6-İtiraf

1009 Words
Pazartesi bizim için yeni bir dönem başlıyordu. Sabah erkenden hazırladım kendimi; Tunçla birlikte fakülteye geçtik. Geleceğin doktor adayları olarak ikimiz de oldukça heyecanlıydık. Fakülteye vardığımızda, onunla kucaklaşıp sınıfıma geçtim. Sınıf çok kalabalık değildi, sıcakkanlı bir ortamdı. Herkesle kısa bir tanışma faslı yaşandı ve ilk dersimize hocamızla birlikte büyük bir dikkatle başladık. İlk günden anlamıştım; tıp fakültesi düşündüğümden de zor bir bölümdü. Ama sınıf ortamı gerçekten güzeldi. Kafa dengi çok insan vardı, bu benim için büyük bir avantajdı. Günün sonunda yorgun ama keyifliydik. Tunçla birlikte eve dönerken, yolda Esinle telefonda konuştuk. Biz nasıl keyif aldıysak, onun günü o kadar sıkıcı geçmişti. “Tüm gün sıkıntıdan patladım,” deyip durdu. Onu bu durumun zamanla değişeceğine ikna edebilmek için epey dil döktüm. Esin yanımda olmasa da Tunç’un varlığı bana kendimi çok iyi hissettiriyordu. Tunç her ne kadar ketum ve bilmiş bir çocuk olsa da, yanında kendimi her zaman güvende hissederdim. Eve gelince anneme günün özetini geçip odama çekildim. Duş alıp akşam yemeği için hazırlandım. En kısa sürede bir çalışma programı hazırlamalıydım; derslerimi sıkı tutmak istiyordum, karmaşaya yer yoktu. Odadan çıkmadan önce pencereyi kapatmak için perdeye uzandım… Ve o an, karşı camdan sigara içen Poyrazı gördüm. Göz göze geldik. Çok kısa, saniyelik bir bakış geçti aramızda. Hemen sigarasını söndürüp içeri gitti. İçimde hafif bir burukluk hissettim ama artık onun davranışlarını anlamlandırmaya çalışmayacaktım. Çünkü nedenini öğrenmiştim. Bu yeni duruma alışmalıydım. Pencereyi kapatıp perdeyi çektim ve aşağı indim. Babama ve abime sarılıp bugün olan her şeyi keyifle yediğimiz yemekte onlarada anlattım. Ailemi gerçekten çok seviyordum. Haftaya Neşe Ablayı istemeye gidecektik. Abim, "Poyrazlar da haftaya gidecek, en yakın arkadaşım da yanımda olsun istiyorum," dediği için isteme erkene alınmıştı. Çünkü Poyrazların görevlerinin ne kadar süreceği belli değildi. Bir hafta okul ve ev arasında geçti. İçimde hep bir eksiklik, bir burukluk vardı. Esin sürekli şikayet ediyor, Tunç da fakülte ortamımızı övüp duruyordu. Bu bir haftada Poyrazla neredeyse hiç karşılaşmadık. Bana karşı soğuk ve mesafeliydi. O gece abimle konuşmalarını duyduğum için, eski ben olsaydım neden böyle davrandığını anlamaya çalışırdım. Ama şimdi sebebini bildiğim için sessizce kabullendim. Onun gibi mesafeli ve soğuk davranıyordum ama ona duyduğum sevgi hâlâ kalbimde büyüyerek yaşamaya devam ediyordu. Bugün Neşe Ablayı istemeye gidiyorduk. Zümrüt yeşili, uzun bir elbise tercih ettim. Saçlarımı dalgalı, sade bir topuz yaptım. Gözlerimi ortaya çıkaran toprak tonlarında bir makyaj uyguladım. Esin de benim gibi uzun, parlament mavisi bir elbise giymişti. Çok tatlı bir makyaj yapmıştı; bugün gerçekten harika görünüyordu. Bu süslenme sadece kız isteme için olamazdı. Timin de istemede bulunacağı belliydi. Tabi Serkan da... Ve bence bu özenli hazırlık tamamen Serkan içindi. Onun için seviniyordum. Duygularını özgürce ve karşılıklı yaşayabiliyordu. Oysa ben... Başkasına âşık bir adamı gizlice seviyordum. Hep birlikte Neşe Ablaların evine gittik. İçeride otururken onu çaktırmadan süzdüm. Bugün tamamen siyahlar içindeydi. Siyah bir takım, siyah gömlek ve sevmediği halde abim için takmış olduğu siyah bir kravat… Siyah, dalgalı saçları ve simsiyah gözleriyle tam bir "siyahların lordu" gibiydi. Gerçekten harika görünüyordu. Abim ise Neşe Ablayla birlikte beyazlara bürünmüşlerdi. Ne kadar da uyumlu bir çiftti onlar... Kahveler içildi, sohbetler edildi. Ve Allahın emri, peygamberin kavliyle kız istendi. Nişan yüzükleri takıldı, eller öpüldü. Herkes çok mutluydu. Hele annem! Keyiften dört köşeydi. Gülay Teyze de, "Darısı Poyrazımın başına," deyip duruyordu. Oysa bilmiyordu... Belki de kendisi çok yakın zamanda böyle bir durumun içinde olacaktı. Gençler olarak hep birlikte gece kulübüne geçtik. Bu gece, son gecemizdi. Ertesi gün tim göreve çıkacaktı. Abim ve Neşe Abla yurt dışında bir hukuk konferansına katılacak, biz de okula devam edecektik. Esinle bol bol dans ettik, şarkılar söyledik. Abimler neredeyse hiç oturmadı, çifte kumrular gibi. Timin keyfi yerindeydi. Poyraz ve Can dışında herkes çok neşeliydi. "Poyrazın nesi var?" diye sordum Esine. Omzunu silkip, "Bilmiyorum, bir haftadır çok keyifsiz evde barut gibi dolaşıyor," dedi. Acaba sevdiği kızla ilgili bir sorun mu vardı? Yasak demişti onun için... İçten içe Poyraz için üzüldüm. O gece Esinle ilk defa şarap içtik. Alkol direncimin hiç olmadığını fark ettim. Sarhoş değildim ama çakır keyiftim. Sürekli gülümsüyor ve dans ediyordum. Bir ara yanıma Can geldi. Birlikte dans ettik. Ama yakınlığı beni rahatsız etti. Ondan uzaklaşmak istedim. "Konuşmak istiyorum," dedi. Terasa yönlendirdi beni. Konuşmalıydık. Ona açıkça, aramızda bir şey olamayacağını söylemeliydim. Ama bu, doğru zaman değildi. Sarhoş olmasam da kelimelerim birbirine karışıyor, zihnim tam olarak berrak değildi. Terasa çıktığımızda, yüzüme çarpan soğuk hava beni biraz olsun kendime getirdi. Can, gözlerimin renginde yeşil gözleriyle uzun uzun bana baktı. Sonra konuşmaya başladı: "Sana karşı hislerim olduğunun farkındasın değil mi, Naz?" Başımı yavaşça salladım. "Bu hislerimin ne kadar derin olduğunu sana anlatmama izin ver. Bize bir şans vermeni istiyorum. İlk defa bu kadar güçlü duygular hissediyorum bir kadına karşı. İlk defa bir kadını bu kadar istiyorum. O kadar nahif, güzel ve özelsin ki... Seni kırmadan sana ulaşmak istiyorum." dedi Bu konuşmanın bir gün gerçekleşeceğini biliyordum. Derin bir nefes alıp, sakince cevap verdim: "Can, sen çok özel ve değerli bir adamsın. Ama ben sana karşı arkadaşlık ve dostluktan başka bir şey hissetmiyorum. Özür dilerim... Benim için sadece iyi bir arkadaş olabilirsin." Gözlerine bir hüzün çöktü ama pes etmedi. "Tamam, acele etmeyelim. Zamana bırakalım. Uzun bir göreve çıkıyoruz. Dönünce tekrar konuşalım. Lütfen elimden umudumu alma," dedi. Hiçbir şey söyleyemedim. Kalbimin başkasıyla dolu olduğunu anlatamadım. Sustum sadece… Uzanıp elimi tuttu, dudaklarına götürüp öptü. "Teşekkür ederim," dedi sessizce. Biliyorum, çok yanlış yaptım. Ona açıkça birlikte olamayacağımızı söylemem gerekiyordu. Ama o hüzünlü hâlini görünce kıyamadım. "Aşağı inelim mi?" dedi Can. "Sen in. Ben biraz hava alıp kendime gelmek istiyorum," dedim. Can beni terasta yalnız bırakıp aşağıya indi. Gökyüzüne dalmışken, terasın en kuytu köşesinde onu gördüm… Yüzünü bana dönmüş, sessizce sigarasını içiyordu. Gözleri öfkeyle bakıyordu. Kızgındı. Uzaktan bile hissediliyordu bu. Ama neden? Cana “hayır” dediğim için mi kızmıştı? Can, Poyraz’a emanetti. Canın abisi, Poyrazın en yakın arkadaşıydı ve bir operasyonda şehit olmuştu. Hayattaki tek yakın akrabası olan annesi ve kardeşi Canı Poyraza emanet etmişti. Bu yüzden Poyraz, Cana karşı her zaman daha hassastı. Onu üzdüm diye mi kızgındı bana? Çünkü bu öfkenin başka bir sebebi olamazdı… Yanıma geldi. Gözlerime baktı. Sanki çok şey söylemek istiyordu ama yalnızca: "İyi bak kendine, Yeşil…" dedi. Sonra hızla yanımdan uzaklaşıp gitti. Beni bir sürü soruyla baş başa bırakıp gitti…..
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD