Naz
Gözlerimi açtığımda perde aralarından süzülen gün ışığı odanın içine yayılmıştı. Paris sabahı bambaşka kokuyordu; kahve, taze ekmek ve dışarıdaki hayatın canlılığı… Ama benim için en özel olan, yanımda huzurla uyuyan adamdı. Poyraz’ın kolu hâlâ belimin etrafındaydı. Yüzü bana dönük, kirpikleri göz kapaklarına düşmüş, dudaklarının kenarında belli belirsiz bir gülümseme vardı. Bir süre yalnızca onu izledim. Dün gece yaşadıklarımızı düşündüm; bütün korkularım, bütün tereddütlerim yerini tarifsiz bir güvene bırakmıştı.
Saçlarımı okşayan parmaklarıyla uyandığını fark ettim. Gözlerini araladı, bana baktı.
“Günaydın, Yeşilim…” dedi kısık sesiyle.
“Günaydın,” dedim fısıltıyla, yüzümde istemsiz bir tebessümle.
“İyi uyudun mu?”
“Evet, çok güzel uyumuşum.”
Muzip bir gülümsemeyle, “Bunda benim de katkım olduğunu düşünmek istiyorum,” deyince utanıp yüzümü ellerimle kapattım.
Ellerimin arkasını öpüp ellerimi yüzümden çekti.
“Güzelim, benden utanmıyorsun değil mi?”
“Poyraz, bunlar benim için çok farklı… O yüzden utanıyorum,” dedim yorganın altına saklanmaya çalışarak.
Poyraz gür bir kahkaha attı. “Bu utangaçlığın bile o kadar baştan çıkarıcı ve seksisin ki, şu an aklımdan farklı düşünceler geçmeye başladı.”
Dehşetle kafamı yorgandan çıkarıp yüzüne baktım. Ciddi olup olmadığını anlamak istiyordum ama bakışları çoktan koyulaşmıştı.
“Poyraz, bence hemen yataktan kalkmalıyız. Sen odana gidip hazırlan, ben de duş alıp aşağıya ineyim,” dedim telaşla.
“Ne yani, beni kovuyor musun?”
“Poyraz…” dedim nazlı bir sesle.
“Söyle, Poyraz’ın canı, Poyraz’ın güzeli, Poyraz’ın yeşili… söyle.”
“Seni seviyorum,” dedim.
“Ben de seni seviyorum, güzelim. Ama beni böyle kandırıp odama gönderemezsin. Ben seninle duş almak istiyorum,” dedi.
Gözlerimi kocaman açıp rengârenk kesildim.
“Poyraz, utanıyorum,” dedim fısıldayarak.
Önce dudaklarımdan, sonra alnımdan öptü.
“Tamam, duşu başka zaman sen hazır olduğunda alırız. Ama benden utanma, çekinme. Her şeyin olmak istiyorum Naz. Seninle her şeyi kuralsız yaşamak istiyorum. Sen benimsin, benimde senin olduğum gibi…” deyip yataktan çıktı.
“Çabuk ol güzelim, beni çok bekletme,” diyerek göz kırptı ve gitti.
Bu adamın her hareketi beni deli ediyordu. Çok kısa bir süre daha yatakta onu düşündüm.Kalkıp duşa doğru giderken telefonuma gelen bildirim sesiyle döndüm. Ekranda Poyraz’ın adı yazıyordu. Mesajını okuyunca yüzümde tatlı bir tebessüm oluştu:
“Bugün seninle tekrar el ele Paris sokaklarında dolaşmak istiyorum. Sokak müzisyenlerini dinleyelim, köprülerden geçelim, kahveler içelim… Belki Seine Nehri’nde bu defa baş başa bir tekne turu. Bu günü seninle dolu dolu geçirmek istiyorum; Paris’in büyülü atmosferinde bize ait, özel bir gün daha…”
Ben de yazdım:
“Olur. Seninle sıradan bir günü bile yaşasam, bana en büyük hediye olur.”
Hızlıca duş alıp hazırlanmak için banyoya girdim.
Poyraz
Naz’ın gözlerindeki ışık bana her şeyi unutturuyordu. Dün gece kalbini, ruhunu bana açmıştı. Şimdi onu hayatının en mutlu kadını yapmak için elimden gelen her şeyi yapmaya hazırdım. Duş alırken Naz’ın dün geceki bütün halleri bir bir gözümün önünden geçti. Naz çok güzeldi; vücudu ve kıvrımları tek kelimeyle kusursuzdu. Bana teslimiyeti gururumu bir kez daha okşamıştı. Onu öptüğüm anlar, utangaçlığı, ilk orgazmını benimle yaşaması… Hepsi tarifsizdi.
Cinsel hayatım hep aktifti ama Naz’la yaşadığım gece hepsinin üstünde, olağanüstüydü. Ona daha güzel geceler yaşatacaktım. Onu tamamen kendime kattığımda, ikimizin de istediği o bütünlüğe kavuşacaktık. Düşünürken, banyoda bile kendimi tutamayıp kendimi tatmin etmeye başlamıştım ve bu benim inanılmazdı. Küçücük bir kızın bana bunları yaptırması… “Ama sen her şeye değersin, Naz,” dedim kendi kendime gülümseyerek.
Aşağıya inip cam kenarında güzel bir masaya oturdum, Naz’ı bekledim. Kısa süre sonra indi ve yine harika görünüyordu. Siyah mini elbisesi, dalgalı saçları ve altında şık spor ayakkabılarıyla o kadar genç, enerjik ve güzel duruyordu ki etraftakilerin bakışlarını çoktan üzerine toplamıştı.
Ayağa kalkıp yanına geldim. Yanağına küçük bir buse kondurup kulağına fısıldadım:
“Bu kadar güzel olmak zorunda mısın? Çevremizdekiler sana bakmaya devam ederse tatsız şeyler olabilir.”
Mahcup bir tebessümle, “Teşekkür ederim ama bence biraz abartıyorsun,” dedi ve karşıma oturdu.
“Poyraz, çok acıktım, kurt gibiyim,” dedi.
İmalı bir gülümsemeyle, “Eee dün çok enerji kaybettin,” dedim. Yanağındaki pembelik daha da arttı. Uzanıp burnuna fiske vurup, “Çok tatlısın, beni deli ediyorsun,” dedim.
Siparişlerimizi verdik. Naz iştahla kahvaltısını yaparken bile çok tatlı görünüyordu.
“Gözlerini üzerimden ayırıp kahvaltını mı yapsan acaba?” dedi.
“İnan, seni seyretmek beni kahvaltıdan daha çok doyuruyor,” dedim.
“Naz, seni seviyorum güzelim.”
Bana bakıp, “Ben de seni seviyorum deli fırtınam, Poyraz’ım,” dedi.
Sözleri kalbimi yerinden çıkaracak gibi oldu. Birbirimizin gözlerinde kaybolmuşken çekilen sandalye sesiyle irkildik. Gelen Tunç’tu.
“Günaydın gençlik,” deyip Naz’a sarıldı, yanağına ıslak bir öpücük kondurdu.
“Tunç! O pençelerini ve ıslak ağzını Yeşilim’in üzerinden çek!” dedim kaşlarımı çatarak.
“Ooo sert erkek! Ne oldu, beni de mi kıskandın? Hem Naz’la ilişkimize sen karışmazsın, değil mi Nazım… yoksa yenge mi desem?” diyerek Naz’ı daha da utandırdı.
“Tunç yapma, çok utanıyorum,” dedi Naz.
“Güzelim, seni öyle mutlu görmek harika,” dedi. Sonra bana dönüp muzipçe, “Abi, ben kız tarafıyım, şimdiden anlaşalım.”
“Tunç, sana iki gün ortadan kaybol dememiş miydim?” dedim.
“Abi, çok sıkıldım insaf et. Sen bu güzellikle harika zaman geçirirken ben dünden beri sap gibi dolaşıyorum. Lütfen beni de yanınıza alın, hiç sesimi çıkarmam.”
Naz da bana dönüp, “Lütfen Poyraz, Tunç da gelsin. Ben ona kefilim,” dedi bütün tatlılığıyla.
Normalde asla kabul etmezdim ama “Tunç, yanındaki Yeşilim’e dua et,” dedim. Naz minnetle baktı. Planlarımız bozulmuştu ama Naz için Tunç’u da dahil etmek zorundaydım. Nazı kimseyle paylaşmak istemiyordum kendi kardeşimle bile.Hayatımda ilk defa bir kadını kendimden bile kıskanıyordum .Aşk böyle bir şey galiba diye geçirdim içimden
Kahvaltıdan sonra sabah planlarımızı gerçekleştirmek için dışarı çıktık.
Naz
Zor da olsa Tunç’la birlikte Poyraz’ı ikna etmiştik. Onunla yalnız vakit geçirmek istesem de bunu Tunç’a borçluydum. O, Esin’den sonra en yakın arkadaşım ve sırdaşımdı. Poyraz konusundaki tek paydaşım olması, onu benim için daha da özel kılıyordu.
Dar sokaklarda yürürken Poyraz kolunu omzuma atmıştı. Sokak müzisyenlerini dinledik, Poyraz’la dans ettik. Bir ara Tunç da benimle dans etmek istedi ama Poyraz’ın engelini aşamadı. Yine de çok keyifliydi. Tunç’un varlığı ortamı daha da eğlenceli hale getiriyordu. çünkü her ortamda beni güldürmeyi başarıyordu bu durumun poyrazın pek hoşuna gittiği söylenemez di bütün ilgimin sürekli onun üzerinde olmasını istiyordu
Paris’in ünlü çikolatacılarından birine girdik. Her yerde çeşit çeşit çikolatalar vardı. Hangi çikolatayı elime alsam, Poyraz sepete atıyordu.
“Bunların hepsini almak zorunda mısın?” dedim.
“Bu çikolataların tadına nasıl bakacağımı biliyorsun. O yüzden hepsinden fazla fazla almak istiyorum,” dedi gülümseyerek.
Tunç araya girip, “Hey, aile var burada, ayıp oluyor,” deyince Poyraz ensesine bir şaplak indirdi.
“Zaten bütün planlarımızı mahvettin, sesini çıkarma hergele,” diye uyardı.
Vitrinde özel bir çikolata gördüm. Onu almak istedim ama satıcı, “Burada sevgilinizin dudaklarından tatmanız gerekiyor,” dedi. İlk defa böyle bir şey duyduğum için şaşırmıştım. “Tamam, kalsın,” diyecekken Poyraz atıldı:
“Denemek istiyoruz.”
Neyse ki Tunç başka bir bölümde Elif için çikolata sepeti hazırlıyordu ve meşgul du ve bu duruma şahit olmayacaktı. Satıcı bana çikolatadan küçük bir parça uzattı. Ağzıma attığım anda tadı harikaydı. Çikolata ağzımda erirken Poyraz beni kollarına çekip öpmeye başladı. Çikolatanın tadı, poyrazın dudaklarıyla birleşince sihirli bir aromaya dönüştü. Hayatımda tattığım en güzel çikolata olabilirdi. Gözlerimi açtığımda hâlâ dudaklarımdaydı. Gözlerinin içinde kayboldum.
Poyraz dudaklarını çekip satıcıya döndü:
“Gerçekten haklıymışsınız. Bu çikolatanın tadı efsane.”
Daha sonra şaraplar tattık, yemek yedik, sokaklarda dolaştık. Çok mutluydum. Poyraz bir an bile elimden tutmayı bırakmamıştı. Tunç’la birlikte aileye hediyeler aldık, çünkü kimse Poyraz’ın burada olduğunu bilmiyordu. Poyraz her fırsatta kulağıma “Seni seviyorum,” diye fısıldıyordu.
Seine Nehri kıyısında otururken Poyraz elimi sıkıca tuttu.
“Naz, senden bir söz istiyorum.”
“Ne sözü?”
“Ne olursa olsun bana güvenmeye devam edeceksin. Geçmişim ne kadar karmaşık olursa olsun, geleceğimizi birlikte yazacağız. Yeter ki yanımda kal.”
Ona güvenle baktım:
“Sana söz veriyorum, Poyraz. Yanındayım. Artık yarım değilim, çünkü sen varsın.”
Elif’le konuşmak için yanımızdan ayrılan Tunç geri dönüp, “Poyraz efendi, her fırsatta bizim kıza mengene gibi yapışıyorsun. Hoşlanmam böyle şeylerden,” dedi.
Poyraz gayet ciddi bir sesle, “Tunç, sen gerçekten benim dayağımı özlemişsin,” dedi.
Tunç korkuyla arkama saklanıp koru beni yenge deyip bize kahkaha attırmayı başarmıştı.
Hep birlikte otele döndük. Valizlerimizi alıp havaalanına doğru yola çıktık. İçimde bir burukluk, biraz da korku vardı. İki gündür düşünmekten kaçtığım şeyler aklıma gelmeye başlamıştı. Poyraz tedirginliğimi fark edip, “Rahatla güzelim, her şey çok güzel olacak. Söz veriyorum,” diyerek ellerimi sımsıkı tuttu.
Havaalanında son kontrollerden geçip uçağa bindik. Elimi bir an bile bırakmayan Poyraz yanımdaydı. Uçak kalkıp gökyüzünde süzülmeye başlayınca üç buçuk saatlik yolculuğumuz başlamış oldu. Ben de içimden dua ettim: Bu güzel rüya, Türkiye’de de devam etsin… Poyraz’ın gözlerinin içine bakarak....