Halil o gece sabahı sabah edememişti bir türlü, yattığı döşeğe sığamaz olmuştu. Tütününü sarmış, içtikçe içmişti bahçede oturduğu minderde. Yıldızlara sanki uzansa dokunabilirdi dudakları arasından çıkan duman gökyüzüne süzülürken.
Gözünde bir tek Seyhan'ın kahve gözleriyle güzel yüzü, kulaklarında yalnız onun sesi vardı. Bugün dolan gözlerini gördüğünde yüreğinden bir ip kopmuştu da Seyhan'ın gönlüne tutunsun istemişti.
Nazike ninesi "Komşu köyde biri var kara kuzum ama derler ki hem kadındır hem oğlan, ana evinde dertten tasadan iple tığ olmuş çocukcağız, pekte güzel bir genç, ne dersin oğul he dersen görücü gideceğim" dediğinde Halil "Varsın iki cinsiyeti olsun, yeter ki insan olsun, gönlü temiz olsun, hakir görmesin beni de eksiğimi de" demişti ama Seyhan'ın ağlaya ağlaya hocaya evet dediğini gördüğünde anlamıştı. Kimse onunla gönül rızasıyla evlenmezdi, kim istedi ki çolak adamı deyip bağrına taş basmıştı Seyhan'ı ilk gördüğü anda tutulsa da yüreği o güzel gence.
Ama günler sonra gel demişti ona, açmıştı evinin kapılarını. Halil o güzel yüzünü biraz daha göreceğim, o peri gibi sesini az daha duyacağım diye uykular tutmamıştı günlerce. Başka da bir arzusu yoktu ki zaten, bir ekmeği bölüşse yeterdi, çatısının altında onu tarlaya çarşıya giderken kapıdan uğurlayan bir nefes bir can olsa kafiydi. Hele de bu kişi gülüşüne dili tutulduğu Seyhan'sa ondan mutlusu yoktu bundan gayrı.
Seyhan ise ne edeceğini nereye döneceğini bilememişti sabaha kadar. Aklının bir köşesinde hep o kızın yüzü dönüp duruyordu bir köşesinde ise Halil'in yanağını okşayan eli, sol elinin yokluğunu bile görmemişti ki gözü şimdiye kadar. Halil'in yüreği gibi güzel bir yürekte görmemişti daha önce. Eş olma yeter ki rahat olsun senin canın demişti. Gözler yalan söylemezdi bilirdi, yüzüne acıyarak bakan insanların gözlerinden öğrenmişti bunu daha çocuk yaşında.
Ama Halil kendi eksiğinden başka ne Seyhan'ın cinsiyetini görüyordu ne de boşanmak istersem kabul eder misin dediğinde buğulanan kendi gözlerinin ayırdındaydı. Seyhan o an karar vermişti en azından bir çatı altında yaşamaya, Halil onu mecbur kılmamıştı hiç eş olmaya istemezsen yoldaş oluruz demişti. Bu Seyhan'a yetmişti denemek için.
Seyhan da kara kaşa kara göze bakmıyordu da Halil'in güzel kalbi onu tüy gibi hafifletmişti, beraber eve döneceğiz dediğinde şaşkın yüzü kıkırdamasına sebep olmuştu sabaha kadar bir o yana bir bu yana dönerken.
İkisi de sabahı gram alamadıkları uykuyla Nazike ninenin sofrasında bulmuşlardı. Birbirlerine attıkları kaçamak bakışlardan sezen nine ise kaynar çayı başına dikip "Kal sağlıcakla nine, Seyhan seni almaya gelirim birazdan" diyerek masadan fırlayıp demir kapıdan çıkmıştı.
Seyhan ise elleri kucağında başı önde "Deli bu oğlan" diyen Nazike nineyle alt dudağını ısırdı. "Nine" diyen gençle yaşlı kadın "He kınalı kuzum" dediğinde Seyhan oturduğu sandalyede kımıldanıp "Akşama Halil eve benimle dönecek de yemekleri evden yapıp getireyim mi?" diye mırıldandı.
Yaşlı kadın keyifle "Yok kuzum yemeği tasa etme sen, ben yaparım elbet" dese de Seyhan hızla başını kaldırıp "Olmaz nine ben yapıp Halil'le göndereceğim, erken dönerim tarladan" dedi.
Yaşlı kadın derin ve sükunetle gülümseyerek sandalyesinden kalıp Seyhan'ın saçlarını okşayarak oturacağı sedire doğru yürüdü.
"E haydi o zaman o güzel ellerinle bir tarhana kaynatta afiyetle içelim akşama."
Seyhan hevesle ayaklanıp "Olur ninem pişiririm güzelce, yanına da çoban salata ha" diyerek masayı toplamaya koyuldu.
Yarım saat geçmeden onu almaya gelen Halil'le yan yana tarlanın yolunu tuttular. Yol boyunca ikisinin de içi içine sığmıyordu ama belli de edemiyorlardı. Halil bunun sevdadan olduğunu biliyordu da Seyhan neden olduğunu bilmediği için garip bir duygu dönüp duruyordu bedeninin her köşesinde, tabi bir de bunu reglinin yaklaştığının gerginliğine yoruyordu.
Köyün ortasından geçerken daha bir cık cık fısıltıları duyuluyordu ama ikisi de bunun nedenini anlayamıyordu. Oysa ki çoktan Filiz köylülere "Bu oğlan için benden söz atmış, oğlan seviyormuş meğerse Halil" diye dedikodu çıkarmıştı. İşte o zaman köylüler Seyhan'ın çift cinsiyetli olduğunu göz ardı etmişti, yalnız oğlan olduğu gözlerine batmıştı.
İkili ise onlara dönen yargılayan ve hor gören gözlerden habersiz tarlaya varmadan şişelerine su doldurmuşlardı çeşme başında. Onlar tarlayı el birliğiyle sürmeye koyulmuştu çoktan, köyde ise "Çolak Halil'e hangi kız varır zaten, oğlandan medet ummuş." "Ayıp ayıp bize yakışmaz böyle münasebetsiz ilişkiler." "Bir de nikah kıyıp üstünü örtmüşler utanmadan." "Basbaya oğlandır bu genç" lafları büyümüşte büyümüştü.
Ta ki Seyhan'ı gören köy öğretmeni Kenan'ın kulaklarına kadar ulaşmıştı bu laflar. O ise tam da bundan korkmuştu genci gördüğünde. Halil'le köy kahvesinde ya da köyde az çok karşılamış, ne kadar saygılı ve efendi bir adam olduğunu düşünmüştü. Memleketin neresinde olursa olsun üzülüyordu cehalete, yargılara, baskılara.
Öğlene doğru Halil sonunda Seyhan'ın "Sen çok yaptın, az otur artık ben yaparım, boşuna mı geldim ben, hep sen yaparsan buğdayın tek tanesini bile yemem" ısrarlarına pes etmiş, çapayı eline alan Seyhan'ı izlemeye koyulmuştu ağaç gölgesinde.
Seyhan çapayı toprağa her vurduğunda beline vuran sızıya oflayamış poflamıştı, bir yandan da Halil fark etmesinde diye dişlerini sıkıyordu. Az zamanın kaldığını biliyordu da gününü bir türlü tutturamıyordu olması zor olduğu için. Toprağa vurduğu son çapada ince bir sızıyla ağlacak gibi olduğunda oturduğu yerden fırlayan Halil'in yanına koştuğunu bile fark etmemişti gözleri kararırken.
Halil ise korkuyla oğlanın omzundan tutup "Seyhan" diyerek ve çevirdi kan ter içinde kalan gençle elinde sıkı sıkı tuttuğu çapayı aldığı gibi yere fırlattı.
"Yok bişey" diye mırıldanan Seyhan'ı umursadan kucakladığı gibi yürümeye başladı.
"Sana he diyen kafamı sikeyim ben."
Seyhan, Halil'in kucağında ağacın altına oturduklarında belindeki ağrı artık bacaklarına kadar vurduğu için ağladı ağlayacaktı.
"Belini mi incittin, ne oldu Seyhan'ım?" diyen adamla o halde bile gözleri kocaman açıldı. Seyhan'ım mı demişti ona?
Halil ise kucağında kıpırdanan ve belini tutarak yüzüne şaşkın şaşkın bakan Seyhan'la ne dediğini sonradan fark etmişti ama artık çok geçti. Sağ elini terden saçları alnına yapışan gencin kısa tutumlarını silerek "Bi laf et Seyhan, korkutma adamı gözünü seveyim" dediğinde Seyhan dudaklarını büzdü.
Şimdi nasıl söylecekti adama ben kadınım ya böyle oluyor ayda yılda bir ama çok ağrılı oluyor diye. Anası bile yüzüne bakmazdı Seyhan regl oluyor diye, o da bulduğu temiz bez parçasıyla ağlaya ağlaya kıvranırdı yatak döşek, yerleri kazırdı tırnaklarıyla.
Halil konuşamayan gençle, ağladı ağlayacak gözleriyle, belini tutarak yüzünü buruşturmasıyla kaşlarını çattı ve birden kucağında Seyhan'la ayaklandı. "Anladım kınalı kuzu anladım, eve gidelim çabucak" diyerek köyün yolunu tuttu her şeyi arkalarında bırakarak.
Halil bilerek köyün içinden geçmemişti Seyhan'ı kucağında görüpte laf etmesinler diye öte yönü dolanmıştı. Eve vardığında ise Seyhan'ı somyaya yatırmış odanın içinde dört dönüyordu.
"Ne iyi gelir ki ağrına, dur ben Nazike nineye sorup geliyorum. Hem de ona akıl danışalım."
Seyhan yattığı yerden telaşla kalkmaya çalışıp Halil'in sol bileğine yapıştı, sağ elini tutmayı hedeflemişti ama eli Halil'in olmayan elindeki kola gitmişti. Seyhan bunu umursamazken Halil'in bakışları gencin tuttuğu bileğine kayınca sırtına bir ok saplanmıştı. Ona el bile veremeyen olmayan elinin yokluğu yüzüne vurmuştu bir kez daha.
Seyhan ise tuttuğu bileği bırakmak yerine çekiştirerek "Gitme nineye Halil, deme kimseye" diye gözlerinden yaşlar süzüldü. Ya ninesi de suratına utanarak bakarsa ya o da bir suçmuş gibi Seyhan'ı hor görürse diye korkuyordu genç.
Halil döşekte Seyhan'ın yanına hafifçe oturup elini yanağına götürdü ve çekinerek okşadı.
"Korkma kınalı kuzu. Burası ana evin değil, kimse kötü söz edemez bu evde sana. Nineden çekiniyorsan bana de, ne yapmam gerek söyle yapayım hemen."
Seyhan "Sıcak...sıcak bir bez... Ağrı kesici... Şey.. Bir de..kan var da.." diye zorlana zorlana fısıldadı en sonunda.
Halil bir kez daha Seyhan'ın yanağını okşayarak "Kör olasıca köyde hekim yok ki, gidip danışalım" deyip ayaklanarak yüklükten yumuşak bir battaniye alıp Seyhan'ın üstünü örttü.
"Ama eczane var çarşıda, gideyim onlara ne gerekse sorayım. Sen biraz dinlen, kalkma ayağa."
Seyhan yanaklarından süzülen yaşlarla kafasını salladığında Halil o an ne yaptığını düşünmeden eğilip gencin alnından öptü ve hızla uzaklaşıp odadan çıktı.
Seyhan ise şaşkın şaşkın elini gayri ihtiyari alnına götürdü ve Halil'in öptüğü yere parmaklarını koydu. Garip bir sıcaklık tüm bedenine yayılmıştı ama saniyeler sonra ağrı giren karnıyla yüzünü buruşturarak cenin pozisyonuna geçti. Elini karnına götürüp ova ova Halil'i bekledi.
Bir kaç saat sonra Halil elinde kocaman poşetlerle dönmüş uyuklayan gencin meraklı bakışlarıyla poşetin bir ucunu sol koluna takıp içinden önce ağrı kesicileri çıkardı ki kutu kutu almıştı.
"Bunlar ağrılara iyi geliyormuş, en iyisi buymuş. Öyle dedi eczanedeki kadın."
Kutuları küçük televizyon sehpasının üzerine koyup poşetten paket paket ped çıkardı. Seyhan koca adamın elinde küçücük paketleri görünce gülesi gelmişti.
"Şey bunlardan da iki türlüsü varmış, birini gece takıyorlarmış daha büyükmüş."
Seyhan gülmemek için elini ağzına götürünce kıpkırmızı suratıyla Halil kaşlarını çattı.
"Gülme Seyhan, valla kadın garip garip baktı suratıma zaten. Eşime alıyorum dedim de anca anladı."
Seyhan, Halil'in kendisi için eşim demesine bu defa o utanmıştı ama garip bir his vardı göğsünün ortasında ve o an düşünmek istemediği o gerçek önüne serilmişti. Halil'in eşiydi değil mi? Nikahta evet demişti, kıyılmıştı nikahları.
Halil suratı değişen Seyhan'ı gördüğünde "Eşime demeyince anlamadı da, ondan dedim" diyerek elindeki paketi Seyhan'ın yamacına koyup bu kez poşetten bir sürü çikolata paketleri çıkardı.
"Tatlı istiyormuş bir de canınız, bak orasını anlamadım."
Poşetin en altında kalan sıcak su torbasını da çıkarıp "Su kaynatıp içine dolduracağım şimdi, ağrıyan yere koyarsın, sıcak bezle olmaz" diyerek Seyhan'ın bir şey demesine izin vermeden odadan çıktı.
Seyhan yatakta doğrulup ayaklarının ucundaki ped paketlerine, sehpanın üstündeki ilaçlara ve koltuğa konulan çikolatalara baktı. Evet canı kesinlikle tatlı çekmişti şimdi.
Yataktan kalkıp koltuktaki çikolataları alıp yatağa geri döndü ve bir tanesini açıp ağzına attı bile ama odaya "Ne kadar kaynaması lazım ki suyun?" diye sormak için gelen Halil'le ağzı çikolata doluydu ve yüzüne gülmemek için zor durarak bakan adamla dudaklarını büzdü.
"Tatlı ama, canım çekti."
Halil gülerek başını iki yana salladı. "Ben en iyisi iyice kaynatayım" diyerek odadan çıktı.
Seyhan ise çikolatasından koca bir ısırık daha alıp mutlulukla gözlerini kapattı. İlk kez bu kadar tatlı bir regl geçirecekti.