1. BÖLÜM
MERHABA ARKADAŞLAR.
İLK GÖRÜŞTE AŞK PINAR VE SELİM'İM KURGUSU. BİLİYORSUNUZ Kİ ÇALIŞTIĞIM İÇİN MANTIK HATALARINI VE YAZIM HATALARINI DÜZENLEMEYE VAKTİM OLMUYOR. İLK YAZDIĞIM DOSYAYI OLDUĞU GİBİ PAYLAŞIYORUM. RAHATSIZ OLANLAR HİÇ OKUMAYA BAŞLAMASINLAR AMA BUNU SORUN ETMEYENLER KEYİFLE OKUYABİLİRLER.
KEYİF ALARAK OKUMANIZ DİLEĞİYLE.
BİRİNCİ BÖLÜM.
Sonbahar ayı kimi insana hüzün verirken, Pınar'a huzur veriyordu. Penceresinin önünde, elinde kupa bardağıyla dışarıyı izlemek muhteşem bir duyguydu onun için. Rüzgârın esintisiyle uçuşan yaprakları saatlerce tuvale çizmeye bayılıyordu. Arkadaşları saatlerce pencerenin önünde oturup, resim yaptığı için ona kızsalar da o, odasında olmaktan mutluydu.
"Pınar, yemek hazır kızım."
Gözlerini kısıp çizdiği resme son kez bakıp ayağa kalktı. Dört saattir oturmanın sonucu, uyuşan bir popo ve sırt ağrısıydı. Olsun, hiç şikâyeti yoktu. Sonuçta amacına ulaşmıştı, resmi yarım bırakmamıştı. Boyalı ellerini havaya kaldırıp dirseğiyle odasının kapısını açtı. Hole çıktığında mutfaktan çıkan annesiyle karşı karşıya geldi. Kızgın ama yüzündeki tebessümle, başını 'ah kızım ah' der gibi sağa sola salladı annesi. Omuzlarını havaya kaldırıp, masum bakışlarını attı ona yüzündeki gülümsemeyle.
"Hiç bakma bana öyle kızım. Kaç saattir girdin odaya çıkmıyorsun. Baban kendini yorduğun için kızıyor bak."
Annesinin mis kokulu yanaklarına buselerini bırakıp geri çekildi.
"Ayşem sultan, beni biliyorsunuz başladığım işi yarım bırakmayı sevmem. Evet, odaya kapanarak sizleri ihmal ediyor olabilirim ama benim kalbim sizinle, biliyorsunuz."
"Azıcıkta bedenin bizimle olsun kızım."
Salondan babasının sitem eden sesini duyunca gözlerini yumdu.
"Duydun değil mi adamın sesindeki özlemi? Aynı evin içinde çocuklarımıza hasretiz. Olmuyor böyle Pınar, lütfen biraz aramıza karış."
"Söz anneciğim, bundan sonra sizinle daha çok vakit geçireceğim. Ellerimi yıkayıp geliyorum."
"Öyle olsun bakalım."
Annesi salona girince lavaboya girip ellerini yıkadı. İşlerini bitirince mutfağa annesinin yanına yardıma geldi.
"Azra nerede anne?"
"Ders çalışıyor kızım, yarın sınavı varmış."
"Aferin ona, doktor olma yolunda ilerliyor."
Annesi mutfağın kapısına göz atıp, üzerine doğru yürümeye başladı. Bu demekti ki babadan gizli bir şey konuşulacak.
"Kızım, Azra içine kapanık bir kız oldu. Sen biliyor musun neden böyle olduğunu?"
Annesi ve telaşları... Kumral saçlarını öpüp geri çekildi.
"Güzel annem benim, telaş yapma. Azra bu sene tıp fakültesine başladı. Yeni ortam, yeni arkadaşlar adapte olmakta biraz zorlanıyor biliyorsun. Ben onu sürekli kontrol ediyorum aklın kalmasın onda."
"Nasıl kalmaz kızım? Ortalık ne kadar kötü kendin biliyorsun. O senin gibi değil herkese hemen inanıyor, kanıyor."
Ellerini annesinin yumuşak yanaklara koyup hüzünlü yüzüne içi giderek baktı. "Canım annem, Azra on sekiz yaşında inan bana o seni suya götürür susuz getirir. Korkma, benim gözlerim kulaklarım onun üzerinde."
"İyi madem, hadi içeri girelim baban kızacak beni yalnız bıraktınız diye."
"Tamam."
Masanın üzerinden salata tabağını alıp annesiyle beraber salona geçti. Babası onu görünce baştan aşağı süzüp, "çok şükür sağlamsın," dedi gülerek.
"Babam benim."
Salata tabağını masanın üzerine bırakıp yanına oturdu. Başını güven veren omzuna yaslayıp, "mutluyum resim yaparken," dedi. Babası saçlarını okşarken gözleri kendiliğinden kapandı.
"Hem hukuk okuyorsun hem de resim yapıyorsun. Bünyen zayıf kalacak kızım, annen de ben de bunun için endişeleniyoruz."
Başını babasının omzundan çekip, kırışmış gözlerine dikkatli bir şekilde baktı. "Ben mutluyum baba, eğer yorgun olduğumu hissedersem dinleniyorum. Beni merak etmeyin." İç çekip, "öyle olsun bakalım" dedi Ali Bey. Azra da masaya gelince birlikte akşam yemeklerini yemeğe başladılar. Gözleri sürekli dalgın bir şekilde tabağına bakan kardeşine takılıyordu. Annesinin dediği gibi bir sıkıntısı vardı. Onunla en yakın zamanda konuşmayı aklına koydu. Yemeklerini yedikten sonra annesinin masayı toplamasına izin vermeden, Azra'yla beraber tabakları topladılar. Masa tamamen toplanınca mutfağa geçip çeşmenin altında tabakları sudan geçirdi.
"Pınar, çay hazırsa sana zahmet getirir misin kızım?"
"Getiriyorum anne. Güzelim sen tabakları sudan geçir."
"Tamam abla."
Bardaklara çayları doldurup tepsiyi aldı. İçeri girdiğinde babası ayaklanmış odasına gidiyordu.
"Çay getirdim baba."
"Bugün yoruldum kızım, erken yatacağım. Siz annenizle için."
"Peki."
Babası odasına gidince annesine bakıp, "iyi mi?" diye sordu. Babasının hasta olması onu çok üzüyordu. Bacağından dolayı havalar ne zaman soğusa ağrısı oluyordu. Onu acı çekerken görmek bir evlat için çok acı bir durumdu.
"Uyusun yarına iyi olur kızım. Azra'yı çağır oturalım. Bulaşıkları hallederiz."
"Bitti sayılır anne. Geliyoruz hemen."
Tepsiyi sehpanın üstüne bırakıp mutfağa girdi. Azra tabakları makinaya dizmiş ellerini kuruluyordu.
"Kendine çay alıp gel canım, annem oturalım diyor."
"Tamam abla."
Masanın üzerinden çerez tabaklarını alıp, salona annesinin yanına geçti. Annesinin yanına oturup sırtını koltuğa yasladı.
"Yorulmuşum."
"O kadar saat oturursan sandalyede her yerin ağrır."
"Ben halimden memnunum anne."
Azra salona girince kapıyı kapatıp tekli koltuğa oturdu. "Babama ses gitmesin diye kapadım kapıyı. Yorgun adam."
"İyi yaptın kızım. Anlat bakalım senin neyin var? Sürekli asık yüzle geziyorsun."
Azra omuzlarını indirip, "okula gitmek istemiyorum," dedi durgun sesiyle. Pınar annesiyle aynı anda, "ne?" diye bağırdı kısık sesle. Azra omzunu silkip, "ciddiyim," dedi. Çay bardağını sehpanın üstüne bırakıp kardeşinin önüne yere oturdu genç kız.
"Okula başlayalı yirmi gün oldu meleğim. Korkuyorsun, arkadaş edinemeyeceğini sanıyorsun. Korkma sakın, ben de senin gibiydim. Bir ay sonra alışacaksın, bak ablam dedi dersin."
Azra'nın gözlerinden iki damla yaş düşünce elini tutup, "şşt" diye mırıldandı.
"Kızım doktor olmayı sen istedin. Henüz yolun en başındayken pes edersen, çok sevdiğin mesleği nasıl yapacaksın? Söyle bana meleğim, baban duysa okuldan ayrılmak istediğini üzülmez mi sanıyorsun? Adam yıkılır kızım. O sizi okutmak için ne kadar çabalıyor kendiniz görüyorsunuz."
Azra'nın elini sıkıp, "annem haklı," dedi kardeşinin gözlerinin içine bakarken. Azra gözyaşlarını silip annesinin yanına geçti. Başını dizlerine koyup derin nefes aldı içine.
"İnşallah alışırım okula."
"Alışırsın kuzum benim.""
Azra'nın kalktığı yere oturup, "anne, babamla tanışma hikâyenizi anlatır mısın?" dedi tebessüm ederek. Onların aşk hikâyesi her zaman içini ısıtmıştır. Annesi anlattıkça mutlu oluyordu onlar için.
"Babanızı görür görmez sevdim. İftar günü evine gittiğimizde kapıdan bir girişi vardı görmeyin, sanki ben geldim Ayşem artık kalbin boş değil der gibiydi."
"İlk görüşte aşk var mıdır anne?"
Azra'nın uykulu sesiyle sorduğu soru Pınar'ın da düşünmesini sağlamıştı. Gözünün önünde örnek olmasa aşka inancı hiç yoktu. Kanlı canlı annesi babası gerçekçiliğiyle bağırıyordu kalbine, aşk var Pınar aşk olmaz olur mu? Diyordu kalbindeki uyuyan Pınar.
Annesi Azra'nın sorduğu soruya tebessüm edip, bakışlarını Pınar'a çevirdi. "Ben kocamı görünce ilk görüşte âşık oldum."
Bacaklarını kalçasının altına toplayıp, gülümsedi genç kız. "Aşkı anlat bize anne, bir gün karşımıza biri çıktığında âşık olursak bilelim."
Ayşem Hanım kahkaha atıp başını sağa sola salladı. "Gördüğün anda elin ayağına dolaşıyor, her zaman normal bir şekilde konuşurken onun yanında ya kekeliyorsun ya da dudakların kuruyor, konuşamıyorsun. Kalbin gereğinden fazla hızlı atıyor. Ondan ayrı düştüğünde kalbinde sızı hissediyorsun. Sürekli onu görmek etrafında olmak için can atıyorsun."
"Hımm, ilk gördüğün kişiye bunları hissediyorsun, öyle mi?"
"Gözlerinle baktığında hiçbir şey hissetmezsin, ama kalbinle baktığında, onun en ufak bir hareketi gelir kalbinin tam ortasına girer."
"Mesela önüne konulan ekmek gibi?"
"Eşek, anneyle dalga geçiyor."
Kıkırdayıp, "siz başkasınız" dedi Pınar. "Babam da sen de yıllar geçse de birbirinize âşık bir çiftsiniz. Ben sizin temiz sevginize hayranım annem."
Ayşem Hanım esneyerek gerildi. "Gideyim de kocamın yanına yatayım, siz de odanıza gidin uyuyun."
"İyi geceler annem."
"Size de kızım."
Ayşem Hanım odasına gidince bardakları toplayıp mutfağa bıraktı. Çalkalayıp bulaşık makinasına koyunca koltukta uyuyan Azra'yı uyandırdı.
"Hadi canım yatmaya gidelim."
"Tamam abla."
Azra uyku sersemi ayağa kalkıp, sersem halde odaya doğru yürüdü. Arkasından tebessüm ederek ışıkları kapattı. Odaya girdiğinde üstünü çıkarıp geceliklerini giydi. Bugün yorulduğu için kendini yatağa bırakıp gözlerini kapadı hemen.
***
Sabah mahalleden gelen seslerle gözlerini zorla açtı. "Sabah sabah kim ses yapıyor ya? Of başım." Dağılmış saçlarını düzeltip yataktan kalktı. Azra sanki patır kütür sesler gelmiyormuş gibi mışıl mışıl uyuyordu.
Pencereye yaklaşıp tülü araladığında karşı binaya birinin taşındığını gördü. Nakliyeciler insanlar uyuyor demeden gürültülü bir şekilde eşyaları kamyondan indiriyorlardı. Pencereyi açıp sessiz olun diye bağırmak vardı ama babası kızar diye mecbur kaşları çatılı adamlara bakıyordu. Üç tane yunus polis motoru kamyonun yanına gelince, komşuların şikâyet ettiğini düşünüp tebessüm etti. "Oh olsun, cuma günü taşınma mı olur? Hadi oldu diyelim, sabahın dokuzunda neden taşıyorsun eşyaları, değil mi?"
Tülü kapatıp Azra'nın yanına geldi. "Azra, uyan hadi, okula geç kalacaksın."
"Bana ne, ben okula gitmeyeceğim."
"Allah'ım sabır ver. Kızım kalksana valla babamı çağırırım."
"Of ya of, bir rahat verin, gitmek istemiyorum diyorsam saygı duyun."
"Çocukluk yapıyorsun Azra. Kalk çabuk."
Gözlerinden ateş çıkarır gibi yataktan bir hışımla kalktı genç kız. Alt katta oturan anneannelerini düşünmeden, ayaklarını yere vura vura lavaboya doğru yürüdü.
Pınar ise aceleyle odayı topladıktan sonra, siyah pantolonuyla beyaz gömleğini giyip, mutfağa geçti.
"Günaydın canım ailem."
"Günaydın kızım."
"Baba nedir bu sabah sabah gürültü?"
Ali Bey çayını yudumlayıp, "karşı daireye polis taşınıyor kızım," dedi. "Ben sabah ekmek almaya gidince konuştum. Amca gece nöbetim var, kusura bakmayın sabah sabah sizi rahatsız ettik dedi çocuk."
Ekmeğe bal sürürken yanına oturan somurtkan kardeşine baktı. "Duydun mu polis taşınmış karşı binaya?"
"Ne yapayım abla. Taşınmışsa taşınmış beni ne ilgilendiriyor."
Derin nefes alıp kahvaltısını etmeye devam etti. Şimdi Azra'ya cevap verse tartışacaktı. Bu da babasının yanında istemeyeceği bir şeydi. Sessiz bir şekilde kahvaltılarını yaptıktan sonra adliyeye gitmek için trençkotunu giydi.
"Anne ben çıkıyorum."
"Tamam kızım, dikkatli ol. Biliyorsun havalar artık erken kararıyor."
Çantasını omzuna takıp kapıyı açtı. "Biliyorum anne. Bir ihtiyacınız olursa arayın."
"Ararız kızım."
Annesinin yanaklarını öpüp merdiven dairesine çıktı. Merdivenleri ağır ağır inerken anneannesinin kapısı açıldı. "Pamuğum," deyip yanaklarını öptü. Her sabah staja giderken mutlaka kapının arasından ona bakardı anneannesi.
"Allah zihin açıklığı versin kızım."
"Sağ ol pamuğum. Görüşürüz."
El sallayıp alt kata inince, demir kapıyı açıp dışarı adımını attı. Sanki mahallede olay olmuş gibi apartmanın önü polis kaynıyordu. Onların kaldırımına oturan polisler onu görünce ayağa kalktılar. Geçmesi için kenara çekildiklerinde başını kaldırmadan yanlarından geçti.
Neşe'nin oturduğu evin penceresine baktığında hâlâ perdelerin kapalı olduğunu gördü. "Hayret bu gürültüde nasıl uyanmadı?" O karşı binada oturduğu halde sesten uyuyamamıştı. Arkadaşı alt katına taşınan gürültülü eşyalar yüzünden nasıl uyudu acaba? Başını iki yana sallayıp gülümsedi. Her sabah olduğu gibi mahallesinin küçük bakkalına uğramak için, hızlı hızlı yürüdü. Bakkalın önüne gelince siyah cam kapıyı kendine doğru çekti. İçeri girmek için adım attığında yüzü sırtı dönük adama çarptı.
"Ah" diye kısık sesle bağırıp geri çekildi. İçinden," Oha ama ya, kocaman adamın kapının önünde ne işi var?" diye söylendi. Burnunu sıvazlarken, "iyi misiniz?" diyen adamın yüzüne kaşlarını çatarak baktı. "Burnum kırılıyordu, nasıl iyi olurum?"
Genç polis elini ensesine götürüp gülümsedi. Pınar iyice sinirlenmişti.
"Merhaba, ben mahallenize yeni taşındım. Adım Selim."
Sabah sabah gürültünün sebebinin genç adam olduğunu anlayınca "merhaba" deyip elini burnundan çekti. Genç polis İhsan Beyin beş poşete koyduğu ekmekleri elinden alıp teşekkür etti. 'Yuh bunların hepsini o mu yiyecek?' içinden şok geçiren Pınar'ın şaşkınlığı yüzüne nasıl yansıdıysa, poşetlere bakıp gözlerini kocaman açtı genç polis. "Hepsini ben yemeyeceğim, merak etme."
Merak mı? O mu onu merak edecekmiş? Onu ne ilgilendirirdi ki, isterse hepsini o yesin.
"Sabah sabah verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı kusura bakmayın. Bundan sonra bu mahalledeyim, bir sıkıntınız olduğu zaman bana gelmekten çekinmeyin."
"Niye, sen muhtar mısın?"
Sanki komik bir şey söylemiş gibi kahkaha atmaya başladı polis. "Hayır, muhtar değilim, polisim. "
Neden ilk defa gördüğü bir kişinin karşında böyle gülüyor ki? Onunla daha fazla konuşmamak için, "mahallemize hoş geldiniz," deyip İhsan Beye döndü.
"Hayırlı işler."
Genç polis bakkaldan çıkınca arkasından bakmadı. Bakardı da İhsan Beye ayıp olmasın diye kendine hâkim oluyordu. Mahallerine gelen genç polisi kesiyor sanmasın diye gözlerini etrafta gezdiriyordu.
"Buyur kızım?"
Bisküvilerini alıp parayı uzattı.
"Baban sabah bir aylık bisküvi parasını bıraktı kızım."
"Ama olmaz ki böyle İhsan abi. Ben sana ne dedim, babamdan para alma demedim mi?"
"Dedin kızım ama baban dinlemiyor."
"Tamam abi, ben onunla konuşurum. Hadi kolay gelsin."
Bakkaldan çıkınca kremalı bisküvinin poşetini açıp içinden bir tane aldı.
"Pınar!"
Derin nefes alarak arkasına yavaş yavaş döndü. Güzel mi güzel, tatlı mı tatlı dostu, sanki biri bir yerine bir şey yapmış gibi koşa koşa ona doğru geliyordu. Saçları sağa sola savrulan arkadaşı deli gibi koşuyordu. Hayır, arkasına dönse onu şaşkın bir şekilde izleyen polisleri görse, nasıl hissederdi acaba?
"Pınar, gördün mü?"
Nefes nefese yanına gelen arkadaşının sorduğu soruyu es geçip, "günaydın" dedi.
"Bırak günaydını kız, bizim evin alt katına kiracı gelmiş, üstelik yunus polisi, gördün mü?"
Ellerini arkadaşının omzuna koyup, "gördüm" dedi gülümseyerek. "Ve lütfen sessiz konuş, o polisler sanki film çeviriyormuşuz gibi bize bakıyorlar."
Neşe tam arkasını dönecekken ellerini omuzlarına bastırdı Pınar.
"Sakın bakma."
"Neden ya? Valla merak ederim. Hepsi mi bakıyor? Kız yakışıklı var mı içlerinde? Aralarından geçerken bakamadım yüzlerine. Utandım."
Gözleri motoruna yaslanmış ekmeğini yiyen adama kaydı. Yakışıklıydı genç polis, sarı saçları mavi gözleri dikkat çekiciydi. El alemin adamını incelediği için kendine kızdı. Genç polisle göz göze gelince Neşe'nin kolundan çektiği gibi yürümeye başladı.
"Ne oldu kız?"
"Sessiz ol ve yürü, her an yakalanabiliriz."
"Kime?"
Kısık sesle konuşan arkadaşına kahkaha atıp yanağını öptü. "Canım dostum, şaka yapıyorum. Akşam gelince size gelirim, çay demle."
"Olmuş bil. Ben seni durağa kadar geçireyim. Sonra da kuaföre giderim."
"Tamam kuzum."
Nedenini bilmediği bir hisle gülümseyerek durağa doğru yürüdü. Sonbahar ayında olmasına rağmen, içine ilkbahar havası doğmuştu.