Bölüm 5: Şöhret’in Düşünceleri

743 Words
Köyde günler, birbirinin aynı gibi görünüyordu ama Şöhret için zaman bambaşka bir hızda akıyordu. Sabahları erkenden kalkıyor, evin işlerini çekip çeviriyor, küçük kardeşlerini okula gönderiyor, sonra da tarlada ya da bahçede çalışıyordu. Ancak tüm bu sıradan işlerin arasında, aklında hep aynı görüntü vardı: Komutan Murat’ın kararlı bakışları, güçlü duruşu ve o sessiz ama her şeyi söyleyen tavrı. Komutan Murat, Şöhret’in daha önce tanıdığı hiçbir erkeğe benzemiyordu. Üniversitedeyken -hukuk fakültesinde okurken- tanıştığı erkekler genelde çocukluktan yeni çıkmış, toy ve beceriksiz tiplerdi. Onların da zeki ve karizmatik olanları vardı, ama hiçbiri Murat’ın sahip olduğu doğal güç ve otoriteyi taşımıyordu. Şöhret, Murat’ın varlığında hissettiği şeyin, fakültede gördüğü hiçbir erkekte hissetmediğini fark etmişti. Kampüsteki erkekler genellikle kızları düşürme peşindeydi. Kimisi şık giyimiyle, kimisi pahalı ayakkabı ve saatleriyle dikkat çekmeye çalışırdı. Şöhret, bu tiplerden uzak durmayı tercih ederdi. Onlarla konuştuğunda, çoğu zaman derinlikten yoksun bir sohbeti içine çekildiğini hissederdi ve bundan nefret ederdi. Murat ise tamamen farklıydı. Onun sade ama güçlü varlığı, kelimelere gerek bırakmıyordu. Üniforması ve ciddi duruşuyla, yalnızca orada bulunarak bile varlığının etkisini ve derinliğini hissettiriyordu. Bir sabah, elindeki bir tabak dolusu inciri komşuya götürürken, komutanı uzaktan gördü. Askeriyenin dışında ormana yakın bir noktada askerlerine talimat veriyordu. Üniformasının içinde o kadar kendinden emin duruyordu ki, Şöhret gözlerini ondan alamadı. Murat’ın geniş omuzları, her hareketinde göze çarpan güçlü kasları ve yüzündeki sert ifade, onun diğerlerinden ne kadar farklı olduğunu gösteriyordu. Şöhret, yakalanmaktan korkarak bir anlığına etrafa bakındı. Ama komutan, kendi işiyle o kadar meşguldü ki onun farkında bile değildi. "Ne yapıyorum ben?" diye düşündü Şöhret, yoluna devam ederken. Belki evli belki nişanlı belki de sevgilisi olan hiç tanımadığı bir erkekten bu kadar etkilenmesi doğru değildi. Kendini dizginlemek istese de, içinde beliren bir sıcaklık, bir heyecan, bu düşünceleri engellemesini zorlaştırıyordu. Komutan Murat’ın sadece köydeki varlığı bile, Şöhret’in kalbinde hiçbir şeyle açıklayamayacağı bir çırpınış yaratıyordu. Eve döndüğünde, babasını yine evde bulamadı. Babası Mahmut, sabah kahvaltıdan sonra çıkmış ve köy kahvesine pineklemeye gitmişti. Şöhret, bu duruma alışmıştı ama yine de içten içe öfkeleniyordu. Annesinin ölümünden sonra, evin tüm yükü onun omuzlarına kalmıştı. Babası ise, ya kahvede vakit geçiriyor ya da köydeki arkadaşlarıyla oyun oynuyordu. Şöhret’in bir noktada pes etmesini, "Tamam, evlenmek istiyorsan evlen, ben bıktım artık" demesini bekliyor gibiydi. Babası, bir süredir yeniden evlenme konusunu açmıyordu. Bunun sebebi bu fikrinden vazgeçmiş olması değil, Şöhret'in bu konuyu ilk söylediğinde -ve söylemeyi her denediğinde- vermiş olduğu tepkilerdi. Daha önce birkaç kez daha konu açılmış, Mahmut köyden bir kadınla evlenmek istediğini söylemişti. Ancak Şöhret’in sert çıkışları, “Ben burada olduğum müddetçe bu eve annemden başka bir kadın giremez.” demesi, Mahmut’u susturmuştu. Şimdi ise bu meseleyi bir süre daha dile getirmekten çekiniyordu. Ama Şöhret, babasının bu durumunu bile umursamıyordu. Herhangi bir işi yaparken, komutanın emir verirken kullandıği sert sesi kulaklarında yankılanıyordu. Onun güçlü ve kararlı tavrı, askerlerle konuşurken gösterdiği otorite ve sigarasını yakıp bir köşeye çekildiğinde dalıp gitmiş hali, Şöhret’in zihnine kazınmış gibiydi. “O kadar farklı ki,” diye düşündü kendi kendine, kardeşlerinin yataklarını toplarken. “Tanıdığım hiçbir erkeğe benzemiyor. Ne babama, ne de diğer erkeklere...” Bir akşamüstü, Şöhret eve dönerken karakolun önünden geçmek zorunda kaldı. Uzaktan komutan Murat’ı gördü. Üniforması içinde dimdik duruyor, askerlerinden biriyle konuşuyordu. Şöhret, fark edilmemek için başını öne eğdi ama kalbinin atışı hızlanmıştı. Onun varlığı, Şöhret’i hem heyecanlandırıyor hem de ürkütüyordu. Kendine bir kızgınlık duydu: "Ne yapıyorum? O koskoca bir komutan! Ben ise... sadece basit bir kızım." Bu düşünceler ne kadar gerçekçi de olsa, kalbi başka bir şey söylüyordu. Şöhret, evin kapısından içeri girdiğinde aynaya baktı. Kendini alıcı gözüyle inceledi. Yorgun ama genç yüzü, ince uzun boynu ve gün ışığında parlayan saçları, ona annesini hatırlattı. Annesi hep, "Büyüyünce çok güzel bir genç kız olacaksın" derdi. Şöhret bu sözler karşısında sessiz kaldığı ama içinde umuda benzer bir şeylerin uyandığı günleri hatırladı. Şimdi ise, bir adamın varlığı, ona bu eski sözleri ve o umudu hatırlatıyordu. Gece olduğunda, Şöhret kardeşlerini yatırıp odasına çekildi. Gözleri tavanda gezinirken, komutanın yüzünü düşündü. Yakışıklı yüzü, keskin hatları, yüzünde uzamaya başlayan bir kaç günlük kirli sakalı... Yüzünün sert çizgileri, kaslı yapısı ve sessiz ama etkileyici varlığı... Şöhret, kendine bir itirafta bulundu: "Belki de bu kadar etkilenmemin sebebi, onun benden çok uzak biri olmasıdır. Bir asker... yakışıklı, güçlü, kararlı, ama benden çok daha farklı bir dünyadan..." Bu düşüncelerle uykuya daldığında, köydeki günler yavaş yavaş geçmeye devam ediyordu. Ancak Şöhret için her gün, komutanın varlığıyla şekilleniyor, onun düşünerek geçiyordu. Babası ise hâlâ evliliği dile getirecek cesareti bulamıyor, evin yükünün kızının omuzlarında olduğunu umursamadan kahvede zaman öldürüyordu. Şöhret, bu yükün altındayken bile, komutanın görüntüsünden ve hayalinden vazgeçmiyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD