Üç

1260 Words
Seyhan öğlene doğru ıslak saçlarını kurutmuş üstünü başını değiştirmiş Nazike ninenin evinin yolunu tutmuştu. Yemek yapmasını elbette o da biliyordu ama geldiği evde elini henüz neye uzatacağını, tabak çanak mutfağın neresindedir, elini uzatmalı mıydı emin değildi. Halil'in kurulu bir düzeni vardı farkındaydı ama bu düzene dahil olmak kolay değildi onun için. Annesi çoğu zaman onun mutfağa girmesine de izin vermemişti, uğursuz elini sürme evime deyip soğutmuştu Seyhan'ı evinden de işten de. Gözünü ana evinde açmış, ne yol yordam gösterilmişti ne de yer yurt biliyordu. Kapalı kapılar ardında yabani büyümüştü. Küçükken onunla oynayan arkadaşları büyüdükçe Seyhan'ın kendileri gibi olmadığını anladıklarında ondan uzaklaşmış, dışlamışlardı. Seyhan yıllarca onca insanın arasında tek başına kalmıştı. O yüzdendi bunca sert kabuğu ve umursamaz davranışları, neyi umursaması gerektiğini bilmiyordu ki, o çocukken düştüğünde bile ağlamadan ayağa kalkmayı öğrenmişti. Nazike ninenin evine geldiğinde demir kapıyı açıp bahçeye girdi. "Nine ben geldim" diyerek açık kapıdan eve girdi. Nineyi mutfağta bulgur pilavı yaparken görünce genişçe gülümseyip "Geldin mi kınalı kuzum, ha şu tavuğu bir dit bakayım" demesiyle tezgahta duran tabağa atıldı. "Diderim tabi nenem." "Halil oğlum tavuk pilavı pek sever, sen de edersin evde." Seyhan, Halil'in adını duyduğunda yutkunarak başını sallamakla yetindi. "Yemeğe geleceğim dediydi, geç mi gelir?" Yaşlı kadın ocağın altını kapatıp pilavı şöyle bir karıştırıp "Gelir herhal birazdan" dedi. Ama pilav pişmiş, tavuk didilmiş sofra kurulmuş ama Halil hâlâ gelmemişti. Seyhan huzursuzlanıp demir kapıya bakarak "Nine gelmeyecek, eve mi geçti acaba" derken oturduğu sedirden kalktı. Nazike nine de sedirden kalkıp masaya yürürken "Git bi bak oğlum seni almak için eve uğradı herhal" deyince Seyhan bahçe kapısına doğru yürüyüp "Bakıp geliyorum" diyerek kapıdan çıktı. O eve dönerken Halil de uğradığı çarsıdan eve dönüyordu kolunun altında bir kaç paketle. Seyhan'a evin içinde giyerse diye bir entari bir de pantolon almıştı hangisini giymek isterse diye. Seyhan'ın gönlünü kırmamak için iki türlü de almıştı. Seyhan eve giden yolda yanından geçen kadınların fısıldaşarak bir şeyler konuştuğunu biliyordu ama duymamaya çalışıyordu. "Pekte küçükmüş zavallıcık." "Gele gele bir çolağa mı gelmiş, yazık etmiş kendine." Bir diğeri az önceki konuşanın kolunu dürtüp "Bulmuşlar işte birbirlerini, baksana bu da eksik, ne menem oldu belli değil" deyince Seyhan yumruklarını sıkarak arkasındaki kadınlara döndü. "Bu köyde herkes burnunu sokacak yer mi geziyor?" Kadınlar Seyhan'ın dediğiyle şaşkınlıkla ağızlarını açtılar. "Dili de pabuç gibi küçük uğursuzun." Seyhan dişlerini sıka sıka kadınların üzerine doğru yürüdü ama duyduğu sesle arkasını döndü. "Seyhan." Halil elinde paketlerle çatal kapının önünde olanları izliyordu. Seyhan son kez kadınlara dönüp yumruklarını sıkarak "O pabuç dilim bir dahakine sizi rezil etmesini de bilir, uğursuzum ya size de bulaşmasın" deyince kadınlar bozularak yürüyüp giden oğlanı izlediler. Halil şimdiden başlayan köylülerle sıkkın bir nefes verip yanına varan Seyhan'ın sıktığı küçük yumruklarına baktı. Önünde duran küçücük boyuyla gerçekten de dili pek uzundu. Ellerini beline koyup "Hani yemeğe nineye gelecektin, geç kaldın" deyince Halil başını eğip çıkışmasına bıyık altından güldü. Seyhan ona kaşlarını çatarken Halil elindeki paketleri gösterip "Şunu eve bırakayım geliyorum" dedi. Etrafına bakınan oğlan "Tamam burda bekliyorum ben, yoksa biri elimde kalacak" deyince Halil yolda karşılaşacağı köylülerden bahsettiğini anlamıştı. Eve gidip paketleri yatağın üstüne bırakıp evden çıktı. Yan yana hiç konuşmadan ninenin evine vardıklarında çoktan hazır bekleyen sofraya kuruldu Seyhan, Halil ise "Ellerimi yıkayıp geliyorum" dedi ağız alışkanlığıyla. Seyhan çoktan yemeğe girişmişti bile, huzursuz ana evinden kurtulmuştu da mı iştahı açılmıştı yoksa umursamaz olduğu için miydi geldiği evde bildirmez ama sürekli acıkıyordu. Halil de masaya oturup "Ellerinize sağlık" diyerek yemeğe başladığında Nazike nine "Kınalı kuzumun eline sağlık, tavukları tiftik tiftik etti elim tutmuyor diye, bir de salata yaptı" deyince Seyhan ağzına attığı lokmayla ne diyeceğini şaşırmış Halil ise "O zaman senin de ellerine sağlık, salata güzel olmuş" dedi salatayı kaşıklayarak. Seyhan ağzının içindeki lokmayı zor yutup başını salladı sadece "Afiyet olsun" diye geveledi bir bardak dolusu suyu başına dikerken. Yemekler yenmiş Seyhan masayı ve bulaşıkları toplarken Halil çay demlemeye geçmişti. Nazike nine ise keyifli keyifli sedirde oturmuş, içerideki çocuklarının hali nece olursa olsun birbirlerine uyduklarını düşünüyordu. Seyhan bulaşıkları yıkarken Halil'in çaydanlığı götürüp diğer eline tepsiyi alamadığı için mutfak masasına bıraktığı tepsiye baktı. Elinin ıslaklığını kuru bir nezle silip tepsiyi alarak Halil'in peşi sıra mutfaktan çıktı. Halil çaydanlığı bahçe masasına koyarken arkasından gelen Seyhan'la kaşlarını çattı ama Seyhan yine bir şey demesin diye tepsiyi masaya koyup "Masayı silecektim elimin altında duruyordu" diyerek hızlıca eve geri girdi. Halil şaşkın şaşkın içeri giren gence bakıp arkasını döndü. Sedirde oturan Nazike nineyle göz göze gelince hafifçe gülümseyen yaşlı kadınla başını eğdi. "Alışacak kara kuzum" diyen kadın keyifle arkasına yaslanıp "Doldur hele çaylarımızı demini aldıysa" dediğinde işini bitirmiş bahçeye çıkan Seyhan "Demini daha almadı nine" deyip ayakta dikilen Halil'e de sediri gösterip "Sen de otur artık başımız da dikilme" dedi. Akşama doğru Halil köy kahvesine gideceğini söylediğinde Seyhan da "O zaman ben de eve gideyim makineyi çalıştıracaktım çamaşırlar var" deyince nineye veda edip evin yolunu yan yana yürüdüler. Evin çatal kapısına geldiklerinde Halil etrafına göz gezdirip kapıyı göstererek "Yatağın üstünde bir paket var senin, sever misin bilemedim ama" dediğinde Seyhan kaş çatarak Halil'in elindeki paketleri hatırladı. "Ne aldın ki, gerek yoktu." Halil onun kaş çatmasına omuz silkti. "Gerek yoktu diye almadım zaten Seyhan, giy diye aldım." Seyhan "İstemedim ki" diye ağzının içinde gevelese de Halil "Akşama bekleme beni yat uyu, nineye giderim gene" deyince Seyhan başını yere eğdi. "Ben seni evinden ettim demi?" Halil elini cebine koyup heybetli boyuyla Seyhan'a bir adım yaklaşıp "Böyle mi düşünüyorsun?" diye sordu. Seyhan omuz silkerek "Ev senin ama.." derken karşısındaki adamın "Seyhan" diyen uyarıcı sesiyle başını kaldırıp ela gözlere sorgulayarak baktı. "Burası senin evin, eşinin evi Seyhan. Sen ne vakit gel dersen o güne kadar ev benim değil, gelmemin bir önemi yok." Seyhan başını eğip parmaklarıyla oynaya oynaya bir kez daha omuz silkince Halil cebindeki elini çıkarttı ama onun yüzüne dokunmak için uzanacağını fark ettiğinde yutkunarak elini geri çekti. "Hadi içeri geç, düşünme bunları şimdi." Hızlı hızlı başını sallayan Seyhan "Sağol aldığın için, hem de beni anladığın için" deyince Halil gülümsedi. "Kapıyı kilitle, kim o demeden de açma Seyhan." Uyarıldığını anlayan genç oflayarak "Sen geldin diye açtım bi kere" deyip Halil'in cevap vermesini beklemeden çatal kapıyı açıp "Güle güle git" diyerek kapıyı adamın yüzüne şak diye kapattı. Halil ne oluyor diye kaş çatarken Seyhan ayağını vura vura bahçeden eve doğru yürüyordu. Bir yandan da "Sanki adamı yiyecekler, tamam kilitlerim ben de amma sen de giremezsin artık" deyip evin kapısını da açıp eve girdi. O kapıyı da sertçe kapatıp odaya girdi sinirle ama yatağın üstündeki paketleri görünce merakla dudaklarını büzdü. Hızlıca paketlere uzanıp birinin kağıdını yırtıp ayaklarının ucuna düşen entariyle gözlerini kocaman açtı. Yere eğilip aldığı eteğe kaşlarını çatarak baktı. Halil onu kadın olarak mı görüyordu yani? Gözleri dolunca kendini yatağa yavaşça bırakıp eteği kucağına aldı. Seyhan kolay kolay ağlamazdı, bir şey onun canını yakmalıydı gözlerinden yaş düşmesi için ama şimdi canı çok yanmıştı. Evet biliyordu ne kadındı ne erkek ama Halil'in bir kadınla evlendiğini düşünmesi yüreğinin tam ortasına oturmuştu. Yanaklarından yaşlar süzülürken yanında duran diğer pakete baktı. Onun içinden de başka bir entari çıkacağını düşünüp öfkeyle paketi alıp fırlattı. Ama yırtılan kağıt paketten pantolon düşünce şokla yere atılıp paketi yerden aldı. Elindeki krem rengi pantolona bakarak dudaklarını araladı. Boyu biraz uzun gelen pantolonu iki yanından tutup havaya kaldırdı ve birden gülmeye başladı. İçten gelen mutluluk dolu bir gülüştü bu. Hayır, Halil onu kadın olarak görmüyordu. İkisi de olduğunu biliyordu ve o neyi isterse o olmasını söylemeye çalışıyordu. Seyhan bir eline entariyi alıp diğer eline de pantolonu alıp avuçları arasında sıktı. "Ben ikisiyim de demi? Hangisini seçersem seçeyim ben Seyhan'ım. Beni biliyor o." Derin bir nefes veren Seyhan gülümsemesine karışan gözyaşlarıyla pencereden dışarı baktı. Belki o da Halil'i anlamaya çalışmalıydı. Onların eksiklikleri bedende değildi, kalpteydi. Ve ancak birbiriyle o eksiklik tamamlanacaktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD