Eylül
Bekliyordum, 10 dakika... 10 dakika sonra randevu sırası bize gelecek. O ise karşımda ayakta dikiliyor.
Duvara dayanmış, ellerini koynunda birleştirmiş. Bana hiç bakmıyor. Koyu lacivert gözleri hep huzur verirdi şimdi ise huzurumu elimden almak üzereydi
Elim yine karnıma gitti...
" Babasına söylemedin mi? gelsin sahip çıksın piçine madem aldırmak istemiyorsun "
Gözü karnımı tutan elimden gözlerime döndü. Öfke, nefret, iğrenme... Her şey vardı.
Peki ya ben, ben ne hissetmeliydim. O kadar emin ki kendinin olmadığına test yaptırma teklifimi dinlemedi bile.
Kendini daha da aşağılatamazmış, amacım neymiş, testi mi değiştirecekmişim. Hıh, bu kadar güvensiz birisine binlerce test yaptırsam ne fayda
" Babasının umrunda değil" dedim gözlerimi gözlerine dikerek. " Onun ölmesini istiyor" diye sonrlandırdım söyleyeceklerimi.
Elimin tersi ile gözyaşımı silip açılan kapıdan duyduğum ismimle doktorun odasına doğru yürümeye başladım.
" Ara bir daha, sahip çıkarım derse yapma" Kolumdan tutmuş öfke ile nefes alıp verirken kabaran göğüsü ile bir daha küçüldü gözümde
Kolumu çektiğimde eli boşluğa düştü, tıpkı benim ona dahil hayallerim gibi
" dedim ya, babası doğmasını istemiyor"
Kaşlarını çatmış bana sert şekilde bakarken yüzünden iğrenerek bir gülümseme belirdi.
" birdaha sana sahip çıkacak adamların koynundan çıkıp öyle piçlerin yatağına girmezsin"
Yanımdan uzaklaşıp az önce oturduğum koltuğa oturdu. Sinirle saçlarını yüzünü ovuyordu.
Bu muydu benim sevdiğim adam?
Koca bir hayal kırıklığı... içeri girdiğimde derin bir nefes aldım.
" Ne kadar burada kalmam gerek?" diye sorduğumda doktor hanım oturmamı işaret edip
" yarım saat yeterli, Deniz aradı durumunuzu söyledi. Dışarıdaki beye kürtaj olduğunuzu söyleyebilirsiniz. Benden başka kimse bilmeyecek. "
Bilmeyecek, ne zamana dek! şimdi değil ama karnım büyüyecek... O zaman ne olacak?
Babam, babamın yüzüne nasıl bakacağım?
Gözüm yaşla dolarken önüme uzanan peçeteleri gördüm.
" Hadi silin gözyaşlarınızı da sizi muayene edelim. Ufaklığın kalp atışını duymak size iyi gelecektir"
Gelir mi ? gelir...
30 dakika sonra
Odadan çıktığımda yüzünde gördüğüm ifade... endişe miydi? Beni görür görmez ayağa kalktı.
Yanıma gelmek ile uzak kalmak arasında gidip geldi. Bana uzanan ellerini tereddüt ile geri çekti.
" bitti mi?"
Gözlerim yüzünde aşık olduğum adamdan iz aradı. Bir parça olsun kalmış olsun... o da son sorusu ile boşa bir çaba olarak kaldı
" Bitti" dedim dilimden dökülen sözcükler kalbimi parçalarken. Biz bittik.
Stres, acı,öfke... Dönen başım ile duvardan tutunarak ilerliyordum o ise birkaç adım arkamda.
Neden hala burada? Bir müddet yürüyüp durdum
" Git Demir "
Arkamdan hızlı adımlarla önüme geçip " eve bırakayım, gideceğim"
Onunla hala bir yere geleceğimi mi düşünüyor? Bana ne yaptığının farkında değil mi?
" Eve gitmiyorum"
Kaşlarını çatmış bana bakıyordu
" Nereye gidiyorsun?"
Bilmiyorum, nereye gideceğim? " Biraz yalnız kalmak istiyorum." Tekrar onu geçip giderken seslendi
" Akşam gelirim, açıklamak için... bittiğini"
Arkamı dönüp baktığımda konuştuğuna kendisi bile inanmayan bir adam vardı
" Bittiğini?" dedim gözlerimi gözlerine dikerek. Bende bitti ama sende... Sende bitti mi Demir?
Gözüm parmağındaki yüzüğümüze takıldı
" Önce onu çıkart" deyip tekrar yoluma gittim, bir daha dönüp bakmadan.
Poyraz
Toplantı salonunda İvan elllerindeki delillerle ilgili bilgi paylaşıyordu güya
Babam bana sık sık bakıp sakin olmam için baskı yaparken ben gözlerim İvan'in üstünden ayrılmadan analize devam ettim
Alay ediyor, ifadesi ilk zamanki gibi değil.Stikerlar ile ilgili bilgi vermedi.
Babam ve üst düzey Rus yetkililerin salondan çıkması ile İvan'in yüzündeki gevşek ifade yayılmıştı
" En azından artık aradığımız türü biliyoruz" dediğinde göz göze geldik
" anlamadım"
" Bir kadın" gözlerini gözlerime dikti.
" Açıkçası benim için sürpriz oldu, bir kadının bu kadar zeki olması beklemezdim. Hayran bıraktı beni kendine"
Yanındaki kızın iğrenç ima dolu tebessümü... Ya sabır. Ben hayran olacağım sana piç!
" Aslında erkek olsa yapacaklarım belliydi ama şimdi sanırım değiştirmem gerekiyor düşüncelerimi"
Diyerek kemeri ile oynamaya, kemerini yukarı sıvayıp bırakmaya başladı.
Sabret, sabret Poyraz, sakın açık verme. Bu piç bir şeyden şüpheleniyor sakın!
" Sence güzel midir?"
Tuna ile göz göze geldiğimizde gözleri ile bana aman komtanım der gibi bakıyordu
" Bilmem, fark eder mi? Suçlu sonuçta güzel de olsa yakalanacak çirkin de olsa yakalanacak"
Yüzünde iğrenç bir sırıtma ile devam etti
" Fark eder, ben güzel kadınları sikerim"
Göz gözeydik. Ne o gözünü benden ayırdı ne ben ondan. Elimdeki kalemin kırıldığını ise çıkan sesle fark ettim.
Gözü kırılan kalem ile gözlerim arasında gidip geldi.
" Sizi kızdırdım mi?"
Elimdeki kalemi gırtlağına sokmak istedim, Onu öldürmek... acı çektire çektire!
" Bir Türk kızından bahsediyorsunuz. Suçlu olup olmaması umrumda değil. Sınırınızı aşmayın"
Sakin ol Poyraz, sakin ol!
" Umarım benden önce yakalarsınız, çünkü ben yakalarsam... "
Ah sincap, her ne halt varsa artık konuşmak zorundasın. Neyse söyle ki seni koruyabileyim
" Siz burada istihbarat akışını kendiniz rapor etmek için bulunuyorsunuz. Emir komutanın bir halkası değilsiniz ve işlediğiniz hiç bir suça müsamaha gösterilmez"
Söylediğime kendim bile inanmıyordum. Yüzündeki adi sırıtma yayılırken içeri o girdi.
Sincabım. Yapma , şimdi mi?
" Poyraz, bu GSM şirketinin raporlarını sen mi istemiştin?"
Gözüm hemen şerefsize döndü. Onu arkama alıp saklamak bile geçti içimden.
Şerefsiz kızı baştan aşağı süzdü.
" Merhaba, ben İvan" deyip elini uzattı sincabıma.
Sincap bir bana baktı, bir de İvan'a sonra da uzattığı ele. Sıkmadı, kafası ile selam verip
" Masal" dediğinde yüzündeki gülümseme daha da genişledi
" Düşündüğünden daha güzelmişsiniz"
Ne demek şimdi bu?
Eylül
Kuğulu parkta oturdum. Babam annemi ne zaman özlese buraya gelirmiş. Onu da beyaz kuğuya benzettiği için özlemini böyle giderirmiş
Bana da minik kuğum derdi. Minik kuğu babasını utandıracak... Hep gururumsun derdi.
Kız çocuk babanın gururudur, erkek yüz karası!
Gülümsedim söylediği bu sözü hatırlayınca. Telefonda onun mesajını gördüm. Herkes bizde, gel bitirelim şu işi.
Derin derin nefes aldım, sanki birkaç dakika sonra birdaha hiç nefes alamayacakmışım gibi.
Elim karnımda düşündüm, ne yapabilirim... en fazla ne kadar saklayabilirim onu. 4 ay? belki. Karnım çok büyümezse.
Şimdi hiç belli değil ama 4 ay sonra nasıl olur bilmiyorum ki?
Sıkıntı ile nefes verip çantamı da alıp yola koyuldum.
Volkan amcalara geldiğimde herkes bahçede şen şakrak yemek yiyordu.
Sedef, o da gelmiş. Gözü sürekli onun üstünde. İyi görünüyor ama..
Beni görür görmez ayağa kalktı Volkan amcam
" Ooo güzel kızım da gelmiş" Kollarının arasına alıp öpmeye başladı
" en çok seni seviyorum beni bu haytadan sen kurtaracaksın" deyip masada yüzü beş karış bana öldürecek gibi bakan Demir'i gösterdi.
Tebessüm ile karşılık verip oturdum gösterdikleri yere.
Annemin dikkat dolu bakışı üstümdeydi. Fark etti biliyorum anladı bir terslik olduğunu
" Sedefin gelişini kutluyoruz" dedi Cenk amca bir taraftan da kadehleri doldurarak
" Hoş geldin güzelim" derken bakamadım bile Sedef'e
Ve ondan da bana sitem dolu bir bakış. Halkı, ablası sayılırdım, Demir'e aşkını dinledim kaç gece ve şimdi...
" Senin yüzüğün nerede?" diye sordu babam tüm gülüş şen kahkahanın arasında sert bir ifade ve sesle
Evet, ondan başkasından da zaten bu kadar dikkatli olmasını bekleyemezdim
" Hadi bu hayta erkek, takmadı falan dedim aldırmadım, seninki nerede?"
Suratı giderek ciddileşti.
" Baba sonra konuşsak.." deyip araya gireceği anda " biz ayrıldık" dedim.
Ne düşünüyordu, beni soru yağmurundan mı kurtaracaktı. Sana kahraman rolünü bir daha oynatır mıydım?
" Neden?" Herkes şok içindeydi. En haklı soruyu sordular , neden?
Yüzüme öyle bir bakıyordu ki, sanki... sanki zevk alıyordu. Sanki canımın acıyacak olması onu mutlu edecekti.
Peki Demir, işte şimdi tam olarak bitiyor
" Ben başka bir adamı seviyorum, onunla evlenmeye karar verdim. Yarın da nikahımız var"
Masaya düşen bomba! Az önce beni eğlenerek izleyen suratı önce keder ardından öfke ile kaplandı.
" Üzgünüm" deyip ayağa kalkıp yürümeye başladığımda bir daha arkama bakmadan hızla uzaklaştım homurtular yükselen masadan
Ne dedim ben, ne evlenmesi, kimle evleneceğim ?
Kapıyı açıp çıkmak üzereydim ki kolumu sıkıca kavrayan elle acı ile savruldum. Sürükleyerek odaya götürdü beni
" Ne demek yarın evleniyorum, o şerefsiz mi? piçin babası?"
Daha ne kadar yok olacaksın, bir çocukluğumuz ,güzel anılarımız kaldı onları da mı alacaksın.
Onların bile mi hatrı kalmayacak aramızda!
" Bırak kolumu"
Öfke dolu nefesi yüzüme düşerken kendimi kurtarmaya çalıştım hışmından
" Madem evlenecektin o zaman piçini neden aldırdın?"
" Aldırmadım" dedim tüm çığlığım boğazımı yırtarken sessizce bağırarak
Bana bakışı tekrar koyulaştı.
" Demek yalan söyledin, neye şaşırıyorsam. Beni boynuzladın yalan söylemene mi şaşırmayalım?"
İğrenerek baktım ona, tek kelime etmeden tüm öfkemle kalkan elim yanağına sert bir tokat olup indi
" Sakın bir daha bana ya da bana ait bir şeye karışma"
Elimi güçlükle de olsa ondan kurtarıp kendimi evden dışarı attım. Aracıma gidene dek gözyaşlarımı tutmaya çalıştım.
Aracın içine kendimi atar atmaz uzaklaşıp gözyaşlarımı serbest bıraktım
" Bitti işte, bitti"
Hiç mi tanımadım seni, dahası sen hiç mi tanımadın beni?