Endişeli emir

1492 Words
Yazarin anlatimi Nazlı başında müthiş bir ağrıyla ve bütün vücudundaki sızıyla uyandı. Gözlerini araladı, hali yoktu. Elini alnına götürüp derin bir nefes aldı. Tavana bakarken içinden düşündü: Ne oldu, yine mi bir yerlere vurdum kendimi? Biraz daha gözlerini kırpıştırınca kendine geldi. Başını sol tarafa çevirince küçük bir şok geçirdi: Savaş, karşıdaki iki kişilik küçük koltukta oturduğu yerde uyuyordu. Başucundaki komodinde bir kase su, ve bezler vardı. Nazlı kendini iyi hissetmiyordu, hasta olduğunu anlamıştı. Nedenini bilmiyordu sadece. Ona Savaş mı bakmıştı diye şaşkınlıkla tekrar gözlerini ona çevirdi. Ağrıyan boğazını temizleyip kısık sesle konuştu: "Şişş… Savaş, uyan." Savaş usul usul gözlerini açtı. Kendini çok yorgun hissediyordu; dün zaten yorucu bir gün olmuştu, bir de bu asi kızla uğraşmıştı. Neredeyse sabaha karşı uyumuştu. Acıyan gözlerini karşısındaki kıza çevirdi. Yüzünün geceye göre daha iyi olduğunu görünce rahatladı, ama ardından bu rahatlamasına kızıp ayağa kalktı. Emin olmak için elini Nazlı’nın alnına koydu. Nazlı hastalığın verdiği acı ve uyku mahmurluğuyla şaşkın şaşkın bakıyordu. Onun bu haline Savaş’ın dudak kenarı neredeyse kıvrılıyordu ama hemen kendini toparladı. "… Ateşin var biraz hâlâ. İlaçlarını al. Bir daha hasta olup başıma kalma benim." Sert bir ses tonuyla söylemişti. Nazlı anında kaşlarını kaldırıp konuştu. "Ne başına kalacağım senin? Ben stresten hasta olmuşumdur, senin yüzünden." Savaş alaycı bir gülümsemeyle başını yana eğdi. "Hı hı… Kesin benim yüzümden. Bu soğukta çık da balkonda uyu diyen bendim zaten, değil mi?" Nazlı uykusunda yürüdüğünü anlamıştı ama kendini ele vermemek için bir şey demedi. "Neden söylemedin?" dedi Savaş net bir şekilde. Kaşlarını çatıp sordu Nazlı: "Neyi?" "Uyurgezer olduğunu." Nazlı şaşkınca Savaş’a baktı. Biliyormuydu? Bir şey demedi. "Balkondan aşağıya atlayabilirdin. Kendine ağır zarar verebilirdin. Manyak mısın sen?" dedi Savaş sinirle. Babasını bulmadan ona bir şey olmasına izin vermezdi. Nazlı konuşacak güç bulamıyordu. Gözlerini usulca kapatıp açıyordu. Savaş, onun gözleri kapalıyken yine o masum maskesini taktığını düşündü. Elini kaldırdı, neredeyse saçlarına dokunacaktı. O sarı saçlar yumuşak mıydı acaba? Ama dokunmadı. Banane yumuşaksa… diye söylendi kendi kendine. Gece yatağa yatırırken kokusu burnuna gelmişti. Çok güzel kokuyordu, misk gibi. Bir an başını döndürmüştü. Biz hangi şampuanı koyduk acaba bunun banyosuna? diye düşündü. Nazlı ise gözleri kapalı olsa da hâlâ Savaş’ın orada olduğunu biliyordu. Azıcık hali olsa kovacaktı ama konuşamıyordu. Savaş, ona son bir kez bakıp odadan çıktı. Kendi odasına gidip duşunu aldı. Üzerini değiştirip aşağı indi. Melek Hanım’ın yanına gitti. Adanın annesi, Savaş’ı çok severdi. O evde yemekleri yapardı. "Günaydın Melek abla." "Günaydın Savaş oğlum." Savaş hafifçe başını eğdi. "Melek abla, Nazlı biraz hasta. Onunla ilgilen. Doktor yollayacağım zaten. İlaçlarını içtiğinden emin ol. Bir de duş alsın. Ama eğer istemezse zorlama, sakın. Valla saldırır sana." Son kelimesinde gülümsemişti. Melek ise uzun zamandır onu ilk kez gülümserken görmüştü. Onun intikam için evlendiğini biliyordu, bunu hiç istemiyordu. Onu oğlu gibi severdi. Ama Nazlı’ya ya da başka masum bir kadına zarar vermeyeceğini düşünüyordu. Bu hatasından döneceğini umuyordu. Ve görüyordu ki ölmesini istediği kız için endişelenmişti. "Tabii ilgilenirim, merak etme Savaş." Savaş doktoru arayıp eve gelmesini söyledi. Ardından evden çıkıp işe gitti. Bir süre çalıştıktan sonra Emir odasına girdi. "Ne yapıyorsun? Öğlen yemeğine beraber gidelim mi?" Savaş başını olumsuz anlamda salladı. Hiç aç değildi. "Yok, ben biraz daha çalışıp gideceğim. Aç değilim." Emir onun yorgun olduğunu anladı, merakla baktı. "Ne oldu, ne bu halin?" Savaş sandalyesine yaslanıp gözlerini devirdi. "Gece küçük yılan hastalanmıştı. Aptal sarışın, uyurgezer miş. Çıkıp balkonda uyumuş. Onunla ilgilendim sabaha kadar. Geberip gitse işime de yaramazdı." Sitemle söylemişti. Ama Emir bu dediğine gülmemek için yanak içlerini ısırdı. Emir, gülmemeye çalışarak konuştu: "Savaş, ilgilenmeseydin o zaman." Savaş kaşlarını çatıp sertçe karşılık verdi: "Ölüsü işime yaramaz dedim ya. Emir, çok ateşi vardı, havale geçirebilirdi." Emir başını yana eğip sorgulayıcı bir ses tonuyla, hafif eğlenerek sordu: "Sen ilgilenmeseydin Savaş, niye sen ilgilendin? Doktor çağırıp odana gidip yatsaydın ya da Melek ablayı, Adayı çağırsaydın. Niye sen ilgilendin ki?" Savaş, Emir’in dediğiyle bir an duraksadı. Kaşlarını çatıp derin bir nefes aldı, kendini sorguladı. Gerçekten neden Adayı çağırmadım da kendim baktım ki? Bir de uykusuz kalmıştı. "Adaya düşmanımı mı baktıracaktım Emir? Doktorlukta bir durum değildi. Her neyse, ben gelmeyeceğim yemeğe. Sen git." Adeta kovmuştu. Emir onun bu haline gülüp başını sallayarak odadan çıktı. Savaş’ın aklı evdeydi. Telefonunu çıkarıp Melek ablasını aradı. İlk çalışta açıldı. "Efendim Savaş oğlum." "Ne yapıyorsun Melek abla? Nazlı nasıl, bir sorun var mı?" "İyiyiz oğlum, merak etme. Nazlı daha iyi. Duş aldı, ilaç aldı, doktor da gitti. Daha iyi." Savaş rahat bir nefes verip konuştu: "Tamam Melek abla. Bir şey olursa ara." Dedi ve işlerinin başına geri döndü. --- Emir ise odadan çıkınca yemeği yine Aslı’yla yemeye karar verdi. Dün zaten iyi görünmüyordu; Nazlı’nın her şeyi anlatacağını tahmin etmişti. Ondan sonra iyice soğuk davranıyordu. Ama Emir’in merak ettiği başka şeyler vardı. Aslında başka bir şey saklıyordu, onu bulmak istiyordu. Aslı’yı merak ediyordu ama neden merak ettiğini kendisi de bilmiyordu henüz. Yemekhaneye geldi. Artık şaşırmıyorlardı. Yemeğini alıp Aslı’nın masasına gitti. "Oturabilir miyim Aslı?" dedi. Aslı yine ağzı doluydu ama bu defa ona bakmıyordu. Başını hafifçe sallayarak onayladı. Aslı hayal kırıklığına uğramıştı. Aslında Emir’in onun yeteneğiyle ilgilendiğini düşünmüştü ama Nazlı’nın anlattıklarından sonra kesinlikle onu kontrol etmek için yakınlaştığına emin olmuştu. "İyi misin?" dedi Emir, dikkatle yüzüne bakarak. "İyiyim, teşekkür ederim. Siz?" dedi Aslı, gözlerini kaçırarak. "Ben de iyiyim." Emir konuşmak istiyordu, kendini anlatmak ama nereden başlayacağını bilmiyordu. Elleriyle masanın kenarını sıktı. "Aslı, aslında ne düşündüğünü biliyorum… yani… nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum. Savaş kötü biri değil. Sadece babasını kaybetti ve çok öfkeli. İntikam istiyor. Merak etme, Nazlı’ya zarar vermeyecek. Onun masum olduğunu bir gün anlayacak." Aslı, Emir’in bildiğini anladığını anladı. Dudaklarını büzüp histerik bir gülümseme sundu ona. "Buna ne demeliyim Emir Bey? Bir anlık sinirle bir şey yapsa, ona zarar verse ne yapacaksınız? Hatta en büyük zararı verdi zaten. Esir etti, zorla evlendi. Okula gidemiyor, günlerdir derslerden uzak kaldı. Tıp okutur bu kız." Sıkıntıyla nefesini verdi Emir. Kaşlarını çatıp başını öne eğdi. "Aslı, anlıyorum ama elimden bir şey gelmiyor. Şeref’in kızı olmak Savaş’ın gözünde onu suçlu yapıyor. Elimden bir şey gelmez." Aslı bir şey diyecekti ama midesinin ani bulanmasıyla kıpkırmızı oldu ve hızla kalkıp tuvalete koştu. Emir onun kızarmış yüzünü görünce bir an endişelendi, arkasından gitti. Kadınlar tuvaleti olmasına rağmen içeri girdi. Kusmakta olduğunu anladı. Aslı tuvaletten çıkınca bembeyaz olmuş yüzüyle şaşkın bir bakış sundu Emir’e. Emir onun bu haline iyice endişelendi. Bileğinden tutup lavabonun oraya götürdü, usulca yüzünü yıkadı. "İyi misin? Yüzün bembeyaz olmuş. Hastaneye gidelim mi?" dedi endişeli sesiyle. Aslı şaşkınlığını yüzünden atınca konuştu: "İyiyim Emir Bey. Çıkın buradan, biri girer şimdi yanlış anlar." "Gel, bir doktora gidelim. Neden, üşüttün herhalde." Aslı hamileliği ortaya çıkar diye çok korkuyordu. Ona ne gözle bakarlardı öğrenince… kendini kötü hissediyordu. "İyiyim dedim ya Emir Bey. Üşüttüm sizin dediğiniz gibi. Sağ olun." dedi ve hızla çıktı. Gün içerisinde çalıştı ama kendini öğün öğün kötü hissediyordu. Emir ise ara ara Aslı’yı görünmeden ona bakıyordu. Halsiz, bitkin halini görüyordu. Yanına gitmek istedi ama doktor istemeyeceğini biliyordu. İş çıkış saati olmuştu artık. Emir dışarı çıktı, Aslı’yı bekliyordu. Onu o halde otobüsle yollamak istemiyordu. Bir süre bekledikten sonra gördü onu. Artık hali kalmamıştı, iyice kötü görünüyordu. Hızla yanına gitti. "Aslı, iyi görünmüyorsun. Gel, seni hastaneye götüreceğim. Hadi." Aslı onun ses tonundan itiraz istemediğini anladı ama doktora gitmek istemiyordu. En azından Emir’le her şeyi öğrenmesini istemiyordu. Aslı yorgun bir sesle konuştu: "Gerek yok, ben biraz yoruldum. Dinlenirsem geçer Emir Bey." Emir kaşlarını çatıp derin bir nefes aldı. Zorlamak istiyordu ama onu ürkütmekten korkuyordu. "Peki… gel arabaya, eve bırakayım." Aslı başıyla onayladı. Ama birkaç adım attıktan sonra bedeni ona ihanet etti. Bacakları onu taşımadı, gözleri karardı. Son hissettiği şey güçlü bir çift kolun kendisini tuttuğuydu. Emir telaşla Aslı’yı düşmeden yakaladı. Onun narin bedenini kucağına aldı. Bu halde itiraz edemezdi herhalde. Onu hastaneye götürecekti. Arabaya dikkatlice yerleştirdi Aslı’yı. Hızla şoför koltuğuna geçti, hastaneye sürdü. Hastaneye vardığında tekrar kucağına alıp içeri taşıdı. Bir taraftan bağırıyordu: "Sedye getirin! Yardım edin!" Neden bu kadar telaşlandığını düşünecek vakti bile olmamıştı. Doktorlar Aslı’yı müdahale odasına aldığında Emir kapının önünde bir ileri bir geri dolaşıyordu. Elleri yumruk olmuştu, alnından ter akıyordu. En sonunda doktor çıkınca telaşla yanına gitti. "Neyi varmış doktor? Ne olmuş?" Doktor sakin bir sesle konuştu: "Tansiyonu düşmüş. Şu an net bir şey söyleyemem. Kan tahlili sonuçları çıkınca daha detaylı konuşuruz. Şu an uyuyor Aslı Hanım." Emir endişeyle sordu: "Ne zaman çıkar sonuçlar?" "İki saate." "Görebilir miyim peki?" "Elbette, yanında durabilirsiniz. Bu gece burada kalsın. Zaten odaya çıkaracağız." dedi doktor. --- Aslı’yı odaya aldıklarında Emir hemen peşinden gitti. Yatağın yanındaki sandalyeye oturdu. Yüzüne baktı; rengi biraz düzelmişti ama hâlâ iyi görünmüyordu. Acaba kötü bir hastalığı mı var? diye endişeyle düşündü. Ellerini göğsünde birleştirdi, beklemeye başladı. Bu sürede gözünü Aslı’dan hiç alamadı. Siyah saçları beyaz yastığa dağılmıştı, göz altları hafif morarmıştı. Bir süre sonra doktor geldi, elinde sonuçlarla. Emir zamanın nasıl geçtiğini fark etmemişti. İki saat mi olmuştu? "Doktor Bey, hâlâ uyanmadı." dedi endişeyle Emir. Doktor onun bu haline gülümsedi. "Merak etmeyin, normal." Emir öne eğildi, kaşlarını çatıp sordu: "Anladım… peki neyi var Aslı’nın? Neden bu halde? Üşütmüş mü?" "Hayır." dedi doktor. Emir’in aşırı korumacı tavrı ve endişesinden bebeğin babası olduğunu sandı. "Tebrik ederim." dedi doktor, sakin ama net bir sesle. "Aslı Hanım hamile."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD