1.bölüm "Zeynep"
Aman Allah’ım… Sabah sabah bu baş ağrısı da neyin nesi? Saat kaçtı? Yie öğlen mi oldu yoksa? Bu günün cumartesi olduğuna çok seviniyordum.
Yoksa ben ne yapardım? Bu kafa ağrısıyla derslere nasıl konsantre olurdum ki? Bir sürü ders dinlemek zorunda kalmak en büyük işkencelerden biriydi. Gerçi stajımın bitmesine az vakit kaldı ama buna dayanabilir miydim orası büyük bir muamma?
Resmi olarak doktor olmana aylar kaldı Zeynep! Buna sevinmelisin kızım! Hah ne büyük gurur!
Saate baktım, zamanda ne kadar hızlı. Onu geçiyordu. Tamı tamına on bir saat uyumuşum galiba. Dün saat dokuzda yatağıma girmiştim, kafamdaki düşünceler yüzünden yaklaşık bir saat uyuyamamıştım. O aptal düşüncelerden zar zor kurtulup uykuya dalabilmiştim. Artık uyanma vakti. Hadi kendine gel Zeynep!
Yataktan sallana sallana kalktım. Kendimi nedense hala yorgun hissediyordum. Bütün bedenim tutulmuştu sanki. Omuzlarım hala tutulmuş vaziyetteydi. Güzel bir masaja asla hayır demezdim. Masaj olmadığına göre geriye tek çare kalıyordu. Kafein! Bir kahvenin yok edemediği yorgunluk yoktu. En iyisi güzel bir kahve içmekti. Yatağımdan kalkar kalkmaz ilk işim kendime ayna da bakmak oldu. Bu ne be! Resmen deliye benziyordum, annem beni bu halde görse kesin boğazlardı. Saçlarım fena şekilde karışmıştı. Gözümdeki remel akmıştı ve bu iğrenç bir görünüm veriyordu. Üstelik fena şekilde gözaltı torbalarım ortaya çıkmıştı!
Uyumadan önce makyajımı temizlemem gerekirdi… Gerçekten umutsuz vakayım.
Güzel bir sabah duşu aldım gerçi saate bakarsak sabah sayılmazdı ama neyse… Geçte olsa güzel bir kahvaltı yaptım. Artık birazda olsa kendimi iyi hissediyordum. Az önceki bitkin halimden eser yoktu. Yaklaşmakta olan sınavları kara kara düşünürken kapının çaldığını sonradan fark ettim.
Bu kim ki şimdi?
Çabucak yerimden kalkıp ev arkadaşım Eda’nın odasına baktım. Anlaşıldı. Bu Eda’ydı. Eda ne zaman evden çıktı ki? Bu kız gerçekten robot. Nasıl beş saat uykuyla yaşayabiliyordu hala anlayamıyordum. Bu sırrı kesin öğrenmem lazım. Bunları düşünürken kapı zili hala çalınıyordu. Eda robot olduğu kadar da sabırsızdı. “Geliyorum patlama!” diye hemen kapıyı koşarak gidip açtım. Tahminimde haklıydım. Kapıdaki Eda’ydı.
“Günaydın uyuyan güzel. Bende bu kız hala horul horul uyuyor galiba diye düşünmeye başlamıştım” Eda gene dalga geçmeye başlamıştı. Ona cevabım gözlerimi devirmek olmuştu. Ne var yani… Fazla uyumak yasak mı?
“Sana da günaydın Eda’cım. Gene anahtarları almadan çıktın değil mi? Benim huyumu biliyorsun Eda. Bomba patlasa uyanmam. Niye anahtarları almadan çıkıyorsun dışarı…” tabi kime diyorsam. Eda beni pek dinliyor gibi görünmüyordu, üzerindeki kalın kıyafetleri çıkarmakla meşguldü sadece. Şu anda Mart ayının sonlarındayız ama dışarısı hala fazlasıyla soğuktu. Sanırım havanın son günlerde pek havası yoktu.
“Böyle erken saatte nereye gittin?” Eda hala beni dinlemiyordu. Ah bu kız. “Hey kime diyorum! Dünyadan Eda’ya!” Sorumu tekrarlamıştım. Nihayet Eda beni duymuştu.
Kafasında ne var ki bu kızın? Bu günlerde fazla tuhaf davranıyordu.
“Meryem’le buluştum. Geçen defa benim kitaplarımdan birini ödünç almıştı. Dünde vermeyi unutmuş. Bu günde teyzelerine, İzmir’e gidiyormuş. Bu yüzden kitabı buraya kadar getirmiş. Gitmeden önce geri veriyim diye. Bu yüzden çıktım” başımı sallayarak onayladım. Sonra kahvaltı masama geri döndüm. Mutfaktaki işlerimi bitirerek Eda’ya ders çalışacağımı söyledim ve kendi odama çekildim. Odama girdiğimde ilk işim telefonuma bakmak oldu. Aptal kafam. Telefonumu odada bırakmıştım. Üstelik sessizde. Birileri aradı mı diye telefonumu kontrol ettim. Çağla’dan yirmi altı tane cevapsız arama vardı. Bu kız neden beni yirmi altı defa aradı ki? Üstelik birkaç tane mesajda var.
1.mesaj, saat 10.09
“Aç şu lanet olası telefonunu Zeynep. Çok zor durumdayım, birine ihtiyacım var. Lütfen beni ara…”
2.mesaj, saat 10.26
“Zeynep neden hala cevap vermiyorsun? Kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Burada ölmek üzereyim ben!”
3.mesaj, saat 11.01
“Zeynep ben sizin evin önündeki kafedeyim. Seni bekliyorum. Lütfen mesajımı alır almaz gel… Bekliyorum sabrım taşmak üzere ona göre!”
Neler oluyor ya? Çağla’ya ne oldu? Hemen aceleyle üzerime kalın bir şeyler alarak dışarıya çıktım. Eda arkamdan nereye diye seslendi ama ona bile cevap veremedim. Endişeliydim. Umarım Eda darılmaz.
Çağla hiç böyle davranmazdı. Kesinlikle bir şey olmuş olmalıydı. Umarım Çağla’nın durumu iyidir.
Nihayet kafeye ulaşmıştım. Kafeye girdiğimde endişeli gözlerle etrafı taradım. Hava soğuk diye pek insan yoktu dışarıda. Bu nedenle kafede insan azdı. Hemen Çağla’yı bulmuştum. Orada bir masada yalnız başına oturuyordu. Tabi uzaktan onu gözetleyen iki adamı hesaba katmazsak. Soğuk olmasına rağmen etek giydiğine inanamıyorum. Bütün dikkatleri o güzel bacaklarına çekiyordu. Üstelik iyi görünüyordu bu kız ama ben gene de endişeyle hemen yanına gittim.
“Çağla nasılsın? İyi misin? Ne oldu? Kötü bir şey mi oldu?” Çağla bana o kocaman güzel yeşil gözleriyle baktı bir an. Birden bire gözleri dolmuştu ve bana sarılarak anlam veremediğim şeyler gevelemeye başladı. “Zeynep! Kardeşim! Canım Kuzenim! Lütfen bana yardım et! Sana ihtiyacım var! Lütfen yalvarıyorum. Bu günlük ben ol! Lütfen! Lütfen… Bu günlük ben ol.”
Ben bir şey anlayamamıştım. Neler saçmalıyordu bu kız? “Dur be Çağla... Neler oluyor? Tamam, tamam, önce otur, sakinleş, nefes al. Sakin kafayla konuşalım olur mu? Dediklerinin bir tek kelimesini bile anladım. Sakin kafayla anlat lütfen.”
“Yardım edeceksin değil mi?” kız hala bana sarılmakla meşguldü.
“Çağla bir dakika durur musun? Önce adam akıllı ne olduğunu anlat. Tabi yardım ederim. Gene başını belaya mı soktun yoksa? Deli gibi davranmada sakince anlat. Buluruz çaresini her ne yaptıysan…” Çağla nihayet biraz sakinleşebilmişti. Nefes alıp verdikten sonra bana nedense sinsi sinsi bakışlarla bakmaya başladı.
İkimizde masamızda yerimizi aldık. Artık anlatmaya başlasa bari. Gerçekten merak ettim, bu kadar abartarak yardım istiyorsa kesin gene başını belaya sokmuştu. Çağla benim küçüklükten bu yana birlikte büyüdüğüm kuzenim oluyordu. Onu en iyi ben tanırım. Başını belaya sokmayı seven bir kişilikti. Tek tabanca tiplerdendi. Kafasına bir şey taktımı kesin yapardı. Biraz da şımarıktı. Amcamın tek kızı olduğundan bu güne kadar istediği ne varsa hiç bir zaman reddedilmemişti.
“Sende duymuşsundur Zeynep, bizimkilerin beni tanımadığım birisiyle evlendirmek istediklerini...” dedi iç çekerek.
“Evet duydum. Bunu geçen hafta duymuştum. Annem söyledi. Adam iş ortaklarınızdan biriymiş mi ne? Pek fazla bilgim yok. Benim anlamadığım bunun bizim konuyla ne ilgisi var?” Rahatsız olduğu her halinden belliydi Çağla’nın. Tuhaf bir tedirginlik vardı üzerinde. Gözlerimin içine bakamıyordu. Ama neden? İçimden bir ses bana hazırlan duyacaklarına diyordu.
“İşte konu da tamda bununla ilgili. O adamla bu gün randevum var! Bunu da dün öğreniyorum! İnanabiliyor musun buna?” diye ellerini bir oraya bir buraya hareket ettirerek konuşmaya başladı “Ailem olacak insanlar bana o adamla randevu hazırlamışlar ya! Buna inanabiliyor musun? Daha adamın yüzünü bile görmedim! Ve ben o adamla evlenmek zorunda bırakılıyorum! O aptal herifle asla ama asla buluşmam! Ölürüm daha iyi! Kendi canıma kıyarım!”
“Sakin tamam, bu kadar da durumu abartmayalım. Bir kendine gel Çağla! Canına kıymak ne ya” bu kızda iyice delirdi “Hem kim seni zorla evlendiriyor? Hangi yüz yılda yaşıyoruz canım, orta çağda mı? Hem amcam sana asla kıyamaz. Sadece buluşmanı istemişler o kadar. Büyütülecek ne var yani bunda?”
Alt tarafı adamla buluşacaksın. Buluş gitsin. Niye drama bağlıyorsun. Sırf istediğim olmuyor diye delirebiliyordu.
“Zeynep, bak kuzum, en iyi sen anlarsın beni. Evet, biliyorum elbette beni zorla evlendiremezler ama buna ikna etmek içinde elinden gelen ne varsa annemde babamda yapacaktır. Lütfen beni bu zor durumdan kurtar. Ben o adamla hayatta buluşmam.” Sonra bir an durdu. Alt dudağını ısırdı, bu hayra alamet değildi “Biliyorsun benim sevdiğim bir adam var.”
Hadi canım, ne zamandan beri? Bu düşünceyi kafamdan atmaya çalışarak Çağla’nın devam eden konuşmasına odaklandım.
“O da Burak. Burak benim o adamla buluşmak zorunda olduğumu duyduğunda neredeyse delirdi. Eğer o adamla buluşursam aramızda ki ilişki biter. Zaten bu günler aramız pekiyi değil. O yüzden ne olur yardım et canım. O adamla sen bu gün benim yerime ben olarak gitsen, buluşsan… Ha? Ne olur, lütfen…” sonlara doğru sesi fısıltıya yakın çıkmıştı.
“Ne dedin, ne dedin sen? Kızım sen deli misin? Tanımadığım bilmediğim bir adamla nasıl, üstelik başka biri olarak buluşurum! İyice manyaklaştın! Hem sen Burak’tan ayrılmamış mıydın? Nasıl oluyor da biten bir ilişki bir daha bitebiliyor?” bazen diyorum bu kızın kafasının içinde ne var diye. Hangi kafayla böyle bir şey isteyebiliyor hala aklım hayran. Beyin değil başka bir şey taşıyor o kafatasının içerisinde. Hem Burak konusuna gelince yalan söylüyor olamaz değil mi? O çocuktan ayrıldı diye biliyordum ben.
“H-hayır… Hayır… Burak’la biz ayrılmadık, bunu da nereden çıkarıyorsun! Sen yardım edecek misin bana onu söyle?” Net bir şekilde itiraz ettim. Fakat Çağla pek ikna olmuşa benzemiyordu. “Çağla, canım hala kafan almıyor galiba. Ben nasıl olurda senin kocan olacak adamla buluşurum. Özür dilerim ama bu konuda sana yardım edemem.” Burak konusunda, sanki yerine oturmayan taşlar var gibiydi. Geçen defa Çağla’nın o pislikten nihayet kurtuldum diye geç saatlere kadar içip parti yaptığına şahit olmuştum. Şimdi ise onu sevdiğini söylüyordu.
“Zeynep lütfen…”
“Hayır Çağla. Bunu yapamam.”