4.Bölüm

1258 Words
                Doruk             "Başıma gelen belki de en tuhaf şeydi. Kadın bana resmen yem attı! İlk başta neye uğradığımı şaşırdım; ama sonradan toparlandım ve duruma uyum sağladım. Aslında, bu durum hoşuma gitti bile diyebilirim."             Yeniden bir işe girmemin şerefine Eymen ve ben, ekibi toplayıp kutlamak için dışarı çıkmıştık. Her zaman geldiğimiz bir bardaydık. İçip dans ediyor ve yeni işimi kutluyorduk. Ben de o sırada Eymen'e bugün olanları anlatıyordum.             "Neden sana yem atsın ki?" diye sordu Eymen, kafası karışmış bir şekilde. Eh, Meyra Acar'ın böyle bir etkisi vardı işte. Kısa süreli kafa karışıklığına sebep oluyordu.             "Çünkü onun gibi kadınların hayatta kalmak için avlanmaya ihtiyacı vardır."             Aynı bir kurt gibi... Kötü bir kurt... Asansördeki kızın Meyra için söylediği şey buydu. Bana kötü kurtla başarılar dilemişti. O zaman ne demek istediğini anlayamamıştım; fakat şimdi tam anlamıyla anlıyordum. O bir kurttu. Sessizce etrafta dolanıyor, sürüsünü yönetiyor ve hayatta kalmak için avlanıyordu. Kendine yaşamak için neden böyle bir hayat seçtiğini bilmiyordum. Gençti, güzeldi, zengindi, başarılıydı... Yaşamak için seçebileceği bir sürü yol vardı; ancak o kötü, yalnız bir kurt olmayı seçmişti. O kadın bağlanmaktan korkan tiplerdendi. Birine körü körüne bağlanabilecek olmanın düşüncesinden bile korkuyor olmalıydı.             "Sen bu kadından hoşlanıyor musun?" diye sordu Eymen bu sefer.             Benimle dalga mı geçiyordu?             "Bu dünya üzerinde ondan hoşlanmayacak tek bir erkek bile yok."                        "Bu evet demek mi?"             Neresiyle dinliyordu beni bu?             "Tabii ki... Eğer Afrodit bir insan bedeninde aramızda olsaydı, seçeceği beden kesinlikle Meyra Acar'ın bedeni olurdu."             "Off be... O kadar yani. Eh, dua edelim de bir Truva Savaşı daha çıkmasın. Bilirsin, Afrodit kadınlardan neden korkmamız gerektiğinin en temel kanıtlarından biridir."             "Meyra Acar'dan korkmuyorum!"             "Bana sanki korkulması gereken bir kadınmış gibi geldi. Hani şu bir bakışıyla seni muma çevirip, sonra da elinde kalbinle uzaklaşan kadınlardan..."             "O dediğin ancak aptal erkeklere olur. Ben aptal değilim. Aksine, oldukça zekiyim. Hatta Meyra Acar'ın şimdiye kadar oynadığı en zeki rakibim. Bu yüzden ondan korkmuyorum."                      Ondan korkmuyordum. O da benden korkmuyordu ve oyun tam istediğim gibi ilerliyordu. İkimizde eşit şartlarda dövüşüyorduk. Kimin daha önce pes edeceğini bilmiyordum; ama ben sonuna kadar ona direnmeye niyetliydim. Ona ait her gizli köşeyi tek tek keşfedecektim...             "Aptal olmadığına emin misin Doruk? Bana pek bir aptal göründün de bugün? Bakayım... Yok, valla sende bugün bir aptallık var."             "Hadi lan oradan! Sabahtan beri liseli ergenler gibi gizlice kız keserken sen nasıl göründüğünü sanıyorsun? Bakayım... Yok, valla sende bugün bir aptallık var."             Eymen omzuma bir yumruk atarken ben de somurtan suratına bakıp keyifle güldüm. Arkamızda bir kız grubu kendi aralarında eğleniyordu ve Eymen sabahtan beri aralarından bir tanesini kesip duruyordu. Kız ne zaman bizden tarafa baksa gözlerini kaçırıyordu. Bazen onun için endişeleniyordum... Meyra hakkında konuşurken fark etmediğimi sanmıştı ama benden kaçmazdı. O bu yolları yürürken ben balkondan sıvışıyor... Şey yani geri dönüyordum.             "Oğlum ne bakıyorsun mal mal kıza? Gidip konuşsana!"             "Ya sen kendi işine baksana!"             "Ergen misin Eymen? Hayır ben ergenliğimde bile böyle mal değildim; ama sen türünün tek örneğiysen bilemem tabii."             "Doruk bir siktir git de boyunun ölçüsünü görelim."             Eymen'in kızla konuşmaktan çekinmesine kahkahalar atarak gülmek istesem de kardeşim acı çekerken ona gülecek kadar kalleş değildim. Benim kitabımda kardeşin acı çekiyorsa, ona yardım ederdin.  Ben de aynen öyle yapacaktım.             "Tamam lan, kıvranma hadi. Halledeceğim ben şimdi.             "Ne yapacaksın? Doruk... Doruk dursana! Nasılsa yalnız yakalayacağım seni... Gelsene lan buraya!"             Eymen arkamdan bağırmaya devam ederken, ben içki bardağımla birlikte yan masaya doğru ilerlemeye başlamıştım bile. Bu gece o kızı Eymen'le tanıştıracak, daha sonra da kısmet olursa nikâhlarında şahitlik yapacaktım. Eymen tam bir umutsuz romantikti. Yani bu kız onun 'kısmetiyse' olay kızın evinde değil, nikâh masasında biterdi.             "Merhaba," dedim kızın masasına ulaşır ulaşmaz. Muhatap olarak kendime Eymen'in kestiği kızın arkadaşını kesmiştim. Direk onunla konuşmak yanlış bir izlenim yaratabilirdi çünkü.             "Merhaba," diyerek karşılık verdi kız.             "İsmi Doruk," dedim elimi uzatarak. "Neredeyse bitişik sayılacak kadar yakın yanyana masalarda eğlenmemizin büyük bir haksızlık olduğunu düşünen adam. Tanıştığıma memnun oldum."             Kız kendimi tanıtış şeklim karşısında hafif bir kahkaha attı ve uzattığım eli tutup sıktı. "Ben de Ceren," dedi kendini tanıtarak.             "Memnun oldum Ceren," dedim ve kızın arkadaşlarına döndüm. "Merhaba hanımlar. Ben Doruk hepinizle tek tek tanışmak için ölüyorum."             Kızlar esprili girişime gülmeye devam ederken hepsiyle tek tek tanıştım. "Ben Sema," dedi içlerinden biri. "Ben de Ece," diyerek kendini tanıttı diğeri.             Sıra Eymen'inkine gelmişti... "Ben de Özge," dedi kız. Özge... Demek yengemin adı Özge'ydi. Özge Polat... Güzel de durdu ha... Oldu bu iş, oldu!             "Neden sohbetimize yan masa da devam etmiyoruz hanımlar?" diye sordum hepsinin gözlerine tek tek bakarak.             Dört kız önce birbirlerine baktı ve gözleriyle sessizce teklifim hakkında tartıştı. "Olur," dedi Ceren, tartışmaları biter bitmez. Ondan sonrası içkileri ve çantalarıyla bizim masamıza taşınan bir grup kızdı.             "Beyler lütfen yeni arkadaşlarımla tanıştın," diyerek kızları bizim gruba tanıştırdım. "Eymen benim en yakın dostumdur. Buradaki herkes çok yakın arkadaşımdır ama Eymen ayrı. Kardeşim gibidir. Adamın da dibidir..."             "Merhaba," diyerek kendini tanıttı Eymen ve yüzündeki gülümsemeyi silmeden kulağıma eğildi. "Abartma lan! Hamamda kızını görücüye sunan karılar gibi o ne öyle..."             "Sana da iyilik yaramıyor. Git kendin tavla kızı o zaman."             "Tamam be tamam!"             Bir şekilde ortak bir yönlerini bulmalı ve Özge ile Eymen'in kaynaşmalarını sağlamalıydım. İki grup kaynaşmaya başlamış ama Eymen ve Özge bir çift laf bile edememişti. Bu duruma müdahale etmem gerekiyordu. Dikkat çekmeyecek kadar bir süre Ceren'le sohbet ettikten sonra Özge'nin yanına gittim.             "Ee Özge? Seninle hiç konuşamadık. Sen neler yapıyorsun?"             "Be-ben mi?"             Biraz çekingendi yengemiz anlaşılan... Tam da Eymen'e göreydi. "Eh, burada senden başka Özge olmadığına göre."             "Şey... Ben pek bir şey yapmam. Genelde bilgisayarlarla uğraşır ve annemden kaçarım."             Annesiyle tanışmak istemediğime dair içimde kuvvetli bir his vardı. Altıncı hissim bu aralar pek bir güçlüydü. Hayırdır inşallah...             "Bilgisayarlar mı?"             "Evet. Ben bilgisayar mühendisiyim. Kızlarla da öyle tanıştık. Ceren'le ben kayıtta tanıştık... O mimardır. Sema'yla Ece de kimya mühendisi."             Bingo! Aradığım fırsatı bulmuştum. Hatta aramama bile gerek kalmadan o kendi ayaklarıyla bana gelmişti.             "Gerçekten mi? Eymen de bilgisayar mühendisidir," dedim ve bir şey demesine izin vermeden dönüp Eymen'i çağırdım. "Eymen! Gel bak Özge de bilgisayar mühendisiymiş."             Neyse ki donup kalmamıştı. Sonunda bir erkek gibi davranmayı becermiş ve aptalca bir şey yapmadan önce yanımıza gelmişti.             "Merhaba," diyerek kısaca selam verdi Eymen.             "Özge de bilgisayar mühendisiymiş," diyerek bir kez daha hatırlattım. "Ne tesadüf değil mi?"             "Öyle mi?" dedi Eymen heyecanla. En azından abartmamıştı. "Hangi okul?"             "Yeditepe Üniversitesi."             İkinci kez bingo!             "Ben de! Hangi yıl da mezun oldun?"             "Aslında daha bu yıl mezun oldum."             "Demek ki bir iki yaş daha genç olsaymışım, seninle bir dönem de olsa aynı okulda okuyacakmışım. Ee? Bu sence kader mi yoksa tesadüf mü?"             Hani denize ilk girdiğiniz de su soğuk gelir ama zamanla alışırsınız ya? Eymen'in şu an yaşadığı şey aynen oydu. Özge'ye yaklaşırken ilk başta çekinmiş ama onunla konuşmaya başlar başlamaz açılmıştı. Hızını hayretle izliyordum doğrusu...             "Bilmem," dedi Özge çekingen bir şekilde ve bakışlarını kaçırdı.             Üçümüz orada bir süre daha durup sohbet ettik. Elimden geldiğince bana gelen tüm topları Eymen'e atıyor ve gol atmayı ona bırakıyordum. O da hemen görüyor ve topu kapıp kaleye gidiyordu.             Biz böyle paslaşıp dururken, telefonuma gelen bildirim sesiyle sohbetten uzaklaşmam gerekmişti. Bir mailim vardı. Meyra Acar'dan...             "İzninizle," diyerek onlardan izin istedim ve dişi kurdumun ne gönderdiğini görmek için maili açarak yanlarından uzaklaştım.             *             Doruk ona çevrilen gözlerden habersiz maili okumaya gitti. Meyra'dan gelen proje dosyası tüm dikkatini dağıtmaya yetmişti. Bir çift göz onu izledi, o Meyra'yı düşledi.             Aşk ve şehvet birlikte yakardı. Şehvet olmazsa, aşk olmazdı; ama aşk olmadan da şehvet çok can yakardı. Gelip geçici bir tutkunun eseriydi şehvet. Bittiğinde geriye bir avuç kül kalır, tek bir rüzgarla dağılırdı.             Şehvet Eymen'e aşkla geldi. Özge'yi tek çarptı. Doruk'u daha başlamadan yaktı, küllerden başka geriye hiçbir şey kalmadı.             Eymen Özge'ye vuruldu.             Özge Doruk'tan hoşlandı.             Doruk'unsa aklında sadece ve sadece Meyra Acar vardı. �1>�n!5
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD