Utançla ona baktım. Onun evine gidiyor olmamız çok garip hissettirmişti ama yurdun saatini kaçırdığım için yurda gidemezdim. Mecburen onda kalmalıydım. Neyse ki yarın okul yoktu. Okulun böyle ani çıkan planlarını bu yüzden seviyordum. Bir anda dersler iptal olabiliyordu ve biz de kızlarla plan yapıyorduk. Kızlar aklıma gelince korkuyla Tuğkan'a döndüm. "Arkadaşlarıma ne oldu?"
"Kızlar her şeyi yaptı seni götürmek için ama sen izin vermedin, gönderdin onları." Şaşkınlıkla ona baktım. Nasıl böyle bir şey yapabilirdim ki? Tuğkan konuşmasına devam etti. "Benden göz kulak olmamı istediler ve yurdun saati geldiği için aceleyle gittiler."
"Ben nasıl kendimi bu kadar kaybetmiş olabilirim ki?" dediğimde kafasını bana çevirdi. "Bünyen hassas olabilir ya da aç karnına içtiysen böyle yapar."
"Aa evet, kahvaltı yapmamıştım, nasıl da unutmuşum," dedim yüzümü buruşturarak. Aptal kafam, boş mideyle alkol mü alınırdı? Tuğkan aferin sana der gibi bakmıştı. "Bir şeyler yedireyim sana o zaman."
"Sadece uyumak istiyorum, kafam çok kötü," diye mırıldandım gözlerim kapanırken. "Tamam geldiğimizde uyandırırım seni."
Bir şey demeden koltuğa iyice yerleştim ve kendimi uykunun sıcacık kollarına bıraktım. Uyumadan önce son hissettiğim şey Tuğkan'ın saçımdaki eli olmuştu. Saçımı okşayıp elini yanağıma oradan da dudağıma getirip hafifçe okşamıştı.
-
"Hazal." Duyduğum erkeksi fısıldamayla gözlerimi araladım. Tuğkan karşımda duruyordu ve yüzü yüzüme çok yakındı. Ben de fısıldadım. "Ne oldu?"
"Bir şeyler yiyip öyle uyu hadi," dedi. Sıcak nefesi yüzüme çarptığında istemsizce dudağımı dişledim. Biraz uzaktan konuşamaz mıydı? Sessizce birkaç saniye ona baktım. "Neden bana iyi davranıyorsun Tuğkan?"
"Ben kötü bir insan değilim Hazal. Hem senin bana hocam demen gerekmiyor mu?" dediğinde alayla güldüm. "Küçük bir kız çocuğu gibi öğretmenim diyeyim istersen?"
Güldü. "Senli benli de konuşuyorsun, seni cezalandırmamı mı istiyorsun yoksa?"
Dalga geçer gibi güldüm. "Hadi cezalandırsana."
Yatağın kenarındaki kelepçeyi çıkardığında korkuyla gözlerim fal taşı gibi açıldı ve geri çekildim. Manyak! Yüz ifademi görünce daha fazla gülmeye başlamıştı bir de. Gülerken yüzünü incelediğimde çok yakışıklı olduğunu fark etmiştim ama onun normal sert halini daha çok beğeniyordum. Hatta yüzünde o ifadesi olsaydı karşımda salladığı kelepçeye karşılık bileklerimi bile ona uzatabilirdim. Tam benim tipimdi. Yüzümde meydan okuyan bir ifade yer aldı.
"Bir tane daha kelepçe getir de birini kollarına diğerini de ayaklarına takayım Tuğkan," dediğimde şaşkınca bana baktı ve biraz daha bana yaklaşıp fısıldadı. "Sen çok fenasın Hazal."
Bir tepki vermeden yataktan doğruldum. "Hadi yemeğimi yedir bana."
"Yedireyim tabi," dedi ve masaya koyduğu tepsiyi alıp yanıma geldi. Ben de sırtımı yatak başlığına dayadım. Pilav ve tavuk sote yapmıştı. Harika görünüyordu. Tuğkan benden intikam almak için içine zehir bile koysa yiyebilirdim, o kadar güzel görünüyordu yani. Çatalla pilavdan alıp ağzıma uzattığında uzanıp pilavdan yedim ve hemen ardından da et uzattı. Aramızda oluşan sessizliğe rağmen göz temasını kesmemiştik ve bu biraz gergin olmamı sağlamıştı. Yemek ise görüntüsünden de daha güzeldi. Çok lezzetliydi. Bundan sonra daha çok sarhoş olmam gerekiyordu sanırım. Gülümseyerek ona baktım. "Mükemmel olmuş, ellerine sağlık."
"Beğenmene sevindim," dedi. Egosunu okşadığımı fark etmiştim o yüzden onu yermeye karar verdim. "Ama yemek yapman fazla gay işi."
Tepsiyi kenara koydu ve bana yaklaştı. Eli ensemi kavrarken meydan okuyan bakışlarla ona bakmayı sürdürdüm. Parmağını saçıma doladı ve beni kendisine doğru çekti. Yüzlerimiz çok yakındı ve dudaklarımız arasında milimler vardı. Titrediğimi hissettim.
"Gay olup olmadığımı sana öyle bir gösteririm ki." Dudağımın kenarı yukarıya doğru kıvrıldı. "Göstersene."
"Emin ol bunu hiç istemezsin," dedi ve geriye çekilip tekrardan tepsiyi kucağına aldı. Çatalı yemeğe daldırdı. "Aç ağzını."
Dediğini yapıp ağzımı açtığımda çatalı ağzıma doğru ittirdi. Bir taraftan çekim hissederken bir taraftan da şu anki durumumuzu komik bulmuştum. Sanki küçük bir bebekmişim gibi yemek yedirmesi çok tatlı gösteriyordu bizi bence.
Yemeğim bittiğinde tepsiyi mutfağa bırakıp yanıma geldi. Ona sertçe baktım. "Senin yüzünden uykum kaçtı."
"Olsun, aç uyumanı istemedim," dediğinde şaşırarak kaşlarımı kaldırdım. Bana karşı böyle vefalı olmasını hiç beklemiyordum doğrusu. Yanıma oturup o da sırtını başlığa dayadığında ona döndüm. "Bana karşı neden böylesin? Aramız kötü bizim."
"Ne olursa olsun, öğrencimi o halde bırakamazdım. Öğrenci olmana da gerek yok, bir kadını savunmasız halde bırakmam." Ona istemsizce hayranlıkla bakmaya başlamıştım. Olan her şeyi bile unutabilirdim. Sessizce fısıldadım. "Teşekkür ederim."
"Pek de iyi bir tanışma olmadı aramızda Hazal," dediğinde kafamı salladım. Biraz duraksadı ve konuşmasına devam etti. "Belki başta olanları unutabiliriz. İster misin?"
Biraz düşündüm. Başta olanlar aslında saçmalıktan ibaretti. Yakalanma korkusuyla benim üzerime gelmişti. Oysa yakalandığı falan yoktu ama bana bir türlü inanmamıştı. "İsterim ama gerçekten benim hiçbir şeyden haberim yoktu. Duymadım bile sizi ama sen bana çok yüklendin. Bana çok haksızlık ettin."
Kuşkuyla gözlerime baktı. "Duymadığını söyleyip duruyorsun. Dürüst müsün gerçekten Hazal?"
Kafamı olumlu anlamda salladım. Derin bir nefes aldı ve elimi tutup dudaklarına götürdü ve öptü. "Özür dilerim, güzel kızım."
"Bu kadar büyük ne olabilirdi ki?" dediğimde gözlerinde gölgeler yer edinmeye başlamıştı. "Güvenliğin için bilmemen gerekiyor."
"Peki ya senin güvenliğin?" dedim endişeyle. Güldü. "Bana hiçbir şey olmaz."
"Anladım, o halde barıştık, değil mi?" dediğimde kafasını salladı. "Şu anlık barıştık da sen sabah tamamen ayılınca ne düşüneceksin bilemem."
"Yaptığın iyiliği asla unutmam Tuğkan," dediğimde kaşlarını çattı. "Hocam diyeceksin bana."
Aklıma gelen fesat düşüncelerle, yaramazca gülümsedim. "Hocam dememi istiyorsan şu an fizik çalışmamız gerekir."
"Tamam defter kalem alıp geleyim," dediğimde kollarını tutup onu durdurdum. Kolları o kadar kalındı ki istemsizce dudağımı dişledim. Fizikten bahsediyordum o ise defter kalem diyordu. Sertçe yutkundum. "Hayır üstünü çıkar öyle fizik anlat."
"Ayık halin de sarhoş halin gibi yaramazsa kendimi hiç durdurmayacağım," dediğinde güldüm. "Ayıkken seni isteyeceğimi sanmıyorum. Yaşlısın bir kere buruş buruş iğrenç."
Birden üstündeki tişörtü çıkardı ve karşıma geçti. Şaşkınlıkla ona bakarken bacaklarımdan tutup beni biraz aşağıya çekti. Sırtım yatağı bulurken üzerime çıktı ve dudaklarıma doğru fısıldadı. "Dua et sarhoşsun, yoksa seni çok fena."
Devamını getirmeden yüzüme bakmaya başlamıştı. Gözlerim dudaklarına kaydığında onu öpmenin nasıl hissettireceğini çok merak ettiğimi fark etmiştim. Birden kafama dank eden düşüncelerle duraksadım. Ben ne yapıyordum böyle? Bunlar asla benim normalde yapacağım şeyler değildi. Tuğkan'ın çapkın olduğu belli oluyordu ama ben böyle şeyleri sevmezdim. Böyle özel şeyleri herkesle yaşamayı değil de bağ kurduğum birisiyle yaşamayı tercih ederdim. Ama nedense kendime bir türlü engel olamıyordum, geri çekilmek istiyordum ama çekilemiyordum. Tuğkan'la göz teması kurmaya devam ediyorduk. Mırıldandım. "Ben sadece duygusal bağ kurduğum biriyle özel şeyler yaşarım."
Gözlerime bakmayı sürdürdü ve dudaklarıma doğru fısıldadı. "O zaman hiçbir zaman aramızda bir şey yaşanmayacak."
"Neden?" Merakla sorduğumda bu sefer kulağıma eğildi. "Çünkü seni hiçbir zaman sevmeyeceğim."
Bunu söyleyip geri çekildi. O üzerimden kalkarken ardında bıraktığı tek şey kalbimdeki sızı olmuştu.