9
Kaan
Olur öyle bazen, ölümle selamlaşır halini hatrını sorar sonra ceketini sırtına atıp arafta beklersin. Ölümü sevdin mi? Bir adım daha atarsın çizgiden öteye taraf...
Sevmedin mi? Ölüm seni yaka paça önüne katar ve atar çizgiden öteye...
Ben Kaan Kahraman... Henüz lise hayatının 2. yılındayken bir yangında karbonmonoksit gazından zehirlenen, kaslı vücudunun ihanetine uğrayarak tek kasını bile oynatamayarak yere devrilen biçare...
Ada Paşazade için geldiğim İzmir'de beni Ada yerine ölüm kucakladı. Mutlu muyum? Belki de fazla ölü olduğum için mutsuzum.
'At! Atı öp!' diyen zayıf bir sesin nereden kulağıma çalındığını bilmiyorum. Ama ses çok tanıdıktı.
O an bir şeyler oldu ve bir at karşıma çıktı. O ses, bu atın karşıma çıkacağını nereden biliyor?
'At ne derse onu yap!' diye bağırdı daha gür bir sesle. Işıklar yandı. Yeşilliklerin içinden at koşarak yanıma geldi. Gözleri tıpkı Ada'nın gözleri gibi gece kadar koyu bakıyordu. Ama karanlığa boğmayan mehtaplı gece kadar şeffaftı.
"Ya beni öpersin ya da ölürsün!"
At konuştu! İçimden bir ses o atı öpmem gerektiğini söylüyordu. Üstelik at, murat demektir. Bu yönden bakınca Ada demek ki beni yeniden sevecek!
***
"Uyandı! Uyandın mı? Kaan sana diyorum! Uyandım desene!"
Araladığım gözlerime vuran ışık ve çığırtkan kuş gibi öten sesle birlikte gözlerimi tekrar kapattım.
"Kaan ya aç gözlerini, bak burada uyanmanı bekliyoruz. Centilmen beyler, genç ve güzel aynı zamanda seksi kadınları bekletmez."
"Mehir teyzecim, genç derken bizi mi kastettin?"
"Mercimek tanesi ben henüz yaşlanmadım. Bak yüzüme tek kırışıklık var mı?"
"Genlerimizin avantajı mı desek buna? Kaç yaşındasın teyze?"
"Gösterdiğim yaştayım."
Mehir abla bunları söylerken ben tekrar gözlerimi açıp Mercan'a atarlanmasına gülümsedim. Yaşamak güzelmiş.
Feride uyandığımı fark edince boynuma sarılıp başını omzuma yasladı.
"Öleceksin diye çok korktum. Galiba ben sana aşığım."
Feride şuursuzca konuşurken Mercan ile Mehir abla da uyandığımı fark ettiler. İkisi birlikte "Çok şükür!" derken aradaki kan bağı olduğu gibi kendini gösteriyordu. Tepkiler bazen aynı...
Mercan ardından Feride'yi üstümden çekip "Napıyorsun Ferideciğim?" diye sordu.
"Kaan aşkımla sarılıyorduk."
"Feride, bu aşkım konusunu sonra mı konuşsak... Kaan böyle hasta hasta yatarken aşkın sırası mı?"
Mercan'a minnetle bakarken yüzüme takılı oksijen maskesini çekiştirdim. O esnada Mehir abla duruma el koydu.
"Aaa Kaan, maskeye karışma. Malum gazdan zehirlendin, tedavi olman gerekiyor.
"Mehir abla, gaz maz bizi sarsmaz." Ardından ciğerlerim sökülürcesine öksürdüm.
"Hah bu kabadayılık halleri sağlığa sökmez. Eriz doktoru çağırmaya gitti. Birazdan doktor gelir, durumuna iyice bakar."
"Eriz abi burda mıydı?" diye mırıldandım. Feride beni boğarcasına sarılırken adamı fark edememişim bile.
"Evet, uyandığını görünce hemen doktora bakmaya gitti."
"Ya İkizler nerede? Çocuklar iyi mi?"
"Merak etme iyiler."
Nerede olduklarını soracağım sırada Eriz abi ile doktor içeri girdi. Doktor beni muayene ettikten sonra Mehir ablaya hitaben çapkınca konuşmaya başladı.
"Evet hanımefendi, küçük bey gayet iyi durumda. Artık üzülüp güzel yüzünüzü soldurmayın lütfen."
Eriz abi Mehir ablanın elini tutup "Güzel karımın yüzü solsa da bu sizi ilgilendirmez. İşinize bakın, hastanın bilinci açık kendisine bilgi verebilirsiniz henüz sizinde bilinciniz açıkken!" dedi tehdit dolu bir ses tonuyla.
Doktor utanarak yüzünü bana döndü. "Birkaç gün burada tedavi almanız iyi olur."
"Tamam, siz nasıl..." istersiniz diyemeden Eriz abi lafımı karizmatik bir duruşla böldü.
"Kaan, tedavine evde devam edebiliriz. Biliyorsun söz konusu Uluhanlar olunca, olmayacak şey yok. Ne gerekiyorsa yaparız. Daha fazla burada kalman gerekmiyor."
"Eriz abi size yük..."
Yine lafımı böldü. "Ne yükü? Mehir'in yeğeni benimde yeğenim sayılır. Hadi sen biraz dinlen bende gereken neyse hazırlıklara başlayayım."
Mercan yastığımı düzeltirken bir taraftan da "Evet, gayet mantıklı. Hastaneleri sevmiyorum zaten. Ben sana evde çok iyi bakarım Kaan." diyordu.
Feride bu defa üzgünce "Ama ev yandı. Nereye gideceksiniz?" diye sordu.
Mehir abla sanki evi yanmamış gibi gayet keyifliydi. "Amaan bize ev mi yok? Yeni ev bulup yerleşene kadar birkaç gün çiftlik evinde abimde kalacağız. Değil mi sevgilim?"
Eriz ise biraz çekinerek de olsa konuşmaya başladı.
"Şey aslında çiftliğe gitmek yerine babamlarda kalsak daha iyi olur. Hem çocukların okuluna da yakın ama istemiyorsan..."
"Haa doğru çocukların okulu var. Çiftlikten gidip gelmesi zor olacak. Tamam öyleyse birkaç gün halamla yani cici annenle takılırız."
Nereye gideceğimiz belirlenince çıkış için hazırlıklar yapılmaya başlandı. Gerek olmadığı halde tekerlekli sandalyeye alınırken Eriz abi her zamanki gibi bana yardımcı oldu. Feride tekerlekli sandalyemi sürmek istedi ancak beni itemeyince daha doğrusu düz gitmek yerine duvara doğru beni çarpınca Eriz abi tekrar sandalyenin kaptanlığını devraldı.
Mercan ile Feride arkamızdan gelirken Mercan'ın çenesi durmuyordu.
"Çocuk yangında ölmedi, hastaneden taburcu olurken öldüreceksin."
"Tamam iyiyim Merci, altı üstü dizim duvarda hasar bıraktı."
"Hı hı kesin öyledir."
Feride gergin bir ses tonuyla "Yaa ben ne bileyim böyle zor olduğunu. Ehliyetim mi var sanki?" diye çıkıştı.
"Bak bi de kendini savunma Feride, vallahi yangınzede demem seni..."
Ne yapacağını söyleyemeden Mehir abla olaya dahil oldu. "Mercimek, arkadaşınla nasıl konuşursun böyle kaba saba? Size okulda ne öğretiyorlar Allah aşkına?"
"Ohooo bi bilsen neler neler öğrendiğimi, beni okula göndermezsin teyzecim."
"Terlik yemeyi özlemişsin belli..."
Mehir ablanın tehdidi üzerine Mercan susarak Feride'nin koluna girdi ardından yanağından öpüp kedi sever gibi başını okşadı.
"Aferin. Güzel güzel geçinin."