Sağa dönmüştü sola dönmüştü de sabaha kadar uyuyamamıştı Seyhan tanımadığı bir adamın yatağında. Şafak vakti başını çatlatan ağrısıyla yataktan kalkıp odada göz gezdirdi.
Bir köşede üst üste dizilmiş yorgan ve döşek yüklüğü bir örtüyle kapatılmış, onun hemen yanındaki küçük pencereden güneş gökyüzüne yeni bir günü sunmak için doğmaya çalışıyordu ve Seyhan güneşin ne hayır getireceğini biliyordu ne de şer.
Pencerenin önündeki tekli koltuğa ve yanındaki sehpada duran sigara tabakasına ve sarılmak için öylece bırakılmış tütüne baktı. Odanın diğer köşesinde ise küçük bir ekran televizyon vardı duvara monte edilmiş, altında ise başka bir sehpa ve üstünde saksıda açmaya çalışan bir çiçek fidesi.
Uzaktan bile bakılınca gerçekten yıllardır bekar bir adamın evi olduğu hissediliyordu, renksiz, sade, düzenli ama başı boş ve bir o kadar da yalnızlık kokan bir ev.
Seyhan'ın bu evde çiçekleri açar mıydı açamadığı ana evine inat?
Odadan çıkıp küçük koridoru aşarak dün girdiği banyoya girdi, işini halledip elini yüzünü yıkayarak aynanın yanındaki çiviye asılı havluyu alıp yüzünü sildi. Havlunun temiz kokusu yeni yıkanıp asıldığını gösteriyordu.
Banyodan da çıkıp mutfağa doğru seğirtdi, aç karnını doyurmak için buzdolabına atıldı ama yine dış kapının sesiyle irkildi. "Hay kapı gibi" diyerek hızlıca mutfaktan çıkıp kapıya yöneldi.
Bu defa kim o falan demeden açtığı kapıyla karşısındaki uzun boylu adam kaşlarını çattı. "Kim o demeden açma Seyhan" diyen adamın uyarıcı sesiyle omuz silkti.
"Senden başka kim gelcek ki sabah sabah."
Halil neyse der gibi derin bir nefes vererek "Karnını doyurmadıysan Nazike nine kahvaltıya çağırıyor" deyince Seyhan ağzının suyu aka aka "Valla çok açım, hemen geliyorum" deyip kapının arkasına koyduğu ayakkabılarını giyerken bıyık altından gülen adamı göremedi.
Halil önden Seyhan onun arkasından ninenin evine doğru yürürken Seyhan bir eli cebinde adamın sol elinin olmadığı koluna baktı. İlk kez bu kadar dikkatli inceliyordu adamı, ne nikahta bakmıştı yüzüne ne de dün kör karanlıkta.
Ama Halil izlediğini hissettiğinde yürümeyi kesip arkasını döndü ve Seyhan hızla başını yere indirip ayak ucuna bakarak yürümeye devam etti. Adamı izlediğini bilmesini istemiyordu ya da farklı gözle baktığını düşünmesindi. Seyhan'a göre bedensel görünüşün ya da noksanlıkların zerre önemi yoktu. Zaten onun da kalbi noksandı, kimseyi sevemiyordu.
Halil'in yüzü düşerken oğlanın yüzüne bile bakmamasına sertçe yutkunup "Burdan" diyerek evin bahçe kapısını açıp içeri girdi. Seyhan da adımlarını hızlandırıp kapıdan girince tekrar kapattı.
Bahçedeki masada kurulu kahvaltı sofrasıyla Nazike nine Seyhan'a sıcacık gülümseyip "Gel yavrum seni bekliyorduk" dediğinde Seyhan yüreğinde eksik kalan anne sevgisiyle hüzünle gülümsedi.
Kendi anası okula bile aç gönderirdi Seyhan'ı sabah sabah seninle mi uğraşacağım deyip. Zaten çokta okuyamamıştı, ilkokul üçte Seyhan'a okulda huzur vermeyen köy çocukları ve onun durumunu umursamayan öğretmeni yüzünden babası hiç düşünmeden okuldan almıştı. Seyhan da okumaya ve okula küsmüştü bir kere, sonra da kendi çabalarıyla abilerinin kitaplarından okuya okuya kendini geliştirmişti.
Sevgisizlik ve anlayışsızlık ise Seyhan'ı kırılmaz bir kabuğun içine hapsetmişti, o da kabuğunun üstüne duvarlarını ördükçe örmüştü. Seyhan ne sevgiyi hissedebiliyordu şimdi ne de aşkı, en çokta bu yüzden bir adamla evlenmesine hıçkıra hıçkıra ağlamıştı. Taş kalbiyle bir adamın da kalbini paramparça edecekti, korkuyordu.
Halil onun sofraya oturmasını beklerken Nazike nine onu da "Hadi otur sen de kara kuzum" diye çağırdı. Seyhan arkasında heybetiyle duran adama dönüp esmer yüzüne baktı ve ninenin kara kuzum demesine güldü.
Adımlarını ileri doğru atan Halil, Seyhan'ın gülüşüyle olduğu yere çakılıp kaldı. Ela gözleri Seyhan'ın yüzünün her zerresini turlarken genç oğlan şaşırarak hayran hayran bakan adama kaş çattı.
Saniyeler sonra Seyhan onun bakışlarından rahatsız olup önünü dönerken Halil yumruk yaptığı sağ eliyle nefes almak ister gibi hafifçe göğsüne vurdu. Ne oluyordu onun da tuzla buz yüreğine?
Seyhan masadaki kahvaltılıklara bakarak ağzının suyu aka aka sandalyeye kurulup koca bir yufka parçası bölüp sucuklu yumurtaya bandı ve iştahla ağzına attı.
Halil de sandalyesine oturmadan önce masanın üstündeki çaydanlığı alıp bardaklara yöneldi ama "Dur ben hallederim" diyen Seyhan'la eli havada kaldı.
"Gerek yok Seyhan ben yapabilirim."
Seyhan onun da oturup hemen yemesi için çayları doldurmak istemişti ama onun yapamacağını düşünmemişti ki. Omuz silkip kahvaltısına dönerken ağzının içinde "Sen bilirsin" lafını geveledi ve hızla ağzına bir lokma daha attı.
Kahvaltı Halil'in bakışlarının ara ara iştahla bütün masayı silip süpüren Seyhan'a kaymasıyla, Nazike ninenin ikiliyi keyifle izlemesiyle geçti. Onlar anlamasa da yaşlı kadın iki yaralı kalbin birbirini tutup saracağını anlamıştı.
Seyhan masa toplama işini nineye bırakmadan "Hemencecik şu bulaşıkları yıkar, eve geçerip ben ninem" diyerek topladığı bulaşıklarla evin mutfağına yöneldi.
Halil ise o burdayken eve gidip hızlıca üstünü değiştirmek için hareketlendi. Nineye hoşçakal deyip Seyhan'a görünmeden bahçe kapısından çıktı. Seyhan masada kalanları almak için tekrar dışarı çıktığında tek başına evin önündeki sedirde oturan yaşlı kadınla bahçenin demir kapısına baktı.
"Gitti mi?"
Yaşlı kadın ağır ağır başını sallayarak "Sen burdayken üst baş değiştirmeye eve gitti kuzum" dediğinde Seyhan masadan aldıklarıyla başını salladı. Ama sonra birden durup başını kaldırıp tekrar demir kapıya baktı.
"Onu da yerinden evinden ettim nine"
Nazike nine genişçe gülümseyip "Yerinden olan memnun evinde olan rahat etsin ister" deyince Seyhan başını eğip elindekilerle beraber içeri girdi.
Halil, Seyhan'la evlendiğine memnun muydu gerçekten? Evet, Seyhan bir tek görücü usulü evlilikleri biliyordu yaşadığı bu köyde ama severek evlenenler de vardı elbette. Ama onlar ne severek evlenmişlerdi ne de bu evlilik görücü usulüydü.
Seyhan ana evinden kovulur gibi görmeden verilmişti Halil'e ama o neden evlenmişti Seyhan'la? Ona yarenlik etsin diye mi ya da evinde bir nefes bir can daha olsun diye mi?
İkisi de birbirini sevmiyordu, Seyhan buna emindi ama Halil'in elinde olduğu halde görmediği biriyle evlenmesine anlam veremiyordu. Tabi onun da kusurlu eksik denilip köyde kız verilmediğini bilmiyordu, ona göre Halil her kızın isteyebileceği bir adamdı. O zaman kusur bunun neresindeydi?
Düşüne düşüne bulaşıkları yıkayıp Nazike nineye veda ederek "Çıkmıştır heralde evden" deyip kendi evlerinin yolunu tuttu. Ama o çatıya daha ne benim evim diyebiliyordu ne de Halil'in evi. Evdi sadece işte, içinde sevgi olmayan dört duvardan ibaret.
Çatal kapıyı açıp bahçeye girerken aynı anda evin kapısından çıkan adamla karşılaştı. Islak saçlarından yıkandığı ve yeni kıyafetlerden üstünü değiştirdiği belli oluyordu.
Hafifçe öksüren adam kapıyı açık bırakıp küçük bahçede yürüyerek Seyhan'ın önünde durdu.
"Ben tarlaya kadar gidiyorum, öğle yemeğine Nazike nineye giderim gene, su sıcaktı yıkanacaksan."
Seyhan tek bir mimik oynatmadan konuşan adamla başını sallayıp kapının önünden çekildi. Halil kapıdan çıkmak üzereyken "Şey.." diyerek adamı durdurdu.
"Tarla çok mu uzak? Sana yemek getirmemi ister misin?"
Halil şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı ve bu tepkisine vazgeçmek üzere olan oğlanla hızlı hızlı başını olumlu anlamda salladı.
"İsterim ama bir dahaki sefere beraber gidersek getir, köyün içinde yalnız dolaşmanı istemiyorum."
Seyhan kaşlarını çatarak neden demeye hazırlanırken Halil sormasına fırsat vermeden "Kal sağlıcakla" deyip çatal kapıdan çıktı.
Arkasında şüpheyle kaş çatan oğlanı bıraktığını biliyordu ama onun kendisinin bile farkında olmadığı güzelliğini kimsenin görmesini istemiyordu Halil, hele de Çolak Halil evlenmiş, kimmiş eşi, ona kim varır ki laflarını işitmeye başladığı şu günlerde. Seyhan'ın alışmasını bekliyordu evliliğe ve kendisine, o zaman gönül rahatlığıyla istediği gibi köyde de gezerdi çarşı pazarda da.
Seyhan ise Halil gittikten sonra eve girip şöyle bir etrafa bakınıp banyoya girdi. İçerisi hâlâ buhar dolu banyoda Halil'in bir kova dolusu doldurduğu sıcak suya baktı.
Kesinlikle duş almaya ihtiyacı vardı, özellikle şu iki günde olanlar ve sanki sokağa atılmış gibi kirli hissettiği bedenine iyi gelecekti sıcak su ama garip bir ürperme vardı üzerinde. Dakikalar önce tam da bu banyoda yıkanan adam aklına gelince hızla başını iki yana salladı.
"Yok artık" deyip umursamaz tavırlarla üstündeki kıyafetleri çıkardı ama yok artık dediği şey kafasını karıştırmaya başlamıştı bile.