“İLK AN”

415 Words
AVİN Kendime gelmeye başladığımda, başımdaki ağrı gözlerimi bile açmama izin vermiyordu. Göz kapaklarımı zorlayarak araladığımda ilk gözüme çarpan taş duvarlar oldu. Usulca kımıldanmak istedim, fakat bedenime saplanan keskin acı beni olduğum yerde dondurdu. Elimi yüzüme götürüp saçlarımı kenara itmeye çalışırken kulağıma bir ses çalındı; ahşap bir kapıya vurulan tokmak gibi tok, yankılı bir ses… “Neler oluyor?” diye kısık bir sesle mırıldandım. Ağrıyan başımı zar zor kaldırıp dirseklerimin üzerinde doğrulmaya çalıştım. Bulanık bakışlarımda ilk beliren şey, sırtı dönük yarı çıplak bir adam ve aralık kapıdan uzatılmış bir çarşaf oldu. Üzerime baktığımda çıplak değildim… ama bir eksiklik vardı. Sanki üzerimdeki kumaş bile yabancıydı. Üstüm tamamdı ama altım… altımda hiçbir şey yoktu. Eğer üzerimde serili örtü olmasa, mahremim ayan beyan ortadaydı. Beni koruyan tek şey, titreyen ellerim ve bu ince örtüydü. O an hissettiğim şey sadece utanç değildi. Daha derin, daha keskin bir şey vardı… kadınlığımda yanıcı bir acı. İçime bir bıçak saplanmış gibi her nefesimde yeniden sızlıyordu. Gözlerim büyüdü, kalbim kaburgalarımı parçalayacak gibi çarpıyordu. Şaşkınlığım korkuya dönüştü, korkum çaresizliğe… Vücudum istemsizce titremeye başladı. Ne yapacağımı, nereye saklanacağımı bilmezken, kapının kapanışı ve ardından gelen o keskin zılgıt sesi beynimde çınladı. Tüm bedenim ürperirken başımı kaldırdım. Yarı çıplak adam yüzünü bana çevirdi. Keskin gözleri, derimi delip geçen bir bıçak gibiydi. Bakışıyla nefesim kesildi, ciğerlerime hava dolmadı. Bu oydu! O lanet kazada gördüğüm adam! Zorla bir araca bindirilmiştim… Sonrası yoktu. Boşluk vardı. Ve şimdi… Tanrım, bana… bana tecavüz mü etmişti?! Dizlerimi kendime çekmeye çalıştım. Örtüyü bedenime sımsıkı doladım. Ama aynı anda, içimdeki o acı bir kez daha kıvrandırarak kendini hatırlattı. Gözlerim karardı, boğazımdan feryat kopmak istedi ama çıkmadı. “Kalk! Abdestini al! Nikah kıyılacak!” Sesi duvarlara çarpıp yankılandı. Emir gibi, kurşun gibi. Ne saçmalıyordu bu adam böyle! Benim bu halim neydi?! “Ne yaptın bana?!” diye bağırmak istedim. Haykırmak, boğazımı yırtarcasına çığlık atmak… ama dudaklarımdan çıkan şey sadece kısık, çaresiz bir fısıltı oldu. Adam, isyanımı duymamış gibi arkasını dönüp ağır adımlarla sol taraftaki büyük dolaba ilerledi. Umursamazlığı içimi daha da parçaladı. Elini kaldırıp bir gömlek aldı. Omuzlarına geçirirken ıslak saçlarının omuzlarına süzülüşü gözüme takıldı. O damlalar yere düşerken, ben sanki yok sayılan, ezilen, paramparça edilen bir gölgeye dönüşmüştüm. Sakince gömleğin düğmelerini bir bir iliklerken elimde sıktığım çarşaflarla yavaş yavaş gücüm yerine gelmeye başlamıştı. Aklım yerine geldikçe içinde bulunduğum durumun bi şaka olmasını istemeye başladım. Sonrası kabustu. O an hayatımın geri kalanının bu kabusla şekilleneceğini bilmiyordum. Artık benden yetiştiğim Mardin topraklarından koparılıp bilmediğim bir şehirde kök salmam istenecekti. Üstelik karşımda duran adam, ruhsuz bir psikopatın ta kendisiydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD