Barış sürücü koltuğuna geçip sürmeye başladığında merakla ona döndüm. "Nereye gidiyoruz?"
"Bizim mekana. Bayılacaksınız biz hiç oradan çıkmıyoruz," dediğinde bıkkınla nefes verdim. "Daha fazla bar ortamını hiç çekemem."
"Bar değil merak etme."
Bir restoranın önüne geldiğimizde arabayı durdurdu. Hepimiz inip içeriye geçerken geldiğimiz yerin büyüklüğü beni şaşırtmıştı. Çalışanlar Barış'a selam verirken ben içeriyi süzdüm. Kalabalık bir masada dekanı görmeyi beklemiyordum doğrusu. Barış oraya fazla baktığımı fark etmişti. "Ne oldu?"
"Bizim okulun dekanı şuradaki adam," dediğimde güldü. "O benim babam."
"Öyle mi?" dedim şaşkınlıkla. O da kafasını salladı. "Seni neden hiç okulda görmedim?"
"İtalya'da okudum ben," dedi. Hep birlikte masalara geçerken Barış, sandalyemi çekmişti. Benimle bu kadar ilgileniyorken nedense ona karşı en ufak bir kıpırtı bile yoktu içimde.
Masada sohbet dönerken ben gruptan kopmuş halde etrafı izliyordum sadece. Kendimi farklı hissediyordum. Bazen hiçbir sorun yoktur, hayatımızın akışında yaşarız, okul, arkadaşlar, gezmek, tozmak, gençlik, aktiviteler, mutlu anlar, kahkahalar... Her şey güzeldir aslında uzaktan bakınca ama bunlardan sıkılmış gibi boğuluyor gibi hissederiz. İşte aynen böyle hissediyordum. Her şeyden sıkılmış gibiydim. Bir heyecan yoktu, canlılık hissetme yoktu. Hayatım değişse, mesela oyuncu olsam, tatiller ve galalarla uğraşsam hayatım mükemmel olsa da bu hissim geçmeyecekti. Olay hayatın akışı değil, yorgunluktu. Bazen yaşamaktan yoruluyorduk ve biraz hayata mola vermeye ihtiyacımız oluyordu. Bu, sanırım yalnız kalmakla mümkün olabilirdi.
"Nerelere daldın?" Barış'ın sesiyle onlara döndüm ve gülümsedim. "Biraz yorgunum."
"Harika bir ikramım var, iyi gelecek." Aniden Barış'a karşılık elimi kaldırdım. "Hayır bir daha toz falan görmek istemiyorum."
"Merak etme sadece tekila," dedi ve elindeki tekilayı büyük bir bardağa doldurdu. Kaşlarımı çattım. "Neden shot olarak servis etmiyorsun?"
"Meksika'da tekila limon ve tuz olmadan, su gibi tüketilir. Ama jelibon dokunuşu da yapılır." Elindeki jelibonları bardağın içine atarken kaşlarımı çattım. "Güven bana Hazal."
Uzattığı bardağı alıp içerken onun haklı olduğunu fark etmiştim. İlk defa tadıyordum ve hoşuma gitmişti. Diğerlerine de servis yaparken ona boş bardağımı uzattım. Barış başta şaşırsa da sırıtarak tekrar bardağımı doldurdu ve içine jelibon attı.
Diğer çocuklar da yanımıza geldiğinde ben kaçıncı bardağımı içtiğimi bilmiyordum ama başım dönmeye başlamıştı. Oturduğum yerde bile zor durabiliyordum. Kulağımd bir fısıltı işittim. "İyi misin?"
Kafamı sese çevirdiğimde Tuğkan ile burun buruna gelmiştik. Vücudumda hızlıca adrenalin yayılırken ona şaşkınlıkla baktım. Çok zaman olmuş gibiydi onunla karşı karşıya gelmeyeli. "Sence ne kadar iyiyim? Neden soruyorsun umurundaymış gibi?"
"Çünkü umurumdasın Hazal," dediğinde histerik bir kahkaha attım. "Öyle olsa bir şeyler yapardın ama bir adım attığını görmedim."
"Adım atmak için erken olduğunu düşünmüştüm," dediğinde kaşlarımı çattım. Bu Tuğkan'ın sesi değildi ki. Elini cebine götürdü ve bir paket çıkardı. Pakedin içinde beyaz bir toz vardı. "İster misin?"
Birden karşımda Barış'ı görünce şaşkınlıkla ona bakakaldım. Onu Tuğkan sanmanın hayal kırıklığı ve aynı zamanda toz görmek istemediğimi söylediğim halde çıkarmasının kızgınlığıyla hızlıca ayağa kalktım. Sarsak adımlarla ilerlerken aklıma arkadaşlarımın da burada olduğu gelince durdum ve onlara döndüm. "Ben çok kötüyüm lütfen beni yurda götürün."
Zorlukla ilerlerken Aslı benim koluma girmişti ve beni yürütmeye çalışmıştı. İlerlediğimiz sırada gözüm masalara iliştiğinde yığılmış paralar ve tozları görmüştüm. Burası nasıl bir cehennemdi böyle?
Hep birlikte çıkarken kızlar taksi çevirmişlerdi. Zorlukla beni arka koltuğa oturttuklarında anında yığıldım ve kafam Funda'nın bacağına sürdü. Araba ilerlerken, saati kontrol etmek için elimi cebime attım ama boştu. "Telefonum yok!"
"Oktay'a soralım orada mı?" dedi Funda ve onu aradı. Birkaç dakika sonra bana döndü. "Orada değilmiş."
"Okulda unuttum, okula gidelim çabuk," dedim zorlukla. Aslı elimi tuttu. "Bu halde gidebilecek misin?"
Onaylayan mırıltılar çıkarırken şoför okula doğru sürmeye başlamıştı. Midem delicesine bulanıyordu.
Okula girdiğimizde çok az insan olduğunu fark etmiştim. Ben sarhoş olduğumu belli etmemeye ve normal durmaya çalışıyordum ama hiçbir şey göremiyordum. Koridorda yürürken boş olduğu için içimdem şükrettim. Zaten hakkımda dedikodulae dönüyorken, bu halimi görüp yeni dedikodular çıkarmalarını istemezdim.
Sınıfa girdiğimizde Aslı hızlıca benim sırama koştu. O, telefona bakarken ben de masalardan birine oturdum. Zorlukla konuştum. "Orada mı?"
Aslı tam cevap verecekken sınıfa hızlı adımlarla iki kişi daldı. Gözlerimi kısarak kim olduklarını görmeye çalıştım ama çok hızlı hareket ediyorlardı. "Ne oldu ona?"
Tuğkan çatık kaşlarıyla beni incelerken yanıma geldi ve yüzümü avuçlarının arasına aldı. Aslı da panikle yanımıza geldi. "Hocam fazla tekila içti de."
"Sadece tekila mı?" dedi Tuğkan sertçe. Ben ise sırıtmaya başladım. "Sen Barış mısın Tuğkan mı?"
"Hala hocam demeyi öğrenemedin," diye mırıldandı Tuğkan yüzümü incelerken. Telefonunun fenerini açtı ve göz bebeklerimi incelemeye başladı. Ben ise sırıtmaya devam ediyordum. "Hangi hoca öğrencisine yükselir?"
"Oha Hazal." Aslı gözlerini büyüterek bana bakmıştı. Tuğkan ve yanındaki kardeşi ise sırıtmıştı. Kardeşine döndüm. "Sen de adını söyle artık. Seni tanımıyorum ben."
"Tuğberk," dedi gülerek. Omuz silktim. "Tam yavşak ismi. Aslı'ya yürümenden anlamalıydım zaten."
Onlar bana şaşkınlıkla bakarken Aslı mahcup bir şekilde kafasını eğdi. "Kusura bakmayın Hazal'ın sarhoş hali çekilmez oluyor."
"Hiç de bile," dedim hışımla. "Tuğkan en çok sarhoş halimi seviyor. Sor istersen."
"En iyisi buradan çıkalım, Hazal'ı ayıltalım," dedi Tuğkan sakince. Aslı kafasını salladı ve tekrardan bizim sıraların altına bakmaya gitti. "İşte telefonun burada. Kızlara yazıyorum bizi beklemesinler."
"Tuğberk kimseye görünmeden Hazal'ı çıkarın, bara geçin ben de arkanızdan geleceğim," dedi Tuğkan ve sınıftan çıktı. O çıkarken arkasından seslenmeyi de ihmal etmemiştim. "Gelme istemiyorum."
Tuğberk ve Aslı ile beraber okuldan çıktığımızda bizi kimse görmediği için mutlu olmuşlardı. Okulun aşağısındaki bara geçtiğimizde Tuğberk hemen bizi üst kattaki odaya çıkarmıştı.
Tuğkan da çok geçmeden yanımıza gelmişti. "Ben neden bu kızı hep sarhoş görüyorum?"
Diğerleri kıkırdarken ben dil çıkardım. Tuğkan beni umursamadan diğerlerine döndü. "Siz yiyecek bir şeyler getirin. Ben ilgileneceğim."
Onlar çıkarken Tuğkan beni lavaboya yönlendirdi. "Geç başımın belası geç."
"Düzgün konuş çarparım," dediğimde alayla güldü. "Denesene."
Ona vurmaya çalıştığımda bileğimi yakaladı ve kolumu indirdi. İki bileğimi de arkamda birleştirdiğinde bana yukarıdan baktı. Yüzlerimiz çok yakındı ve bedenlerimiz birbirine yaslıydı. Bana doğru biraz daha eğildi. "Arabasına bindiğin çocuk kimdi?"
"Barış siye biri," dedim umursamazca. Onun gözleri ise oldukça karanlık bakıyordu. "Neden samimiydiniz?"
"Bana flörtöz yaklaşıyor ve ben de onu kırmak istemiyorum," dediğimde tek kaşını kaldırdı. "Beni delirtme Hazal. Ne demek kırmak istemiyorum?"
"Sana ne?" dediğimde beni banyoya doğru sürüklemeye başladı. "Çok konuşma."
Beni havaya kaldırıp küvete bıraktığında su tutacağını bildiğim için debelenmeye başladım. "Hayır, ıslanmak istemiyorum."
O ise gülmüştü. "Onu bu kadar içmeden önce düşünecektin."
Suyu açarken ses tonum ağlamaklı bir hal almıştı. "Benim de dağıtmaya hakkım yok mu?"
Yanıma çöktü ve bana doğru eğildi. Birden beni kendisine çekip sımsıkı sarıldığında şaşkınlıkla donkalmıştım. Kulağıma fısıldadı.
"Çok korkuttun beni Hazal."