1
Bilinmeyen Numara: Piştt buraya baksana sen bi
054............: Buyur baktım kardeş, hayırdır? Kimsin?
Bilinmeyen Numara: Mahallende ki o it kopuğa söyle bizim oralarda dolanmasın. Bir daha duyarsam bacaklarını kırarım.
054..............: Hopp ağır ol abisi. Sen kimsin de beni tehdit ediyorsun. Velev ki söylemiyorum aq. Ne yapacaksın?
Bilinmeyen Numara: Kaşınma birader. Dolanmasın dedim işte o kadar.
054...............: Adres ver gelelim kardeş, bir de yüzüme söyle dediğini. Burdan adamlık taslamakla olmuyor o işler
Bilinmeyen Numara: Yarın beşte mahallenin ortasındaki futbol sahasına gel. Adam mıymışım göstereyim.
054.............: Tamam.
Kim lan bu puşt, artistliğe bak. Sanki babasının mahallesi. Söylene söylene Erdinç'in evine giderken evine yakın bizim mahallenin bakkalına uğradım.
Sigara dumanından göz gözü görmeyen artık sigara kokusunun raflara sindiği bakkalda tezgahta ki abiye selam verdim.
"Kolay gelsin Suat Abi bana iki paket" deyip parayı uzattım. Sonra sigaraları deri ceketime atarak eyvallah deyip çıktım.
Erdinç'in evinin kapısını çaldım. Benden önce damlayan Yılmaz kapıyı açtı. İçeri girip direkt salona geçtim. Sofra çoktan hazırlanmıştı. Hemen masaya oturdum. Mutfaktan salona elinde tencereyle giren Erdinç tencereyi masaya koydu.
"Hoşgeldin Yakup Abi" deyip yemekleri tabaklara doldurdu.
"Hoşbuldum abisinin gülü"
Mis gibi kıymalı patates kokusu burnuma dolarken ağzımın suyu akıyordu.
Bu çocuğun elinden her iş geliyordu ha. Bu yüzden hepimiz onun evinde toplanıyorduk.
Kapıdan içeri Kaan elinde ekmek poşetiyle girdi. Masaya ekmekleri koyunca tabaklarımızda ki yemeklere yumulduk ama bir kişi eksikti ve bir süre daha saklanması gerekiyordu.
"Aytaç'tan yeni haber var mı?"
Yılmaz olumsuz anlamda başını salladı.
"İki haftadır hangi deliğe girdiyse kimsenin haberi yok"
Aytaç son olaylardan sonra polisten kaçmayı başarmıştı ama nereye gittiğini kimse bilmiyordu.
Kaan ağzındaki lokmayla
"Biz de bir süre o mekana gitmeyi bıraksak iyi olacak polisler her an ensemize çökerler"
Aytaç'ın son çalıştığı barda uyuşturucu satışı ihbar edilince hepsi paketlenerek götürüldü ama Aytaç aralarından sıvışmayı başarmıştı. Suçu yoktu belki ama cebinde haplar vardı. Bize emanet demişti biz ise içtiğinden şüpheleniyorduk.
Beşimiz farklı mekanlarda barlarda garsonluk, djlik, bodyguardlık yaparak geçiniyorduk. Beşimizde yetimhane çocuklarıydık. O zamandan beri birbirimizden başka ne bir ailemiz ne de arkadaşlarımız vardı.
Bir yıldır da bu mahalledeydik. Başlarda mahalleli bizi istemesede kavga dövüşle kendimizi kabul ettirmiştik. Onlarda vazgeçmeyeceğimizi anlayıp yılmışlardı sonunda. Ama bir yılda kendimizi sevdirmeyi de başarmıştık. En çokta mahalledeki dedikoducu işgüzar teyzeler bize kız beğenmeye başladığında. Ee mahallemizin çocuklarısınız artık sizi baş göz etmek bize düşer deyip sürekli bize yeni kız gösterip duruyorlardı.
Yılmaz'ın zaten iki yıllık sevgilisi vardı ama uzak mesafe ilişkisi yürütmek zorundaydı. Bizi bırakıpta onun yanına taşınamıyordu. O yüzden hep birlikte kızın okulunun bitmesini bekliyorduk. Seneye evlenmeyi düşünüyorlardı.
Kaan'ın ise her barda bir flörtü vardı zaten. En çapkın ve hovardamızdı.
Erdinç en küçüğümüz ve hiç sevgilisi olmamıştı ama son zamanlarda garip hareketleri vardı ve bizi odasına almıyordu artık. Kişisel alan deyip saygı göstermiştik. Çünkü artık çocuk değil kocaman adamlar olmuştuk.
Bense uzun yıllar önce o defteri kapatmıştım. Olmuyordu, sevemiyordum kimseyi. Kalbim sanki doldurulamaz bir boşluktaydı.
Yemeği yedikten sonra balkona çıkıp bir sigara yaktım, yine kış geliyordu. Sonra aklıma gelen şeyle pantolonumun cebinden telefonumu çıkarttım.
Son gelen mesajları açıp o yavşağın yazdıklarını tekrar okudum. Kimmiş bakalım bu mahalle abisi.
Sabah uyandığımda kahvaltıyı yapmadan çıktım. Yeni bir iş bakmam lazımdı, bir süre barlardan kulüplerden uzak durma kararı almıştım. O yüzden onsekiz yaşından beri yapabildiğim bir diğer iş olan oto tamircinin yanında çırak olarak gireceğim bir iş bulmalıydım.
Mahallenin başından kalkan dolmuşa atlayıp organize sanayi deyip arkalarda boş yere oturdum. Yoğun ter ve testesteron kokusu eşliğinde sallana sallana gidiyorduk.
Biz İstanbul'da büyümüştük, semt çocuğuyduk yani ama gel gör ki şerefsiz Kaan yüzünden İstanbul'dan Ankara'ya topuklamıştık. Gerizekalı çocuk mafya babasının sevgilisine çökünce adam götümüze silah sokup gebertmeden kaçabilmiştik. Kardeşti işte atsan atılmaz satsan satılmaz.
Dolmuş sanayinin girişinde durunca harala gürele aşağı inen insanlarla indim. Sanayinin içine servis kalkıyordu ama ben yürümeyi tercih ettim. Yürümek düşünmem için iyi geliyordu. Dün konuştuğum amcayı tekrar arayıp tamirci dükkanının adresini alıp yürümeye devam ettim. Büyük ihtimalle patronum o amcaydı.
Dükkanın duvarındaki numaraya bakıp içeri girdim. Altmışların başında olduğunu tahmin ettiğim amca beni görünce elindeki yağdan kararmış bezle elini silerken gülümsedi.
"Hoşgeldin evlat. Otur şöyle" deyip ikimize tabure getirdi.
Elinde tepsiyle geçen çocuğa
"Buraya iki çay Ali" dedi ve aynı gülümsemeyle tekrar baktı.
"Adın ne demiştin evladım?"
"Yakup... "
"Kaç yaşındasın?"
"24..." Ona nasıl hitap edeceğimi bilemediğim için sustum.
Adam anlayışlı bir gülümseyişle getirilen çayı tepsiden alıp önümüzdeki sehpaya koydu.
"Bana Asım Amca diyebilirsin evladım."
Bu kadar tatlış bir amcayı uzun zamandır görmemiştim. Buranın insanları asabi ve anlayışsız, çoğu görgüsüzdü. Ama bu adamın gözlerinde akli selim olmanın ve sazını duvara asan geçmişin huzuru vardı. Bu yüzden bende kendimi daha rahat hissetmeye başlamıştım.
"İstanbul'dan geldim ben Asım Amca bir yıl oldu. Orada da oto tamircilerinin yanında çalıştım ama istersen bir hafta bir deneme yapın."
Asım Amca çayını bir dikişte yudumlayıp sehpaya koydu. İçi yanmamış mıydı? Ayıp olmasın diye bende çaydan bir yudum alınca zaten neredeyse soğumak üzere olduğunu fark ettim.
"Gerek yok evladım. Güçlü kuvvetli bir gence benziyorsun. Bu iş öyle o kadar da zor değil. Yavaş yavaş öğrenirsin ama deneyimin varsa ne âlâ."
Adamın sesi bile huzur veriyordu insana. Bir babaya olan özlemim canımı yakmıştı. Burnumun direği sızladı.
"Ne zaman geleyim Asım Amca" dedim utana sıkıla. Almıştı herhalde beni işe.
Asım Amca tabureden ellerini dizlerine koyup destek alarak kalktı.
"Yarın gel evladım. Bugün erken kapatacağım. Benim kıza görücü gelecekti. Erken gitmezsem hanım beni kaynar kazanlara koyar" diyerek güldü.
Güldüğünde hafif göbeği titriyordu. Bende tabureden kalkıp dükkanın açık demir kepenklerinden dışarı çıkıp
"Tamamdır Asım Amca yarın sabah yedi de burdayım."
"Yok be oğlum o kadar erken gelme dokuzda açarım ben dükkanı"
Bana oğlum demesi içimi ısıtmıştı. Birinin oğlu olabilmek güzel olmalıydı.
"Tamamdır usta" deyip gülümsedim.
Ellerimi cebime atıp arkamı dönüp yürürken Asım Amca seslendi.
"Yakup oğlum yol paran var mı? Avans vereyim mi?" diye sordu.
Melekler gerçek olabilir miydi? Ya da bu adam önceki hayatında melek miydi?
Ona döndüğümde elim istemsizce kalbimin üstüne gitti.
"Var Asım Amca, sağolasın" deyip tekrar arkamı dönüp yürümeye başladım.
Akşama doğru yavşağın biriyle anlaştığımız gibi futbol sahasının oraya gittim. Cebimdeki telefonu çıkartıp mesajını açtım. Numarasını Mahalle Abisi diye kaydetmiştim.
Mahallesinin namusunu koruyan ahlak bekçileri. Sonra da korudukları o namusa göz dikenler. En nefret ettiklerim.
054............: Nerdesin abisi geldim ben sahaya??
Mahalle Abisi: İşim çıktı başka zaman gelirim.
054..............: Yan çizdim götüm yemedi diyomuyonda.
Mahalle Abisi: Ne diyon lan sen düzgün konuş ağzını yüzünü kırarım senin.
054............: Gel de kır abisi aynı adresteyim. Ya da sen bulunduğun adresi ver oraya geleyim.
Mahalle Abisi: İşim var diyorum amına kodumun çocuğu yoksa çoktan gelip belanı sikmiştim.
054...............: Az kaldı ben senin belanı sikicem abisi. Yarın burada olmazsan mahalleni birbirine katar girdiğin delikte seni bulur çıkartırım ona göre. Kim kimin amına koyuyor birlikte bakarız.
Mahalle Abisi: Tamam.
Bela aramıyordum zaten o bela direkt beni buluyordu. Sinirle gerisin geri mahalleye döndüm. Kendi evime gidince sabahtan beri bir şey yemediğim aklıma geldi. Erdinç'in evine gidip yiyesimde yok üşendim. Yemek söyleyip televizyonu açtım. Yemekten sonra da boş boş ekrana bakarken uyuyakalmıştım.