Buğlem
Yok, bir türlü içim rahat değil. Karnımda büyüyor, her geçen gün onunla bir bağ kuruyorum ve bu beni çok korkutuyor.
Öğrenmem gerek... bilmek zorundayım. Hatırla Buğlem, sarhoştun hatırla.
Of hiç içmem ki, o gün yemekte içeceğim tuttu! Eve döndüğümde elbette Yiğitalp'i kapıda görmeyi beklemiyordum.
Geceyi onun olarak geçirmeyi de... O pislik bir gün sonra geldi... hatırla Buğlem.
Olabilir mi? Yiğit olabilir mi?
Cem gelir gelmez yüzümdeki endişeyi fark etmiş olacak ki bana su uzattı
" Evet, ben bu ifadeyi biliyorum, dökül bakalım"
Nereden nasıl başlayacağımı bilmeden başladım. Anlattım. Dinledi, dinledi...
" Yiğitin babalık testi yaptırmak istediğinden haberi var mı?"
Gözlerimin içine pür dikkat bakıyordu
" Yok, ama sonuç çıkınca söyleyeceğim"
Derin derin iç çekti " Belki de bilmemek en iyisidir, o zaten kabul etti"
O kabul etti, kabul edemeyen benim.
" Hayır, anlamıyorsun eğer Yiğitalp'in değilse istemiyorum "
Bunu beklemiyordu farkındayım, sustu. Uzun uzun baktı bana yine.
"Peki, elinde ne var?"
Saç teli, yeterli olur mu ki acaba?
Çantamda çıkarttığım saç tellerini gösterdim
" Bunlar yeter mi?" Umutsuzca baktım.
" Olmaz, Yiğitalp'in de kanının alınması gerek"
Of... Bir şey de kolay olsa şaşarım zaten. Elimdeki saç telleri ile kalakaldım.
" Peki nasıl olacak ?"
Cem
Arkadaş ben bu Ankara'ya gelerek hata mı ettim nedir. Sude ile ayrıldıktan sonra en iyisi memleket dedim ama canımı okudular adeta ya!
Ulan neler neler dönüyormuş arkadaş!
" Ne zaman gelecek?"
" Daha yeni gitti, ne zaman geleceği belli değil ki"
Ah ahhh!
Bir bahane bulmalı, gelip kan verip gitmesini sağlamalı.
" bekle " deyip aradım. Şu işi de çözünce bana İşbitiren Cem desinler. Adım işbitiren Cem olarak değiştirilsin.
" Efendim kardeşim"
Bu adam nerden alıyor bu enerjiyi bu neşeyi? Şunun aldığı keyfin binde birini alsam yeter arkadaş hayattan!
" Kardeşim uçağa atla gel, kan vermen lazım. 5 yaşında bir lösemi hastası var"
Yut... yut yiğido yut!
" Laan 2 gün önce sigar içtim sorun olmasın?"
" Olmaz kardeşim, sen acil gel ailesi biletini alacak"
" Saçmalam oğlum çocuk diyorsun lan! başka da lazım mı bizim çocuklardan toplayayım"
Topla topla herkesi topla başımıza!
" Şimdilik bir ünite lazım, acil lazım ama hemen gel"
Göz gözeydik, kız stresten parmak ucundaki etleri soyarken ben sessizce bekledim. Hadi, hadi!
" Tamam geliyorum"
Oh be!
Buğlem
Hastaneden eve gelene dek aklımda hep aynı soru vardı, olabilir mi?
Umutlanma Buğlem, en kötüyü düşün umutlanma sakın!
Umutlanmadım. Sustum bekledim sadece. Susup beklemek ne acı!
Yiğitalp
Telefon elimde bekliyordum. Cem... piç hiç yalan söyleyemez. Peki kan ne için lazım?
Ulan yoksa anacığım...yok canım yapmamıştır!
Lan babam kim benim?
Ayağa fırladım, olabilir mi? olabilir...
Anamı ne kadar tanıyorum ki sonuçta, gençliğini bilmem etmem!
Yok yok öyle değildir...
Siktir, ölümcül hastalığa mı yakalandım? Aids miyim lan yoksa?
Olamam, tahlil sonucum temiz çıktı...
" Tam o esnada erlerden birisi oğlundan bahsederek geçti önümden"
" Asker, gel çabuk buraya?"
Önümde hazırolda durup " Emredersiniz komtanım" deyip bekledi.
Kulağının dibine dek gelip " Rahatta dinle'
" Emredersiniz komtanım"
" az önce sen oğlundan mı bahsediyordun?"
" Evet komtanım"
Ulan olabilir mi? Koş Yiğitalp koş, motor tak, kanat aç , f16 kaçır yeter ki yetiş Yiğitalp!
Baba olabilirsin!
Demir
Sarılık tamamen silindi, artık gidebilirim. Ufaktan çanta hazırla Demir, artık Demir alma vakti geldi.
En son evlilik teklifimi reddettiğinde kendimi dağa bayıra vurmuştum. Şimdi ise...
Kahretsin, bir türlü bulamadım, nereye gitmiş olabilir ki?
Dedemin saati bana hep uğur getirdi, ne zaman göreve gidecek olsam ihtiyarın saati ile çıktım.
Arkasında bir dua var, zamanında kurtardığı bir ailenin annesinin ettiği duaymış!
İnanç işte.
" Bakınıp durma, babanın evinde"
Annem ne aradığımı anlamıştı.
Hadi ama, şimdi o mahalleye mi gideceğim gerçekten?
İstemeye istemeye gittim. Eve geldiğimde sanki kendi evime değil de hırsız gelmiş gibi gizli gizli girdim aracı diğer sokakta park edip.
Eve girer girmez gözüm karşı eve takıldı. Bir zamanlar az uykusuz kalmadım onu görebilmek için.
Her sabah 7 de çıkardı, ben heycandan 5 de kalkardım. Pencere önüne geçer onun gidişini izlerdim.
Bazen de gelişini!
Üst kattaki odamın balkonunda yine aynı anılara dalmışken gördüm onu.
Bahçede, üstünde incecik bir elbise. Üşütecek hasta olacak, o elbise ile çıkılır mı hiç?
Gir kızım, gir içeri..
Eylül
Derin derin solumak, ciğerlerini doldurmak... kendini sadece nefes alıp veriyorsun diye yaşıyor sanmak ne saçma.
İkinci kere dokundu bana. Kendimi ikinci defa kirlenmiş hissediyordum. Evlisin Eylül, o senin kocan.. alış artık!
Demir ile olmayacak, ama Deniz... o iyi birisi. Herkes çekip giderken o seninle kaldı!
Ürpermiş kollarımı ovarken omzuma bir şal ile sarılan güçlü kolların arasında kaldım
" Üşüteceksin yavrum"
Başını boynuma gömüp sarıldı belime. Neden nefessiz kalıyorum. Bu normal mi?
Oysa Demir ne zaman sarılsa sanki tüm hava ciğerlerime dolardı.
Şimdi neden böyleyim ?
Sessizce bekledim, nefes almak için bekledim.
Önüme geçip başımı kaldırdı, neden onun yüzüne bakamıyorum?
" Bu akşam ikimiz için de çok özel planlarım var"
Yapmasın, istemiyorum
" Canım acıyor " elim kasığıma gitti. Bana baktı, elime. Sinirle solurken çenesi gerildi
" Ondan bahsetmiyorum Eylül, film gecesi yapacağız"
Neden bu kadar rahtladım. Öyle bir rahatlama ile nefes verdim ki dönüp bana baktı.
Demir
Karnını tutuyor, ne konuşuyorsunuz Eylül? Bebeğinizin adına mı karar vermediniz?
Çekip gitmem gerekti içeriye, neden gitmiyorum. lanet ayaklarım neden burada dikilip kaldı, gözlerimi neden çekmedim üzerlerinden.
Sarıldı, bir zamanlar benim olduğunu sandığım kadına kim bilir kaçıncı sarılışı ama gözlerim görüyor işte sarılıyor
Kalbim şiddetle çarparken ruhum ateşlerde yanmak ne demek haykırdı tüm varlığı ile koca Ankara sokaklarına
Gözlerimden akan yaş kalbimde bir barajdan taştı sanki... durmadı.
" Dokunma" diyebildim sadece dişlerimi sıka sıka
" Çek elini, dokunma"
Ellerim yumruk halde sinirle tırnaklarım etime geçmişken öptü! Onu öptü!
Kendimi balkondan yere yığılmış buldum. Kafamı duvara vura vura, dişim yanaklarımı kanatarak sıka sıka ağladım
" yapma, yapma çek elini Dokunma!'
Kalkamadım, kaldım... Kendime geldiğimde hava kararmış, her yer simsiyahtı.
Senin değil, senin değil! İçimi yakan gerçekle güçlükle kalktım balkondan. Lambaları sönmüş eve baktım.
Gözüm onun odasına ilişti.. gözümden tekrar döküldü yaşlar
" Senin değil"
Son defa tekrarladım kendime.
Beynim bunu yüzlerce kez dese ne fayda, dinlemeyen kalbim!
Hala onun için can çekişen kalbim. Kabullenemiyorum, ben ondan başka tek bir kadına dokunmadan onu bekledim.
O başka kadınlarla ilgilen diyene dek, sırf canını acıtmak için, ona kaybedeceğini göstermek için bile onun itmesi ile gittim.
O beni sevdiğini söylerken mi birlikte oldu o adamla?
Arabaya atlamış eve geçerken düşündüm, nasıl fark etmedim? nasıl ?