BİRİNCİ BÖLÜM
Karısı yine her zaman ki gibi ona hakaret etmiş herkesin içinde eksiğini yüzüne vurmuştu.
Bütün bu çevrenin hayran olduğu aynı zamanda korktuğu koskoca Barlas Hanoğlu'na,
Herkesin içinde kusurun onda olduğunu söylemekten çekinmemişti.
Beş yıl olmuştu evleneli. Beş yıldır doktor doktor geziyorlardı.
Yine de bir türlü çocukları olmuyordu.
Türkiye' de yurt dışında bir çok doktora gitmişlerdi.
Doktorlar hepsi kusurun Barlas Hanoğlu' nda olduğunu söylemişti.
Bu durum karısı Nazan, için bulunmaz bir fırsattı.
Barlas'ın gururunu kırmak onu üzmek için bir bahaneydi.
Her defasında Barlas' a bu konu üzerinden yükleniyor eksiğini hiç çekinmeden yüzüne vuruyordu.
Barlas ve Nazan iki ağanın çocuklarıydı.
Aileleri istediği için evlenmişlerdi.
Birbirlerini hiç sevmemişlerdi.
Nazan, babasına o kadar kızıyordu ki. Onu sevdiği adamdan ayırıp Barlas'la evlendirdiği için nefret ediyordu.
Ne Barlas'a ne babasına öfkesi geçmemişti yıllardır.
Evlendiğinden bu tarafa kocasını hiç sevememişti.
Sevmeye de çalışmamıştı zaten.
Aynı şekilde Barlas' da karısını sevemiyordu.
Nazan'ın aksine Barlas, onu sevmeye çalışmıştı.
Sevebilmek için elinden geleni yapmıştı.
Ama, olmamıştı işte. Kalp zorlamaya gelmiyordu.
Barlas, o kadını sevemiyordu.
İkisi de babalarının ortaklığının kurbanı olmuşlardı.
Yalnızca Barlas, için kabustu bu evlilik.
Nazan, için büyük bir şanstı ama kadın bunun farkında değildi.
Nazan' nın sevdiği adam onunla evlenmek istememişti zaten.
Bunu Nazan'ın babasına açık açık söylemişti.
"Nazan, gibi bir kızla asla evlenmem.
Bunu kendime yapamam.
Kendi elimle kendi kuyumu kazanmam" demişti adam.
Nazan, babasına inanmamıştı yada inanmak istememişti.
Bütün bunları babasının uydurduğunu söylemiş, suçlu olarak Barlas ve babasını görmüştü.
Babası suçluydu ama Barlas'ın hiç bir suçu yoktu.
Nazan'la evlenmeyi oda hiç istememişti.
Anne ve babasının ısrarları yüzünden kabul etmek zorunda kalmıştı.
O günlerde kalbinde hiç kimse yoktu.
"Evlendiğim zaman severim belki"diye düşünmüştü.
Beş yıl geçmişti evliliklerinin üzerinden.
Genç adamın kalbi hala ve hep boştu.
Nazan ne Barlas'ı sevmiş, nede kendini sevdirebilmişti.
İki aile de bir çocuğun onlar için kurtuluş olacağını düşünüyorlardı.
Ama düşündükleri bir türlü olmamıştı.
Barlas'ın da çok istemesine rağmen beş yıldır maalesef çocukları olmuyordu.
Doktorlar ilaçlar tedaviler sonuç vermemişti.
Nazan'da bu durumu kocasına karşı kullanmaktan asla geri durmuyordu.
Herkesin içinde çocuklarının olmadığı için onu suçlayıp kendini rahatlatıyordu.
Yine bu gece aynısını yapmıştı.
İki ailenin toplandığı yemekte Barlas'la tartışmış ve onu rezil etmişti.
Barlas Nazan'ın hakaretlerine daha fazla dayanamamış ve konağı terk etmişti.
Dışarıda arkadaşlarıyla buluşmuş, zil zurna sarhoş olana kadar içki içmişti. Sonra arabasına atlayıp sokaklarda amaçsız dolanmaya başlamıştı.
*******
Irmak, babasını kaybetmiş, aynı gün konuşma yetisini de kaybetmişti.
Babasının ölüm haberini aldığında attığı çığlık ses tellerine zarar vermişti. Son konuşması sadece attığı çığlık olmuştu.
Hasta annesiyle beraber tek odalı eski bir evde yaşıyordu.
Irmak, tarlalarda çalışarak annesine bakıyordu.
Kazandığı üç kuruş anne kıza zar zor yetiyordu.
Onunla evlenmek için bir çok talip çıkmıştı. Annesi kızına kıyamamış ve hiç birine vermemişti.
Zira kızını isteyenlerden bir tane bile kızına sahip çıkabilecek onu mutlu edebilecek biri yoktu.
Kimisi yaşlı, kimisinin aklı dengesi bozuk, kimisi de karısının üzerine kuma olarak almak istiyorlardı.
Irmağının konuşamaması yüzünden onu normal bir genç adamla evleneceğine kimse inanmıyordu.
Oysa kızı dünya güzeliydi.
Bir bakanın dönüp bir daha bakacağı güzellerdendi.
Hem iyi kalbi hem güzel yüzü herkesin dilindeydi.
Doktorlar durumunun düzelebileceğini, Irmağın tekrar konuşmasının mümkün olduğunu söylemişlerdi kadına.
Kadın yıllardır kızının tekrar konuşacağı günü bekliyordu.
Ölmeden önce kızının sesini nir kez olsun tekrar duymak istiyordu.
Kendisi de çok hastaydı. Doktorlar son zamanlarını yaşadığını söylemişlerdi.
İmkansızlıklar yüzünden tedaviye geç kalınmıştı.
Kadın için yolun sonu yaklaşıyordu.
Onun tek korkusu ise kızını Irmağını koskoca dünyada yalnız bırakmaktı.
Kadın kızı için yapabileceği her şeyi yapmıştı.
Onlara yardım eden bir kaç aile sayesinde kızını okula gönderebilmişti.
İlkokuldan sonra da okutamamıştı.
Çünkü kadın amansız bir hastalığı pençesine düşmüştü.
Irmak, annesi hasta olduğundan beri çalışıp ona bakıyordu.
Bazen zengin evlere temizliğe gidiyor. Bazen bağ bahçe tarla işlerinde çalışıyordu.
Yapabileceği her işe koşturuyor,
evi geçindirmeye çalışıyordu.
Gece yarısı annesi yine fenalaşmıştı.
İlacı biten kadın öksürük krizlerine giriyordu.
Irmağın aklına iki sokak aşağıda annesinin arkadaşlarından birinin de aynı ilaçtan kullandığı geldi.
Annesine haber verip hemen kendini dışarı attı.
Koşarak ilaç alacağı eve doğru yola çıktı.
Kız tam eve yaklaşmıştı ki hızla gelen arabayı son anda farketti.
Kendini kurtarmak için hemen yere attı.
Barlas, içkinin etkisiyle bir an gözünü kapatmasıyla her şey bir anda olmuştu.
Ne olduğunu anlayamadan arabasıyla birine çarpmıştı.
Hemen arabayı durdurup dışarı çıktı.
Yerde yatan kızı görünce sarsak adımlarla kızın doğru yürümeye başladı.
Kızın yanına varınca yere çöktü.
"Neyin var, iyi misin?" dedi
Kızdan hiç bir ses yoktu.
Bir kaç defa daha sordu.
Kızdan bir ses gelmeyince kolundan tutup kaldırmaya çalıştı.
Yaşadığı korkuyla hafif bir baygınlık geçiren Irmak, onu tutan adamı görünce hemen ondan kaçtı.
Irmak, biraz uzaklaştıktan sonra başını kaldırıp adama baktı.
Kızın ona bakmasıyla Barlas'ın ağzı bir karış açık kalmış nefesi kesilmişti.
Yer deki kız hayatında şu ana kadar gördüğü en güzel kızdı.
Uzun siyah saçları düşmenin etkisiyle yüzüne gözüne dökülmüştü.
Bu görüntü zaten içkinin etkisinde olan adamın içinde farklı duygular uyanmasına sebep olmuştu.
Öyle güzel ve ürkekti ki kız.
Barlas'ın yüreği patlamaya hazır volkan gibi kabarmıştı.
Zaten içkiden zor ayakta duran adamın hem kalbi hem elleri titremeye başlamıştı.
Kızdan gözlerini bir türlü ayıramıyordu Barlas.
Bir süre yerdeki kızın her bir zerresini inceledi.
Kızın ellerinde yüzünde ufak tefek çizikler olduğunu gördü.
Kıza tekrar yaklaşarak.
"Seni doktora götüreyim" dedi.
Kız hızla başını iki tarafa salladı.
Barlas, kızın itirazlarına aldırmadan kolundan tutup arabasına bindirmişti bile.
Kız çok korkuyordu adamdan.
Ama ne bağırabiliyordu ne de ondan kurtulabiliyordu.
Irmak, ise adamın kim olduğunu görür görmez anlamıştı.
Barlas Hanoğlunu o bölgede tanımayan yoktu.
Irmak, Hanoğullarının tarlalarında bahçelerinde çok çalışmıştı.
Barlas Hanoğlu'nu orada görmüştü.
Karısıyla beraber çalışanları kontrole gelmişlerdi bir kaç defa.
Barlas, Irmağı en yakın hastaneye getirdi.
Acil servisteki doktor kızı muayene edip yaralarına baktı.
Kızla konuşmaya çalışan doktor kızdan bir cevap alamayınca Barlas'a önemli bir şeyi olmadığını söyledi.
Barlas, kızın doktorun söylediklerine el hareketleriyle cevap vermeye çalıştığını farketmişti.
O zaman anlamıştı konuşamadığını.
Kızın haline çok üzülmüştü genç adam.
Adamın yaşadıkları kimse için üzülmeye canını sıkmaya değmeyeceğini öğretmişti ama yine de üzülmüştü işte.
Irmak, annesini çok merak ediyordu. Ona ilaç almak için evden çıkmış ve başına neler gelmişti.
Saatlerdir hala eve dönememişti.
Barlas Hanoğlu'nun arabasına bindiğini birisi görse onu rezil rüsva ederlerdi.
Herkeslerin diline düşerdi ve annesi bu acıya dayanamazdı.
Çok korkuyordu Irmak.
Konuşamadığına bir şey söyleyemediğine bir kez daha lanet ediyordu.
Barlas, kızı hastaneden çıkarıp arabaya tekrar bindirdi.
Arabayı çalıştırdı ve geri dönmek için yola koyuldular.
Yolda giderken içki iyice etkisini gösteriyordu artık. Barlas'ın beynini uyuşmaya başlamıştı.
Araba bir sağa bir sola gidiyordu.
Direksiyon hakimiyetini kaybetmek üzere olan adam.
Bir an önce kızı evine bırakıp kendisi de dinlenmek istiyordu.
Kıza çarptığı yerden baya uzaktı hastane.
Onun için dönüş yolu uzun sürecekti.
Sarhoş olduğu için fazla hız yapamıyordu.
Irmak, annesine ne olduğunu merak etmekten içi içini yiyor ama adama derdini anlatamıyordu.
Barlas'da kızın konuşamadığını öğrendiği için ona bir şey sormuyordu.
Ama yanında ki kızın güzelliği aklını başından almıştı bir kere.
Gözünü ondan bir türlü ayıramıyordu.
Kızın masum halleri adamın kanını kaynatıyordu.
"Şimdiye kadar neredeydin sen? Nerede saklandın kadın?
Ben seni neden görmedim söylesene?" dedi.
Irmak Barlas'ın ne demek istediğini anlayamamıştı. Çünkü sarhoş olduğu için kelimeleri yayarak konuşuyordu.
Irmak, arabanın kapısına yapışıncaya kadar adamdan uzaklaştı.
Sonra da dışarı bakmaya başladı.
Bir süre daha gittikten sonra araba sert bir şekilde durdu.
Ne olduğunu anlayamayan Irmak şoför koltuğundaki adama baktı.
Barlas, direksiyona kafasını dayamış ve o şekilde sızmıştı.
Irmak, ne yapması gerekli hiç bilmiyordu.
Biraz yaklaşarak Barlas'ın koluna bir kaç defa dürttü ama uyandıramadı.
Yavaşça kapıyı açıp dışarı çıktı.
Etraf çok karanlıktı ve kıza çok yabancıydı. Ayrıca hiç bir ev yada ışık göremiyordu.
Adam sarhoş olduğu için yanlış yola girmiş sonra da sızmıştı anlaşılan.
Irmak, ne yapacağını şaşırmıştı.
Ellerini saçlarından koparırcasına geçirdi.
Evde annesi onu bekliyordu.
Burada sarhoş bir adamla kalakalmıştı.
Ona yardım edebilecek kimse yoktu.
Dışarıda ki gelen değişik seslerle korkup hemen arabanın arka koltuğuna bindi.
Kapıyı kilitleyip öylece beklemeye başladı.
Irmak, o kadar yorulmuş ve üzülmüştü ki daha fazla dayanamadı ve oda uykuya daldı.
Barlas, gözlerini açtığında kendini direksiyona dayanmış halde arabanın içinde buldu.
Etrafına baktı ama etraf bom boştu.
Sarhoş olduğu için yanlış yola girdiğini anladı.
Düşünceleri hala karışıktı. Bir türlü aklını toparlayamıyordu.
Bir süre sonra arabanın arka koltuğundan gelen kımıldanmayla hemen arkaya baktı.
Kız hala arabadaydı. Arka koltuğa uzanmış uyuyordu.
Barlas, arabayı çalıştırıp tekrar yola çıktı.
Gözü ise sürekli arka koltukta uyuyan kıza takılıyordu.
Kızın simsiyah saçları ve bembeyaz teni adamı çıldırtmıştı.
Hemen arabayı tenha bir yere çekti.
Arka kapıyı açıp kızın yanına girdi.
Ondan sonra tek hatırladığı kızın,
"Hayır yapma" diye bağırdığıydı.
Barlas, gözüne giren güneş ışığıyla uyandı.
Gözlerimi ovuşturdu önce.
Etrafına baktı ve nerede olduğunu anlamaya çalıştı.
Arabanın arka koltuğunda ne aradığını bilmiyordu adam.
Biraz düşününce kafasında her şey netleşmeye başladı.
Dün gece içkiyi çok kaçırmış ve sızmıştı anlaşılan.
Yattığı yerden doğrulup oturdu.
Elinde tuttuğu bir şey vardı.
Elini kaldırıp baktığında bir saç tokası olduğunu gördü.
Sonra da koltuğun üzerindeki lekeler.
Barlas, gördüğü şeyle dün gece yaşadıkları bir bir gözünün önüne geldi. Yaptığı alçaklığı ve kalbini parçalayan çığlığı hatırladı.
Şimdi kulaklarında hala o çığlık vardı.
Konuşamayan kızın yaşadığı acıyla attığı çığlık.
Hatırladıklarıyla Barlas'ın nefesi kesildi.
Boğazı kurudu, kalbine öyle bir ateş düştü ki. Yandı Barlas.
Bu öyle bir yanmaydı, öyle bir yangındı ki dünyanın bütün okyanusları söndürmeye yetmezdi.
Ne yapmıştı dün gece? Dünyadaki en aşalık insandan daha aşalık davranmıştı.
Lanet olası bir mahluka dönüşmüştü.
Hayatta en nefret ettiği insanlar gibi olmuştu.
Bir masuma kıymıştı.
Yaptığının bir telafisi yoktu, olamazdı.
Bir canı yakmıştı Barlas. Bütün dünya onu lanetlemeliydi artık.
Zira şu andan itibaren Barlas Hanoğlu yarı ölü bir adamdı.
Biraz kendini toparlayınca arabadan indi.
Hızlı adımlarla etrafta dolanmaya başladı.
Ağaç altları çalı dipleri dağ başında kızın gidebileceği her yeri aradı aradı. Kızdan hiç bir iz bulamadı.
Elinde sadece kızın tokası kalmıştı.
Tokayı cebine koyup arabaya bindi. Hemen çalıştırıp yola koyuldu.
Hem araba kullanıyor, hem de yol kenarlarında kızı görebilmek için etrafa bakıyordu.
Barlas, sabaha kadar aradı.
Ama kızı hiç bir yerde bulamadı. Çaresiz konağa döndü.
Ondan sonra ki günlerde yakınlarında olan bütün kasaba ve köyleri karış karış arattı.
Kız kuş olup uçmuştu sanki.
Barlas, onu bir türlü bulamamıştı.
Bir kadına yapılabilecek en büyük kötülüğü yapmıştı kıza.
En büyük cezayı da kendisine kesmişti.
Artık yalnız o kızı bulmak için yaşayacaktı.
Onu bulup gerekirse ayaklarına kapanıp af dileyecekti.
Sonra da karısından boşanıp onunla evlenecekti.
Bu Barlas, için bu bir ceza değil ödül olurdu.
Karısını hiç sevmiyordu zaten.
Bıkmıştı artık Nazan'ın kibirli kendini beğenmiş hallerinden.
O kızı görür görmez çarpılmıştı.
Bütün hücreleri sadece o kızla dolmuştu.
Onunla evlenecekti Barlas.
Ne olursa olsun onu mutlaka bulacak ikna edecekti.
Irmak, o gece yaşadığı büyük acıyla boğazı yırtılıcasına bağırmış ve yıllar sonra kendi sesini tekrar duymuştu.
Tekrar konuşmaya başlamıştı.
Başlamıştı başlamasına ama namusunu, hayallerini, umutlarını kaybetmişti.
Bütün geleceği sarhoş bir adamın ellerinde kaybolmuştu.
Irmak, artık ne annesinin nede kimsenin yüzüne bakamazdı.
Adam kızın dünyasını karartıp sonra sızıp kalmıştı.
Irmak, sızan adamdan zorla kurtularak arabadan inmişti.
Saatlerce nereye gittiğini bilmeden koşmuştu.
Sabah olurken köyünün ışıklarını gördü.
Perişan bir halde hemen evine geldi.
Evine geldiğin de ise başka bir acı bekliyordu kızı. Evlerinde komşuları dolmuştu.
Herkesin gözleri yaşlıydı.
Irmak'ın kalbi tarifsiz acılarla kıvrandı.
Gücünün son kırıntılarıyla koşarak içeri girdi.
Annesi cansız bir şekilde yatağında yatıyordu.
Komşuları Irmak'ı kapıda görünce hemen yanına geldiler.
Kolundan tutarak annesinin yanına oturttular.
Irmak, kalbinde büyüyen acılarla çığlık çığlığa bağırmaya başladı.
Komşularının bakışları arasında ağladı ağıtlar yaktı saçını başını yoldu.
"Affet beni annem affet yetişemedim.
İlaçlarını yetiştiremedim.
Sana layık bir evlat olamadım.
Affet bu hiç bir işe yaramayan kızını. Affet, affet ne olur affet annem"
Irmak'ın sesi bütün mahalleyi inletmişti.
Komşuları onu zaptetmek te çok zorlanmışlardı.
Irmak, acısından saçını başını yoluyor kendine zarar veriyordu.
Komşuları bile kızın feryatlarına dayanamamış herkes göz yaşlarına boğulmuştu.
Irmak, o gece sabaha kadar annesinin başında ağladı.
Annesini tek dayanağını dünyadaki ona değer veren tek insanı kaybettiği için ağladı.
Yıkılan dünyası için ağladı.
Kaybettiği hayalleri umutları için ağladı.
Ertesi gün mahalleli hep bir olup annesinin cenazesini kaldırdı.
Irmak, artık hissizleşmişti. Göz yaşları bitmişti sanki akmıyordu artık.
Canından can gitmişti kızın, ömründen ömür.
Her cenaze evine gönderildiği gibi Ağa konağından Irmak'ın evine de ihtiyaç olabilecek her şey gönderilmişti.
Mahallede ki komşularının
Barlas Ağa'nın iyilikleri hakkında konuşmaları Irmak'ın midesini bulandırmıştı.
Herkes dağıldıktan sonra tek başına kalan Irmak saatlerce Barlas'ın gönderdiği eşyalara baktı.
Annesiyle beraber perişan halde yaşarken kimse yüzlerine bakmamıştı.
İhtiyaçları olduğunda gelmeyen yardım şimdi geliyordu.
Irmak, gelen her şeyi evin dışına çıkardı.
Evlerinin karşısında onlar gibi zor durumda olan Esma teyzesini kapısını çaldı.
Yaşlı kadın kapıyı açtığında bütün her şeyi o kadına verdi.
Aslında ateşe verip yakacaktı ama hiç olmazsa bir gariban sevinsin diyerek bu düşüncesinden vaz geçti.
Ondan sonraki günlerde Irmak, acısını baş etmeye çalıştı. Kendini tarlalara bahçelere attı. Kafasını dağıtmak için çalıştı çalıştı çalıştı.
Aradan üç hafta geçmişti.
Irmak ve diğer çalışanlar tarladaki işleri erken bitirip evlerine gidiyorlardı.
Çalışanlardan sorumlu olan adam telefonunun çalmasıyla kamyoneti durdurdu.
Zira arayan kişi çok önemliydi.
Onun için konuşmaya konsantre olması gerekiyordu.
Bir süre telefonla konuştuktan sonra
"Tamam ağam hemen geliyoruz" dedi ve telefonu kapattı.
Çalışanlarına bakarak konuşmaya başladı.
"Hadi yine yaşadınız, bugün daha çok para kazanacaksınız" dedi.
Hemen arabayı çalıştırıp yola çıktı.
On beş yirmi dakika sonra büyük konağın önüne geldiler.
Adam hemen arabadan atlayıp işçileri indirdi.
Sonra da onlara, "Ağam konağın temizlenmesini istedi.
Akşama misafirleri varmış.
Hemen içeri girip işe başlayın." dedi
Irmak, konağı görmesiyle sırtından kaynar sular döküldü.
Eli ayağı birbirine dolandı.
Şimdi ne yapacaktı kendisi de bilmiyordu.
Bırakıp gitse herkes soru yağmuruna tutardı.
İçeri girse o adam kızı görebilirdi.
Irmak, diğer çalışanlarla beraber içeri girdi mecburen.
Tarlada da çalışırken giydikleri kıyafetleri değiştirip hemen temizliğe başladılar.
Konak çok büyüktü, kaç tane odası var sayamamıştı bile.
Hiç bir şey düşünmeden hızlı bir şekilde temizliğe devam etti.
Irmak, yanındaki kadınla beraber yukarı katı temizliyordu.
Temizliğin bitmesi için son bir oda kalmıştı.
Orayı da temizledikten sonra işleri bitecekti.
Irmak, hemen işi bitirip bir an önce bu konaktan çıkmak istiyordu.
O adamın nefesinin değdiği yer Irmağı nefessiz bırakıyordu.
Son kalan odanın kapısının önüne geldiler.
