1.Bölüm
"Eva!!! Lanet olsun hâlâ peşimizdeler!" arkama baktığımda iki adamın hızla bize yaklaştığını gördüğümde panikle, "Sabrina ormana girmemiz gerekli!" en yakın arkadaşımla nefes almadan koşarak peşimizdeki iki koca adamı atlatmaya çalışıyorduk.
"Saçmalama! Asla o ormana girmem!"
"Başka çaremiz yok yoksa bizi yakalayacaklar"
"Vahşi hayvanlara yem olacağıma bu iki gerizekalının beni yakalamasını tercih ederim!" ona koşarken sesimi duyurmaya çalışarak, "Emin misin?! Sana neler yapabileceklerinden haberin var mı senin!" önümdeki çukuru atlayıp koşmaya devam ettim.
"Önce kendileri seni becerir ama aşk dolu bir sevişme olmaz kesinlikle haberin olsun, sonra bütün adamlarının önüne atar seni onlar tek tek hatta dur grupça seni bağırta bağırta becerirler." arkama baktığımda onlardan uzaklaştığımızı gördüm.
"Ben olsam vahşi hayvanları tercih ederdim Sabrina!"
"Kes şunu Eva!! Sana kim dedi adamların malını çal diye!!"
"Ben nerden bileyim onların malı olduğunu!"
"Adrian'nın malı olduğunu zannettim! Hem geri vermeme rağmen hâlâ peşimi bırakmıyorlar".
"Bırakmazlar tabi! Nerde gördün Dante'nin ondan bir şeyler çalan kişileri bıraktığını!" ikimizde arkamıza baktığımızda adamları artık görmüyorduk.
"Gel benimle"
"Nereye gidiyoruz"
"Şurda bir mağara var geceyi orda geçirelim"
"Delirdin mi sen asla girmem o yere!"
"Ormana gir dedin girdim ama mağara olmaz!" en yakın arkadaşım korku dolu gözlerle mağaraya bakıyordu.
"Sabrina başka çaremiz yok.Adamlardan saklanmamız gerek." Bir arkasına bakıp bir de mağaraya baktıktan sonra ,"Bu işten bir kurtulayım bir hafta boyunca çaldığım bütün malların parasını çocuklara dağıtacağım" söylene söylene benimle mağaraya yürüyen Sabrina'ya gülerek baktım. "Demiyor ki bir daha bir şey çalmayacağım"
"Bir şeyler çalmazsak hayatta nasıl kalacağız Eva!"
Beline kadar uzun dalgalı kızıl saçları olan büyük ela gözlü, benden daha kısa olan yaklaşık 1.63 boyundaki arkadaşımın yüzündeki hafif çillerine bakıyordum. Dediklerinde haklıydı günümüzde hayatta kalabilmek için bir şeyler çalmamız gerekiyordu yoksa hayatta kalamazdık. Dünyanın her yerinde savaş vardı bütün ülkeler birbirlerinin kısıtlı olan kaynaklarına çökmek için uğraşıp duruyordu. Her yerde açlık ve sefalet vardı. İnsanlar zar zor yiyecek bulabiliyor buldukları şeylerde genelde ülkeyi yöneten üst rütbeden olan insanların verdikleri artıklar oluyordu. Kendileri günlerini gün ederken bizim gibi alt tabakadan olanlar ise her gün açlıktan veya hastalıktan ölüyordu. Sonra da ekranlara çıkıp halimize şükretmemiz gerektiğini bizden daha kötü durumda olan insanlar olduğunu söyleyip duruyorlardı.
Niyeyse sürekli şükreden kesim biz olmak zorundaydık kendileri açlık nedir bilmedikleri için...
Çok az ışığın vurduğu mağarada önümüzü zor görerek yürümeye devam ediyorduk.
"Burda kalalım daha fazla ilerlemeyelim" dedim çünkü ilerisi zifiri karanlıktı ve orda ne olduğunu bilmiyordum.Başıyla beni onaylayan Sabrina hemen yanımdaki taşa gelip oturunca saçlarımın üzerinden ağaç parçalarını almaya başladı.
"Saçların berbat durumda" bir yandan gülüyor bir yandan da belime kadar uzun olan siyah kıvırcık saçlarımın üstündeki dal ve yaprak parçalarını alıyordu. Sabrina'dan biraz daha uzundum 1.67 boyunda kıvırcık siyah saçlarım, badem siyah gözlerim vardı.Ben 24, Sabrina ise 23 yaşındaydı.Beyaz tenimin üzerindeki yaralara baktığımda, "İz kalacak gibi"
Yarama bakıp, "Sanmam o kadar derin değil" dediği an dışarıdan sesler gelince Sabrina'yı elimle susturdum.
"Nereye gitti bu sürtükler! Onları hemen bulun!"
"Abi mağaraya girmiş olamazlar mı?" korkuyla Sabrina ile birbirimize baktık. Buraya girerlerse çok rahat bizi yakalarlardı.
"Sabrina derinlere doğru gitmeliyiz" çok kısık sesle konuşuyordum.
"Kafayı mı yedin, kapkaranlık yerde nasıl yürüyeceğiz.Mağara burası her yerde derin çukurlar olabilir"
"Biliyorum ama başka çaremiz yok" mağaranın ağzına baktığımda adamların içeriyi kontrol ettiklerini gördüm karanlık köşede olduğumuz için bizi ordan göremezlerdi ama biraz içeriye girseler görürlerdi hemen.
"Kalk hadi" oflayarak kalkan Sabrina'ya bakıyordum. Bende o lanet yere gitmek istemiyorum ama başka çaremiz de yok.
"Birbirimizden ayrılmayalım" sıkıca onun elini tutuyordum. Derinlere doğru yürüdükçe mağara ağzıda görünmez olmuştu artık hiçbir şey göremiyorduk.
Yirmi dakika yürüdükten sonra ,"Eva, önümü göremiyorum artık" telaşla konuşuyordu.
"Eğilerek mi yürüsek? Ellerimiz ile yeri hissede-...." dememle ikimizde kendimizi boşlukta bulduk.
Kahretsin bir yerden düşüyorduk!!!
"Evaaa!!!! Ölmek istemiyorum.!" düşerken çığlık çığlığa bağırıyorduk.
"Elimi sakın bırakma Sabrina!!!"
"Kızım geberip gideceğiz hâlâ el diyorsun!!" korkudan ikimizde saçmalıyorduk. Boşluk o kadar karanlıktı ki hiçbir şey göremiyorduk ve bu bizi daha çok korkutuyordu.
Beş dakika geçmesine rağmen hâlâ düşmeye devam ediyorduk.
"Siktir! Bu ne biçim çukur böyle!" Sabrina korku dolu sesiyle bağırıyordu. Daha sonra ilginç bir şey oldu, etrafımızda ışık patlamasına benzer ışıklar yayıldı bir anda.
"Lanet olsun bu da neydi böyle!!?" bu sefer bağıran bendim daha sonra gözlerim kararmaya başladığında bayılacağımı anladım.
"Sabrina bayılacağım galiba!" dediğimde ondan ses alamayınca ona bakmaya çalıştım ama etraf hâlâ karanlık olduğu için yüzünü göremedim. En son hatırladığım şey düşerken bir ışık görmem ve bu ışığa doğru hızla düşüyor olmamdı, sonrası karanlık...
......
Bir şeyin hırlama sesini duyuyordum, yanımda sürekli yürüten birileri vardı. İnleyerek ,"Sabrina?" dediğimde gözlerimi hâlâ açamıyordum.
"Hey uyan artık!" gözümü açtığımda sesin sahibine bakmaya çalışsam da onu net göremiyordum.Daha sonra neler olduğunu hatırladığım an hızla yerimde doğruldum.
Sabrina ile en son düşüyorduk!
"Sabrina!!!" korku dolu gözlerle etrafımı görmeye çalışıyordum. Görüşüm yavaş yavaş netleştiği zaman karşımda üç kişinin meraklı gözlerle bana baktığını görmemle korkarak geriye doğru kaçmam bir oldu.
"Hey heyy. Sakin ol" içlerinden sarışın kısa saçlı yeşil gözlü yaklaşık 1.90 boyu olan tahmini 25 yaşlarında ki kişi benimle konuşmuştu.Aman tanrım o kolunda gördüğüm şeyler kas mı!
Hipnozdan çıkıp hızla ayağa kalktığımda bacağımda hissettiğim acı yüzünden yüzümü buruşturdum. Düştüğüm yere baktığımda şaşkınlığım artmaya başladı. Burda her yer ormanlık alandı ve düşebileceğim bir yer yoktu.Biri mi beni buraya getirmişti.
"Seth o garip kokuyor" biraz önce benimle konuşan sarışana esmer bir adam bakıp konuşmuştu. O da sarışın gibi kaslı bir vücut yapısına sahipti. Daha doğrusu şu an gördüğüm üç adamda vücut tipi olarak birbirlerine benziyordu sadece sarışın olan biraz daha iriydi diğerlerine göre.
Sarışın olan adam yani Seth yanıma gelip beni koklayınca kaşlarımı çatıp, "Ne halt ettiğini sanıyorsun sen! Uzak dur benden!!" ani çıkmışım ile afallayan üç erkek bana şaşkınca bakıyordu.
"Sen de kimsin?" Bunlar Dante'nin adamı değil gibiydi bu konuda şanslıydım ama hâlâ buraya nasıl geldiğimi merak ediyordum ve en önemlisi Sabrina neredeydi! Bu adamlar onu alı mı koymuşlardı?
"Sabrina nerde!!?" Üçü adam birbirlerine bakıp, "O da kim?"
"Benim yanımda olan kız! O nerde çabuk söyleyin!"
Seth ,"Seni bulduğumuzda tektin yanında kimse yoktu" dedi şaşkınca.İçlerinde üçüncü kişi olan ,"Beta onun kurdunu hissedemiyorum" Bu sefer ona saşkınca bakan ben olmuştum. İki mafyadan kurtulayım derken üç delinin eline mi düşmüştüm.
Onları fazla kızdırmamaya çalışarak, "Tamam beyler arkadaşımla gezerken birbirimizi kaybettik" bir yandan onlarla sakince konuşmaya çalışırken diğer yandan ufaktan uzaklaşmaya çalışıyordum.
"Benim şimdi gidip onu bulmam gerekiyor size iyi günler" tam arkamı dönüp birkaç adım gittiğimde arkamdan biri sertçe kolumu tuttu.
"Dur bakalım ufaklık, bu şekilde gitmene izin vereceğimi mi sandın" sarışın olan adam sert yüz ifadesi ile bana bakıyordu.
İşte şimdi yandın Eva!!.......