8
-Ada Paşazade-
Sabah lanet alarmın sesiyle lanet yatağımdan lanet olasıca ayaklarımı sarkıtarak kalktım.
Şaka yapıyorum. Ben o bad boy hikayelerindeki kötü kız karakteri değilim.
Küçük erkek kardeşimin aptalca bağırışıyla uyandığım bir okul sabahında Sanat'ı göreceğim için mutlulukla yatağımdan çıktım.
Odamın içindeki banyoda hızla elimi yüzümü yıkadıktan sonra siyah saçlarımı at kuyruğu yaparak banyodan hızla çıktım.
Kapının tıklanma sesiyle hemen ayağıma geçirdiğim postallarla kapıya koştum. Kapının kilidini açınca babam gülümseyerek elini yanağıma koydu.
"Günaydın prensesim. Okula seni bırakmamı ister misin?"
"Gerek yok baba, ben taksiyle giderim."
"Peki güzel kızım. Hazırsan kahvaltıya gel. En sevdiğin börekten yaptırdım."
Babamın beni bu kadar önemsemesi belki çoğunuza anormal gelebilir. Sırf ben istiyorum diye İzmir'e taşınmamız, okulumu seçerken devlet okulu olmasına rağmen zorluk çıkarılmaması fazla hayali değil mi?
Eğer sizinde babanız Karan Paşazade olsaydı bu kadar şaşırmazdınız. Benim gibi huysuz bir ergenle uğraşıyor adamcağız, yeryüzündeki en iyi baba olsa gerek.
Demek isterdim. Öyle değil... Anlarsınız zamanla.
"Okulda atıştırırım. Çıksam iyi olacak." diyerek çantamı yerden alıp çıktım.
Alt kata indiğimde Deniz mavi gözleriyle karşıma dikildi.
"Ada, beni de okula götür."
"Deniz sabah sabah hiç çekilmiyorsun. Hadi git annenle börek ye!"
"Çok sinirsin! Annemle babamın yerinde olsam seni döverdim."
"Bana bak bacaksız kardeşim demem, çekerim o kepçe kulaklarını!"
Deniz'in gözleri korkuyla büyüdü ardından ellerini kulaklarına götürdü. Sinirli bir tavırla bana çıkıştı. "Ben kepçe değilim ama sen kötü kalpli bir cadısın!"
Tam Deniz'in kulağını tutmak üzere elimi uzatacaktım ki Firuze'nin sesiyle elimi indirdim.
"Oğlum, neden ablana cadı diyorsun?"
"Çünkü o süpürgesiz kötü cadı!"
"Deniz dilini kesince görürsün cadılık nasıl oluyormuş!"
Firuze her zamanki tavrıyla oğlunun koluna girdi. "Hadi Denizcim sen git kahvaltıya otur. Servisin gelmeden iyice karnını doyur."
"Tamam anne."
"Adacım, hadi sende gel kahvaltı yapalım."
Firuze'nin bana uzattığı elinden hızla kaçındım. "Ben rahatsızlık vermeyeyim. Siz ailece yapın kahvaltınızı."
"Sen de benim kızımsın..."
"Sen benim annem değilsin. Bana kızım demekten vazgeç artık."
Kapıyı açıp hızla evden çıktım. Babam olmasaydı bu yapmacık kadına bir gün bile katlanmazdım. Onun tek düşündüğü biricik oğlu Deniz'di. O doğduğu günden beri bu evde varlığımı hatırlayan yoktu. Bir şey istersem sus payı olarak yaparlar, hepsi bu.
Deniz benden 6 yaş küçük. Ben babamın evine geldiğimde henüz 5 yaşındaydım. Hayal meyal hatırlıyorum o günleri...
Annem babamın ilk eşiymiş. Sonra Serkan diye bir adama aşık olmuş ve babamla ayrılmışlar. Ayrılırken hamile olduğundan haberi yokmuş. İlk zamanlar babamı Serkan sanmışlar ama sonra gerçekler bir şekilde ortaya çıkmış. Serkan beni istememiş. Annemde aşkı için benden vazgeçmeyi kabul etmiş. Ünlü eski model Burcu'nun istenmeyen çocuğu Ada...
Annemin ise yaşadığı Aşk Karası... Bunun başka bir adı yok. Hangi insan aşk için evladından vazgeçer? Annelerin yüz karası.
Eğer yaşasaydı eğer yüzüne bakar, değdi mi, diye sorardım. Ama kader buya o adamla çekip giderken bir kaza geçirdiler ve annem olacak kadın öldü. Serkan ise sakat kaldı. Bana bir lokma ekmek vermeyen adam şimdi bir lokma veren ele muhtaç.
Taksi geldiğinde Sanat'ı evden çıkarken gördüm. Ona bakarken yaşadığım sıkıntıları unutuyordum. Öğrendiğim kadarıyla annesi babasıyla kavga ettiği için bir süre burada kalacaklarmış. Bu habere fazlasıyla sevindiğimi söylemeliyim.
"Sanat!" diyerek seslendim. Bana umursamaz bir bakış atınca "Günaydın." dedim keyifsizce.
"Günaydın."
"Biraz bekler misiniz?" dedim taksiciye.
Sanat'ın yanına doğru yürüdüm. "Seni sabahları görmek çok güzel. Duyduğuma göre bir süre daha buradaymışsınız."
"İşine bak Ada."
"Tam olarak öyle yapıyorum." Sanat'a dikkatle bakmaya devam ettim.
Sanat kaşlarını çatarak bana döndü. "Ada, sabah sabah sabrımı zorlamasan..."
Kübra'nın dışarı çıkmasıyla ikimizde sustuk. Kübra ile Firuze kısa sürede arkadaş olmuşlardı. Kübra buraya her geldiğinde bize mutlaka uğruyordu. Zaten eşiyle kavga ettiğini Firuze ile konuşurken duydum.
"Günaydın Ada, okula birlikte mi gidiyorsunuz?"
Sanat hemen araya girdi. "Hayır anne, herkes kendi başına okula gidecek yaşta."
"Evet ama aynı yere gidiyoruz. Taksi var zaten, istersen birlikte gidebiliriz." dedim yüzsüzlüğü elden bırakmadan.
Sanat tek kaşını kaldırdı. "Yürümeyi tercih ederim."
"Oğlum dur, telefonun evde kalmış."
Sanat annesinin uzattığı telefonu alıp "Görüşürüz anne." dedikten sonra dediğini yapıp yürümeye başladı. İnatçı sanat eseri!
Okula vardığımda bahçede Sanat'ın gelmesini bekledim. Nihayet duvarın ardından başın görünce Beyza'yı bırakıp yönümü dış kapıya doğru çevirdim.
"Selam!"
"Yine mi sen?"
"Hem komşumuzun oğlu hem de sınıf arkadaşımsın. Yani her yerde beni görmeye alışsan iyi olur Sanat aşkım."
"Ada senin beyninde tümör mü var? Bak doktor değilim sakat kafadan anlarım."
"Böyle yaparak beni kendinden uzaklaştıramazsın."
Sanat beni duymazdan gelerek sıraya girdi. Dakikalar sonra müdür her zamanki yerine geçip mikrofonu yerine aldı.
"Sevkili Kurtuluş Bileti Lisesi! Geç sıraya geç!"
Müdürün bağırmasıyla herkes sıradaki yerini aldı. Bugün ne Mercimek ezmesi ne Panik Feride ne de Kaan vardı. Umarım bir daha gelmezler.
Onlar bu okula gelmeden önce Sanat bu kadar agresif değildi. Uğursuz Mercimek yüzünden olan Sanat'a oldu. Okula geldiğinden beri Sanat'ın yakasından düşmedi. Hatta kucağından düşmedi desem haksız sayılmam!
"Evet! Sevkili öğrenciler! Ses ses! Ses! Son ki üç dört! Hobaaa!" diyen müdürün teşvikiyle başladı saz arkadaşları şarkı söylemeye.
"Çaldığın o zili kapatıver lütfen
Eğer derslerinden pek emin değilsen
Aradığın notsa en bi ineğinden
O zaman başla tutarım memeleri sağarım önden
O inek olsa gari inek olsa garii
Sağarım diyorum dünden
Düşmüyor memeler elimden
Olan olmuş zaten
O inek olsa garii
Bendeki inekleri keşke görebilsen
İnan oynatırdın memeleri yerinden
Aradığın inekse en sütlüsünden
O zaman başla tutarım memeleri sağarım önden
O inek olsa gari inek olsa garii
Sağarım diyorum dünden
Düşmüyor memeler elimden
Olan olmuş zaten
O inek olsa garii..."
Buğra ile Taha'nın önderliğinde Aleyna Tilki'nin şarkısı katledilirken müdür sadece dinledi.
"O inekler sizsiniz gari! Geç içeri geç!" diyerek konuya dahil oldu müdür.
Okula girerken arkamda hunharca konuşan sevimsiz ikilinin kulak misafiri oluyordum.
"Taha bu şarkı efsane oldu. Bence bunun klibini çekip youtubeye atalım. Kesin trend topik olursun."
"Buğra bak benden öğrenmen gereken bir çok şey var. Sence biz okulca bu şarkıyı söylerken boşa mı gitti?"
"Gitmedi mi?"
"Gitmedi. Biz şarkıyı söylerken birinci katın penceresinden yan sınıftan Ahmet bizi kaydediyordu. Birazdan görüntüleri youtube kanalıma atmış olur."
"Vay be! Zekana hayranım Taha! Diziye başlamadan meşhur olacaz olum!"
"İyi de siz geçen sezon zaten dizide vardınız." dediğimde Buğra kolunu omzuma doladı.
"Yoksa bize hayran mısın kara üzüm habbesi..." derken ritim tutturarak "le le canım, göynüm çekmez pekmezi, esmersen güzelsen." diyerek göbek atmaya başladı.
Buğra'ya göz devirip onu kendi haline bıraktım. Bu defa Taha kolunu omzuma atıp "Len Ada, sen çok kafa kızsın ha. Dizi de oynarsan söylimde bize aşk sahnesi yazsınlar." diyerek dalga geçti.
Kendimi ikisinin arasından kurtarıp "Sersemler!" diye söylenip hızla onlardan uzaklaştım.
Sınıfa girince Beyza'nın bana attığı tripleri yok sayıp yanına oturdum. "Baksana şu ezik üçlü niye yok?" diye sorduğumda Beyza bilmiyorum dercesine omuz silkti.
"Aman iyi konuşma."
Ders zili çaldığında gözlerim Sanat'a kaydı. Arka sırada otururken bakışlarının odağı o eziğin sırasında geziniyordu. Kesin onu merak ediyordu.
Efkar hoca derse girdiğinde her zamanki uyuz tavrıyla derse başladı. Yoklamayı alırken 'kimler yok' diye sordu.
Ayağa kalkıp "Mercan Kahraman, Feride Doğan ve Kaan Kahraman yok hocam. Yeni öğrenciler şimdiden devamsızlık yapmaya başladıysa yıl sonunu göremezler." dedim haklı olarak.
Hoca bana hak vermek yerine sinirle kaşlarını çattı.
"Önyargılarımız her zaman bizi küçük duruma düşürür değil mi? Hiç merak etttin mi üç arkadaşın birden niye okula gelmedi?"
"Niye olacak hocam, okulu asıp bi yerlerde takılıyorlardır."
"Evet haklısın, arkadaşlarınız şu anda hastanede ölüm kalım savaşı veriyor!"
Efkar hocanın söylediği söz üzerine derince yutkundum. "Kaan iyi mi?"
Taha ise ayağa kalktı. "Mercan'a bir şey mi oldu hocam?"
Buğra da diğer yandan araya girdi. "Feridem... Kuzuuumm... Yavrumm... Öldü mü yoksa?"
Sanat da ayaktaydı ama konuşmuyordu. Sadece Efkar hocadan duyacağı şeyleri sabırsızca bekliyordu.
"Bilmiyorum, Mercan'ın evi yanmış. Yangın esnasında dumandan etkilenmişler. Bildiğim kadarıyla buraya en yakın hastanede tedavi altındalar. Müdür bize böyle dedi. Akşam ziyarete gidince durumları öğrenip size söylerim."
Kaan benim çocukluk aşkım, ilk arkadaşım ve bir zamanlar en yakınımdı. O beni tekrar sevdiğini söyleyene kadar çok iyi arkadaştık. Sonra her şey yerle bir oldu.
Sanat bir şey demeden sınıftan çıkarken ben de çantamı alıp arkasından çıktım.
Efkar hoca arkamızdan 'nereye' diye bağırırken Taha ona cevap verdi.
"Hastaneye gidiyoruz hocam." deyip Buğra ile birlikte arkamdan çıktılar.
"Bekle ben de seninle geliyorum."
Sanat beni duymadan ilk bulduğu taksiye atladı. O Mercan için hastaneye gittiğini bilmek canımı sıkıyordu. Daha birkaç gündür tanıdığı bir kıza bu kadar değer vermesi saçmalıktı.
Taksi hareket etmeden ben, Taha ve Buğrada arka tarafa güç bela sıkıştık. Buğranın koca poposu yüzünden bacak kaslarım çürüdü.
"Hastaneye..." dedi Sanat.
Kimse konuşmuyordu. Yol boyunca aynı sessizlik hüküm sürdü. Hastaneye vardığımızda Sanat bizimle gelmek yerine bahçede durdu.
"Gelmiyor musun?"
"Hayır, siz gidin bakın. Ben burada bekliyorum."
"Tamam." dedim Sanat'a ve hastaneye girdik. Buğra heybetli vücuduyla danışmaya yanaştı.
"Bacım, bizim mercimek burada mı?"
"Mercimek mi? Burası lokanta değil."
Taha, Buğra'yı kenara ittirip kibarca konuşmaya çalıştı.
"Güzel ablam, sen bakma bu camışa. Biz yangınzedelerin yakınıyız. Böyle minik, sarı marı, çipil çipil bakan bi kız yanarak can vermiş mi? Mercimek yüksek ateşte pişmiş mi?"
Taha'nın saçmalığı üzerine kadın "Güvenlik!" diye bağırdı. Al işte bu ikisiyle çıkılan yolda olacağı anca bu.
"Siz bizi yanlış anladınız. Bizim arkadaşlarımız bu hastaneye getirilmiş. Kayıtlara bakabilir misiniz?"
"Böyle desenize... Neyse. İsimleri alabilir miyim?"
İsimleri tek tek söyledikten sonra kadın kayıtlara baktı.
"Evet, dediğiniz gibi bu isimlerde gece işlem girilmiş ancak şu anda..."
Taha birden gömleğini yakalarını iki yana açarak bağırmaya başladı. "Öldüler demiii, oyyy benim kınalı kuzuuuummm! Gettiii gettiii!"
"Minnoşumda mı..." dedi Buğra ve cebinden bir çikolata çıkarıp tek lokmada mideye indirdi. "Minnoşum olmadan hiç bi şeyin tadı yok..." diyerek iç çekti.
Kadın eliyle yüzünü yelledi. Tekrar "Güvenlik!" diye bağırdı.
Güvenlik bu defa gerçekten geldi. "Bu çocukları dışarı alabilir miyiz?"
Güvenlik Buğra ile Taha'yı yaka paça dışarı atarken kadın bana daha kibar bir tavırla döndü.
"Dediğiniz kişiler şu anda hastanemizde değil, taburcu olmuş görünüyorlar."
"Yani ölen yok, değil mi?"
"Dediğiniz isimler taburcu edildiğine göre ölen olmamıştır."
"Anladım çok teşekkürler."
Kadının yanından ayrıldığımda Sanat olan biteni anlamaya çalışır gibi arkadaşlarına bakıyordu.
"Merak etme ölen yok. Herkes iyi, taburcu olmuşlar."
"İyi." dedi düz bir sesle. Bizi beklemeden çekip gitti.
Ben bu Sanat'ı kendime nasıl aşık edeceğim? Soğuk nevale! Ama seviyorum be...
***