Kız önce kapıyı tıklattı.
O sırada yanındaki kadını çağırdıkları için Irmağın yanından ayrıldı.
Irmak, tek başına korksada yapacağı bir şey yoktu.
Hala açılmayan kapıyı tekrar tıklattı.
İçeriden ses gelmeyince yavaş bir şekilde açıp içeri girdi.
İçeri girmesiyle banyodan yeni çıkmış Barlas Ağa'yı görmesi bir oldu.
Barlas'da bir aydan fazla zamandır aradığı kızı karşısında görünce ne yapacağını şaşırdı.
Hemde elinde temizlik malzemeleriyle.
Irmak, Barlas'ı görünce o kadar çok korkmuştu ki. Tam çığlık atacaktı ki Barlas kızı tutup ağzını kapattı.
"Sakin ol bağırma lütfen" dedi.
Irmak, adamdan kurtulmak için çırpınırken elindeki kova yere düştü.
Barlas, ise ondan kurtulmaya çalışan kıza sıkıca sarıldı.
Aradığını bulmuştu nihayet.
Hemde kendi ayağıyla gelmişti Barlas'a.
Barlas'ın mutluluğu olacaktı bu kız. Onu aramadığı yer kalmamıştı Barlas'ın.
Ümidini kestiği anda kendi gelmişti Barlas'ın kollarına.
"Seni çok aradım. Öyle çok aradım ki" dedi kızın saçlarını koklayarak.
"Şu an bura da olmana inanamıyorum güzelim.
O gün sana yap..."
"Sakın?" diye bağırdı Irmak.
Onu tutan adamdan kurtularak.
"Sakın anladın mı sakın? O günden hiç bir şekilde söz etme bana.
Duymak istemiyorum.
Hem ne söyleyecek sin? Nasıl aşalık bir adam olduğunumu söyleyeceksin?
Merak etme. Bunu çok iyi biliyorum."
" Sen sen konuşuyorsun.
Duyduğum çığlık. Ama, ama nasıl?
"Nasılmı? Bir de soruyor musun ya?
O kadar sarhoştun ki Hatırlamıyorsun bile değil mi?
O lanet gece de sesimi tekrar kazandım ama her şeyi mi kaybettim.
Geleceğimi, hayallerimi, namusumu.
Senden nefret ediyorum anladın mı?Senden bütün kalbimle nefret ediyorum Barlas Hanoğlu.
Sen benim kalbimde kara bir lekesin bundan sonra.
Öleceğimi bilsem senin yaptıklarını unutmayacağım.
Şimdi bırak beni Ağa. Ben buraya temizlik yapmaya geldim seni eğlendirmeye değil.
Benim karşıma bir daha sakın çıkma."
Barlas, dışarıdan gelen seslerle hemen Irmak'ı kapının arkasına gizledi.
Kendisi de kapıdan uzaklaşarak kimin geldiğini beklemeye başladı.
Kapıyı açıp içeriye giren karısı hemen gidip Barlas'a sarıldı.
Adamın elinden zorla tutarak konuşmaya başladı.
"Oo benim yakışıklı kocam banyo yapmış, misler gibi de kokarmış"dedi sırnaşarak.
"Ne istiyorsun Nazan, ne işin var odamda?"
"Yapma ama, kalbimi kırıyorsun kocacığım.
Ben senin karın değil miyim?
Ne demek ne işin var odamda?
Yoksa aklında başka birimi var?
Olsun benim için sorun değil.
İstediğin kadınla eğlen Barlas Ağa.
Ama sen benim sin anladın mı?
Benim kocamsın. Bu konağın hanımı benim"
"Farzetki başka biri var.
Ne yapacaksın Nazan?
Ben başka birini seviyorum ne yapacaksın?"
"Sana ve o kadına yapacaklarımı öğrenmek istemezsin Barlas.
İnan bana neler yapabileceğimi tahmin bile edemezsin.
Beni bu eve ve sana nasıl mahkum ettin. Benim hayatımı
mahvettin. Sende asla mutlu olamayacaksın" dedi ve çıkıp gitti.
Irmak, saklandığı yerden çıktı ve Barlas'a yaklaştı.
"Sen zaten belanı bulmuşsun Barlas Ağa. Sana acıyorum"dedi ve kapıya yürüdü.
Barlas, hızla kızın önüne geçti.
" Affet ne olursun affet. Benden gitme. Hayatımda ilk defa seni sevdim.
İlk defa bir kadını çok istedim.
Beni bırakma. Nazan'dan boşanacağım.
Kalbimin sahibi evimin sultanı sen olacaksın.
Ne istersen kabulüm. Sen benimsin bundan sonra.
Ne olur bırakma beni.
Sana yaptıklarım için ne kadar pişmanım bilemezsin."
"Seni affetmek mi? Sana bu huzuru yaşatmayacağım.
Ölmeyi tercih ederim anladın mı? ölmeyi tercih ederim.
Bir de benimle dalga geçiyorsun.
Senin gibi bir Ağa sadece bir defa gördüğü ve hayatını mahvettiği kıza nasıl aşık olabilir ha?
Buna inanacağımı zannetmesin her halde.
Sen beni kendine kapatma yapamazsın Barlas Ağa.
Bekaretimi aldın ama ne beni ne kalbimi alamazsın."
Irmak, Barlas'a söz hakkı tanımadan hızla odadan çıkıp gitti.
Barlas, ise kızın ardından bakıp kalmıştı. Sonra da kendine olan öfkesine hakim olamamış odayı yerle bir etmişti.
Öfkesi o kadar şiddetliydi ki kendini kaybetmişti.
Biraz sakinleştikten sonra hemen üzerini giyinip dışarı çıktı.
Konağı temizlemek için gelen çalışanların hemen toplanmasını istedi.
Bütün çalışanlar konağın avlusunda toplandı.
Hepsine tek tek baktı ama aralarında kız, yoktu.
"Hepiniz bu kadar mısınız, başka kimse yok mu?" dedi.
Barlas, açık açık sormak istemiyordu.
Kızı zor durumda bırakmamak isteyeceği son şeydi.
Yeterince yara almıştı onu. Hayatını karartmıştı zaten.
O sırada çalışanlardan sorumlu adam koşarak geldi.
"Ne oldu ağam? Bir sorun mu var, biri saygısızlık mı yaptı?" dedi.
"Hayır hayır bir sorun yok.
Sadece kaç kişi çalışıyor diye merak ettim.
Bugün çok yoruldular. Alacaklarından
daha fazlasını hak ediyorlar.
Onun için toplanmalarını söylemiştim.
Hepsi burada mı, başka çalışan yok mu?" dedi.
"Ağam sadece Irmak, hasta olduğu için erken gitti.
Geri kalanı burada"
Adamın kızın adını ağzına alması Barlas Ağa'yı çıldırtmıştı.
Öfkeyle yumruğunu sıktı.
"Sen onun evini biliyor musun?" dedi öfkeyle.
"Hayır Ağam, ben bilmiyorum.
Ama bilen bir çalışan vardır."
"Tamam teşekkür ederim işinizin başına dönebilirsiniz."
Herkes konaktan çıkarken,
"Sen kal"dedi adama.
Çalışanlardan sorumlu adam herkes çıktıktan sonra konuşmaya başladı.
"Sizi dinliyorum Ağam" dedi.
"Bu konuştuklarımız sadece ikimizin arasında kalacak tamam mı?"
"Tamam Ağam siz nasıl isterseniz?"
"Bana Irmağın nerede oturduğunu öğren gel hemen"
"Ama Ağam"
"Hemen dedim!!"
"Tamam Ağam hemen gidiyorum."
Adam hemen kadınların yanına gidip Irmak'ın nerede oturduğunu öğrenmek için.
Adam gidince Barlas, başını ellerinin arasına alıp sıktı.
"Adı Irmaktı demek. Irmak Irmağım, benim Irmağım.
Benim Irmağım lan benim benim" diye bağırdı defalarca.
Bir kaç dakika sonra adam Barlas'ın yanına geri gelip öğrendiği adresi söyledi.
"Tamam sağol ona ve ailesine yardım etmek için öğrenmek istedim adresini" dedi adama.
Sevdiğinin adının dillere düşmesini istemiyordu Barlas.
Zaten cayır cayır yakmıştı kara gözlüsünü.
Bir de kirli dillerde adı geçsin istemiyordu
"Onun kimsesi yok Ağam. Sadece yaşlı bir annesi vardı. Kadın bir ay önce öldü."
Adamın söyledikleriyle Barlas bir kez daha yıkıldı.
Kızın annesi belki de o gece ölmüştü.
Her şeyin suçlusu kendisiydi.
Lanet olasıca bir alçaktı.
Bu dünyada yaşaması bile haramdı.
Barlas, hemen konaktan çıkıp Irmağın evine doğru arabasını sürdü.
Eve yaklaşınca arabayı park edip yürüyerek kızın yaşadığı eve geldi.
Ev çok eski yıkık döküktü. Evden çok bir kulübeyi andırıyordu.
Barlas, Irmak'ın yaşantısının ne kadar zor olduğunu şimdi daha iyi anlamıştı.
Kız hayatını kazanabilmek için ne zorluklar çekiyordu.
Barlas, onu mutlu edecekti bundan sonra.
Onu kanatlarının altına alacak hep koruyacaktı.
Bir yolunu bulup karısından boşanıp onunla evlenecekti.
Önce etrafı kontrol etti.
Çevrede kimsenin olmadığını görünce kapıyı çaldı.
Bir süre bekledi ama kapıyı açan olmadı.
Sonra tekrar çaldı tekrar tekrar.
Yoktu işte. Kapıyı açan yoktu. Irmağı yoktu.
Barlas kapıya vurmaya devam ederken yan komşunun kapısı açıldı.
Kadın Barlas Ağa'yı tanımıştı.
"Ağam Irmağı arıyorsanız o gitti" dedi.
"Gitti mi?"dedi Barlas kan ağlar gibi. Nereye nereye gitti, işe falan mı?"
"Hayır Ağam temelli gitti.
Annesi ölünce kimsesi kalmadı.
Bugün de işten ağlayarak geldi.
Bir kaç parça eşyasını topladı ve gitti.
Evini bize emanet etti."
Barlas, duyduklarıyla beyninden vurulmuşa döndü. Yıkılmış kahrolmuştu.
Nereye gidebilirdi bu kız?
Annesinden başka bir yakını olmayan kız. Kendi başına nereye gidebilirdi?
Barlas, tekrar kadına bakıp,
"Bir akrabası bir tanıdığı var mı biliyor musun?" dedi.
"Hayır Ağam. Bildiğim kadarıyla hiç kimsesi yok. Nereye gider ne yapar bilmiyorum. Allah yardımcısı olsun garibin."
Barlas, hemen arabasına binip gaza bastı. Bütün köyden çıkış yollarını.
Köyün çevresini, aklına gelen her yeri aradı. Delirdi Barlas. Yandı kavruldu. Barlas, artık bir hiçti. Bir hiçti artık. Perişan halde tekrar konağa döndü.
Günlerce adamlarına Irmağı arattı.
Yoktu Irmak. Hiç bir yerde yoktu. Bulamamıştı işte. Hayatta ki tek mutlu olma şansıda elinden gitmişti.
Irmağa olan aşkının gücüyle Nazan ve babasıyla mücadele edebilirdi.
Şimdi onu da kaybetmişti ne mücadele edecek gücü nede isteği vardı.
Irmak, Barlas Ağa'nın odasından çıktıktan sonra diğer çalışanların yanına gidecekti ki kolu sert bir şekilde tutuldu.
Başını çevirdiğinde Barlas'ın karısı Nazan'ın ona öfkeli bir şekilde baktığını gördü.
"Sen kimsin ki benim kocamın odasına giriyorsun?
Konuştuklarınızı duydum kızım.
Belli ki kocamla aranızda bir şeyler geçmiş.
Benim onu sana bırakacağımı mı zannettin?"
"Ama ben" dedi Irmak kekeleyerek.
"Kes sesini, daha fazla konuşma.
Sen kocamın birkaç dakikalık gönül eğlencesinden öteye gidemezsin.
O şimdi vicdan yapmış.
Senden özür dilemeye çalışıyor ama her zaman ki gibi biraz zaman geçince unutacak.
Sen ne ilksin nede son olacaksın.
Onun yatağından geçen sayısız kadından birisin.
Eğer kocamdan hevesini alamadıysan arada senin yanına yollarım merak etme.
Başka bir havalede kapılma.
Bu konağın hanımı benim.
Ben ağa kızıyım, sen kimsin ki Barlas'ın karısı olacaksın.
Sadece bıkana kadar eğlendiği gönül eğlencesi olabilirsin.
Şimdi defol git bu konaktan.
Seni gözüm görmesin bir daha.
Bu senin içinde onun içinde hiç iyi olmaz.
Seni dünya aleme rezil ederim" dedi.
Duyduklarıyla aklı başından giden Irmak, ona cevap verebilecek cesareti bile bulamadı kendinde.
Koşarak konaktan çıktı.
Yol boyunca yaşadıkları bir bir gözünün önünden geçti.
Suçsuz yere başına neler gelmişti?
Hiç vakit kaybetmeden evine gitti.
Bir kaç parça eşyasını alıp evden çıktı.
Kızı giderken sadece yan komşusu görmüştü.
Kız komşusuna buradan dönmemek üzere gittiğini.
Evine göz kulak olmalarını söyledi.
Sonra da hemen köyün çıkışına yöneldi.
Irmağın gidebileceği bir tek yer vardı.
Oda oraya doğru yola çıktı.
Başına daha neler gelecek bilmiyordu.
Ama burada kalamazdı.
Barlas, onu burada mutlaka bulurdu.
Irmak, onunla ve karısıyla uğraşmak istemiyordu.