Tüm okulla beraber ben de Tuğkan'a şaşkınlıkla bakıyordum. Herkese benim sevgilim olduğunu söylemişti. Bunun sonuçları bize iyi mi dönecekti, kötü mü bilemiyordum. Ama itiraf etmeliydim ki yaptığı gerçekten de artı puanı hak ediyordu. Sanırım teşekkür amaçlı onu tekrar öpecektim.
Kimseyi umursamadan elimi tuttu ve beni sürüklemeye başladı. Biz okulun içerisine doğru giderken arkama döndüğümde herkesin olduğu yerde, bize baktığını gördüm. Gülümseyerek içeriye girdim. Koridora çıkarken Tuğkan'a baktığımda yüzünün ifadesiz olduğunu fark etmiştim. Bir şeyler düşündüğünü anlayabiliyordum. Garip şekilde bu durumun onu hoşnut etmemesi kalbimi kırmıştı. Bizi sevgili bilmelerinden mutsuz gibiydi. Gerçekten, benimle sevgili olmak dünyadaki en kötü şey gibi mi görülüyordu?
Ben sinirle elimi onun elinden çektiğimde kaşlarını çatarak bana döndü. Ben ise yalnızca gülümsedim. "Kimse yok şuanda. Rol yapmaya da gerek yok."
"Sevgilim olmaya çok hevesli gibiydin istediğini verip biraz çocuk eğlendirmiş olayım dedim," diye karşılık verdiğinde dişlerimi sıktım. Sinir ediyordu beni bu adam. Herkesin içerisinde başka bir çocuğu öpüp onu aldatmış gibi göstererek rezil etmek istiyordum. Derin bir nefes aldım. "Bence sen çok istekli gibisin. Basit bir öpücüğün etkisinde mi kaldın yoksa?"
Bana gözlerini kısarak baktı. "Hayır, benim için fazla basitti."
O, kendi odasının kilini açıp kapıyı aralarken güldüm ve içeriye girerken ona fısıldadım. "Güzel, demek ki sen de yetersiz olduğunu biliyorsun."
Öfkeyle kapıyı kapatıp üzerime yürüdü. "Gösteririm sana yeterli miyim değil miyim."
"Bana göre çok yetersizdi," dedim dudaklarımı hafif büzerek. Onunla alay etmek çok hoşuma gidiyordu çünkü beni delicesine sinir ediyordu. Anlayamıyordum, hırs yapıp onun peşinden koşmam için mi sürekli bana bir şey hissetmediğini ima ediyordu? Tuğkan gülerek sandalyeye oturdu. "Dedi french kiss yapmaya çalışırken adeta beni yiyen kız."
"Öyle mi?" dedim gülerek ve ona yaklaştım. Tam karşısındaki masaya oturdum ve bacaklarımızın temas etmesine izin verdim. Ona üstten bir bakış attığımda her şeye rağmen onun kışkırtıcı bakışları altında ezildiğimi hissettim. Çok karizmatik bir adamdı ve ona çekilmemek mümkün değildi. Kendisinin de bunun farkında olması sinirimi bozuyordu. Dudaklarımın kenarları yukarıya doğru kıvrıldı. "Öyleyse neden karşımda can çekişiyorsun?"
"Yalvarsan bile sana elimi sürmem Hazal," dedi alayla dolu bakışlarıyla. Gözlerimle onun bacaklarını işaret ettim. "Öyle görünmüyor ama."
Bir şey demesine izin vermeden odadan çıktım ve koridorda yürümeye başladım. Gayet de benden etkilendiğini biliyordum ama neden böyle davrandığına anlam veremiyordum. Sınıfa geçip bir sonki dersi beklerken aklıma gelen fikirle duraksadım. Tuğkan'ın dersine girmek yerine okulun alt kısmındaki bara gidecektim. Hatta bundan sonra hiçbir derse girmeyebilirdim. Tuğkan beni dersten bırakmazdı diye tahmin ediyordum ama hiç de emin olamıyordum. Her şey bir yana, gerçekten de işini sevdiğini görebiliyorduk. Anlatıp geçmek yerine ekstra materyaller kullanıyordu ve herkesin anladığından emin olmak istiyordu. Sanki fiziği öğrencilere sevdirmeye yemin etmiş gibiydi. Aynı özeni keşke özel hayatında da gösterebilseydi. Yine de onun özel hayatının bir parçası olabildiğim için mutluydum.
Eşyalarımı toplayıp sınıftan çıktığımda, sınıfa girmek üzere olan Tuğkan tek kaşını kaldırarak bana baktı. Gülümsedim. "İyi dersler hocam."
O arkamda bakakalırken gülümseyerek koridorda yürümeye başladım. Aslında onu düşündüğü kadar umursamıyordum ama eğer umursuyor olsaydım kesinlikle yaptığım şeyler için peşimde köpek olacağını biliyordum. Ama çok sıkılmadığım sürece pek de onunla oynamaya niyetim yoktu.
Okuldan çıktığım sırada üzerimde olan bakışları fark edebilmiştim ama o bakışların altında ezilmek yerine, bir gülüş atıp saçlarımı savurarak onları ezmeyi tercih ettim. Hiç alakam bile yokken, tamamen masumken birden üzerime okulun kötü kızı damgası vurulmuştu ama yapabileceğim bir şey yoktu. Uçurumdan bir arabayla yuvarlanırken bile radyodan bir müzik açabilmemiz gerekiyordu yoksa hayat hiçbir şekilde çekilemezdi. Gidip herkesten kaçıp da ağlayabilirdim ama bu hayatta başımıza gelen felaketleri en başında kabullenip devam etmek daha çabuk iyi olmayı sağlıyordu. İyileşmek için yapılması gereken tek şey kabullenmekti.
Bara girdiğimde, sabahın bu saatinde bile alem yapan insanları görünce çok şaşırdım. Buraya gelmeye devam edersem ben de onlar gibi olabilirdim, bu yüzden elimden geldiğince nadiren eğlence mekanlarına gitmeyi kafama not ettim. Beni süzen barmeni fark edince yanına gittim ve tebessüm ettim. "Merhaba."
"Merhaba seni Tuğkan Bey ile görmüştüm," dediğinde gülerek kafamı salladım. "Evet ben sevgilisiyim."
"Öyle mi?" dedi gözleri faltaşı gibi açılırken. "O zaman Tuğkan Bey'in odasına geçin siz. Arkadaşlar siparişlerinizi getirir size. Yalnız on dakika kadar beklerseniz arkadaşlar odada çalışsın."
Onu onaylayıp boş bir masaya geçtim ve eğlenen insanlara baktım. Çok fazla vakitleri vardı sanırım. Bu yaşam tarzı bana göre değildi. Tabi ki ara sıra ben de eğlenmeye giderdim, gitmeliydim de ama gündüz bu saatte bunu yapabilmem için delirmiş olmam lazımdı.
Barmen bana işaret yapınca yerimden kalktım ve gösterdiği yöne doğru yürümeye başladım. Odaya girip kapıyı kilitledim ve içeriyi gezmeye başladım. Neden burada Tuğkan'ın odası vardı? Anlam veremiyordum. Bir fizik öğretmeninin bir bar ile ne alakası olabilirdi ki? Sahi, Tuğkan ne işler çeviriyordu?
Kendimi yatağa attım ve elimi çarşafta gezdirdim. Sarhoş olduğum gün bu yatağa yatırmıştı beni. Benimle ilgilenmişti, üzerimi değiştirmişti. Her anı hatırlıyordum şu anda. Bakışları bile beni delicesine etkilemişti. Çok yakışıklı ve karizmatikti. Ona karşı bu kadar tutkulu olmama engel olamıyordum çünkü çok çekiyordu beni. Parmağı karnıma değdiğinde bile elektrik çarpmış gibi hissetmiştim. Bu kadar kapılmamın nedeni ise Gökalp gibi pasif biriyle ilişki yaşadıktan sonra romantik değil, tutkulu bir ilişki istemeye başlamıştım. Gökalp prenses gibiyken Tuğkan resmen prensi de geçtim, kral gibiydi. Çok maskülendi. Onu istiyordum. Duygusal olarak onu istemiyordum ama hormonlarım onu istiyordu.
Gözlerimi kapatıp bu odadaki ve evdeki anlarımızı düşünürken hissettiğim çekim ile dudaklarımı dişledim. O burada olsaydı kim bilir başına neler gelirdi.
Odaya Tuğkan'ın dalmasıyla düşüncelerimden ayrıldım. "Buradasın demek."
"Yalandan da olsa sevgiliyiz, unuttun mu?" dedim gülerek. O da güldü. "O zaman ilk randevumuza çıkmamız lazım. Kalk hazırlan haydi."
Ona sorarcasına baktım. "Randevu mu?"
"Evet, seni harika bir yere götüreceğim." Yataktan doğruldum ve ona baktım. Sevgililerin yapabileceği başka şeyler de vardı. Kafamdan geçen düşünceler dudaklarımı ısırmama neden oldu. Tuğkan ise gözlerini kısarak bana baktı. "Ne oldu?"
"Yanıma gelmeyecek misin?" dedim gülerek. Şaşkınca bana baktı. "Nasıl bir sapıksın kızın sen?"
"Yuh! Sapık mı? Ben harika bir şeyim bir kere. Çok iyi bir sevgiliyim. Hem aşk hem de tutku verebiliyorum," dediğimde tek kaşını kaldırdı. "Evet, saçmalamaya başladın yine."
"Gerçekler bunlar. Ben erkek olsam var ya net bana gelirdim," dediğimde duraksadı ve gözlerimin içine baktı. "Ben de."
Bu söylediğiyle kalp atışlarım hızlanırken şaşkınca ona baktım. Israrla çekici olmadığımı söyleyen adamın bir anda bunu söylemesi bende büyük bir şok etkisi yaratmıştı.
"Sen de ne?" diye fısıldadığımda bana biraz yaklaştı. "Elimde olsa sana hiç acımazdım."