Melek, adı gibi iyi huylu melek gibi bir kızdı.
Liseden sonra okumamış, babasına yardım etmek için bir fabrikada çalışmaya başlamıştı.
Üç kardeşi de okuyordu.
Babası hepsine yetişemiyordu.
Bu yüzden üniversite hayali bitirmişti.
Beş yıl olmuştu bu mahalleye taşınalı.
Taylan Meleği o zaman tanımıştı.
Meleği görür görmez aşık olmuştu.
Genç adamın beş yıldır gözü kimseyi görmüyordu.
İki genç yıllardır nişanlıydı.
Evlenmek için gün sayıyorlardı.
Taylan'ın annesi ise Meleği bir türlü kabul edememişti.
Kadın oğlunun zengin bir kızla evlenmesini istiyordu.
Taylan, çok yakışıklı bir gençti.
Her istediği kızı çok rahat tavlayabilirdi.
Onları evlendirmemek için her şeyi yapacaktı yapmıştı da.
Taylan Meleği düğün salonunda gelinliğiyle bırakmıştı.
Melek, Taylan'a defalarca söylemişti oysa.
Evlenmek istemiyorsan ayrılalım demişti.
Taylan, onu bırakmayı reddetmişti.
Şimdi korktuğu başına gelmişti.
Gelinliğiyle ortalıkta kalakalmıştı.
Taylan, sözünü eri bir adam olamamıştı.
Ilgaz, Adana'nın en zengin ağalarından birinin oğluydu.
Çocuk yaşlardan bu tarafa geçirdiği hastalıklar yüzünden böbrekleri işlevini yapmıyordu.
Böbreğinin biri alınmıştı.
Diğer böbreğini de kaybetmek üzereydi.
Babası defalarca böbrek bulmuştu ama her seferinde böbrek verecek insanlar vazgeçiyordu.
Ilgaz, kendinden ümidi kesmişti.
Gelecekten hiç bir beklentisi yoktu.
Ama annesi öyle düşünmüyordu.
Onun iyileşeceğini biliyordu.
Çünkü oğlu güçlüydü. Ne zorluklar atlatmıştı.
Mutlaka iyi olacaktı. Aşık olacaktı.
Güzel bir yari olacaktı.
Annesi Meleği hastanede görmüş çok beğenmişti.
Oğluna onun bir fotoğrafını göstermişti ama Ilgaz fotoğrafa bakmak bile istememişti. Annesi çok üzülmüştü yine de fotoğrafı bırakıp gitmişti. Ilgaz, fotoğrafa bakmak istemese de merakına yenilerek bakmıştı.
Görür görmezde çarpılmıştı.
Hayatında gördüğü en güzel kızdı Melek.
Böyle bir kız hasta bir adama bakar mı diye düşündü.
Yarını olmayan bir adamdı Ilgaz.
Geleceği yoktu.
Kimseye gelecek vaat edemezdi.
Yine de kalbi çarpmıştı işte.
İlk defa kalbi deli gibi çarpmıştı.
Annesi ve babası araştırmaları sonucunda Meleğin evlenmediğini öğrenmişlerdi.
Sonra da Meleği oğullarına istemek için evlerine gittiler.
Hiç tanımadıkları bir ailenin kızlarını istemesi Meleğin babasını sinirlendirmişti. Kızının evlenemeyeceğini söylemişti ama babasının maddi açıdan çok zor durumda olduğunu bilen Melek evlenmeyi kabul etmişti.
Karşılığında babasına iş ve ailesinin yaşayabileceği bir ev istemişti.
Ilgaz'ın ailesi oğullarının hastalığını da söylemişti.
Melek için bu sorun değildi.
Nasıl olsa ölümü ve yaşamı Allah belirliyordu.
Ilgaz Meleğin evlenmek istemesine çok şaşırmış bir o kadar da sevinmişti.
Genç adam hayata yeniden gelmiş gibiydi.
Artık yaşamak istiyordu.
Melekle tanıştıktan sonra anlamıştı Ilgaz.
Bu kız onun hayatının aşkıydı.
Onun bir ev karşılığında evlendiğini öğrendiği zaman ise deliye dönmüştü.
Babasını kaybettiği gün konuşma yeteneğini de kaybetmişti Irmak.
Hayat ona ve annesine hiç adil davranmamıştı.
Anne kız köyde küçük bir evde yalnız yaşıyorlardı.
Irmağın annesinin günleri sayılıydı.
Çaresi olmayan bir hastalıkla boğuşuyordu.
Yine çok ağrısının olduğu bu ir gece Irmak annesine ilaç bulmak için evden çıkmıştı.
Bir kaç sokak ilerde aynı ilacı kullanan bir tanıdığından ilaç alacaktı.
Ama sarhoş bir adamın kullandığı arabanın altında kalmaktan son anda kurtulmuştu.
Barlas ağa o gece karısına çok kızdığı için çok içmiş ve kendini kaybetmişti.
Çocukları olmadığı için herkes ona kısır ağa diyordu.
Karısı Nazan bu durumu yüzüne vurmaktan hiç çekinmiyordu.
Zaten ikisi de birbirleriyle hiç istemeden evlenmişti.
O gece Barlas ağa Irmağa tecavüz etmiş ve kızın hayatını mahvetmişti.
Irmak acılar içinde eve döndüğünde annesinin öldüğünü görmüş bir kez daha yıkılmıştı.
Buralarda duramazdı artık.
Oda köyünden ayrılıp dedesine sığındı.
Dedesi onu başlarda kabul etmek istemedi.
Ama Irmağın gidecek yeri yoktu.
Oradan ayrılmazdı.
Daha sonra Irmak hamile olduğunu öğrendi.
Kendini öldürmek istese de dedesi buna izin vermedi.
Dede torun köyden uzakta yayla evinde yaşamaya başladı.
Nazlı yayla evinde doğdu ve orada büyüdü.
Dedesi ve annesi kızın üstüne titriyordu.
Nazlı çok başarılı bir çocuktu.
Dedesinin bir arkadaşının yanında okuyup ziraat mühendisi oldu.
Barlasın karısı Nazan Irmağı yıllarca takip etti.
Barlas Ağa'ya kendinin veremediği çocuğu Irmak vermişti.
Delirmişti Nazan. Irmaktan intikam almak için en az kendisi kadar psikopat olan yeğenini Nazlının başına sarmıştı. Poyraz acımasız bir adamdı.
Nazlıya her türlü kötülüğü yapmıştı.
Adının baş harfini kızın göğsüne bıçakla kazıdı.
Ona acı çektirmek için elinden geleni yaptı.
İkisinin de beklemediği bir şey vardı.
Oda Poyraz Nazlıya deli gibi aşık olmuştu.
Öyle ki Nazlı için teyzesine bile baş kaldırmıştı.
Kader ağlarını yavaş yavaş örüyordu.
Nazlı babası Barlas Ağa'nın kasabasın da ziraat mühendisi olarak çalışmaya başlamıştı.
Bir kazayla başlamıştı Atlas ve Nur hemşirenin aşkı. Aynı zamanda Atlas'ın nefreti.
Atlas, kaza yaptığı gün görmüştü Nur'u.
Kaza sırasında yanında olan oğlunun durumunu öğrenmek için acil serviste ortalığı birbirine katmıştı.
Nur bu duruma müdahale ederek Atlas'a sakin olmasını diğer hastaları rahatsız etmemesini söylemişti.
Atlas, Nura öfkeyle bağırıp yanından kovmuştu.
Birde üstüne üstlük kan gurubu aynı olduğu halde ameliyat olan oğluna kan vermediğini öğrenmişti.
O günden sonra Nura karşı delice bir öfke duymaya başlamıştı.
Nur yıllarca çocukları olmayan bir ailenin kızıydı. Tam ümitlerini kestiği sırada Allah'ın onlara verdiği bir hediyeydi.
Orta yaşın sonlarındaki çift gözleri gibi bakıp büyütmüşlerdi kızlarını.
Nur, evlerine gerçekten Nur gibi bir ışık
olmuştu. Çok sevgi dolu bir kızdı.
İnsanları yardım etmeyi çok seviyordu.
Tek isteği hemşire olmaktı.
Bunun için ailesinden uzakta okudu.
Hedefi mezun olup çalışmaya başlamak ve yaşlı anne ve babasını yanına almaktı.
Ailesi onu okutmak için çok sıkıntılar çekmişti.
Nur, onları bundan sonraki hayatlarında mutlu etmek iyi yaşatmak istiyordu.
Ama istediği gibi olmamıştı.
Mezun olduktan sonra atanıncaya kadar özel hastanede çalışmak istesede hiç bir özel hastaneye baş vurusu kabul edilmemişti.
Farklı işlere girmişti ama hep bir engelle karşılaşmıştı.
Biri özellikle Nurun hayatını zindan ediyordu.
Ailesinin evinide yıktıran bu düşman kimdi?
Atlas Akcan, varlıklıydı bir o kadar da acımasız.
Çünkü babası onu öyle yetişdirmişti.
Acırsan acınacak hale gelirsin demişti. Dünyadaki tek güç paradır demişti.
Onun da tek düşündüğü şey para kazanmaktı.
Güç onun için yalnızca paraydı.
Para için sevmediği bir kadınla evlenmişti.
Karısıyla nir evin içinde iki yabancı gibi olmuştu.
Kadın hamile kaldığında çocuğu bile istememişti.
Ne karısı nede Atlas, bu çocuğu istemiyordu.
Yine de oğlu dünyaya gelmişti.
Atlas için oğlu yeni bir dünya olmuştu.
Artık işine daha sıkı sarılıyordu. Oğlu için herşeyi yağipıyordu.
Karısıyla boşanmanın eşiğindeydi ama oğlu onun canıydı.
Kaza yaptıkları gece oğlundan haber alamadığı için çıldırmıştı.
Etraftaki görevlilere bağırıp çağırırken onu azarlayan hemşire onu delirtmişti.
Ona ağzına geleni söylemiş yanından kovmuştu.
Aynı hemşirenin oğluna kan vermediğini öğrendiğinde ise onun hayatını zindana çevireceğine yemin etmişti.
Dolunay, iki nefret arasında kalan kızdı. Babasından gördüğü şiddetten kurtulmak isterken, kocasının hırsının kurbanı olur. Dolunay'ın annesinden nefret eden Ekrem Kara , kızı işkencelerin en ağırını uygulamıştır. Günleri acı içinde yaşayan kızın kurtulma umudu babasının evlendirmek istediği adamdı. Aslında evlenmek istemiyordu. Hatta kumar masasında kaybedilen bir kız olduğunu bile bilmiyordu. Ama onun için belki de kurtulma umuduydu bu adam. Bilmiyordu ki en büyük acıyı onun yanında yaşayacak. Emir Asaf , Ekrem Kara'dan o kadar nefret ediyordu ki hayatını ondan alacağı intikama adamıştı. Ekrem Kara, Emir Asaf daha çocuk yaştayken annesi ve babasını onun gözlerinin önünde öldürtmüştü. Emir Asaf yaşadığı acıdan sonra bir yılını hastanede geçirmiş psikolojik tedavi görmüştür. Hastaneden çıkınca halası onu ülke dışına götürmüş yaşadığı acılardan uzaklaştırmıştır. Ülkeden çıkmadan önce Emir Asaf babasının ona bıraktığı mektubu almış ve ailesini öldürenin Ekrem Kara olduğunu öğrenmiştir. O günden sonra hayatını intikam almaya adamıştır. Nefreti gözünü o kadar kör etmişti ki ülke dışında birçok olaya karışmış karanlık dünyaya girip her tür kötü işe bulaşmıştır. Yıllar sonra ülkeye döndüğünde Ekrem Kara'dan intikam almak onu öldürmekti. Ekrem Kara'nın bir kızı olduğunu öğrendikten sonra intikam planı değişmişti. Artık hedefi Ekrem Kara'nın kızıydı. Ekrem Kara'yı kızıyla vurmak için planını kurmuştu . Bu planı uygulamaya koyarak Dolunay'ı kumar masasında Ekrem Kara'dan kazanmıştır. Ekrem Kara'dan intikam almaya başladığını düşünmüştü. Ama yanılmıştı. Aslında Dolunay, Ekrem Kara'nın kızı değildir. Bunu öğreninceye kadar o kadar fazlaydı ki kendini affettirmesi çok zor olacaktı .Dolunay'ın aslında babası, Ekrem Kara'nın kardeşi Mustafa Kara'ydı. Dolunay'ın annesi Mehtap'ı, hem Ekrem. hem de Mustafa seviyordu. Mehtap ise Mustafa'yı seviyordu. Ekrem, Mehtap'ın kendisini değil de Mustafa'yı seçmesini hazmedememişti. Bu yüzden onları ayırmak için çok uğraşmıştı. Sonra da sayısız insanın hayatını mahvetmişti. İki ateşin arasında kalan Dolunay'ın hikayesi...