklerin sayımı… Ellerini meşgul ettikçe zihnini susturabildiğini fark etti. Ama bu durum yanıltıcıydı. Çünkü arada bir zihninin istemeden de olsa o gece gördüğü güçlü adama kayıverdiğini fark ediyordu. Beyaz gömleğin içinde gerilmiş pazularıyla taş gibi bir vücut… Güçlü, kararlı ve erkeksi o tavrı... Hafif kirli sakalıyla, keskin ve çekici hatları... Duru kendini silkeleyerek dosyalara gömüldü. “Saçmalama,” diye fısıldadı kendi kendine. “Adam evden kaçar gibi gitti. Belki evli, belki sevgilisi var. Sense oturmuş salak gibi hâlâ onu düşünüyorsun.” Kendini işlere daha çok gömerek zihnini susturmaya çalıştı. O böyle yoğun tempoda çalışıp, evrakları ve stokları kontrol ederken birden doktor Şule Hanım odasından başını uzattı. Üzerinde sivil kıyafetleri, elinde çantası vardı. “Durucuğum,” dedi her zamanki o güler yüzlü sesiyle. “Benim bugün bir arsa satışı için, notere gitmem gerekiyor. Biraz uzayabilir, öğleden sonra geç kalabilirim. Beni idare edersin, değil mi?” Duru, ona bakarak içten bir şekilde gülümsedi. Şule Hanım işe başladığından beri en çok güvendiği, en çok destek gördüğü kişiydi. “Tabii Şule Hanım, ne demek,” dedi. Şule Hanım çantasını omzuna takıp, “Sağ olasın Durucuğum,” dedi ve aceleci adımlarla dışarıya yöneldi. Şule hanım da çıktıktan sonra revir iyice sessizleşmişti. Koridorun sonunda birkaç hemşire sohbet ederek öğle yemeği için yemekhaneye geçiyordu. Duru, öğle yemeğine çıkmadan önce elindeki son evrakları bitirmek istiyordu. Bu yüzden evrakları doldurmaya devam etti. Tam o sırada… Koridordan gelen güçlü ve kararlı adımlar duyuldu. Duru artık revir çalışanlarıyla askerlerin ayak seslerini ayırt edebiliyordu. Revirdekiler daha yumuşak hareket ederken, buraya gelen askerler daha sert ve güçlü adımlarla yürüyordu. Ve bu duyduğu güçlü adımlar kesinlikle bir askere aitti. Duru bunu düşününce bir an gözlerini devirdi.“İşte yine başlıyoruz,” diye düşündü. Askeriyede çalışmaya başladığından beri bazı genç erler ya da fazla “cesur” birkaç uzman çavuş, sırf onunla birkaç kelime konuşabilmek için mide bulantısı, baş dönmesi, kas ağrısı gibi olmadık yalanlarla revirin yolunu tutuyorlardı. Bu da onlardan biri olmalıydı. Bu kez kararlıydı. Yüz vermeyecekti. Başını kaldırıp gelen askere bakmayacaktı bile. Böylece gelen asker de yüz bulamadığını anlayıp gidecekti. Ayak sesleri durdu. Kapı iki kez çalındı. Duru derin bir nefes aldı, başını eğik tuttu. “Buyurun. Şikâyetiniz nedir?” dedi, not defterini açarak. Sessizlik. Kısa, ama ağır bir sessizlik. Sonra... “Bir rahatsızlığım yok.” Ses tok, kararlı ve alışılmadık derecede erkeksi ve çekiciydi. Duru bu sesin sahibini merak etse de kendine hakim olarak gözlerini not defterinden kaldırmadı. Odadaki birkaç saniyelik bir sessizlik yaşandı. Sonra, Duru kendinden emin ve meydan okuyan bir tarzda cevap verdi, “Bir rahatsızlığınız yoksa burada ne işiniz var?” Sesin tonu neredeyse azarlayan bir sertlikteydi. Duru'nun zarif kaşları çatıldı, başını sertçe kaldırarak karşısındaki kişiye ilk kez öfkeyle baktı. Ve o an... Nefesi kesildi. Karşısındaki adam, onu o karanlık gecede Alihan’dan kurtaran, öfkesiyle apartmanı titreten, iki metrelik devdi. Ama şimdi üzerinde, güçlü kaslarına mükemmel bir şekilde oturan bir kamuflaj vardı. Üniforması tertemiz, yakaları düzgün, omuzundaki rütbeler parlaktı. Duru’nun gözleri istemsizce büyüdü. Nefesi boğazına takıldı. Sanki bir film sahnesindeydi. Kalbinin bir anda hızla atmaya başladı. Böyle bir şey mümkün olabilir miydi gerçekten? O gece apartmanda karşılaştığı adam, burada, bu kışlada bir komutan mıydı?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD