Öğretmen diye bu kadar havalanan bir insana sadece acıyordum. Zavallıydı bana göre. Daha üst düzeyde bir statüsü olsa Allah bilir neler çektirirdi insanlara. Asker olduğunu özellikle de rütbeli olduğunu hiç düşünemiyordum bile. Altındaki insanlara o kadar yazık olurdu ki. Kafamı kardeşine çevirdiğimde acıyan bakışlarla bana baktığını görmüştüm. Gerçekten de üzülmüş gibiydi. Kardeşinde bile insanlık varken ağabeyinde neden bir gram insanlık yoktu acaba?
"Bir halt olduğun falan yok. Kim kandırdı seni?" dedim gülerek. Evet akademik kariyerimi an itibariyle mahvetmiştim ama bana böyle davranan bir insana boyun eğemezdim. Zaten şikayet edip onu gönderecektim. Teknik olarak henüz kariyerim başlamadan bitmiş sayılmazdı. Tuğkan da söylediğime karşılık güldü. "Bu iyi esprinden dolayı gitmene izin veriyorum."
Onu umursamadan kapının kilidini açtım ve öğrenci işleri bölümüne doğru ilerlemeye başladım. Onu bitirecektim, tam da şu an. Görevli kadının yanına gittim. "Rektöre nasıl ulaşabilirim Tuğkan hocayı şikayet edeceğim."
Kadın küçümseyerek bana baktı. "Tuğkan Bey'i rektör burada tutuyor zaten. Pek seni dinleyeceğini sanmıyorum. Hatta vaktini çaldığın için kızabilir."
Öfkeyle odadan çıktım. Bu nasıl bir saçmalıktı böyle? Sinirle sınıfa doğru yürümeye başladım. Artık ne yapacağımı bilmiyordum ki.
Yurttaki arkadaşlarımı sınıfta görünce gülümsedim. "Ne yapıyorsunuz?"
"Bugün başka ders olmayacakmış. Aşağıda pub var gidebiliriz," dedi İpek. Olur anlamında kafamı salladım. Kafamı dağıtıp sakin kafayla ne yapacağımı düşünecektim. Biraz eğlenir, hep beraber de yurda dönerdik nasılsa.
Çantalarımızı alıp okuldan çıktığımızda havanın biraz açmış olduğunu fark etmiştim. Çok güzeldi. Yağmur sonrası güneşin vurması ve ıslak toprak kokusu aşktı benim için.
Bara geçtiğimizde yüksek müzik sesini işitmemle şaşkınlığa uğradım. Bu saatte hangi insan alemlere akardı ki?
Kimlik kontrolünden geçip içeride duvar tarafındaki bir masaya geçtik kızlarla. Müziğin bas sesini ciğerlerimde hissediyordum. Başta rahatsız olsam da dakikalar sonra buna alışmıştım. Hatta beni moda bile sokmuştu diyebilirdim.
Kendimize kokteyl söyleyip dans etmeye başladığımızda üst kattan bakan Tuğkan'ı görmemle duraksadım ve diğer kızlara döndüm. "Tuğkan hocanın ne işi var burada?"
Kızlar da garipseyerek ona baktığında gülümseyip bardağını kaldırarak hepimize selam verdi. Bu haline gülmek istedim. Ona inat bugün daha çok eğlenecektim.
Kokteyl ardından kokteyl ve shot söyleyip hepsini götürürken kafamın aşırı sallandığını ve dengede duramadığımı hissetmiştim. Başım döndüğü için hiçbir şeyi net göremiyordum. Kulağımda bir nefes hissettim. "Biraz eğlenelim mi?"
Yanımdaki adamı görmeye çalıştığımda onu tanımadığımı fark etmiştim. "Ben, istemiyorum."
"Niye arkadaşlarını gönderdin ve burada tek başına dans ediyorsun o zaman?" Şaşkınlıkla ona baktım. Öyle bir şey mi yapmıştım ben? Hiçbir şey hatırlamıyordum ki. Sadece eğlenmek istiyordum. "Kafam çok kötü."
"Gel otur biraz," dedi ve koltuğa otururken beni de yanına çekti. Kafamı geriye yasladım. Her şeyi hareketli görüyordum ve hiç iyi değildim. Çocuk saçlarımla oynamaya başladı. "Saçların, çok güzeller."
Huysuzca homurdandım. Hareket bile edemiyordum ben. Çocuğun diğer eli belime gidince gür bir ses duydum. "Sen benimle geliyorsun."
Bu tanıdık sesin sahibi Tuğkan'dan başkası değildi. Kolumdan tutulup çekildiğimi hissettim. "Ya bırak! Eğlenmek istiyorum ben!"
"Eğlendireceğim ben seni," diye tısladı. Beni peşinden sürüklerken ayaklarım birbirine dolandı. Düşmeme ramak kala beni yakaladı ve bir kolunu bacağımın altından geçirip beni kucağına aldı. Debelenmek istedim ama hareket edemedim. Nefes bile alamıyordum. Kendimi bırakmaktan başka çarem yoktu. Kafam onun göğsüne düştüğünde kalp atışlarını duymaya başladım ve gözlerimi kapattım. Çok dinlendirici ve sakinleştirici bir ritmi vardı.
Yumuşak bir zemine bırakıldığımda gözlerimi açtım. Gördüğüm tek şey bembeyaz bir renkti. Sessizce fısıldadım. "Biraz daha içmem lazım sanırım."
"Yeterince abarttın, Hazal." Ona doğru döndüm. "Adımı nereden biliyorsun?"
"Okulla ilgili ilk işim seni araştırmak oldu," dediğinde güldüm. "Hayranlık ama bu resmen."
"Sana neden hayran olayım?" dedi. Sesinde alay yoktu. Gerçekten de merak ediyor gibiydi. Güldüm. "Çok güzelim, çıtırım, gencim, seksiyim, sevimliyim, sen buruş buruş olacaksın ama ben taze kalacağım."
"Pek seksi ve sevimli bir tarafını görmedim ama," dedi gülerek. Bunların doğru olduğunu o da biliyordu ama aklınca beni tiye alıyordu. Bir elimi açıkta kalan boynuma götürdüm hafifçe gezdirdim. "Görsen kaldıramazsın."
"Çok büyük laflar konuşuyorsun. Uçma bu kadar," dediğinde dudağımı dişledim. "Bence dediklerine sen bile inanmıyorsun."
"Anlattığın gibi kadınlar görmesem dediğine inanacağım Hazal." Sinirle dişlerimi sıktı. Beni aşağılıyordu ama ben gayet de güzeldim. Üstümdeki kazağımı çıkardım ve odanın bir köşesine fırlattım. Tuğkan gözlerini büyüterek bana baktı. "Ne yapıyorsun sen?"
Sinsi bir gülümsemeyle beyaz gömleğimin düğmelerini açmaya başladım. Özellikle oldukça yavaş hareket ediyordum. Bunun onu kışkırttığının farkındaydım. Üçüncü düğmemi açtığımda sertçe yutkundu ve kafasını çevirdi. Bunu pek beklememiştim. "Bakamıyorsun bile."
"Alakası yok," dedi gülerek. Hafif sesimi yatak tonunda yaparak konuştum. "Bak o zaman."
Yavaşça gözlerini bana çevirdiğinde kafamı kaldırıp ona yukarıdan baktım ve saçlarımı sol omzumda topladım. Bana sertçe bakarken birden ayağa kalktı ve beni kucağına aldı. Şaşkınlıkla ona bakarken beni banyoya götürmesini beklemiyordum. Beni küvete bıraktı ve birden suyu açıp üzerime tuttu.
Soğuk suyu hissetmemle çığlığı basmam bir oldu. "Kapat şunu!"
"Artık kendine gel," dedi büyük bir ciddiyetle. Tir tir titriyordum. Çok soğuktu. Suyu kapatıp beni tekrardan kucağına aldığında onun üstü de ıslanmıştı ama sıcaklığı bir nebze de olsa iyi gelmişti. Beni yatağa bıraktığında ıslanan beyaz gömleğime baktı ve tısladı. "Siktir."
Odaya bakınıp fırlattığım yeşil kazağımı aramaya başladı. Bulunca da ters çevirdi ve bana yaklaştı. Üzerimdeki gömleğin düğmelerini açmaya başladığında parmaklarının karnıma değdiğinde tenimi yaktığını hissettim. Tüm düğmeleri açtıktan sonra beni
kaldırdı ve gömleği üzerimden çıkardı. Üzerimde sadece sütyenle kaldığımda elini sütyeninin üzerine koydu ve kumaşı çekiştirdi. "Bu da ıslak."
Kısılmış gözlerimle ona bakıyordum ve engel olamıyordum. Kopçamı açıp askıları kollarımdan düşürdüğünde sadece gözlerime baktığını fark etmiştim. Vücuduma bakmıyordu. Ondan pek beklemeyeceğim bir hareketti doğrusu. Geçen çekişmeyi de sayarsak istemeyeceğim bir şeyi kesinlikle yapabilecek biri gibiydi. Göz temasını hiç kesmeden sütyeni çıkardı ve yeşil kazağımı giydirdi. Ama göz temasımızı sürdürmesi bedenimin daha fazla elektriklenmesini sağlamıştı. Onun karşısında bu halde kaldığımı düşününce bile karnımda bir karıncalanma oluyordu. Acaba o da böyle hissediyor muydu? Onun için aslında sıradan bir şey gibiydi. O, şimdiye kadar neler neler yaşamıştır kim bilir. O yüzden benim gibi bir elektriklenme hissedeceğini hiç sanmıyordum ama bakışları öyle söylemiyordu. Çok sert ve tutkulu bakıyordu. Hatta emin değildim ama sanki arzuluyor gibiydi.
Üzerimi giydirdiği için titremem geçmişti ama onun üzeri de ıslanmıştı. Ne yapacaktı bilmiyordum. Çok mayışmıştım ve sadece uyumak istiyordum. Gözlerimi kapatıp kendimi yatağa bıraktım.
Tekrardan havalandığımı hissettiğimde Tuğkan'ın beni taşıdığını anlamıştım. Onun göğsüne daha çok sokuldum. Arabanın kapısını açtı ve beni yatırdı. Kendisi de şoför koltuğuna geçerken, koltuğuma iyice yerleştim. O da arabaya bindi ve arabayı çalıştırdı. Ona doğru fısıldadım. "Nereye gidiyoruz?"
"Evime."