bc

BENİM SUÇUM NE?

book_age12+
682
FOLLOW
2.3K
READ
dark
badboy
goodgirl
CEO
gangster
drama
tragedy
bxg
feminism
nurse
like
intro-logo
Blurb

Bir kazayla başlamıştı Atlas ve Nur hemşirenin aşkı. Aynı zamanda Atlas'ın nefreti.

Atlas, kaza yaptığı gün görmüştü Nur'u.

Kaza sırasında yanında olan oğlunun durumunu öğrenmek için acil serviste ortalığı birbirine katmıştı.

Nur bu duruma müdahale ederek Atlas'a sakin olmasını diğer hastaları rahatsız etmemesini söylemişti.

Atlas, Nura öfkeyle bağırıp yanından kovmuştu.

Birde üstüne üstlük kan gurubu aynı olduğu halde ameliyat olan oğluna kan vermediğini öğrenmişti.

O günden sonra Nura karşı delice bir öfke duymaya başlamıştı.

Nur yıllarca çocukları olmayan bir ailenin kızıydı. Tam ümitlerini kestiği sırada Allah'ın onlara verdiği bir hediyeydi.

Orta yaşın sonlarındaki çift gözleri  gibi bakıp büyütmüşlerdi kızlarını.

Nur, evlerine gerçekten Nur gibi bir ışık

olmuştu. Çok sevgi dolu bir kızdı.

İnsanları yardım etmeyi çok seviyordu.

Tek isteği hemşire olmaktı.

Bunun için ailesinden uzakta okudu.

Hedefi mezun olup çalışmaya başlamak ve yaşlı anne ve babasını yanına almaktı.

Ailesi onu okutmak için çok sıkıntılar çekmişti.

Nur, onları bundan sonraki hayatlarında mutlu etmek iyi yaşatmak istiyordu.

Ama istediği gibi olmamıştı.

Mezun olduktan sonra atanıncaya kadar özel hastanede çalışmak istesede hiç bir özel hastaneye baş vurusu kabul edilmemişti.

Farklı işlere girmişti ama hep bir engelle karşılaşmıştı.

Biri özellikle Nurun hayatını zindan ediyordu.

Ailesinin evinide yıktıran bu düşman kimdi?

Atlas Akcan, varlıklıydı bir o kadar da acımasız.

Çünkü babası onu öyle yetişdirmişti.

Acırsan  acınacak hale gelirsin demişti. Dünyadaki tek güç paradır demişti.

Onun da tek düşündüğü şey para kazanmaktı.

Güç onun için yalnızca paraydı.

Para için sevmediği bir kadınla evlenmişti.

Karısıyla nir evin içinde iki yabancı gibi olmuştu.

Kadın hamile kaldığında çocuğu bile istememişti.

Ne karısı nede Atlas, bu çocuğu istemiyordu.

Yine de oğlu dünyaya gelmişti.

Atlas için oğlu yeni bir dünya olmuştu.

Artık işine daha sıkı sarılıyordu. Oğlu için herşeyi yağipıyordu.

Karısıyla boşanmanın eşiğindeydi ama oğlu onun canıydı.

Kaza yaptıkları gece oğlundan haber alamadığı için çıldırmıştı.

Etraftaki görevlilere bağırıp çağırırken onu azarlayan hemşire onu delirtmişti.

Ona ağzına geleni söylemiş yanından kovmuştu.

Aynı hemşirenin oğluna kan vermediğini öğrendiğinde ise onun hayatını zindana çevireceğine yemin etmişti.

chap-preview
Free preview
BİRİNCİ BÖLÜM
“Atlas dikkat et kamyona çarpacağız!! Dikkat et!" Diyerek bağırdı genç kadın. Ama artık çok geçti. Karşıdan hızla gelen kamyona çarpmaktan kurtulamamışlardı. Her tarafı simsiyah bir duman bulutu kaplamıştı. Dakikalar sonra Atlas, zorla da olsa gözlerini açtı. Şaşkın bir şekilde etrafına bakınmaya başladı. Arabanın içi bile dumanla kaplıydı ve göz gözü görmüyordu. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu Atlas. Bir süre kendine gelmeye çalıştıktan sonra kaza yaptıklarını anladı. Hemen olduğu yerden kurtulmaya çalıştı ama nafile. Hareket edemiyordu nedense. Bacaklarını kıpırdatmaya çalıştı tekrar ama bacağı sıkışmış kıpırdamıyordu. O sırada aklına arabanın arka koltuğunda ki oğlu Çağın geldi. Hızla dönüp arka koltuğa baktı korkuyla. Biricik oğlu bu hayatta  tek değer verdiği canı, başını arabanın camına yaslamış kanlar içinde öylece duruyordu. Oğlunun halini görünce Atlas'ın kalbi sıkıştı acıdan, Aldığı nefes ciğerlerini parçaladı sanki. Nefes alamaz oldu adam. Arabadan çıkmak istiyor bir türlü çıkamıyor oğluna yardım edemiyordu. "Çağın! Çağın! oğlum kendine gel. Hadi yavrum uyan lütfen. Aç gözlerini üzme beni Çağın!" diye bağırdı. Ne kadar çırpınsa bağırsa da oğlunda hiç bir kıpırdama olmadı. Sonra yanında ki  koltukta oturan karısına baktı. Oda aynı durumdaydı yüzü gözü kanlar içinde başı koltuktaydı. Onlara yardım etmek için çırpınıyordu ama elinden hiç bir şey gelmiyordu adamın. Bacakları sanki tonlarca yükün altında kalmış gibi kımıldamıyordu. Bacaklarına art arda yumruklar vurdu. Ama hiç bir acı hissetmiyordu. Atlas'ın da bütün vücudu kanlar içindeydi. Giydiği beyaz gömleği kırmızıya boyanmıştı. Oğlunu öyle görmeye dayanamayan Atlas bir süre sonra kendinden geçti. Olay yerine gelen ambulanslar, Atlası karısını ve oğlunu en yakın hastaneye götürdüler. Acil servis ana baba günü gibiydi. Aynı gün zincirleme kaza olmuştu. Doktorlar hangi hastaya yetişeceklerini şaşırmışlardı. Acil serviste müşayede odasında tekrar kendine gelen Atlas, oğlunun durumunu öğrenmek için bağırıyor  yeri göğü inletiyordu. Gelen geçen doktorlardan hemşirelerden bilgi almak için sorular soruyor  etrafına öfke saçıyordu. Hiç kimse çocuk hakkında bir şey bilmiyor Atlas'a bir cevap veremiyordu. O kadar çok hasta vardı ki doktorlar hemşireler çok zor durumdaydı. Atlas, ise bir şey öğrenemediği için daha çok çıldırıyordu. Ayağa kalkamıyordu bir türlü. Çünkü bacaklarını hala hissetmiyordu. Kimseyi de arayamıyordu adam. Şu an yanında telefonu yoktu. Acil serviste herkes bir yere koşturuyor Atlas'a bakan onunla ilgilenen bile yoktu. Durumu daha ağır hastalar vardı ve doktorlar onların başındaydı. "Oğlum!! Oğluma ne oldu? Söyleyin lan!!  Oğluma ne oldu?” diyerek tekrar bağırmaya başladığında oradan geçen bir hemşirenin, "Lütfen bağırmayın beyefendi" demesiyle başını hızla kıza çevirdi. Yaka kartında adının Nur, olduğu yazıyordu. "Burada sadece siz yoksunuz. Zincirleme kaza olmuş. Gördüğünüz gibi herkes insanlara yardım etmeye çalışıyor." Atlas, karşısına geçmiş ona bağıran kızın onu çocuk gibi azarlamasıyla iyice çileden çıktı. "Sanane lan!! Sen kimsin ki bana karışıyorsun. Ben karımdan ve oğlumdan haber almak istiyorum kızım, anladın mı? Bana ne yapacağımı ne yapmayacağımı söylemek senin haddin değil." "Bakın çalışan herkesin dikkatini dağıtıyorsunuz. Burada bir sürü hasta var görmüyor musunuz? Hem yaralı çocuklar var. Onları korkutuyorsunuz beyefendi..." Nur, konuşmasını tamamlayamadan. "Defol git lan başımdan. Zaten canım burnumda, beni daha fazla çıldırtma!" diyerek kıza tekrar bağırdı. Nur, adamın öfkesinden ve ona bağırmasından korkarak hemen oradan uzaklaştı. Sonra da işinin başına tekrar döndü. Zaten dersten çıkıp gelmişti. Çok da yorgundu. Zincirleme trafik kazası olduğu için stajyer hemşireleri acilen çağırmıştı hastane. Nur, hızlı bir şekilde doktorların söylediklerini yapıyordu arkadaşlarıyla beraber. Zira çok hasta vardı acil serviste. Herkes nefes almadan çalışıyor ellerinden geleni yapıyordu. Nur, adamın ona bağırmasını hala unutamıyordu. Belki kendisine göre haklıydı ama burası acil servisti. Canı yanan acı çeken bir çok insan vardı. Genel cerrahi doktorunun "Hemşire hanım acil ameliyata girilecek, sen ve bir arkadaşın hemen benimle gelsin" diyerek seslenmesiyle kendini toparladı. Hemen arkasında olan Oya'yı çağırıp doktorun peşinden hızla yürümeye başladılar. Yolda bir kaç doktor daha onlara katıldı. Hep beraber hasta hakkında durum değerlendirmesi yapıyorlardı. "Hastamız beş yaşında hocam adı Çağın Akçan. Annesi ve babasıyla beraber kaza geçirmişler. Annesi az önce kendine geldi. Çocuğun bilgilerini ondan aldık. " Müşahede odasının önünde konuşan doktorun sözü bitmeden Atlas, yine bağırmaya başladı. Herkes şaşırmış bir halde sesin geldiği yere yürüdü. Atlas, doktorların konuşmasından oğlunun adını duyup bağırmaya başlamıştı. "Çocuğun adını ne dediniz söyleyin lütfen?" "Çağın Akcan, beyefendi çocuğun adı Çağın Akçan. Durumu ciddi hemen gitmeniz lazım!" dedi doktor. "Benim oğlum o. O çocuk benim oğlum kurtarın onu lütfen. Ne isterseniz veririm servetimi ayaklarınıza sererim. Yeter ki oğlumu kurtarın onun ölmesine izin vermeyin." " Bakın beyefendi biz hiç  bir şey istemiyoruz. Bizim işimiz bu zaten elimizden geleni yapacağız tabi ki. Şimdi izninizle." diyerek hemen oradan ayrıldılar. Nur, adamın haline bir taraftan çok üzülürken, Bir taraftan teklif ettiği şeye çok sinirlenmişti. Adama bakarak başını olumsuz yönde iki tarafa salladı. Kızın bu hareketini gören Atlas, kıza daha da sinirlendi. "Bana baksana sen, kaşınıyorsun kızım" dedi adam ateş saçan gözlerle. Nur, Atlas'a hiç bir şey söylemeden oradan ayrıldı. Sonra da ameliyathaneye gitti koşarak. Doktorlar ameliyata başlayalı iki saat olmuştu. Ameliyat çok zorlu ve ağır geçiyordu. Çocuk çok kan kaybettiği için, ameliyathanedeki kan yetersiz gelmişti. Daha fazla kana ihtiyaç vardı. Doktorlar Nur'u bu işle görevlendirmişlerdi. Nur, hastanenin kan bankasından kan getirmek için hemen ameliyathaneden çıktı. Koşarak kan bankasının yolunu tuttu. O sırada Atlas da ailesine bir çalışanın telefonunu kullanarak ulaşmıştı. Annesi, babası Enis ve bir çok yakın dostları hastaneye akın etmişti. Babası Atlas'ı ve torununu özel hastaneye götürmek için başhekim le konuşmaya gitti. Ünlü iş adamı Aytaç Akcan'ın oğlu ve torununun hastanelerinde olduğunu öğrenen başhekim. Danışmayı arayarak hastalar hakkında bilgi aldı. Öğrendiklerini Aytaç Akcan'a ayrıntılı bir biçimde anlattı. Gelininin kendine geldiğini, torununun da şuan  ameliyathane de olduğunu söyledi. Hastanelerinde ki cerrahların çok başarılı olduğunu söyleyen Başhekim. "Merak etmeyin Aytaç Bey torununuz ve gelininiz emin ellerde.” dedi. Ayrıca Atlas'ın hareket etmesinin tehlikeli olabileceğini söyledi. Atlas, babasının başhekimin yanından   gelmesini sabırsızlıkla bekliyordu. Oğlundan bir haber almak istiyordu artık. Saatlerdir kimse bir şey söylemiyordu. Çıldırmak üzereydi adam. Koltukta oturan annesine bakarak ," Çağın'a bir şey olursa bunun hesabını onlara sorarım." dedi. "Sakin ol oğlum Çağın'a hiç bir şey olmayacak. Güçlüdür benim torunum." diyerek oğlunu teselli etmeye çalışıyordu . Yaşlı kadın bir taraftan da  için kahroluyordu. Canından çok sevdiği torunu şu an hayatta kalma mücadelesi veriyordu. Ona bir şey olursa oğlunun halini düşünemiyordu bile. Atlas'ı hayata yalnızca Çağın, bağlıyordu. Hayatta para kazanmaktan başka bir amacı olmayan, kimseye güvenmeyen, acımasızca herkesi ezip geçen, bencilce bir hayat yaşayan oğlu. Çağın doğunca biraz olsun kalbi yumuşamıştı. kötü alışkanlıklarını biraz olsun bırakmıştı. Oğlu için düzgün yaşamaya çalışıyordu. Çünkü oğluna layık bir baba olmak istiyordu. Aklına gelen düşünceler kadının titremesine neden oldu. "Allah'ım sen koru." dedi. Oğlu hala ameliyathane de olan Atlas bacaklarının neden kımıldamadığını düşünememişti bile. Onun için önemli olan oğlunun iyileşmesiydi. Yüzü kandan tanınmaz halde olan Atlas'a hemşireler tarafından pansuman yapıldı. Bacakları için röntgene gitmesi gerekiyordu ama oğlunun iyi olduğunu öğrenmeden kimse onu gitmeye ikna edememişti. Nur'un acil kan lazım diyerek geldiğini gören Atlas. "Oğluma mı lazım kan çabuk söyle" dedi. "Evet beyefendi oğlunuza lazım" yanına gelen görevliye elindeki kağıdı veren Nur, “0rh negatif kan çabuk Osman abi.” dedi. Adam koşarak kanı getirmek için gitti. Nur, kanın gelmesini beklerken okuldan başka bir arkadaşı geldi yanına. Sonra da Nur'a bakarak "Senin kan gurubun değil mi Nur" dedi. "Evet ama ben veremem canım malum biliyorsun" dedi. Kızların konuşmalarını endişe ve merak içinde dinleyen Atlas, "Sen ver kanı işte. Sana ne istersen veririm. Kaç para istiyorsan söyle. Fazlasıyla veririm. Yeter ki oğlum kurtulsun. Ben başka bir şey istemiyorum" dedi. "Bakın beyefendi geldiğinizden bu tarafa sürekli paranızı gözümüze sokmaya çalışıyorsunuz. Her önünüze gelene satın alınacak bir malmış gibi davranamazsınız. Paranızla herkesi satın alamazsınız. Ben oğlunuza kan veremem işte o kadar." "Sen bilirsin bacaksız, dua et oğluma bir şey olmasın. Yoksa sen ve burada çalışan herkes bedelini çok ağır öder." "Bana bakın adınız her neyse sizin boş tehditlerinize karnım tok. Ayrıca hastanemizde oğlunuza yetecek kadar kan var merak etmeyin. Şimdi yetişmemiz gereken bir hasta var bizi meşgul etmeyin izninizle" Çocuğa lazım olan kanın geldiğini görünce hemen personelden aldı ve koşarak ameliyathaneye gitti. On dakika içinde neler yaşamıştı kız. "Nasıl bir insandı bu adam. Sanki dünya onun etrafında dönüyor" dedi sinirle. Ameliyat başarılı bir şekilde bitmiş çocuk kurtulmuştu. Cerrahlar Allah’ın izni ile bir hayat daha kurtarmanın sevinciyle çıktılar ameliyathaneden. Doktor çıkarken Nur'u çağırıp, " Ailesine haber ver kızım çocuklarının durumunun iyi olduğunu söyle." diyerek dinlenmek için odasına gitti Nur, Oya ile beraber aileye haber vermek için acil servise geldiler. Atlas, hala kendisi için tedaviyi kabul etmemişti. Bacaklarındaki ağrı dayanılmaz hale gelmişti. Yine de inatla oğlundan gelecek haberi bekliyordu adam. Nur ve Oya Atlas'ın ve ailenin olduğu müşahede odasına geldiler. Odaya giren iki stajyer hemşire ile herkes bakışlarını onlara çevirdi. Nur, aile üyelerine bakarak, "Ameliyat başarılı geçti. Oğlunuz kurtuldu merak etmeyin. Çok geçmiş olsun" dedi. Atlas, öfkeyle kıza bakarak, "O doktorların oğlumu kurtarmaktan başka şansları yoktu zaten. Eğer ona bir şey olsaydı. Bu hastanede ki herkesin bana hesap vermesi gerekirdi.” Nur, adamın konuşmasından ve buz gibi bakan gözlerinden çok korkmuştu. Yine de bir şey söylemesi gerekiyordu. Bu lafların altında kalmak ona göre değildi. "Bakın beyefendi. Canı Allah verir Allah alır ona kimse karışamaz. Rabbim çocuğunuzun yaşamasını istemiş ki yaşıyor. Şükretmeniz gerekirken hala tehditler savuruyorsunuz. Siz kim oluyorsunuz da sanki dünya sizin etrafınızda dönüyormuş gibi davranıyorsunuz. Sizde herkes gibi etten kemikten bir insansınız. Kimseden bir üstünlüğünüz yok" "Bak hemşire bu dünyada her şey paradır anladın mı? Para ve güç bende olduğu için ben nasıl istersem öyle konuşurum." "Konuşamazsınız öyle bir hakkınız yok. Sizin paranız bazı insanları satın alabilir belki ama inanın para ile satın alınamayacak insanlarda çok bu dünyada. Demek ki sizin karşınıza hep satılık insan çıkmış" Sinirleri çok bozulan Nur arkadaşına dönüp, "Hadi gidelim buradan." dedi. Atlas'ın annesi ağzı açık bir şekilde oğluyla hemşire kızın tartışmalarını dinliyordu. Kız oğlundan korkmadan her sözüne cevap veriyordu. Ya kız çok cesaretliydi ya da oğlunu tanımıyordu. Nur, bakışlarını yaşlı kadına çevirdi. "Geçmiş olsun efendim tekrar." diyerek arkasını döndü. Tam odadan çıkmak üzereyken, konuşan adamla geri dönmek zorunda kaldı. "Atlas, benim adım Atlas Akcan bu adı hiç unutma hemşire çünkü ben unutmana izin vermeyeceğim.” Dedi. Nur, yaşlı anne  babasıyla mütevazi bir mahallede kıt kanaat geçinen bir ailenin tek kızıydı. Yıllarca çocukları olmayan aile tam ümitlerini kestiği anda. Allah bir kız çocuk vererek çok mutlu etmişti onları. Nur'u o kadar çok sevdi ki anne ve babası. Dünya ya sevgisiyle iyiliğiyle ışık saçsın diyerek adını Nur koymuşlardı. Nur'un babası fabrikada askeri ücretle çalışan bir işçiydi. Annesi de mahallede terzilik yapar eşine yardım etmeye çalışırdı. İkisinin de tek derdi kızlarının okuması iyi bir meslek sahibi olmasıydı. Nur'da anne ve babasının tam istediği gibi bir evlattı. Anne ve babasını hiç bir konuda üzmez elinden geldiği kadar onları mutlu etmeye çalışırdı.. Nur, okulun da öğretmenlerinin çok sevdiği başarılı bir öğrenciydi. Babasının ne zor şartlarda onun okuması için çalıştığını biliyordu. Bu yüzden derslerini asla aksatmaz. Sürekli ders çalışırdı. Annesi de yaşının  ilerlemiş olmasına rağmen hala terzilik yapmaya devam ediyordu. Nur, dersi olmadığı zamanlarda annesine de yardım ediyordu. Annesi gibi eli çok becerikliydi kızın. Elinden hiç bir iş kurtulamazdı. Liseyi başarılı bir şekilde bitiren Nur Aydın, üniversite sınavlarında yüksek hemşireliği kazandı. Babası ve annesi her ne kadar kızından ayrı kalmak istemese de kızlarının çok istediği mesleğine kavuşması için ona karşı gelmediler. Nur, Üniversite'yi ailesinden ayrı başka bir şehirde  okumaya başladı. İlk yıl çok zorlansa da sonra ki yıllarda o şehre ve okuluna alıştı. Nur, orada da arkadaşları ve hocaları tarafından  çok sevilmişti. Çok başarılı bir öğrenciydi kız. Her zaman olduğu gibi sadece okumak ve iyi bir geleceği ve mesleği olsun istiyordu. Bu mesleği kendi seçmişti Nur. insanlara yardım etmek onlarla ilgilenmek özellikle çocuklarla ilgilenmeyi çok istiyordu. Okulunu  bitirince hastanelerde çocuk bölümünde çalışmak en büyük isteğiydi. Haftanın bazı günleri okulda  bazı günleri hastanede stajda geçiyordu. Hocaların gösterdiği uygulamaları arkadaşlarından önce öğrenmişti. İkinci sınıfın son döneminde okuldan  çıkmış evlerine gidiyorlardı. Öğretmenleri okulun tam çıkışında onları çağırıp hastaneye gitmeleri gerektiğini söylediler. O gün zincirleme trafik kazası  olmuştu. Bu yüzden staj gördükleri hastaneden yardım etmeleri için çağırılmışlardı. Nur, arkadaşı Oya ve bir kaç arkadaşı daha, hep birlikte  hemen hastaneye gittiler. Hastaneye geldiklerinde acil servisin tıklım tıklım dolu olduğunu gördüler. Bir çok hasta doktorlardan hemşirelerden yardım bekliyordu. Bütün sağlık çalışanları  nefes bile almadan çalışıyorlar hastalara müdahale ediyorlardı. Durumu biraz iyi ve sevk edilebilecek olan hastalar başka hastanelere gönderiliyordu. Nur ve arkadaşları hemen doktorların yanına gelerek yardım etmeye başladılar. Bütün öğrenci hemşireler Doktorlar ne  isterse hızla yerine getiriyorlardır. O gün hastanede bir hastayla yaşadığı olaylar. Nur'un çok üzülmesine neden olmuştu. Adam kıza defalarca hakaret etmiş, Sonra da tehdit etmişti. Adamın buz gibi bakan gözleri ve en son söyledikleri Nur'un aylarca aklından çıkmadı. O adamı o günden sonra hiç  görmemişti. Ama merakına yenilip hakkında araştırma yapmıştı. Adamın ünlü bir iş adamı olduğunu öğrenmişti. Diğer öğrendiği bilgiler kızı çok korkutmuştu. Atlas Akcan, hiç de tekin bir adam değildi. Arada sırada gazetelerde de onunla ilgili haberler okuyordu. Zaman geçtikçe de adam aklından çıkmaya başladı. Bir süre sonra adamı ve tehditlerini unutmuştu kız. Yıllar su gibi akmış gitmiş Nur nihayet mezun olmuştu. Nur Aydın, bir hemşireydi artık. Yıllardır kurduğu hayallerine kavuşmuştu. Özellikle ailesinin emeklerini boşa çıkarmamıştı. En çok da buna seviniyordu kız. Ataması olana kadar özel bir hastanede çalışıp para biriktirecekti. Ataması olunca da ailesiyle beraber neresi olursa oraya gidecekti. Anne ve babasını hep yanında istiyordu artık. Çok yaşlıydı ailesi Nur'u okutmak için çok çalışmışlar  kendilerini çok hırpalamışlardı. Onları bundan sonra rahat ettirmek istiyordu kız. Annesinin elini sıcak sudan soğuk suya sokturmayacaktı artık. Diplomalarını  aldıktan sonra  arkadaşı Oya ile beraber şehirdeki bütün özel hastanelere başvuru yapmışlardı. Hastanelerden bir haber gelinceye kadar bir süreliğine ailesinin yanına gitmeye kadar vermişti. Ailesini aylardır  çok özlemişti. Bir an önce onları görmek onlara sarılmak istiyordu. Kemal Bey ve Asude Hanım'da kızlarını çok özlemişti. Nur'un gelmesini dört gözle bekliyorlardı günlerdir. Okul biteli bir kaç hafta olmuştu ve Nur, anca gelebiliyordu ailesinin yanına. Mezun ve artık bir hemşire olan kızlarıyla gurur duyuyorlardı yaşlı çift. Hayatlarında ikinci baharı yaştmıştı kızları. Onlara geç katılmıştı ama koca bir ömre sığacak sevgi göstermişti ailesine. Tek çocuk olduğu için şımarması gerekirken Nur, asla şımarık bir kız olmamıştı. Nur, ailesini el üstünde tutmuş ailesi de onu baş tacı yapmışlardı. İkisi de artık iyice yaşlanmıştı. Kemal Bey, emekli olmuş, emekli maaşıyla hem  evini geçindirmeye hemde kızını okutmaya çalışıyordu. Evleri kendilerinindi ama yıkık dökük harabe gibi olmuştu. Yıllardır parasızlıktan tamir yüzü görmemişti. Zaten çok eski olan ev temelli kötü olmuştu. O yıllarda ailelerine yeni bir üye kstılmıştı. Kemal Bey'in çok sevdiği yeğeni trafik kazası geçirmişti. Yeğeni ve eşi ölünce başka kimseleri olmayan çiftin  küçük kızları  Gül'de onların yanındaydı artık. Asude Hanım, çok iyi bir kadındı çocuğu yurda vermeye gönlü el vermemişti. Yanlarına dört yasında gelen Gül şimdi altı yaşına girmişti. Yaşlı kadın için kızla ilgilenmek biraz zor oluyordu ama o halinden hiç de şikayetçi değildi. Gül, onların torunları gibi olmuştu. Evin neşesi mutluluk kaynağıydı küçük kız "Gül, koşarak gidip tıklatılan kapıyı açtığında karşısında  ablasını gördü. Sonra da gelmiş, ablam gelmiş" diyerek sevinçle  Nur'a sarıldı. Küçük kız Nur'u o kadar özlemişti ki  yüzünü öpücüklere boğdu. Nur da Gül'e sarılarak, "Geldim ablacım, geldim kuzum. Bende seni çok özledim bir tanem." dedi  küçük kıza. Annesi ve babasıyla da özlemle sarılan Nur, onlarla da hasret giderdi dakikalarca. "Hepinizi çok özledim annecim. Her biriniz gözümde tüttünüz" dedi. Bir süre hep beraber oturdular hasrer giderdiler. Sonra Nur, onlara aldığı hediyeleri verdi. Ailesi hediyelerini açarken o da kendi odasına çıktı. Odası bıraktığı gibiydi yine. Eşyaları eskiydi ama tertemizdi. Annesi kızının odasına her gün girer yatağın üzerindeki geceliğini koklar, zaten temiz olan odayı tekrar temizlerdi. Oda ya girmek kızının eşyalarına dokunmak hasretini bir nebze geçiriyordu yaşlı kadının. Asude Hanım, bugün kızı geldiği için kızının sevdiği yemekleri yapmıştı. Kızı  odasında dinlenirken yaşlı kadın  sofrayı kurdu. Nur,geri geldiğinde hemen sofraya oturdular. Hep beraber neşe içinde  çok güzel bir gece geçirdiler. Sabah olacaklardan habersiz mutlu ve huzurlu bir uykuya daldılar. Nur, sabah dışardan gelen gürültülere gözlerini açtı. Yatağından kalkıp pencereye gitti hemen. Perdesini açıp dışarı baktı. Kapının önünde  buldozerler kepçeler ve bir sürü araç bekliyordu. Ne olduğunu anlayamayan kız koşarak ailesinin yanına mutfağa geldi. Annesi ve babası beraber kahvaltı hazırlıyorlardı. Nur, babasına dışarda gördüklerini anlattı. Babası ne olduğunu öğrenmek için hemen dışarı çıktı.  Kemal Bey, dışarda ki adamlarla bir süre konuştuktan sonra da üzgün bir şekilde evine  geri döndü. Nur, babasının yanına gitti hemen. Onun üzgün ve perişan haline çok üzülmüştü kız. Babası koltuğa oturup arkasına yaslandı. Nur, koltuğun önüne babasının dizleri dibine oturdu. "Ne oldu baba, sana ne söylediler ?"dedi. Yıkılmış haldeki adam kızına üzgün gözlerle baktı. "Burası ve çevredeki evler çok eski olduğu için belediye yıkım kararı almış kızım. Bize de hemen evi boşaltın dediler." "Nasıl olur baba ya önceden haber vermeleri gerekmiyor muydu? Hem ev bizim kendi evimiz nasıl bizden izinsiz yıkarlar?" " Biz  hariç bütün komşular yıkım kararını duyunca  evlerini zengin bir iş adamına satmışlar kızım. İş adamı buraya lüks binalar yapacakmış. Herkes sattığı için bende satmak zorundaymışım. Aşağıdaki adamlar bizim patrona gücünüz yetmez. Sizi her şekilde ezer geçer. Evi satın kurtulun dediler. Başka çaremiz yok yavrum." dedi. "Olmaz baba asla olmaz, kimse bizi mecbur bırakamaz. Gidip bende konuşacağım o adamlarla" diyerek hemen dışarı koştu. Elinde çantası olan bu işle  ilgisi olduğu her halinden belli olan bir adam yıkım araçlarının yanında bekliyordu. Nur, adamın yanına yürüdü hızla.  Sonrada karşısına geçip öfkeyle yüzüne baktı. "Biz evimizi satmak istemiyoruz. Bize zorla bir şey yaptıramaz biz istemeden evimizi  sattıramazsınız." dedi. Adam kıza küçümseyerek  baktı. Nur'u şöyle baştan ayağa süzdü. "Bakın hanımefendi herkes evini sattı sizin de satmaktan başka çareniz yok. Çünkü eviniz çok eski etrafında ki evler yıkılırken o da çok zarar görecek. Belki de tamamen yıkılacak. Ayrıca babanıza da söylediğim gibi. patronumla uğraşmak istemezsiniz. Bize kafa tutmadan önce yaşlı annenizi babanızı düşünün. Bir de küçük kızınız var tabi." Adamın söyledikleriyle Nur ne cevap vereceğini şaşırdı. Adam resmen tehdit etmişti kızı. "Babanıza evin değerince para verilecek hanımefendi merak etmeyin. Şimdi hemen evi boşaltın. Bize engel olmayın. Yıkım bugün başlayacak." Nur, şok olmuş gözlerle adama baktı. Adam hem tehdit ediyor , hem yüzsüzlük yapıp hemen evden çıkın diyordu. Polise gitse mahkemeye verse  evini kurtarabilir miydi. Bu ülkede adalet var mıydı acaba. Başaramazdı, bunu biliyordu kız. Bu ülkede adalet güçlülerin adaletiydi. Her zaman güçlüler güçsüzleri ezerdi. Tek başına olsa ne olursa olsun sonuna kadar gider onu yıldıramazlardı ama yaşlı anne ve babasına kıyamazdı. Yapacak ve söyleyecek bir şeyi kalmayan Nur, hemen eve geri döndü. Sonra da, ve ailesi komşularının yardımıyla işe yarayacak eşyaları evden çıkarıp karşı kaldırıma yığdılar. Kemal Bey, adamdan parayı alıp gerekli belgeleri imzaladı. Onca yıllarını geçirdikleri içinde Allah’ın onlara hediyesi olan kızlarını büyüttükleri evlerine yuvalarına son kez baktılar. Bir evleri yoktu artık. Yok pahasına satılmıştı yuvaları. Kemal Bey, karısıyla beraber çok zorluklar çekerek almışlardı bu evi. Son zamanlarında burada yaşamak bu evde ölmek istiyordu adam. Nur, ne yapacağını şaşırmıştı. Resmen sokakta kalmışlardı. Bir kaç saat içinde hayatları değişmiş allak bullak olmuştu. Ailesiyle beraber göz yaşları içinde evlerinin yıkılışını izlediler. Annesinin ağladığını görmek Nur'u derinden yaralamıştı. Babasına baktı kız göz ucuyla. Kemal Bey ağlamıyor, dik durmaya çalışıyordu ama perişan haldeydi yaşlı adam. Dokunsalar ağlarım durumu var ya? Bu tamda bu söz Kemal Bey içindi şu an. Nur, şimdiye kadar kimsenin uğramadığı, belediyenin bile çöpleri almaya iki haftada bir geldiği bu mahalleye kim yatırım yapmak istiyor çok merak ediyordu? Kim bu insanları haber vermeden bir anda evsiz bıraktı öğrenmek isterdi. Bunu yapan insan olamazdı. Ancak bir canavar insanların evlerine ocaklarına göz koyardı. Nur,  oturmuş ne yapacağını düşünüyordu kara kara. Üzüntü içinde dalıp gitmişken  çalan telefonuyla yerinden sıçradı. Telefonu cebinden çıkarıp arayanın kim olduğuna baktı. Arkadaşı Oya, olduğunu görünce oturduğu yerden kalktı. Ailesinin yanından biraz uzaklaşıp telefonu açtı. Oya'nın, "Neredensin kızım sen? Kaç saattir seni arıyorum." diye bağırmasıyla telefonun arama geçmişine baktı. Yirmi cevapsız arama vardı ve Nur hiç birini duymamıştı. "Çok üzgünüm canım telefonu nu duymadım "dedi. " Ailenin yanına gidince beni unuttun bakıyorum da. Aşk olsun ya kanka " "Yapma Oya başımda bir sürü dert var telefon aklıma bile gelmedi." "Hayırdır kız ne oldu çabuk söyle?" "Boş ver beni arkadaşım, sen neden aramıştın?" "Önce sen anlat Nur. Biz arkadaş değil miyiz ya. Neden benden saklıyorsun?" "Seni de üzmek istemiyorum Oya ama yine de söyleyeceğim. Bizim evimizi yıktılar canım.   Şimdi hepimiz sokaktayız. Bu sabah kapımıza dayandılar. Zorla evimizi elimizden aldılar. Anlayacağın ailemle birlikte sokakta kaldık." "Sen ne diyorsun kız, kim yıktı evinizi? Daha dün gittin sen hangi ara yıkıldı eviniz" "Bende şaşkınım Oya, neler dönüyor bilmiyorum canım. Bizim ev ve yanımızda ki bütün evleri bir iş adamı almış. Yıkıp daha büyük ve lüks binalar yapacakmış güya. Bizim mahalle  herkesin unuttuğu bir mahalleydi. Ben anlamadım Oya. Mahalle nedense birden değerlendi." "Ee siz ne yapacaksınız?" "Bilmiyorum Oya. Elimizde sadece evin satışında  verdikleri para var. Bu mahallede kiralık ev yok. Başka yere gitsek elimizdeki para en fazla bir sene  idare eder. Anlayacağın çıkmazlardayım arkadaşım" "Nur bak arkadaşım sana bir teklifim var. Lütfen hemen itiraz etme." "Anlamadım Oya ne teklifin var?" "Hemen atlayın buraya gelin." "Oraya mı gelelim, Ailem ne olacak.? " Kızım sen aptal mısın gelin diyorum? Aileni de al hep beraber buraya gelin." "Sen ne diyorsun Oya, biz burada zor geçiniyoruz. Orada büyük şehirde nasıl geçiniriz sence?" "Bak canım bizim evde kalacağız hepimiz. Ailem memlekete gidiyorlar temelli. Beni de götüreceklerdi ama ben karşı çıktım. Seninle beraber kalabileceğimizi söyledim. Senin adın  geçince hemen kabul ettiler. Buraya gelin işte hep beraber yaşayalım. Biz de özel hastanelere başvurduk zaten. Birinden mutlaka cevap gelecektir. Kızım okul birincisisin sen. Seni mutlaka işe alacaklar" "Tamam Oya'cım da ailen ne der bu işe? Yani benim ailemle birlikte oturmamıza karşı çıkmazlar mı?" "Çıkmazlar canım karşı çıkmazlar. Siz hemen otobüse atlayın gelin. Ben sizi otogarda  bekleyeceğim" "Tamam tamam geleceğiz Oya. Başka ne yapabilirim ki zaten?" Nur, telefonu kapattıktan sonra annesi ve babasıyla konuştu. Zorda olsa onları da ikna edip hemen yola çıkmaya karar verdiler. Ailesi başka memleket fikrine  karşı çıksalarda hiç olmazsa hep beraber olacağız düşüncesiyle kabul ettiler. Gül'de ablasıyla beraber yaşayacakları için sevinçten havalara uçmuştu. Mahallede ki komşularıyla vedalaşıp hemen oradan ayrıldılar. Eşyalarını ihtiyacı olanlara vermelerini  söylediler. Nur ve ailesi hep beraber otobüse bindiler ve yola çıktılar. Üç saat süren yolculuğun ardından  büyük şehre indiler. Oya, koşarak gelip Nur'un boynuna atladı. "Dur kızım ya öldüreceksin yavaş olsana" "Bana ne sarılırım işte seni çok özledim kızım." "Görende yıllardır ayrıyız zanneder. Daha iki gün bile olmadı." "Olsun Nur'um sen benim en sevdiğin kankamsın." Oya, Nur'dan ayrılıp Nur'un anne ve babasına da  sarıldı ve tek tek  ellerini öptü. Gül'ü de kucaklayıp öptükten sonra  elinden tutup  onları bekleyen taksiye yürüdüler. Taksiye binerek  kısa sürede Oya'nın evine geldiler. Kapıda Oya'nın ailesi onları bekliyordu. İki aile bir süre konuştuktan sonra aile  kızlarını Nur ve ailesine emanet edip içleri rahat bir şekilde memleketlerine gitmek için yola çıktılar. Nur ve ailesi kısa sürede eve yerleştiler. Onlar için yeni bir hayat başlamıştı artık. Nur, Oya ile beraber günlerdir özel hastanelerden olumlu bir cevap bekliyorlardı. Bir taraftan da başka işlere bakıyorlardı. Henüz bir atamada yoktu önlerinde. Acilen iş bulmaları lazımdı. İkisi de kendi mesleklerini  yapmak istiyorlardı tabi. Nur, hemşirelik ten başka bir iş yapmak istemiyordu. Nedense hastanelerden hiç bir haber yoktu. Haber gelmemesi ikisini de çok üzüyordu. Git gide ümitleri kesiliyordu. Bir hafta daha bekledikten sonra kızlar daha fazla dayamamışlardı. Bugün başvuru yaptıkları hastanelere tekrar gideceklerdi. İki kız erkenden kalkıp kahvaltı bile yapmadan evden çıktılar. Başvuru yaptıkları bütün hastaneleri tek tek dolaşmaya başladılar. Gittikleri  hastanelerde Nur'un başvuru belgesi bile yoktu. Başvuru yapan bütün isimlere baktılar. Hiç bir özel hastanede Nur'un adı bile geçmiyordu. Tekrar baş vuru belgesi vermek istedi ama kontenjan dolu diyerek kabul etmediler. Gidecekleri son bir hastane kalmıştı. Nur, artık ümidini kesmişti ama yine de oraya da gittiler. Personel işleriyle ilgilenen görevli Sadece Oya'nın işe alındığını söyledi. Oya, ne kadar arkadaşı için de ısrar etse de kabul etmediler. Nur, kendi de orada çalışmak istemediğini söyleyen Oya'ya kaşlarını çattı. "Ne demek bende çalışmam? Tabi ki çalışacaksın. Bir evde iki işsiz olacağına bir işsiz olur. Bende pes etmiş değilim Oya. Bende mutlaka bir iş bulacağım kendime." Oya, Nur'un ısrarlarıyla hastanede çalışmayı kabul etti. Akşam evlerine döndüklerinde buruk bir sevinç vardı üzerlerinde. Oya işe alındığına bile sevinememişti. Çünkü onun hayali Nur'la beraber aynı hastanede çalışmaktı. Asude Hanım, kızlara güzel yemekler yapmıştı. Onları neşelendirmek için elinden geleni yapıyordu. Ondan sonra ki günler de Oya hastanede çalışmaya başladı. Nur'da iş aramaya devam etti. Gittiği her yerde kapılar tek tek yüzüne kapanıyordu. Nur, artık iyiden iyiye ümidini kaybetmeye başlamıştı.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

HÜKÜM

read
223.9K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

AŞKLA BERDEL

read
79.0K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
521.9K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook