Mete’den
Yok, şişe dipleriyle bir olup kabul etmiyor. Hayır, tanımasam neyse; kızın ruhunda var. Kaç kişinin aklına gelir ki, sırf yazılıda itiraz ettiği soruya öğretmen umursamadı da düşük not aldı diye öğretmenin arabasının egzozuna muz sokmak?
Bir de bana laf ediyor. Maceranın kitabını yazar; tehlike göbek adı, “korkuyorum” diyor. Bir yolunu bulmalıyım, ondan başka katılacağım kimse yok ve ben bu macerayı yaşamak istiyorum.
Sormayın, başka arkadaşım yok işte. Erkeklerden asla samimi dost deyip yanıma sokmam. Konuştuğum kişi konuştuğum yerde kalır. Karşı cins mi? İşte Enfal şişe dipli, Arap saçı komşu kızı; kafa kız işte. İlk öyle bir niyetim yoktu ama baktım zamanla arkadaş olmuşuz. İyi de oldu, yalnız kalmadım işte.
Bu eve yeni taşındığımızda sağ olsun Sevim teyze çok baktı bana. Süleyman amca ile de babam iyi anlaştılar. İlk başlarda, dedim ya, şu kızdan gram haz etmedim. Benim için de aslında liseye başlayana kadar durum fena değildi.
İşte lise zamanı geldi; ergenlik falan derken… Bende o ergenlik sonuca hiç ulaşmadı. Kızlarla takılmıyoruz, bel altı konuşmuyorum, onlar gibi sapkın değilim diye akran zorbalığına uğradım. Adımız “gay Mete” diye çıktı.
Ne var yani çevremde kimseyi istemiyorsam? Yalnız mutluyum ben. Doktora falan gittik bir ara, ben bile dedim “Acaba?” hani… ama yok, değilim; her şey psikolojik. Babam dahi bilmez nedenini. Ben biliyorum ama çaresi yok, ne yaparsın? Uğraştım ama olmadı, seneler oldu, tık yok.
Ha Enfal diyordum, konu dağıldı. Esas kız… İlk bir anlaşma sonucu arkadaş kalabildik zira onun öncesinde Tom ve Jerry bile bizden iyi anlaşan ikiliydi. Sonra işte baktım, onunla arkadaş olabilirim. Onu o kontenjana almak zor oldu ama beraber okulu yakıp yıkmadan mezun olunca kesinleşti.
Uğraşıyorum, şu yarışma ne güzel olacak. Değişik bir eğlence işte; kazanmasak bile eğlenmiş olacağız. İkna edeceğim, başka yolu yok. Yarışmaya üç ay kaldı ve ben çoktan başvuru yaptım bile. Enfal duysa derimi yüzer, yeminle; korkulur ondan.
Sevim teyze üzerinden oynayalım dedik, ikna olmadı. Süleyman hükümdarı ikna edecek tek kişi, Sevim Sultan. Neyse ki ikinci bir planımız vardı. Sabah aniden kapıya Enfal dayandı.
“Ne var kız, rüyanda beni mi gördün?”
“Sus lan, şu yarışma zımbırtısına yapalım başvuru; bakalım kazanırız belki.”
“Vallaha mı kız?”
“He vallaha.” dedi. Bir sevindim, nasıl desem… Kucakladığım gibi etrafımda döndürdüm. İlk defa böyle bir an yaşandı. Ne kadar güçlüyüm be! Enfal’i bile kuş gibi kaldırıyorum. Biz bu yarışmayı kazanırız, yazın bir kenara.
*
*
*
Enfal’den
Sabah huzurla, sessizlikle uyandım. Ohh, ne rahat! Neden? Telefonumu kapattım, Mete uyandırmasın diye. Kafa sakin ve ben uykumu aldım. Odamdan çıktığımda salonda annem ve babamın konuşmasını duydum. Fısıldar gibi konuşuyorlar. Hemen sessizliğe büründüm, kapı dibine sindim. Ne karıştırıyorlar bunlar?
Annem:
“Süleyman, kendi kardeşim; ben güvenip bir kuruş vermem. Sen nasıl kefil olursun?”
“Yapma hatun, işte yalvardı, ‘İş kuracağım.’ dedi.”
Ah dayı, ah… Bende bir dayı var, düşman başına; şu enişteyi yolan cinsten. Yufka yürekli babamı yolmuş. Ahh dayı… Ben senin o kafanda olan üç beş saçı ağda ile almazsam Enfal değilim.
“Süleyman ne yapacağız peki? Az da değil. Nereden buluruz bu kadar parayı?”
“Bir şekilde bulacağım hanım; kredi falan… Ne yapalım? Yoksa elimizde bir evimiz var, o gidecek.”
Annem içini çekerken eliyle ağzını kapattı.
“İhhh, yapma Süleyman! O nasıl söz?”
Annem için ev çok değerliydi. Benim hayat güvencem, sıcak yuvam. Annem hemen dizlerine vurmaya, dayıma saydırmaya başladı.
“Ah Ziya! Boyu devrilesice Ziya! Uyuz olup kaşıyacak tırnak bulamayasıca Ziya!”
Off, o nasıl beddua be? Benim bile tüylerim diken diken oldu. Ne kadar bir borç bu sefer? Ne kadar para dolandırmış babamı?
“Dur hanım, başlama. Bulacağız bir yolunu.”
“İki milyonu nereden bulacağız? Biz bu evi ne zorluklarla aldık! Yeni toparlandık, kızımıza bırakacağımız tek mülkümüz!”
Ne!!! İki milyon mu? Dayı, dayı… Saçını değil, bütün vücudunu ağda yapmak lazım senin! Bu iki milyon nasıl ödenir? Çalışmakla birikmez, faizi olur, yetişilmez… Kızım Enfal, kaç yaşındasın? Elin ekmek tutmadı, babamdan gizli çalıştığım zamanlar hariç. Şimdi dayım uğruna hiç çalıştırmaz.
Kafanı kullan kızım Enfal… Kafamda ampül yandı; çizgi filmlerde yanar ya, yapacağı planı bulmuş karakterlerin… Hah, tam da öyle sarı sarı parlak ampül. Ne kadar istemesem de gerizekalı Mete’ye katılmam lazım. Tabii bir de kazanmamız…
Hızla annemgile kendimi belli edip:
“Ben beş dakikaya geliyorum!” diyerek fırladım. Hemen karşı tarafa geçtim. Ay, hiç bahsetmedim değil mi? Kütahya’da yaşıyoruz. Burada evler genelde en fazla üç katlı, aile apartmanı gibi. Bizimki tek kat sayılır, altta kömürlük falan var.
Onların evi de bizimki gibi ama iki daireli; İstanbul’dan yerleştiler, kendileri yaptırdı evi. Durumları bir tık daha iyi bize göre. Ayağıma terliği taktığım gibi şıppıdı şıppıdı dayandım kapısına köpoğlusunun.
Mal değneği, yarışma der demez kucakladı beni. Hayır neden yani? Altı senede ilk defa birbirimize temas ettik desem. Genelde temaslarımız enseye şaplak, omuzlara yumruk, bacak dürtme şeklinde olur. Şu an çok farklı oldu; beni kucakladığı gibi etrafında çevirdi.
Havalanıp havada süzülmek ne güzelmiş… En son ilkokul zamanı babam kaldırmıştı böyle. Sonra ben büyüdüm, onda da fıtık olunca bir daha olmadı. Ne kadar özlediğimi bu gerizekalı hatırlattı bana.
“İndir lan beni!” Aldığı gibi indirdi, otuz iki diş sırıtıyor embesil.
“Sırıtma, hadi yap başvuruyu; bakalım kazanacak mıyız?”
“Ben yaptım bile. Üç ay sonra gidiyoruz ama ilk önce seçmelere hazırlanman lazım.”
“Ne hazırlığı lan?”
“Bu halde katılabileceğini düşünmedim herhalde. Azıcık kendini geliştirmek gerekiyor.”
“O nasıl olacakmış?”
“Seni Selim hocanın ellerine teslim edeceğiz. Bir de gözlüklere çare bulmamız lazım.”
“Gözlük kolay, bulurum ben bir yolunu. Selim hoca dediğin, şu spora gittiğin hoca değil mi?”
“Evet aynen o, şişe dibi.”
“Ben para harcayamam spor yapmak için; parkın içindekilerle çalışırım.”
“Saçma saçma konuşma! Elli yaş üzeri teyzelerle gıybet edip ne çalışacaksın acabası?”
“Para veremem diyorum.”
“Tamam bendensin. Sen git şimdi, son gün sevdiğin ne varsa ye; zira kalori açığı için azıcık uzak duracaksın yemekten.”
Benim moral yerle bir. Hemen yerlere bakmaya başladım.
“Ne arıyorsun kız?”
“Yere düşen moralimi bulup ağzını burnunu dağıtacağım onunla.”
“Hadi hadi, bırak moralini. Selim hoca sana gösterir; o zaman ödeşiriz. Ben işleri halledeyim, sen de kendini hazırla. Çok eğlenceli olacak kız.” dedi, omzumu dürttü mahalle karısı kılıklı Mete. Bazen diyorum, acaba harbi yumuşak mı bu?