Aras, elinde tuttuğu deftere bakarken zamanın durduğunu sandı. Oda, duvarları ve camlar bile sanki geri çekilmiş, yalnızca o ve eski defter yüz yüze kalmıştı. Parmakları kaplamanın üzerinde gezerken hem ürperiyor hem de garip bir tanıdıklık hissiyle karşı karşıya kalıyordu. Bu defteri hatırlamıyor olmasına rağmen, sanki uzun bir süredir kaybettiği bir eşyasını bulmuş gibi hissetti. İçinde bir parça kabullenmek istemediği bir gerçek vardı:
Bu defteri yazmış olabilir miydi?
Ama ne zaman?
Nasıl?
Ve neden?
Atrium kıpırtısı gibi bir şey kalbinde çarptı. Odanın kapısını kapatıp yatağa oturdu. Defteri dizlerinin üzerine koydu. Dışarıdan kasabanın karanlığa gömülen uğultusu içeri süzülüyordu. Uzaklardan geçen bir aracın tekerlek sesi bile normalden daha uğursuz geliyordu.
Birinci sayfanın ardından gelen sayfalara geçmeye karar verdi.
Yutkundu, nefesi hafifçe titredi.
2. Sayfa
“Rüzgâr bugün yine aynı yönden esti. Bu kasabada rüzgâr bile geri dönüyor. Sanki her şeyin bir tekrarı var.”
Aras’ın boğazı kurudu. Cümleyi okuduğunda içi ürperdi. Çünkü Nihan’ın sahilde ona söylediği cümlenin neredeyse aynısıydı bu: ‘Rüzgâr bazen hatıraları taşır.’
Devam etti.
“Evin odalarının hiçbiri boş değil. Boş görünen odalarda bile bir süre durursan sesler duyabiliyorsun. Bazıları bana ait değil.”
Aras istemsizce odanın duvarlarına baktı. Bir an sanki duvardan hafif bir tıkırtı geldi. Ama belki de rüzgâr yine saçmalıyordu.
Belki de…
Defteri kapatmadan önce bir sayfa daha çevirdi.
“Bugün biriyle konuştum. Bana adını söylemedi. Ama kasabanın bana ‘tanıdık’ geldiğini söyledi. Tanıdık olan kasaba değil… benim geçmişimdi.”
Aras hızla ayağa kalktı. Odanın ortasında nefes nefese kaldı. Sanki biri bu cümleleri ona şu an fısıldıyormuş gibi hissetti.
Bu defter…
Bu yazı…
Bu his…
Tüm parçalar birbirine çarpmaya başlamıştı.
Aynı anda kapı sertçe çalındı.
Aras irkildi. Defteri kapatıp göğsüne doğru bastırdı. Kalbi süratle çarpıyordu. Merdivenlerden aşağı inerken her adımında ev gıcırdıyor, bu sesler Aras’ın gerginliğini daha da artırıyordu.
Kapıyı açtığında karşısında bu kez Münir değil, Nihan vardı.
Kadın yine o gri hırkasıyla, yine aynı sakin bakışıyla duruyordu. Fakat bu kez bakışlarının dibinde bir telaş vardı.
“Aras,” dedi nefes almadan. “İçeri girebilir miyim?”
Aras refleksle, “Elbette,” diyecek oldu ama sonra duraksadı. Bu evde bir yabancının olması fikri bile onu rahatsız ediyordu. Yine de kapıyı sonuna kadar açtı.
Nihan içeri girdiğinde evin içine bakıp uzun uzun inceledi. Sanki bu evle arasında yıllardır süren bir bağ varmış gibi davranıyordu.
“Bugün olanları biliyorum,” dedi.
Aras donakaldı. “Ne biliyorsunuz?”
Nihan, “Defteri bulduğunu,” dedi.
Aras’ın eli istemsizce göğsüne gitti. Kadının gözleri defterin yerini bir bakışta bulmuş gibiydi.
“Bu defter ne?” diye sordu Aras.
Nihan yavaşça oturdu. “Bir zamanlar bu evin sahibi olan doktorun tuttuğu bir defter var sanıyorduk. Ama kimse bulamadı. Çünkü defter sandığımız şey… onun değildi.”
Aras’ın nefesi kesildi. “Ne demek?”
Nihan onu süzdü. Yüzünde nadiren gördüğü bir sertlik belirdi. “Aras… Bu kasabaya daha önce geldiğini hiç düşündün mü?”
Aras’ın gözleri büyüdü. “Hayır. İlk kez geliyorum.”
Nihan başını iki yana salladı. “Bazen ilk kez geldiğini sanırsın. Hafıza… hele travmayla bağlantılıysa, bazı kapıları kapatır.”
Bir süre sustu.
Sonra ekledi:
“Belki de sen buraya hiç ‘ilk kez’ gelmedin.”
Aras başını iki yana salladı. “Ben… hatırlamıyorum. Böyle bir şey yok. Olamaz.”
Nihan derin bir nefes aldı. “Defterin senin el yazına çok benzemesi… sadece bir olasılık değil, Aras. Bu ev… bu sokak… bu rüzgâr… sana boşuna tanıdık gelmiyor.”
Aras’ın bacakları titredi. Defteri açıp yazılara tekrar baktı.
Kelimeler…
Cümleler…
Yazının akışı…
Hepsi ona aitmiş gibi içini burkuyordu.
“Eğer ben yazdıysam,” dedi Aras boğuk bir sesle, “neden hiçbir şey hatırlamıyorum?”
Nihan gözlerini kısmıştı. “Bunu öğrenmenin tek yolu, defteri tamamen okumak.”
Aras birden defteri tamamen açmak istedi ama Nihan elini uzatıp durdurdu.
“Hazır değilsin,” dedi. “Bazı sayfalarda yazan şeyler… ağır olabilir.”
Aras geri çekildi. “Ben gerçeği bilmek istiyorum.”
Nihan’ın yüzünde hafif bir acı ifadesi belirdi. “Gerçeği bilmek her zaman güç vermez, bazen yıkar.”
O anda üst katta bir kapı sertçe kapandı.
İkisi de irkildi.
Aras merdivene baktı. “Evde biri mi var?”
Nihan’ın yüzü soldu. “Hayır… ya da…”
Cümlesini tamamlamadı.
Aras elinde defterle merdivenlere doğru yürüdü. Her adımında ev daha soğuk, daha yabancı ve daha tehlikeli görünüyordu. Nihan da peşinden takip etti.
Üst kata çıktıklarında koridorun ucundaki kapı aralıktı. Oysa Aras az önce kapalı olduğundan emindi.
Kapıyı itti.
İçeride kimse yoktu.
Ama odanın kokusu değişmişti.
Sanki biri az önce buradaydı.
Yerde, defterin sayfalarından biri kopmuş gibi duran küçük bir kâğıt parçası vardı.
Aras eğilip kâğıdı aldı.
Kâğıtta tek bir cümle vardı:
“Geri dönmek bazen seçim değildir.”
Altında yine aynı imza:
Aras K.
Nihan nefesi kesilmiş gibi geri çekildi.
Aras ise donup kalmıştı.
Bu defter…
Bu ev…
Bu kasaba…
Ve bu cümle…
Hepsi tek bir gerçeği işaret ediyordu:
Aras bu kasabadan hiç tam olarak gitmemişti.
Kasaba onu hatırlıyordu…
Ama o kasabayı hatırlamıyordu.
—