ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

4230 Words
Nazlı, yarım saat sonra  arkadaşlarının yardımıyla biraz kendine gelmişti. Gözlerini açtığında ona korkuyla bakan Ece'yi gördü. Etrafında ise üniversite den arkadaşları vardı. Biraz önce olanlar aklına gelince hemen Ece'ye sarıldı. "Ece lütfen hemen gidelim buradan." dedi kısık ses tonuyla. "Tamam kuzum. Hadi yaslan bana, seni kaldırayım. Sonra da hemen gidelim." Ece ve yanında ki bir kaç arkadaşı Nazlı'nın kalkmasına yardım etti. Ece Nazlı'nın belinden tutup kendine yasladı. Sonra da oradan ayrıldılar. Üniversitenin dışına çıkınca da  hemen taksiye atlayıp eve geldiler. Nazlı, hiç vakit kaybetmeden odasına çıkıp banyoya girdi. Hayatının en kötü gününü geçirmişti. Çok korkmuştu Poyraz, denilen adamdan Bir an bıçağı saplayacağını bile düşünmüştü. Onun ne çeşit bir psikopat olduğunu şimdi daha iyi anlamıştı. Ece, söylemişti ama dinlememişti kız. Şimdi arkadaşının neden bu kadar çok korktuğu belli olmuştu. Nazlı, banyoda ki aynadan göğsünün üstündeki yaraya baktı. Resmen kendi adını çizmişti aşağılık. Canı hala çok yanıyordu ama utanç daha ağır basıyordu. Duşunu alıp banyodan çıktığında Ece'yi oda da onu beklerken buldu. Hemen oturduğu yerden kalkarak Nazlı'nın yanına geldi. "Ne oldu Nazlı, anlat çabuk. O yara nasıl oldu?" Nazlı, hem çok üzgün hem de çok sinirliydi. Ece'ye olanları anlatıp biraz rahatlamak istiyordu. Ece'ye oturmasını söyledikten sonra anlatmaya başladı. "İlk ders boştu biliyorsun. Bende sen çıkıncaya kadar kahve içmek için kafeterya ya gittim. Benim gittiğimde kimsecikler yoktu içerde. Ben kahvemi aldım bir masaya oturdum. Sonra içeri iki adam girdi. Beni kollarımdan tuttular  bağırmama bile izin vermediler. Birkaç dakika sonra o geldi. Bana tehditler savurduktan sonra mutfağa gitti. Elindeki  bıçakla geri döndü. Bir an beni öldürecek zannettin. Çok korktum Ece, çok korktum. Bu adam tam bir manyak. Kızgın bıçakla göğsümün üzerine çizik attı. Kendi baş harfini kazıdı. Canım çok yandı Ece, sen haklıymışsın. Şimdi ne yapacağım bilmiyorum? Bu işaret benimle birlikte olan kadınlara kazıdığım bir damga dedi. Herkes beni onun birlikte olduğu kadınlardan zannedecekmiş. Bana ne dedi biliyor musun? Bu daha başlangıçmış.  Daha sonra tekrar görüşecekmiş benimle. Çok korkuyorum Ece. Keşke okul bitmiş olsaydı. Bir dakika bile durmazdım burada. Eve de dönemem. Annemin dedemin hayallerini yıkamam. Ölsem de bu okulu bitirmek zorundayım." Arkadaşına sıkıca sarılan Ece. "Haklısın canım.  Ne olursa olsun okul bitmek zorunda." Ece, hemen ayağa kalktı. Ecza dolabından getirdiği malzemelerle Nazlı'nın yarasın pansuman edip kapattı. İşini yaparken de bir taraftan konuşmasına devam ediyordu. "Bir kitapta okumuştum. Birlikte olduğu kadınlara adını kazıyan bir  psikopat vardı. Belki oda o kitaptan kopya çekti ha." "Yapma Ece, bu deli falan değil, bilerek isteyerek acı verdi bana. İntikam için yapıyor. Adım gibi eminim. Suratına su serpmek çok sinirlenmişti zaten" Ece, işini bitirdikten sonra Nazlı, üzerini giyinip uyumak için yatağına yattı." Ece, Nazlı'nın uyuyuncaya kadar başını bekledikten sonra gidip oda yattı. Akşam yemeği için bile kalkmayan Nazlı, sabaha kadar deliksiz uyudu. Gece geç saatlerde kendi kaldığı eve giden Ece, ev arkadaşının eve başka birini almasıyla evden ayrılmak zorunda kaldı. Apar topar eşyalarını toplayıp tekrar Nazlı'nın evine döndü. Nazlı, ertesi sabah uyandığında Ece'nin ev durumu öğrendi. Evde fazladan bir oda olduğunu söyleyerek onlarla kalmasını istedi. Okulların kapanmasına yarım dönem kalmışken ev aramakla uğraşamayacağını söyleyen Ece evde kalmayı kabul etti. İki kız hemen hazırlanıp Gülsüm teyzelerinin kurmuş olduğu kahvaltı sofrasına oturdular. Gülsüm'de Ece'nin burada kalmasını çok istiyordu zaten. Ece, kira parası vermeyi teklif etse de yaşlı kadın kesinlikle kabul etmedi. Paraya ihtiyacı yoktu ki zaten. Kocasından kalan  emekli maaşı vardı. O para yetip artıyordu ona. Bankada da yüklü miktarda birikmiş parası vardı. Kızlar kahvaltıdan sonra okula gitmek için evden ayrıldılar. Okula geldiklerinde etrafa korkuyla bakan Ece, Nazlı'nın onu dürtmesiyle kendine geldi. "Kızım bir sakin olsana. Korkunun  ecele faydası yok. Korkarak yaşayamayız değil mi? Hadi derslerimize girelim." Nazlı, Ece'ye veda edip  hemen sınıfına çıktı. Nazlı'nın ardından Ece'de kendi sınıfına doğru yürüdü. Sorunsuz geçen ders saatinden sonra iki kız okulun bahçesinde buluştu. İkisi de birbirlerine fark ettirmeden korkuyla etrafı inceliyordu. Her an bir yerden Poyraz Karadağlı, çıkacak diye korkuyorlardı. Korktukları gibi olmadı. O gün ve sonra ki bir ay boyunca Poyraz, ortalıkta görünmedi. Irmak, rüyasında kızının sürekli ağladığı görüyordu. Telefonla arasa konuşsa da içi hiç rahat değildi. Rüyasında gördüklerini dedesine de anlattı ve kızının yanına gitmek istediğini söyledi. Dedesi ise yaptığının evham olduğunu söyleyememişti. "Kızı kendi haline bırak artık. Büyüdüğünü kendi ayakları üzerinde durabileceğini kabul et kızım" demişti. Irmak, dedesinin sözlerinden sonra. Gülsüm'ü de aradı. Yaşlı kadınla konuştuktan sonra  kızının iyi olduğuna inandı. Bunu Gülsüm Teyzesinden duymak içini biraz daha rahatlamıştı. Nazlı ve Ece, okula gidip gelmeye devam ediyorlardı. Poyraz Karadağlıdan  ses yoktu. Okulda bir aydır dedikodular alıp başını gitmişti. Herkes Nazlı'yı Poyraz Karadağlı'nın sevgililerinden biri olduğunu söylüyordu. Ne kadar yalan olduğunu söylesede kimseyi ikna edememişlerdi. Yedikleri içtikleri  ayrı gitmeyen arkadaşları bile Nazlı'yla aralarına mesafe koymuştu. Herkes kendi doğrusunu kabul ediyordu. Nazlı da dedikodulara kulağını tıkamıştı artık. Kim ne derse desin, bitirmesi gereken bir okulu vardı. Annesi ve dedesinin üzerinde ki emekleri vardı. Onları hayal kırıklığına uğratamazdı.                                 *** Barlas Ağa, Irmak gittikten sonra hiç mutlu olamamıştı. Ona yaptığı kötülük bir gün olsun aklından çıkmamıştı. Onu memleketin her yerinde aratıyordu hala. Kuş olup uçmuştu sevdiği kadın. Onunla beraber mutlu olma şansı da gitmişti. Nazan, kocasından kurtulmayı isterken ne olduysa Barlas'tan boşanmaktan vaz geçmişti. Artık Barlas'a daha iyi davranıyor. Etrafında pervane oluyordu. Barlas, için bunlar hiç önemli değildi. Onun aklı sadece Irmak'ta kalmıştı. Hayatında ilk kez o kız çarptırmıştı kalbini. O kalp Irmağın gittiği gün ritmini yavaşlatmıştı. Yılları hep onu aramakla onu bir gün bulurum umuduyla geçmişti. Çok sevmişti esmer dilberini. Uğruna ölecek kadar çok sevmişti. Bu gerçek aşktı. Barlas, bunu çok iyi biliyordu. Çünkü yıllardır  kalbinde hala Irmak vardı. Aşağılık adamın tekiydi Barlas. Çünkü sarhoş olmuş kendini kaybetmişti. Hayatında sevdiği tek kadını mahvetmişti. Irmağı konakta görünce anlamıştı. O sarhoş kafayla olan bir arzu ve beğenme değildi. O ilk görüşte âşık olduğu ve bundan sonraki hayatında seveceği tek kadındı. Barlas, karısının yüzünü bile görmüyordu artık. Nazan'ın  ona yaptıkları yüzünden konaktan uzaklaşmıştı. Nazan'ın Barlas üzerinde hiç bir söz hakkı yoktu artık. Nazan'a boşanmak istediğini yıllardır söylüyordu. Nazan sürekli işi yokuşa sürüyor boşanmayı kabul etmiyordu. Barlas'ta ona  konakta kaldığı günlerde bile iki yabancı gibi yaşayacaklarını söylemişti. Sadece görüntüde karı koca olacaklardı. Asla bir ilişkileri olmayacaktı. Nazan, anlaşmayı kabul etse de, Barlas gibi yakışıklı bir adamı kaybetmek işine gelmemişti. Sürekli ona iyi davranarak ikna etmeye çalıştı yıllarca. Barlas Ağa'nın aklına Irmak, düşmüştü bir kere. Ondan başkası kalbine giremezdi bundan sonra. Nazan'ın o gün konakta Irmak'ı azarlarken görenler olmuştu. Barlas, bunu sorduğunda tabi ki inkâr etmişti. Ne kadar inkâr etse de Barlas  Nazan'ın nasıl bir kadın olduğunu biliyordu. Irmak, belki de onun yüzünden  bu kadar çabuk kaçmıştı. Barlas, Nazan'ı hiçbir zaman sevememişti. Irmak'ı tanımadan önce sevgi aşk çokta önemli değildi Barlas için. Irmak, kalbine öyle bir girmişti ki Barlas onun aşkıyla yanıp kavrulmuştu. O zaman anlamıştı sadece paranın gücün mutluluk getirmediğini. Yılları Irmak'ı aramakla ve onu sevmekle geçti. Nazan'dan da hep uzak durdu. Onu asla karısı gibi görmedi. Birçok kadınla kısa süreli ilişkileri oldu. Hiç  kimse Barlas'a Irmak'ı unutturamadı. Nazan, ise Irmak'ı konaktan kovduğunda peşine adam takmayı ihmal etmemişti. Peşine taktığı adam onu adım adım takip etmişti. Onun evinden ayrılışını ve dedesinin yanına gidişini Nazan'a anlatmıştı hep. Nazan, Irmağın peşini bırakacağı sırada kocasının ve onun birlikte olduklarını düşünerek bir kaç ay daha takip ettirmeye karar vermişti. Nazan'ın adamı Irmak'ın yaşadığı acıları, başına gelenleri, dedesiyle yaşadığı sorunları  hepsini tek tek bildiriyordu. Bir kaç ay sonra köyden ayrılıp insanlardan uzakta dağ başında bir eve taşındıklarını öğrenen Nazan adama takibe devam etmesini söyledi. Irmak'ın karnı büyümeye başladığında onun hamile olduğunu öğrenmek Nazan'ı kahretmişti. Barlas ve Irmak'a olan kini daha da artmıştı. Nazan'ın  yapamadığını o kadın yapmış Barlas'a bir çocuk vermişti Barlas Hanoğlu’na hayattaki istediği en büyük hediyeyi Irmak verecekti. Barlas, onu baş tacı edecekti. Bu olursa Nazan, çıldırırdı. Yakar yıkardı dünyayı asla izin vermezdi buna. Hiçbir zaman birbirlerini bulup mutlu olamayacaklardı. Buna asla izin vermeyecekti. Barlas, yüzünden sevdiğinden ayrılmıştı. Oda hiç bir zaman  sevdiğine kavuşamayacaktı. Hem Barlas, hem Irmak, bunun bedelini çok ağır ödeyecekti. Bu haberi duyduktan sonra öfkeyle babasına gitti. Barlas'ın yaptıklarını anlattı. Barlas için mutluluğu nu engelleyen ve onu zorla evlendiren babasına bağırıp hakaret etti. Kızının bağırmalarına daha fazla dayanamayan adam.  Beş para etmez bir adam için babasıyla bile kavga eden kızına o adamın Nazan'dan nasıl vazgeçtiğini nasıl evlenmek istemediğini anlattı. Nazan, babasına yine inanmamıştı. Babası ve sevdiği adamın telefon konuşmalarını duyduğunda anlamıştı gerçeği. Babası ona hayatının en büyük iyiliğini yapmıştı aslında. Barlas, gibi bir adamla evliyken başka bir adamı düşünmesi bile bir hataydı zaten. Özellikle ona o kadar yalan söylemişken. Çocuğu olmayan kendisiyken Barlas'ı kısır diyerek herkese rezil eden de kendisiyken. Artık kafasına koymuştu evliliğine sahip çıkacaktı. Özellikle o kadını ve doğuracağı çocuğu Barlas  bilmemeliydi. Hem Barlas, hem de serveti Nazan'ın kontrolünde olmalıydı. Bunun için kadının üzerinden gözünü ayrılmamalıydı. Ona zararı dokunacağını anladığı anda ne çocuğa nede Irmak'a acımayacaktı. O zamana kadar sürekli peşlerinde gölge olacaktı. Kocası Irmak'ı gizli gizli arattırıyordu bunu biliyordu Nazan. Hiç bir şekilde bulamayacaktı. Barlas'ta Nazan gibi  mutlu olamayacaktı. Nazan ve Barlas ikisi de birbirine mahkûm yaşayacaklardı.Nazlı ve Ece, iki aydır bir sıkıntı yaşamadan okullarına gidip geliyorlardı. Poyraz Karadağlı, o günden sonra karşılarına çıkmamıştı. Kızlar biraz olsun huzur bulmuşlardı. Bugün yine içleri rahat bir şekilde okula gittiler. Nazlı, Ece'den ayrılıp kendi sınıfına doğru yürüdü. Sınıfına yaklaştıkça diğer öğrencilerin ona tuhaf bakışlarını fark etti. Onu gören öğrenciler birbirlerine bakıp fısıldaşmaya başlıyorlardı. Nazlı, ona tuhaf bir şekilde bakan herkesi görmezden gelerek sınıfına girdi. Sınıfına girdiğinde ise duvarlarda ve büyük ekranda gördükleriyle şok oldu. Bu nasıl olabilirdi? Nazlı, böyle bir şey yapmamıştı ki. Kızın eli ayağı titremeye başladı. Dizlerinin üstüne çöküp öylece kala kaldı. Ece'de kendi sınıfında aynı fotoğrafı görmüştü. Sonra da koşarak Nazlı'nın yanına geldi. Nazlı'nın perişan halini gören Ece onun da fotoğrafları gördüğünü anladı. Nazlı'nın sınıfının her yerinde  aynı fotoğraf vardı. Poyraz Karadağlı'nın Nazlı'yı dudağından öptüğü fotoğraftı bu. Ece, hemen  Nazlı'nın yanına çöküp arkadaşına sarıldı. Nazlı, hem ağlıyor hem de Ece'ye böyle bir şey olmadığını anlatmaya çalışıyordu. "Ben böyle bir şey yapmadım Ece. İnan bana bu fotoğrafı nasıl çekti  bilmiyorum. Ben ne yapacağım şimdi? İnsanlara derdimi nasıl anlatacağım? Şu düştüğüm duruma baksana Ece. Bu adam nasıl bu kadar aşağılık olabiliyor?" "Bak Nazlı. Sen kimseye bir şey açıklamak zorunda değilsin. Senin bunu yapmadığını ben zaten biliyorum. Sana saldırdığı gün sen bayılmıştın ya o gün çekmiş olmalı. Hem baksana başkası çekmemiş bu fotoğrafı kendi çekmiş." Nazlı, utanarak tekrar baktı fotoğrafa. Poyraz, dudağından öpüyormuş gibi görünse de aslında dudağının kenarından öpmüştü. Ayrıca fotoğrafı kendinin çektiği çok belliydi. Nazlı, sinirle yerinden kalktı. Bütün herkesin gözü önünde bütün fotoğrafları tek tek kopardı duvarlardan. Ekrandaki fotoğrafı da sildi. Ece ve ona yardım eden bir kaç arkadaşıyla beraber sınıflara asılan bütün  fotoğrafları topladılar. Allah tan başka yerlere fotoğraf asılmamıştı. Nazlı, işi bittikten sonra hiç bir şey yokmuş gibi yerine oturdu. Ders girmek için hocayı beklemeye başladı. O aşağılık sindiremeyecekti onu. Nazlı, böyle bir şey yapmamıştı ve içi çok rahattı. Bazı arkadaşları Nazlı'ya inanmıştı. Kızı yıllardır tanıyorlardı. Poyraz Karadağlı’nın nasıl bir pislik olduğunu herkes biliyordu. Ama Nazlı'ya şüpheyle bakıp onu suçlayanlarda vardı. Onlar Nazlı'yı kıskananlardı. Poyraz Karadağlının Nazlı'ya neden taktığını bilmeden kızı kıskanıyor onunla ilişkisi var zannediyorlardı. Poyraz Karadağlı, diğer adıyla pislik. Herkesin onun adını duyduğunda söyleyeceği ilk kelime buydu pislik. Oda adının hakkını veriyordu. Babasının yalvarmalarıyla zar zor üniversiteyi bitirmişti. Adam ne kadar istese de onu şirketinde çalışmaya ikna edememişti. Poyraz, nerde pis iş varsa ona bulaşırdı. Şimdiye kadar asla dürüst bir genç olmamıştı. Babası onu defalarca karakollardan toplamıştı. Yemediği halt kalmamıştı. Sayısız kızla çıkmış, çok kalp kırmıştı. Onun yüzünden intihara kalkışan bile olmuştu. Bu durum onun umrunda bile olmamış, üzülmemişti bile. Poyraz, küçük yaşlardan beri aile içindeki kavgalarla büyümüştü. Annesi sürekli babasına bağırır rencide ederdi. Adamı her fırsatta sürekli azarlardı. Kavgasız günleri geçmemişti yıllarca. Kadın kocasına hep tepeden bakardı. Kız kardeşi öyle isterdi çünkü. Oda kardeşinin sözünden çıkmazdı Poyraz'ı babasının bu pısırık sessiz hali çok sinirlendirirdi. O bir erkekti, güçlüydü. Nasıl olurda bir kadına ezilirdi? Poyraz, babasına olan öfkesinden bütün kadınlardan nefret ediyordu. Onları her konuda ezmek için elinden geleni yapıyordu. Özellikle teyzesi dünyadaki en nefret ettiği kadınlardan dı. Annesi teyzesi yüzünden babasını bir kukla gibi oynatıyordu. Babası hiçte boş bir adam değildi. Memleketin en başarılı iş adamlarındandı. Ama karısının yanında süt dökmüş kediye dönüyordu. Kadın ne söylerse söylesin ses çıkartmıyordu. Poyraz, babasının pısırık olmasından nefret ediyordu. Bu yüzden ondan ayrı yaşıyordu. Yanında çalışmıyordu. Teyzesine  ihtiyacı olmasa onu da mahvederdi ama o kadın Poyraz'ın para kaynağıydı. Poyraz, teyzesi sayesinde para içinde yüzüyordu. Babasından para falan istemiyordu. Onun gibi pısırık bir adamdan para istemeyi gururuna yediremiyordu. Teyzesi Nazan, en son ona bir görev vermişti. Nazlı Günay, adında bir kızı takip etmesini... Onun neler yaptığını teyzesine bildirmesini istemişti. Sebebini sorduğunda ise kızın annesinin Barlas eniştesinin metresi olduğunu söylemişti. O kadın yüzünden eniştesinin ve teyzesinin boşanmanın eşiğine geldiklerini öğrenmişti. Poyraz, teyzesinden ne kadar nefret etse de eniştesine hayrandı. Barlas Hanoğlu, babası gibi pısırık bir adam değildi. O kızın annesi diğer kadınlar gibi değersizdi. Bu yüzden teyzesinin dediğini yapacak kızı kontrol altında tutacaktı. Teyzesi kızın fotoğrafını ve okuduğu okulun adresini göndermişti. Poyraz'ın adamları kızın kaldığı evi elleriyle koymuş gibi öğrenmişlerdi. O günden sonra da kızı göz hapsine almışlardı. Kızın bir kaç aydır ne yaptığını nerelere gittiğini kimlerle takıldığını öğrenmişlerdi. Nazlı, bir taşra kasabasından gelmişti. Onun için ona hitap şekli bu olmuştu. Taşralı. Adamlarına kız hakkında bir şey sorarken bile taşralı dan bir haber var mı diyordu? Poyraz teyzesinin onun için aldığı kafeterya da yeni sevgilisi Esra'yla oturuyorlardı. O gün teyzesi ve annesiyle tartıştığı için çok sinirliydi. Öyle öfkeliydiki karşısına kim çıksa Poyraz'ın öfkesinden nasibini alacaktı. Esra, yanlarından geçen bir kızın üzerine su dökmesiyle ayağa fırladı. Karşısındaki kız özür dilediği halde hakaret etmeye devam ediyordu. Sonra başka bir kız arkadaşını savunmaya başladı. O zamana kadar olayı sessiz bir şekilde izleyen Poyraz başını kaldırıp baktı. Arkadaşını savunan kızın taşralı  olduğunu gördü. Poyraz, kızı burada kendi kafeteryasında görünce biraz şaşırmıştı aslında. Ama şaşırmış hali uzun sürmedi. Kimse Poyraz'ın masasında bağıramazdı. Her ne kadar Esra, umurunda bile olmasa da, yanındaki kadına kimse laf söyleyemezdi. Poyraz, sinirle ayağa kalktı. Öfkeli bakışlarını taşralı kıza çevirdi. "Kız arkadaşımdan özür dileyin çabuk." dedi. Taşralı kız özür dilemeyi düşünmese de yanındaki kız özür dilemişti . Sonra da taşralı yı alıp gitmişti. Poyraz'dan ve yanındaki kızdan uzak kalmak için daha uzağa oturmuşlardı. Poyraz, kızlardan  özellikle de taşralıdan gözünü ayırmıyordu. Taşralının annesi, Barlas, eniştesiyle yaşadığı ilişki yüzünden teyzesinin üzülmesine neden olmuştu. Aslında o teyzesi olacak yılan her şeyi hak ediyordu ama evli bir adamla ilişki yaşadığı için Nazlı'nın annesine çok kızgındı. Kızlar sipariş vermek için garsonun gelmesini bekliyorlardı. Poyraz, garsonu yanına  çağırdı ve kızların masasına hiç bir şekilde sipariş götürmemelerini söyledi. Kızların tedirgin hallerini sinsi bir gülümsemeyle izledi. Neredeyse yarım saat geçmişti ki taşralı kızın garsona doğru hızla yürüdüğünü gördü. Garsonla bir şeyler konuştuktan sonra öfkeli bir şekilde Poyraz'a bakmıştı. Sonra da hızla Poyraz'ın masasına gelmişti. Önce genç adama öfkeyle bakmıştı. Daha sonra masadaki suyu alıp Poyraz'ın yüzüne serpmişti. Poyraz, öfkeyle yerinden fırlamıştı. Taşralı kıza bağırmış, hakaretler, tehditler yağdırmıştı. Nazlı, Poyraz'dan hiç bir şekilde korkmamıştı. Bağırmalarına aldırmamıştı bile, "Elinden geleni ardına koyma." diyerek kafeyi terk etmişti. Poyraz, onlar gittikten sonra bile dakikalarca sinirden titremişti. Yumruğunu öfkeyle masaya geçirip, "Bana Kaya ve Pars'ı çağırın hemen." diye bağırdı. Yarım saat sonra yanına gelen adamlara yarın önemli bir işleri olduğunu hazır olmalarını söyledi. Ertesi sabah erkenden Nazlı ve Ece'nin okuduğu üniversiteye gittiler. Poyraz ve adamları okulun dışında  beklerken kızların geldiğini gördüler. Arabadan inip kızların ardından okula girdiler. Bir kaç dakika sonra Ece, derse gitmişti. Nazlı'nın dersi boş olduğu için o kalmıştı. Poyraz, kızın okulun kafesine gittiğini gördü. Nazlı, içeri girdikten sonra önce Kaya ve Pars'ı yüzleri kapalı bir şekilde içeri gönderdi. Bir kaç dakika sonra da kendi girdi. Nazlı'nın onu görünce titrediğini gördü. Taşralı kızın gözlerindeki korku Poyraz'ın hoşuna gitmişti. Daha dün ona kafa tutan kız gitmiş yerine korkak bir taşra kızı gelmişti. Kızın Poyraz'a bakan delici nefret ve korku dolu bakışları adamın daha çok sinirlenmesine neden olmuştu. Aslında amacı sadece kızı korkutmaktı. Başka bir düşüncesi yoktu. Poyraz, aklına gelen delice bir fikirle hemen mutfak kısmına geçmişti. Oradan aldığı bir bıçağı önce mikroplardan arındırmak için ısıttı. Sonra da tekrar kızın yanına döndü. Adamlara onu sıkı tutmalarını söyledi.. Kızın gömleğini açtı ve göğsünün üstüne bir çizik attı. Bunu yaparken kızın ne kadar acı çekeceği umrunda bile değildi. Ta ki kızın çığlıklarını duyana kadar. Kızın kendinden geçmeye başlamasıyla eli titrese de çiziğin üstünü yuvarlayıp kendi baş harfini kazımıştı. Taşralı kız artık ayakta duramıyordu. Adamlara bakarak, "Onu bırakın" dedi ve dışarı çıktı. Adamları kızı orada bıraktıktan sonra Poyraz'ın yanına geldiler. Poyraz, onlara işlerinin bittiğini söyleyerek okuldan gönderdi. Adamlar okuldan çıktıktan sonra Nazlı'nın yanına tekrar gitti. Bütün okul dersteydi hala. Poyraz, kafede de çalışanları da parayla susturmuştu. Nazlı, yerde hala baygın halde yatıyordu. Poyraz, hemen kızın yanına gitti. Yere oturup taşralı kızı kollarına aldı. Sonra da kızın dudağının kenarını öptü. Ve öptüğü anı ölümsüzleştirmek için fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedi. Kızın başını yavaş bir şekilde kendine döndürdü. "Korkma taşralı bu yara seni öldürmez. Ama Poyraz Karadağlı sana neler yapar? İşte onu bilmiyorum." diyerek kızı tekrar öptü ve ayağa kalktı. Onu tekrar neden öptüğü hakkında kendinin de bir fikri yoktu ama o an içinden öyle gelmişti. Poyraz, hızla kapıya doğru yürüdü. Tam kapıdan çıkarken dönüp tekrar kıza baktı. Güzel yüzü solmuştu sanki. Ama umrunda mıydı? Tabi ki hayır. Poyraz, taşralı kızın daha sonra neler yaşadığının haberlerini almaya devam etti. Taşralı bu olaydan sonra köyüne kaçar diye düşünürken inatçı çıkmıştı. Kaçmak şurada dursun, hala okula gelmeye devam ediyordu. Bu durum böyle kalmayacaktı elbette. Poyraz, kendini bir süre unutturacaktı Sonra da ikinci darbeyi  vuracaktı. Dediği gibide yaptı. İki ay sonra çektiği fotoğrafları üniversite de kızların sınıflarına astırmıştı. Herkesin fotoğrafları görmesini sağlamıştı. Kız yine çok üzülmüş çok ağlamıştı. Sonra da tekrar ayağa kalkıp güçlü bir şekilde dersinin başına geçmişti. Taşralı kızın fotoğraflarını asmak hiç hoşuna gitmemişti. Onun güzel yüzünü, kapalı gözlerindeki masumluğu, üniversitede ki lavukların görmesini istememişti. Yine de yapacak bir şey yoktu. İş işti. Teyzesi bu kızın sayesinde kesenin ağzını açıyordu. Hem kız kendi kaşınmıştı Poyraz'da cezasını vermeye devam edecekti. BÖLÜM.4 Okulda yaşananlar Nazlı'ya çok ağır gelmişti ama  pes edemezdi.  Tamam, çok korkuyordu. Bunu kendine itiraf ediyordu. Yine de okulunu bitirmek zorundaydı. Poyraz Karadağlının çok tehlikeli biri olduğu belliydi. Arkadaşı ve kendisine daha fazla zarar vereceğinden endişe ediyordu. Yine de ikisi de  okula gitmeye devam ediyorlardı. Nazlı, derse girdiğinde herkesin bakışlarını üzerinde hissediyordu. Ona inananlar kadar kıza kötü gözle bakanlar da vardı. Bu durumu fırsat belleyip kıza ahlaksız teklifler edenler bile vardı. Bunlar Nazlı’yı  çileden çıkarıyordu. Dayanmaya çalışıyordu işte. Ne olursa olsun dayanmaya çalışıyordu. O gün dersten sonra okulun kütüphanesine gitmişti. Bir süre orada ders çalışmak istiyordu. Masanın birine geçip oturmuştu sessiz bir şekilde. Kitaplarını açmış hem okuyor hem de not alıyordu. Derse daldığı bir sırada okulun aylak takımından iki serseri Nazlı'nın oturduğu masaya geldi. "Merhaba Nazlı, ne haber" dedi birisi sırıtarak. Nazlı, başını kaldırıp baktığında gördüğü kişilerle yüzünü buruşturdu. "Ders çalışıyorum gördüğünüz gibi yalnız kalabilir miyim acaba?" dedi. Gençlere bakarak. İki genç Nazlı'nın söylediğini umursamadan  sırnaşmaya devam ettiler. "Okuldan sonra takılalım mı ne dersin?" "Takılalım mı derken? Ben kimseyle takılmıyorum. Siz kendi kendinize takılın" Nazlı, iki serserinin  yılışık hareketlerine ve yaptıkları teklife çok sinirlenmişti. "Neden Nazlı, bizi Poyraz Karadağlı kadar çekici bulmuyor musun?" dedi bir diğeri ellerini saçlarından geçirip. Nazlı, adamın söylediklerinden sonra öfkeyle ayağa kalktı, "Ne saçmalıyorsunuz siz be? Siz beni ne zannediyorsunuz? Defolup gidin başımdan Poyraz Karadağlı’nın da sizin de Allah belanızı versin" diyerek kitaplarını toplayıp kütüphaneden ayrıldı. Dışarı çıkar çıkmaz derin nefesler almaya başladı. Zira sinirden elleri titriyordu. "Nasıl insanlardı bunlar? Nazlı yı ne zannediyorlardı" Kız olduğu yerde kendine gelmeye çalışırken kütüphaneden çıkan serseriler Nazlı'nın yanından geçtiler. Bir tanesi Nazlı'nın saçına dokunarak uzaklaştı. Nazlı,  sinirden  gözyaşlarını tutamadı. Okul iyice işkence olmaya başlamıştı. Nazlı, artık ne yapacağını bilmiyordu. Ellerini yüzüne kapatıp bir süre  ağladıktan sonra kendini toparladı. " Hadi Nazlı, biraz daha sabret az kaldı. Yakında kurtulacaksın" dedi kendi kendine. Sonra da elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. Ders saati yaklaştığı için hızlı adımlarla sınıfına yürüdü. Poyraz, aldığı telefonla öfkeyle duvara yumruğunu geçirdi. Okulda ki adamı bugün kütüphane de olanları haber vermişti. Nazlı'ya yapılanları öğrenmişti Poyraz. Öğrenmişti ve çılgına dönmüştü. Özellikle sersilerin kıza söylediklerini duyunca kan beynine çıkmıştı. Okul çıkışı Pars ve  Kaya'dan o gençleri getirmelerini istedi. O kadar sinirliydi ki sinirden  saçlarını çekiştiriyordu. "Onlar kim oluyorlar da Nazlı'ya böyle davranabiliyorlar"  dedi kendi kendine. Poyraz'ın  adını teninde taşıyan  kıza kimse böyle davranamaz hatta yanına bile yaklaşamazdı. Böyle bir manyaklığı neden yaptığını da bilmiyordu ya  neyse. Poyraz, Nazlı'nın fotoğrafını ilk gördüğünde etkilenmişti. Sevgili listesine eklenebilecek kızlardandı. Nazlı çok güzeldi. Hatta güzel kelimesi bile sönük kalıyordu. Kafeterya da canlı canlı  görünce kızın güzelliğiyle adeta büyülenmişti. Teyzesinin kızı uzaktan takip et  ona sakın  yaklaşma sözü kızla kendi kafeteryasında yaşadıkları tartışmayla boyut değiştirmişti. Yine de teyzesinin sözünden çıkmayacak ne isterse yapacaktı. O cadının her şeyi bilmesi gerekmiyordu sonuçta. Eniştesi teyzesini aldatmakta son derece haklıydı. Kadın eniştesine hayatı zindan ediyordu. Teyzesini yanında olmasının sebebi sadece kan bağıydı. Çünkü teyzesi tam bir psikopattı. Yeğeni olduğu için ona da geçmişti bu gen. Poyraz Karadağlının psikopat hali teyzesine çekmişti. Kızın üzülmesini çok istemişti ve üzmüştü de. Ama onu başkasının üzmesine izin vereceği anlamına gelmezdi. Pars, o iki serseriyi okul çıkışı Poyraz'ın önüne attı. Ne olduğunu anlayamadan yaka paça getirilen gençler. Poyraz Karadağlıyı karşılarında görünce, büyük bir şok yaşadılar. Poyraz, oturduğu koltuktan yavaş yavaş ayağa kalktı. Yerde ki serserilere bakarak, "Ayağa kalkın lan!!" diye bağırdı . Korkudan hızla ayağa kalkan gençlerin karşısına geçip ikisinin de suratına aynı anda yumruğunu geçirdi. İkisi birden yere düşen gençlere tepeden bakarak. "Nazlı'nın saçlarına hanginiz dokundu" dedi. İkisi de birbirine bakmaya başlayınca " Kim lan kim!!?"diye tekrar bağırdı. Gençlerden bir tanesi "O yaptı" diyerek arkadaşını gösterdi. Poyraz, tir tir titreyen gencin yanına biraz daha yaklaşıp, "Hangi elinle dokundun" dedi ateş saçan gözleriyle. Korkudan dili tutulan genç sağ elini gösterdi titreyerek. Poyraz, gencin sağ elini ayaklarının altına alıp ezmeye başladı. Her parmağını tek tek kırana kadar da bırakmadı. Gencin çığlıkları oldukları yeri inletiyordu.  Bir süre sonra ayağını parmakların üzerinden çekti. Eğer bir daha yan gözle bile olsa Nazlı'ya  bakarsanız yada yanına yaklaşırsanız. Sizi kimse elimden almaz. Ve buradan cesediniz çıkar anladınız mı lan?" dedi. Gençler korkuyla başlarını salladılar. Poyraz, Pars'a bakarak gençleri işaret etti. "Atın şunları dışarı" dedi. Pars, ikisinin de enselerinden tutarak kapıdan dışarı fırlattı. Nazlı, Ece ile birlikte okul çıkışı biraz gezmeye karar verdiler. Bir kaç arkadaşı da onlara katılınca beraber alışveriş merkezlerini gezmeye gittiler. Beş kız birkaç saat hem sohbet ettiler. Hem alışveriş yaptılar. Bir kaç parça bir şeyler Nazlı'da aldı. Nazlı, harcamalarına her zaman dikkat ederdi. Annesi ve dedesinin onun için nasıl çalıştığını bildiği için mecbur kalmadıkça para harcamazdı. Kızlar arkadaşlarından ayrılıp eve geldiklerinde Gülsüm teyzesinin hazırladığı muhteşem akşam yemeğiyle karışılıştılar. Kızlar koşarak Gülsüm'e sarıldılar ve kadını öpücüklere boğdular. "Bana sarılmak yok mu" diyerek mutfaktan çıkan Irmak'ı kimse beklemiyordu. Nazlı, sevinçle annesine koştu. " Annem!!"diyerek sarıldı sıkıca. "Kızım bir tanem seni çok özledim. Hasretine daha fazla dayanamadım" Irmak, çok özlediği kızına sıkı sıkı sarıldı. "Bende annem bende seni öyle özledim, öyle özledim ki anlatamam" "Aa beni de alın aranıza" diyerek Ece'de girdi aralarına. Hepsi beraber bir süre hasret giderdiler. Sonra da Irmak ve Gülsüm teyzelerinin hazırladığı muhteşem sofraya oturdular. Yemekten sonra Irmak ve Nazlı hasret gidermek için Nazlı'nın odasına çekildiler. Nazlı, göğsünde ki yarayı annesine göstermemek için tamamen kapalı bir gecelik giydi. Annesiyle beraber yatağa girdiler. Nazlı, annesinin kucağında uyumayı çok seviyordu. Annesine sıkıca sarılarak kokusunu içine çekti. Irmak'ta kızının saçlarını öpücüklere boğdu. Karalanmış lekelenmiş hayatının güneşiydi kızı. Annesinin  canının içi babasının da biricik kızıydı. Kızıyla sarılırken Barlas, geldi aklına. Bir çocuğu olduğunu bilse ne yapardı acaba. Adı kısır ağaya çıkmıştı Barlas'ın. Tabi ki çok sevinirdi. Başına taç yapardı kızını da Irmağı da. Irmak, Nazlı doğduğunda cesaret edip her şeyi anlatabilseydi. Her şey çok farklı olurdu belki. Çünkü Barlas'tan kaçmadan önce son konuşmalarında  "Affet beni seni seviyorum" demişti. O gün  onu affedemezdi Irmak. O kadar gurursuz olamazdı. Yıllarca Barlas, hiç mutlu olamadı. Irmak, onun hakkında hep kötü haberler almıştı. Adam Irmak'a yaptıklarını ödüyordu yıllardır. Gece ana kız çok güzel bir uyku çektiler. Irmak, sabah erkenden kalkıp güzel bir kahvaltı hazırladı. Kızları uyandırıp kahvaltıya oturttu. Yarım saate yakın beklemelerine rağmen Gülsüm teyzesinin kalkmadığını gördüler. Her gün sabah erkenden kalkan kahvaltıyı hazırlayan kadın bu sabah uyuyakalmıştı. Nazlı, daha fazla dayanamamıştı. Kadını uyandırmak için odasına gitti hemen. Kahvaltıya oturan Ece ve Irmak bir kaç dakika sonra Nazlı'nın çığlığıyla hemen Gülsüm'ün odasına koştular. Odaya girdiklerinde gördükleriyle hepsi gözyaşlarına boğuldu. Nazlı, Gülsüm teyzesinin başında ağlıyordu. Gülsüm'ün başı  dayandığı yataktan kaymış gözleri açık bir şekilde karşıya bakıyordu. Irmak, koşarak yatağa yaklaştı. Gülsüm'ü sarstığında kadının hareket etmediğini gördü. O an anlamışlardı. Artık Gülsüm teyzeleri yaşamıyordu. Zaten akmakta olan gözyaşları daha da şiddetlendi. Üç kadın ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Ece, ayağa kalkarak hemen komşulara haber verdi. Gelen  komşuları önce ambulansı aradılar. Ambulansla beraber polislerde gelmişti. Polisin neden geldiğini anlayamamıştı Irmak ve kızlar. Gülsüm'ün cenazesi hastaneye giderken onları da karakola götürmüşlerdi. Karakol da polisler Gülsüm'ün akrabaları olmadığı için ölümünün şüpheli olduğunu söylediler. Otopsi sonucu çıkıncaya kadar karakol da kalacaklarını söylediler. Hiç biri de ağzını açıp bir şey diyememişlerdi. Çünkü Gülsüm'ün ölümü hepsini çok sarsmıştı. Saatlerdir ağlıyorlardı. Üçü de bitkin durumdaydı. Dedelerine haber vermişler. Yaşlı adam şuan yoldaydı ve  gelmek üzereydi. Poyraz, kütüphane de Nazlı'yı rahatsız ettikleri günden sonra.  Pars'a Nazlı'nın peşini bırakmamasını onu yirmi dört saat izlemesini istemişti. O serserilerin Nazlı'ya tekrar  zarar verme ihtimalleri vardı. Akılları varsa böyle bir hata yapmazlardı. Yine de onlara güvenilmezdi. İşini garantiye almak istiyordu. Öğleye doğru Pars, Poyraz'ı arayarak olanları anlattı. Nazlı'nın evinde kaldığı kadının öldüğünü. Nazlı annesi ve arkadaşını şüpheli olarak karakola götürüldüğünü söyledi. Poyraz, Pars'a hemen karakola gidip ne olursa olsun Nazlı'yı kurtarmasını istedi. Pars, karakola geldiğinde  neredeyse akşam olmak üzereydi. Nazlı ve annesi karakoldan çıkıyorlardı. Arkalarından Nazlı'nın arkadaşı Ece'de vardı. Hepsi de bitkin haldeydi. Ağlamaktan perişan olmuşlardı. O arada Poyraz 'da gelmişti karakola. Pars'a gitmesini işaret edip Nazlı'ya baktı. Arabasından inip onlara doğru yürümeye başladı. Tam karşılarına geldiğinde durdu. Irmak'ın kızlar bu genci tanıyor musunuz sözleriyle karşılarına bakan Nazlı ve Ece, karşılarında Poyraz Karadağlıyı görünce şok geçirdiler.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD