“Zeynep lütfen…”
“Hayır Çağla. Bunu yapamam.”
“Bir kere bir şey istedik ya! Böbreğini istemiyorum sonuçta!”
“Böbreğimi işe katma. Ben ne edeyim el âlemin müstakbel kocasıyla? Ayıptır günahtır!”
“Ay Zeynep!”
“Ay ne var Çağla?”
"Şaka yapma lütfen!"
"Sende komik olma o zaman kuzen."
Bu aptal oyunu oynamayacağımı kesin bir dille Çağla’ya söylemeye devam ediyordum. İşin en sinir bozucu yanıysa Çağla’nın hala bana bu konuda yalvarmaya devam etmesiydi. Bu kız beni deli ediyordu! Birde bana vicdan yaptırmak için hüzünlü hüzünlü bakarken “Zeynep sen nasıl bir kuzensin ya! O adam benim kocam falan olmayacak bir kere! Herife müstakbel kocam deyip durma! Kırk yılda bir şey istedik onu da reddediyorsun," diyordu.
Birde utanmadan sitem ediyor ya. Sanki ben suçluyum? Sanki ben onu o adamla buluşmak zorunda bıraktım.
“Çağla, bak canım kardeşim, hadi gel ben o adamla sen olarak buluştum diyelim. Sonra? Ailene ne derim? Amcamın yüzüne nasıl bakarım? Hem her şeyi geçtim yahu adam seni tanıyor olmalı! Seni bir yerlerde görmüş olmalı! Benim sen olmadığımı anında anlar!”
Çağla birden bire ellerimi tuttu, gözleri bulutluydu. Bana derin bakışlarla bakarak dudaklarını çocuk gibi bükmüştü, “Bak Zeynep, sen benim için kuzenden ötesin. Benim için kardeşsin. O yüzden böyle bir şeyi senden istiyorum. Babam konusunu sen dert etme. Zaten sen o adamla buluştuğunda o adamın senden nefret etmesini sağlasan yeter. Madem ben hayır diyemiyorum bu evliliğe, o zaman o adam desin. Sana o adamla evlen demiyorum ki! Lütfen kulun kölen olurum bu seferlik bana yardım et. O adam benim ismimi duyduğunda midesi bulansın. Lütfen yardım et ya!”
“Çağla eğer problem buysa, senden nefret etmesini istiyorsan bunu sende yapabilirsin. Neden ben? Neden illa ben?” Çağla son cümlemi duyduğunda gözlerini yaşartmaya başlamıştı. Ellerini ellerimin üzerinden çekti. Yüzüne kara bulutlar çökmüş gibi oldu aniden. Bu kız bana nasıl vicdan yaptıracağını iyi biliyordu. Büyük bir iç çekerek “Tamam… Peki… Ben sen oldum farz edelim…” dedim. Allah’ım bu kadar kolay lokma olduğum için kendimi uçurumdan atmak istiyorum şu an “Az önce de söylediğim gibi, adam seni muhtemelen tanıyordur Çağla. Anında yakayı ele veririz!”
Bunları söylemem bile Çağla’nın yüzünde güller açmasına yetmişti. Bir anda bütün modu değişmişti. Bana deli gibi sarılmaya başladı masanın öteki ucundan. Ben daha tamam demedim ya! Ben ne yapıyorum böyle? Evet, doğru Çağla benim için bir kardeş, sırdaş, kuzen, can dost ama bu kadarı da biraz fazla...
“Süpersin! Canımsın! Hayatımı kurtardın! Benim canım, tatlı güzeller güzeli kuzenim...”
“Ben daha evet demedim!”
“Dedin sayılır! Hem rahat ol Zeynep, adam beni daha önce görmedi bundan yüzde doksan eminim!”
Yüzden doksan.. (?) kalan on nerede peki? Ben yakayı ele vereceğim, kesin, anında ele vereceğim. Benim ağzına sıçtığım şansım ne zaman bana yardımcı oldu ki şimdi olsun. Yaptığı tek şey benim sinirlerimi sikmekti.
Çağla yüzündeki büyük sırıtmayla garsonlardan birini çağırdı sipariş vermek için. Sonra da bana bakarak konuşmaya devam etti; “Adam daha geçen ay Amerika’dan döndü. Bu bir ay içerisinde ortaya çıktı zaten bu evlilik konusu. Yani adam daha beni tanımıyor. Bende, zaten biliyorsun daha İtalya’dan buraya geldiğime üç ay oldu. Kısacası benim onu daha hiç görmediğim gibi o da beni daha önce hiç görmedi. Senin de bildiğin gibi kuzum benim i********: dedi f*******: dedi ya da başka bir sosyal medya hesabım falanda yok, yani sosyal medyadan beni bulamaz.”
Çağla konuşurken tipik Çağla hareketlerini yapıyordu. Misal konuşurken saçlarını falan savuruyordu, dudaklarını büzerek uzun kirpikli gözlerini kırpıyordu. Buna istemeden gülümsemiştim. Bu kızın her hareketi çarpıcı ve kadınsıydı. Bir yandan da söylediklerini düşünüyordum. Doğru da söylüyordu aslında, Çağla hiçbir zaman sosyal medyada fotoğraf paylaşmayı sevmemişti, bundan nefret ederdi. Kendini seven bir kişilik olarak bu hareketini hep tuhaf bulmuşumdur. Belki de burnunu estetik yaptırdığı içindir. Bunun bilinmesini istemiyordu. O sırada Çağla hala konuşmaya devam ediyordu.
“Hem rahat ol, eğer benim resmimi falan gördüyse bile biliyorsun sen bana çok benziyorsun bebeğim! Farkı anlamaz bile kuzum.”
“İçime su serptin valla!”
O sırada garson geldi, daha 17-18 yaşlarında gibiydi. Sevimli bir çocuktu, önce bana sonra da Çağla’ya bakarak “İkiziniz size gerçekten çok benziyor efendim” dedi birden, sonra tekrar bana dönerek ne istediğimi sordu. Surat asarak bir kahve istedim. O da hemen kahvemi getirmeye gitmişti. Çağla o sırada sırıtmaya devam ediyordu. Ben neden sırıttığını hemen anlamıştım, o çocuk tam zamanında gelmişti. Çağla’nın söylediklerinin ayaklı ispatıydı. Tam o an gelmek zorunda mıydı ya? İşte sikik şansımın benden ne kadar nefret ettiğinin ayaklı ispatıydı az önceki durum.
Çağla ve ben inanılmayacak derece de bir birimizin kopyasıydık. Göz rengimizden saç rengimize kadar! Tek fark, benim dudaklarımın biraz daha dolgun olmasıydı.
Dayanamayarak Çağla’ya sert bakışlarımın altında “Ne var!” dedim “Niye durmadan sırıtıyorsun güzel kuzenim pişmiş kelle gibi?”
“İnsanlar çoğu zaman biz ikimizi ikiz sanıyor kuzum, sende fark ettiysen tabi... Sende benim gibi kahverengi saçlarınla, boncuk gibi parıldayan yeşil gözlerinle benim gibi çok güzel bir kadınsın canım benim! Benim tıpa tıp aynımsın kuzum! O adam asla tanıyamaz seni, güven bana!”
“Ne demezsin!”
Tamam, belki bu konuda haklı olabilirdi. Ama gene de bu iş çok riskliydi. Çağla’ya kaşlarımı çatarak bakıyordum, oysa bana hala yalvaran gözlerle bakıyordu. Ahhhh! Bunu kabul edecektim. Çünkü süzme salağım.
“Adamla ne zaman buluşmalısın?” diye sordum aksi bir tonda.
“Seni çok seviyorum Zeynep bunu biliyorsun değil mi?”
“Böyle seveceksen sevme diyeceğim de! Neyse. Ne zaman buluşacaksın?”
“Bu gün saat üçte kuzum…”
“Ne! Hem de bu gün! Çağla sen delirdin mi? Bu ne rahatlık? Daha adamın ismini bile bilmiyorum. Ve buluşmaya gidiyorum, hem de bu gün!”
Kolumdaki kol saatine baktım. Saat on ikiyi geçiyordu. Ah Çağla ah… Beni sakinleştirmeye çalışıyordu.
Tamam, şu an sakin kafayla düşünmem gerekiyordu. Eğer o adamla buluşacaksam önce ismini öğrenmekle işe başlamalıydım. Çağla’ya adam hakkında bilgileri vermesini söyledim. Neredeyse öne atılıp beni öpecekti. Ama ben sinirden otur oturduğun yerde diye bağırdım. Artık bu kadarına da hak etti. Çağla yüzünde ki büyük gülümsemesiyle anlatmaya başladı:
“Adamın adı Said Aksoy, yirmi dokuz yaşında. Ünlü bir iş adamının en büyük oğlu. Babası babamın iş ortaklarından biri. Kendi aile şirketlerinin CEO-su olarak çalışıyor.”
Anlaşıldı adam çok zengin bir ailenin varislerindendi. Amcam da sırf bu yüzden kızını o adamla evlendirmek istiyordu. İş ortaklığı yetmedi şimdide aile ortaklığını istiyordu galiba.
“Adam zaten aile şirketlerinin mirasçılarından ama gene de parasına para katabilmek için benimle evlenmeyi kabul etmiş gibi! Anlayabiliyor musun kuzum, tabi benim gibi seksi bir kadını nerden bulsun, kabul eder elbet… Neyse şu anda bu çok önemli değil, asıl konuya dönelim. Adamın üç tanede kardeşi var. İsimlerini tam olarak bilmiyorum ama ikisi erkek biri kız. Babası Vedat Aksoy, annesi Sevinç Aksoy. Onların sadece isimlerini biliyorum başka özel bir şey bilmiyorum.”
Kafa gitti! Bu kadar şeyi nasıl birkaç saatte öğreneceğim ben. Benim bedenim yalana tepki veriyor. Hemen yakalanırım. En iyisi huyunu suyunu bilmekti. Belki bu işime yarar. Sonuçta adamın benden nefret etmesini sağlamam gerekiyordu değil mi? Ne gereği var ailesiyle ilgili bilgilerin.
“Adamın ailesiyle ilgili şeyleri öğrendim sayılır, zaten pekte gerekmez. Peki ya karakteri? Nasıl biri olduğunu bilmem işime yarar belki. Sonuçta senden nefret etmesini istiyoruz değil mi? Bir şey biliyorsundur umarım karakteri hakkında.”
Çağla bana bakarak biraz gülümsemişti, ama bu öyle sevinçten değil de gerginliğini saklamak için yüzüne takındığı sahte gülümsemesiydi. Bu kızı çok iyi tanıyorum ben. Gene saçlarıyla oynamaya başlamıştı. Ne zaman bu hareketi yapsa konuşmanın sonu iyiye gitmiyor demekti. Bu hiç hayra alamet değildi. Şimdide dudaklarını ısırmaya başlamıştı. Bu da genellikle istemediği konuları anlatmak zorunda kaldığında verdiği tepkiydi. Ve ben bundan hiç hoşlanmamıştım.
Çağla, “Adam biraz şeymiş aslında duyduğuma göre… Nasıl söylesem?” diye gevelemeye başladı.
“Nasılmış? Geveleme de söyle ne bok söyleyeceksen Çağla!”
“Dediklerine göre biraz asabi ve hırçın birisiymiş. Üç yıl önce çalışanlarından birini öfkelenerek tam toplantı sırasında bayılana kadar dövmüş diyorlar. Öyle bir hikâye var yani... Zaten bu olaydan sonra Amerika’ya gitmiş. O günden beri de dönmemiş. Sanırım adamın… Öfke nöbetleri var gibi. Fazlasıyla sert ve kaba bir insanmış. Giysilere falan da takıntılıymış dediklerine göre. Ha birde kendisine en yakın çalışanlarının biri bile kadın çalışan değilmiş. Asistan, sekreter, koruma, menajer, hatta ofisi temizleyen temizlikçilere kadar bu güne kadar hepsi erkek olmuş. Biraz tuhaf bir adam yani anlayacağın.”
Bir bu eksikti! Bir psikopatlık eksikti! Narsis kişiliğe sahip, muhtemelen bir kadın düşmanın tekiyle buluşmak zorun bırakılıyordum! Çağla’nın neden beni ortaya attığı belli oldu. Kurban bendim çünkü.
“Boktan bir kişiliğe sahip, kadın düşmanı bir psikopatın tekiyle buluşmak zorundayım yani kısacası?”
“O kadar da abartmayalım canım. Bunlar sadece dedi kodu! Belki de adam çok yakışıklıdır. Bu yüzden de onu kıskananlar böyle dedi kodu yaymış olabilirler…”
“Ateş olmayan yerden duman çıkmaz gülüm. Umarım adam kadın düşmanı seri katil değildir. Gencecik yaşımda ölmek istemem.”
“Allah korusun! O nasıl söz öyle Zeynep. Senin öyle bir adamla buluşmana izin verir miyim hiç?”
“Nedense hiç inanasım gelmiyor Çağla’cım bu sözüne” ellerimi göğsümde birleştirerek bir kaşımı kaldırmıştım “Şu an çok sevgili kuzenim beni psikopatın biriyle buluşmaya gönderiyor çünkü. Kendimi kurda sunulan kurbanlık koyun gibi hissediyorum.”
Çağla’ysa cezalı küçük bir çocukmuş gibi boyun kırık bir halde bana bakıyordu. Alt dudağını büzmüştü. Sanki biraz daha üzerine gidersem ağlayacaktı. Artık başka çare yoktu. Evet demiştim Çağla’ya. Sözümde durmam gerekiyordu. İçimde her ne kadar anlamsız bir korku oluşmuşsa da bunu yapacaktım. O adamla buluşacağım sonra da çekip gidecektim. Her şey bu kadar basitti. Adamın beni öldürmek gibi bir niyeti yok sonuçta. İlk bakışta âşıkta olur zannetmiyorum. Öyle bir adamın ilgisini çekecek kadar çekicide değilim. Sonuç olarak kazasız belasız bu işi bitirecektim.
“Şimdi görüşmeyecek misin?”
“Görüşeceğim. Sözümde durmayı tercih ederim sevgili kuzenim,” dedim yavaşça “Sonuçta ilk defa göreceğim adama ilk bakışta âşık olacak değildim ya!”